loading
close
SON DAKİKALAR

Her yere kondu...

Melih Aşık
Tarih: 14.12.2012

Melih Aşık yazdı, ''Nerede iktidarın sevmediği kişiler varsa orada tazyikli su, biber gazı, cop var...''

Demokraside vardığımız yer burası... Nerede iktidarın sevmediği kişiler varsa... Orada tazyikli su, biber gazı, cop, kalkan, polis ve jandarma var...

İlaveten virüs, sahte kanıt, tertip, savunma hakkı kısıtlanmış sanıklar, susturulan avukatlar var...

Silivri’ler, Hadımköy’ler, Hasbal’lar var...

* * *

Ergenekon davasının başlamasından bu yana 4 yılı aşkın zaman geçti...

Süreç başladığında pek çok kesim umutla destek verdi.

Çünkü davanın hedefinin derin devletin sorgulanması, kontrgerilla gibi yapıların tasfiyesi, darbelerin önlenmesi, faili meçhullerin araştırılması olduğu sanılıyordu.

Ancak daha işin başında İlhan Selçuk, Kemal Alemdaroğlu gibi isimlerin tutuklanıp örgüt lideri ilan edilmesiyle anlaşıldı ki bu beklentiler boşunadır...

Amaç gerçekleri araştırmak ve suçluları ortaya çıkarmak değil, yargı yoluyla iktidarın sevmediği kişileri cezalandırmaktır...

Anlaşıldı ki, amaç ulusalcı, laik, cumhuriyetçi kesimleri ezmek, yüreklere korku salmak, bu korku perdesi ardında 
AKP’nin hedeflediği düzeni kurmaktır...

İnsanlar telefonla konuşamaz, iktidarın adını ağzına alamaz oldu.

Ergenekon süreci AKP’nin demokrasiyi askıya alması ve tek adam rejimi kurması sürecinde koruyucu kalkan görevi yaptı.

4 yıllık yargılamanın sonunda bugün sıra cezaların kesilmesine geldi. Ancak hâlâ ortada aydınlanmış tek bir karanlık yok.

Peki ne var? Hukuk dışı telefon dinlemeleri, yargısız infazlar, kaset komploları, kuşkulu kanıtlar var...

Eski derin devletin yerini yeni derin devlet almış gibi... Arada olan bu karanlık oyunun kurbanlarına, hapislerde çürütülen insanlara oluyor...

Arsızlara devam...

Arsız gazeteciler haberimizi biliyorsunuz... Marmaris’te düzenlenen “Yerel medya” konulu toplantıda Basın Yayın Genel Müdürlüğü, 300 dolayındaki katılımcı gazeteciye, bir firmadan kiraladığı iPad’leri dağıtıyor. Bir grup gazeteci, imzaladıkları ortak dilekçeyle Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a başvurarak iPad’lerin kendilerine “hediye” edilmesini istiyorlar.

Bülent Arınç talebi geri çeviriyor. Gerisini olayın tanığı arkadaşımız Latif Sansür’den dinleyelim:

“İmza kampanyasını Bülent Arınç’ın hemşehrisi Manisalı gazeteciler başlattı... Marmaris Mares Otel’deki yemekte 
ellerinde kağıt masa masa gezerek imza topladılar. Bizler imzalamadık. Yaklaşık dört sayfaya ulaşan isim listesi yemek sürerken Arınç’ın masasına gidilerek kendisine verildi. Arınç, yaptığı konuşmada cihazların kiralık olduğunu o yüzden veremeyeceklerini bildirdi.

Daha sonra mikrofona şarkı söylemek için bir sanatçı geldi.

Ve sahneden gazetecilere akıl verdi:

“Arkadaşlar bulun birer zengin, yapın haberini size iPad alsın”

Latif diyor ki: “Arkadaşın yüzüne baktım hiç espri yapar gibi bir hali yoktu”


Kendini ulusuna hizmet etmeye adayan siyasetçiye devlet adamı denir. Ulusun kendisine hizmet etmesi gerektiğini düşünen devlet adamına ise siyasetçi.
George Pompidou



Bülent Arınç, TBMM’de de Kamer Genç’le “uçkur”, CHP’li Aylin Nazlıaka’yla “vajina” tartışması yapmış. Görüldüğü gibi Başbakan dinsel, Yardımcısı cinsel konularla ilgileniyor...
Haldun Ertem

Rehin

CHP milletvekili Levent Gök, Meclis’te, Gazeteci Cüneyt Ünal’ın Suriye’den getirilme sürecini anlatıyor:

“Üç ay önce Suriye’de gözaltına alınan kameraman Cüneyt Ünal’ın anne ve babası önce Cumhurbaşkanı’na başvurmuşlardır. Bu başvuruya ‘Dilekçeniz Dışişleri Bakanlığı’na gönderilmiştir’ yanıtı verilmiştir. Aile, bunun üzerine, Başbakan’a başvurmuştur... Başbakan’dan aileye verilen cevabı tüm Türkiye’nin huzurunda ibretle sizlere okuyorum: ‘Konuyla ilgili evrakınız-kişinin hayatı evrak olmuştur- Dışişleri Bakanlığı’na sevk edilmiş olup Dışişleri Bakanlığı’ndan gelen cevap üzerine Milli İstihbarat Teşkilatı’na başvuru yapmanız gerekliliği anlaşılmıştır.’”

Aile daha sonra CHP’ye başvuruyor. CHP’liler Şam’a gidip Cüneyt’i alıp gelince bu defa da Esad’ın dostu olmakla suçlanıyorlar... Bunun adı da siyaset oluyor.


Tayyip Erdoğan, “Kimlik değil hizmet siyaseti yapıyoruz” demiş.
Hizmet siyaseti “Eşe, dosta, yakınlara, yandaşlara hizmetten ibaret” olmasa iyi de...
Fahrettin Fidan


Maganda

Yaklaşık üç ay önce Taksim-Levent metro hattının Mecidiyeköy durağında (kapalı alanda) gençten iri yarı bir vatandaş sigara yakmış. Yanındaki genç hanım, “sigaranızı söndürür müsünüz?” diye ihtarda bulunuyor. Adam saldırganlaşıyor. Genç hanım megafonla yukarıya durumu haber vererek güvenliği çağırıyor. Durum polise yansıyor... İsimler, adresler alınıyor.

Üç ay sonra okurumuzun evine mahkeme çağrısı geliyor.

Okurumuz Çağlayan Adliyesi’ne gidiyor. Maganda ile birlikte yargıç önüne çıkıyorlar.

Yargıç genç hanıma soruyor:

- Beyefendiden şikâyetçiyseniz, metro kayıtlarını isteyip inceleyeceğiz... Sigara içilip içilmediğini anlayacağız...
Genç hanım dünya kadar vakit kaybetmiştir. Yine kaybedeceğini düşünüyor. Üstelik magandadan ürküyor. Davacı olmuyor...

Sigara içen kişiyi anında para cezası ile cezalandırmak varken... Davanın bu şekle dönüşmesi garip oluyor...

Sonuç; maganda cezasız kalıyor. Genç hanım kaybettiği vakit ve uğradığı saldırıyla kalıyor.

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları