loading
close
SON DAKİKALAR

Türkiye'de Opera ve Vals

Sinan Meydan
Tarih: 05.11.2025
Kaynak: Sinan Meydan - Cumhuriyet

Sinan Meydan: Cumhuriyet Bayramında dans eden, vals yapan gençler, birilerini çok rahatsız etti. Aynı çevreler, sadece danstan değil, müzikten, resimden, heykelden ve tiyatrodan; kısacası güzel sanatlardan rahatsızlar.

“Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.” (M. Kemal Atatürk)

Cumhuriyetimizin 102. yıl dönümünü ulusça çok büyük bir coşkuyla kutladık. Köylerden kentlere taşan Cumhuriyet coşkusu Cumhuriyetimize yaraşır çeşitli etkinliklerle renklendi. Bu etkinlikler arasında bazı dans gösterileri de vardı. Cumhuriyet Bayramında dans eden, vals yapan gençler, birilerini çok rahatsız etti. Aynı çevreler, sadece danstan değil, müzikten, resimden, heykelden ve tiyatrodan; kısacası güzel sanatlardan rahatsızlar. Geçmişte sergileri basan, sanatın içine tüküren, heykeli “put” olarak gören de aynı çevreler…

Ne zaman resim, heykel, çok sesli müzik, tiyatro oyunu, dans gösterisi görseler, “Ama kültürümüzde yok! Ama dinimize aykırı!”, “Bunlar bize kimliğimizi, kişiliğimizi kaybettiriyor!” diyerek sanata karşı çıkanlara şu gerçeği hatırlatarak başlamak istiyorum: İnsanın resim ve heykel yapması, çok sesli müzik dinlemesi, tiyatro seyretmesi, dans etmesi insanın sanat yapması, sanattan zevk alması, insana kimliğini, kişiliğini unutturmaz da insanın “sanatsız kalması” insana insanlığını unutturabilir.

Opera, çok sesli müzik, dans, resim, heykel, tiyatro, kısacası sanat, insanın insanlaşmasında çok büyük etkiye sahiptir. İnsan; ürettikleriyle, duygu ve düşüncelerini sesle, sözle hareketle, çizgiyle, renkle, heykelle yansıtabilmesiyle, yani sanatla insanlaşır. Binlerce yıllık uygarlığın temelinde de “sanat” vardır. Sanat özünde evrenseldir.

Biz Türkler de bağnaz ve sanat düşmanı bir ulus değiliz. Türkler, tarih boyu sanatla ilgilenmiş, çeşitli sanat yapıtları üretmiştir. Türk sanatçılar bugün de üretmeye devam etmektedir.

Osmanlı’da operanın tanınması Osmanlı sarayı ve bazı Osmanlı padişahları sayesinde oldu. Tanzimat dönemi reformları sonucu yaşanan değişimin etkisiyle Türkiye’de Avrupa tarzı tiyatro ve opera eserleri sergilenmeye başlandı.

Osmanlı’da sarayda ilk müzikli oyun, Padişah III. Murad döneminde (1574-1595) sergilendi. Osmanlı padişahları 18. yüzyılda operayla daha çok ilgilenmeye başladılar. Padişah III. Selim (1761-1808), Topkapı Sarayı’nda 1797 yılında yabancı bir topluluğun opera gösterisini izledi.

Tanzimat’tan sonra İstanbul’da yapılan tiyatro binalarında İtalyan opera toplulukları tarafından çeşitli temsiller verildi. II. Mahmut da İstanbul’da açılan özel tiyatroları destekledi. Giuesppe Donizetti 1828 yılından itibaren Sultan II. Mahmud’un (1808-1839 ) sarayında Osmanlı Müziği Genel Öğretmeni olarak görev yaptı. Batı müziğinin Osmanlı’ya tanıtılmasında önemli bir rol oynadı. Osmanlı saray üyelerine, şehzadelere, harem kadınlarına müzik dersleri verdi. Ölümünden sonra yerine Guatelli Paşa geçti.

Osmanlı’da önceleri Fransız sanatçılar yoğunluktayken, 19. yüzyıldan 20. yüzyıla İtalyan operacılar öne çıktı. Gayrimüslim teşebbüslerle İstanbul’da opera etkinliği devam etti. Örneğin, ünlü Naum Tiyatrosu’nda 29 Aralık 1844 tarihinde Gaetano Donizetti’nin “Lucrezia Borgia” adlı yapıtı sergilendi. Büyük İtalyan bestecisi Giuseppe Verdi’nin (1813–1901) “Ernani” operası da 1846 yılında Beyoğlu’nda bir İtalyan opera grubu tarafından oynandı. Bu dönemde Beyoğlu tiyatrolarında, İtalyan topluluklarının sergiledikleri operalar büyük bir izleyici kitlesine ulaştı. Bu arada İstanbul’da çeşitli opera kumpanyaları kuruldu. Bunlar içinde Dikran Çuhacıyan’ın, Güllü Agop’un, Küçük İsmail ile Mınakyan’ın kumpanyaları öne çıkanlardı.

Dikran Çuhacıyan’ın bestelediği ve Alexandre Alboretto tarafından sahnelediği ilk Türkçe opera “Arif’in Hilesi” 1872 yılında “Osmanlı Tiyatrosu”nda sergilendi.

Padişahlar arasında operayla en çok ilgilenen 2. Abdülhamit’ti. Abdülhamit, Yıldız Sarayı’nda İtalyan opera kumpanyalarını ağırladı, opera için memurlar görevlendirdi.

CUMHURİYET VE OPERA

1924 yılında Ankara’da Musiki Muallim Mektebi kuruldu. İlkokul üzerine dört yıllık ve iki yıllık iki devreden oluşan bir öğretim programına sahip bir okul olarak eğitime başladı. Türkiye’de müzik, opera, bale, tiyatro dallarında ihtiyaç duyulan sanatçıların yetiştirilmesine başlandı. Bu okul 1934 yılında kurulan Milli Musiki ve Temsil Akadamisi’ne bağlandı. Okul, 1936 yılında Ankara Devlet Konservatuvarı’na dönüştürüldü.

Konservatuvarın şan ve bale ve müzik bölümlerinden opera, bale ve orkestra sanatçıları yetişmeye başladı. Konservatuvar sanatçıları yetişinceye kadar, Ankara’da temsillerde Müzik Öğretmen Okulu, Gazi Eğitim Enstitüsü, Kız Lisesi, İsmet Paşa Kız Enstitüsü öğretmen ve öğrencilerinden ve Riyaseticumhur Flarmoni Orkestrası’ndan yararlanıldı. Böylece Türkiye’de tiyatro, opera, bale sanatlarının alt yapısı oluşturulurken yeni oyun ve operalar yazıldı, besteler yapıldı.

Konservatuvarın ilk mezunlarını 1941-1942 döneminde vermesiyle Ankara’da Tatbikat Sahnesi’nde ilk opera temsilleri verilmeye başlandı. 1949 yılında tiyatro, opera ve bale sanatlarını bünyesinde toplayan Ankara Devlet Tiyatroları kuruldu. 1970 yılında da Devlet Opera ve Balesi kuruldu.

ATATÜRK VE OPERA 

Atatürk, operaya çok önem veriyordu. Türkçe opera eserleri yazılmasını ve sahnelenmesini istiyordu. Bu amaçla, bazı oyunların konularını bizzat kendisi verdi, bu oyunların metinlerini bir dramaturg gibi inceleyip düzeltmekle kalmadı, ilk temsillerinde de hazır bulundu. Atatürk, Faruk Nafiz Çamlıbel’e “Akın-Öz-yurt-Kahraman” üçlemesini yazdırdı. “Akın” oyununun yazılışını denetledi, sonunu değiştirdi. Behçet Kemal’in “Çoban” oyununun temsilinden sonra “Tiyatro bir memleketin kültür seviyesinin aynasıdır,” dedi. Münir Hayri Egeli’nin 1932 yılında yazdığı “Bay Önder”, “Bir Ülkü Yolu” ve “Taş Bebek” oyunlarının metinlerini de bir dramaturg gibi inceledi, üzerinde önemli düzeltmeler yaptı. Atatürk, Abdülhak Hamit Tarhan’ın “Hakan” (1935) oyununu da okuyarak bazı satırların altını çizdi. Bu oyunlardan “Bay Önder”i, Necil Kâzım Akses’e, “Taş Bebek”i Ahmet Adnan Saygun’a vererek opera olarak bestelemelerini istedi.

Atatürk, ayrıca “Özsoy” operasının librettosu İçin Münir Hayri Egeli’yi görevlendirdi ve operanın konusunu bizzat kendisi belirledi. Türk ve İran mitolojilerini esas alan, Türk-İran dostluğunu, kardeşliğini vurgulayan “Özsoy” operası, Ahmet Adnan Saygun tarafından bestelendi ve İran Şahı Rıza Pehlevi’nin Ankara’yı ziyareti sırasında Haziran 1934 tarihinde Ankara Halkevi’nde sahnelendi.

OSMANLI’DA VALS 

Vals mi? Vals 16. yy ortalarında Fransa’nın Provence bölgesinde ortaya çıkan ve “Valto” olarak adlandırılan folklorik bir danstır. Vals, Johann Strauss’un müziğiyle Viyana’da ve 1812 yılından itibaren de İngiltere’de geniş kitlelere ulaştı. Özellikle Johann Strauss’un meşhur “Mavi Tuna” adlı eseri çok sevildi.

Türkiye’de ilk defa 19. yüzyılda Dede Efendi, vals formunda “Yine Bir Gülnihal” isimli eseri besteledi. Keman virtüözü Cihat Aşkın’a göre “Türk müziğindeki ilk vals örneği” bu eserdir.

Vals, Osmanlı padişahlarının da dikkatini çekti. Sultan Abdülaziz (1861-1876) İtalyan müzisyen Callisto Guatelli Paşa’dan dersler aldı. Aynı zamanda piyano çalmayı da bilen Abdülaziz, besteler yapmaya başladı. Guatelli’den aldığı müzik eğitimi sayesinde Batı müziği çerçevesinde “Invitation à la Valse”, “La Gondolle Barcarolle”, “La Harpe Caprice” ve “Polka” adlı dört eseri besteledi. Sultan Abdülaziz’in “Valse Davet” (L’invitation à la valse) adlı bestesi günümüze kadar ulaştı. Kraliçe Viktorya’nın davetlisi olarak 1867’de Londra’yı ziyareti sırasında Kraliyet Askeri Bandosu tarafından çalınan “La Gondolle Barcarolle” adlı eseri de Avrupa basınında büyük ses getirdi.

Abdülaziz, İngiltere seyahati sırasında birçok sanatsal faaliyete katıldı. İlk olarak 13 Temmuz’da Sultan onuruna Buckingham Sarayı’nda bir Kraliyet Balosu düzenlendi. 15 Temmuz’da da Covent Garden Tiyatrosunda Kraliyet İtalyan Operası’nın hazırladığı temsile katıldı. Şerefine bestelenen “Ode”nin ardından Auber’in “Masienello” adlı operasını seyretti.

CUMHURİYET BALOLARI VE VALS 

Atatürk, laik Cumhuriyet’in çağdaşlaşma projesi kapsamında toplumun kadınlı erkekli bir araya gelmesini ve dans etmesine önem veriyordu. Atatürk, Cumhuriyet baloları düzenletti, bu balolarda katılıp kendisi de dans etti. Atatürk, özellikle valsi seviyordu.

Image

Atatürk, Splendid Otel’de vals yaparken...

İlk Cumhuriyet Balosu, Atatürk’ün isteğiyle 9 Eylül 1925’te İzmir’de, 29 Ekim 1925’te de Ankara’da düzenlendi. 1928 sonrasında Cumhuriyet Baloları Ankara Palas’ta yapılmaya başlandı. Otelin bahçesinde ünlü caz orkestraları çalarken, aynı anda bin kişiyi ağırlayabilecek salonlarında dans ediliyordu. Erken Cumhuriyet Döneminde birçok dernek, kurum ve gazete ilerleyen dönemde farklı farklı balolar düzenlemeye başladı. Önce Ankara Türk Ocağı ve daha sonra Ankara Halkevi salonları da Cumhuriyet Balolarına ev sahipliği yapacaktı.

Atatürk bu baloları, vals başta gelmek üzere modern dansların, yeni müziklerin, kıyafetlerin ve yiyeceklerin tanıtılması ve halk tarafından benimsenmesi için gerekli görüyordu.

Osmanlı’da sarayda padişahların ince zevki olarak kalan, birkaç büyük kentte daha çok gayrimüslim nüfus ve Osmanlı aristokrasisi arasında hayat bulan çeşitli modern sanatlar Atatürk’ün kurduğu laik Cumhuriyet sayesinde halka da ulaştırıldı. Laik Cumhuriyet’in, Musiki Muallim Mektebi, (Konservatuvar), Halkevleri, Köy Enstitüleri ve gezici tiyatroları, hatta fabrika temsil grupları Osmanlı’da saraylarda padişahların ince zevki olarak kalmış modern sanatları halkla buluşturdu.

Atatürk bir taraftan Bela Bartok gibi dünyaca ünlü müzik bilimcileri Türkiye davet ederek, Muzaffer Sarısözen gibi ustaları devreye sokarak halk ağızlarındaki Türküleri, Halk müziği ezgilerini derlettirip notaya geçirtirken, diğer taraftan ulusaldan evrensele uzanmak için kulakları çok sesli müziğe alıştırmak istedi. Bunun için bir “Musiki İnkılabı” (Müzik Devrimi) yapmak için büyük çaba harcadı. Çok sesli Batı müziğini öğrenmeleri için yurt dışına öğrenci gönderdi. Türk Beşleri (Ahmet Adnan Saygun, Ulvi Cemal Erkin, Necil Kazım Akses, Cemal Reşit Rey ve Hasan Ferit Alnar) bu süreçte yetişti. Osmanlı’da sultanlar beste yapardı, Cumhuriyet halk içinden Türk bestekârlar yetiştirdi.

UTANILACAK DURUM

21. yüzyılda bugün utanılması gereken, Türkiye’de Cumhuriyet Bayramında balolar düzenlenmesi, vals yapılması değil, sanata düşmanlıktır. Oysa Atatürk’ün kurduğu laik Cumhuriyet sanata büyük önem vermiş, sanat okulları açmış, sanatçılar yetiştirmiş ve sanatı halkla buluşturmak için çok çaba harcamıştı. Öyle ki, cumhuriyetin ilanından sonra açılan ilk meslek okulu Musiki Muallim Mektebi’ydi. Halkevleri ve Halkodaları sanatı, ülkenin en ücra köşelerine kadar yaydı. Köy Enstitülerinde sanat yapan, sanatın öneminin farkında on binlerce öğretmen yetiştirildi.

Atatürk şöyle diyordu:

“Bir millet sanattan ve sanatkârdan mahrumsa tam bir hayata malik olamaz… Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.”

“Bir millet ki resim yapmaz, bir millet ki heykel yapmaz, bir millet ki fennin gerektirdiği şeyleri yapmaz; itiraf etmeli ki o milletin ilerleme yolunda yeri yoktur.”

***

Gerçek şu ki, bugünün Osmanlıcıları dünün Osmanlı’sının bile çok gerisindeler. 21. yüzyılda “Opera, müzik, dans, sanat düşmanlığı” büyük bir utançtır. Bu “utançtan” kurtulmak için daha çok çalışmalıyız. Sanata ve sanatçıya daha çok önem vermeliyiz. Sanatı hayatımızın bir parçası yapmalıyız.

Bugün Türkiye’de sanatın da en büyük güvencesi laik Cumhuriyettir. Bu topraklarda sanata ve sanatçıya sahip çıkmak için her şeyden önce laik Cumhuriyete sahip çıkmak gerekir.

---

Kaynaklar:

Esra Şahin, “Opera Sanatının Türkiye’de Gelişimi ve Türkçe Operaların Tarihsel Süreci”, RumeliDE Dil ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi, 2024, 40, Haziran, s. 589-602.

Selçuk Alimdar, Osmanlı’da Batı Müziği, İstanbul, 2016. 

Elif Senem Güleç Küleçi - İbrahim Şevket Güleç,  Operalarımız( 1917-2017), İstanbul, 2007. 

Refik Ahmet Sevengil, Opera Sanatı İle ilk Temaslarımız, İstanbul, 1969. 

“Dede Efendi Eşliğinde Vals”, https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/dede-efendi-esliginde-vals-1244991, (Son erişim: 2 Kasım 2025) 

Semih Okçu - Melike Yanar, “Callisto Guatelli’nin Sultan Abdülaziz’in Müzikal Kimliği Üzerindeki Etkileri,” Yegah Musicology Journal (YMJ) Volume 7 Issue 3 2024- p.393-419. 

Resimli Perşembe, 11 Kasım 1926. 

“Cumhuriyet Balolarının Tarihi”, https://www.anadoluefes.com.tr/cumhuriyet/mayamizda-var/cumhuriyet-balolari, (Son Erişim: 2 Kasım 2025)

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları