Tek parti döneminde hac yasak mıydı?
Sinan Meydan; Salgın hastalıklar nedeniyle Demokrat Parti döneminde de zaman zaman hac yasaklanmıştı. 2020 yılında Covit nedeniyle Suudi Arabistan da benzer bir hac yasağı kararı almıştı.
1 Haziran 1927 tarihli ve Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal (Atatürk) imzalı bir Bakanlar Kurulu Kararnamesine göre “Hac mevsiminde Hicaz’a gönderilecek Hıfzıssıhha uzmanlarından Dr. Şerafeddin Bey’e siyasi pasaport verilmesi” kararlaştırılmıştı. (BCA, 30-18-1-1/24-35-4, 1. 06. 1927)
Tek Parti (CHP) döneminin din devlet ilişkileri çarpıtılarak, din üzerinden Atatürk’e ve kurduğu laik Cumhuriyete saldırılar devam ediyor. Son olarak geçtiğimiz hafta gazeteci Murat Bardakçı, “Tek Parti CHP döneminde hac yasaktı. Devlet istemiyordu!” diyerek bir tartışma başlattı. Böylece “Tek Parti CHP’nin hac ibadetini yasakladığı” söylemi üzerinden CHP’nin “din karşıtı”, “din düşmanı” olduğu algısı tekrarlandı.
Peki, ama Tek Parti CHP döneminde haç yasaklandı mı? Zaman zaman söz konusu olan hac yasaklarının nedeni neydi? İşte arşiv belgeleri:
OSMANLI'DA HAC
Osmanlı’da hacı adayları – muhtaçlar hariç- kendi ihtiyaçlarını kendileri karşılarken, asker ve memurların ihtiyaçlarını devlet karşılardı. Devlet memurları resmi izinle hacca gidebilirdi. Hac zamanları hac kervanları düzenlenirdi. Osmanlı klasik döneminde hacca gidiş ve dönüş sırasında görkemli törenler yapılırdı. Osmanlı hac güvenliğine büyük önem vermesine rağmen yine de hac kervanları zaman zaman Bedevilerin saldırısına uğrardı. 1800’lerde ortaya çıkan Vehhâbîlik hareketi sırasında hac yolları tehlikeye düşmüş, hatta bazan kapanmıştı. (Abdülkadir Özcan, “Osmanlı Döneminde Hac”, https:// islamansiklopedisi.org.tr/hac) Zaman zaman çıkan salgın hastalıklar ve savaşlar da hac ziyaretlerine engel olmuştu.
TEK PARTİ DÖNEMİNDE HAC VE DEVLETİN ÖNCELİKLERİ
Cumhuriyet kurulduğunda halk yoksul ve savaş yorgunu olduğu için hacca gidenlerin sayısı çok azdı. Ayrıca ekonomik olarak çok zayıf, buna karşın bir taraftan Osmanlı borçlarını ödemek, diğer taraftan halkın beslenme, giyinme, barınma, çalışma, sağlık ve eğitim gibi temel ihtiyaçlarını karşılamak zorunda olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ilk zamanlarda hac organizasyonu yapacak durumda değildi. Laik Cumhuriyetin çok daha başka öncelikleri vardı.
Laik Cumhuriyetin önceliği salgın hastalıklardan kırılan halkı iyileştirmekti. Cumhuriyetin önceliği yenidoğan bebekleri ve çocukları yaşatmaktı. Cumhuriyetin önceliği, kentlere, kasabalara, köylere doktor, ebe, hemşire göndermekti. Cumhuriyetin önceliği yaklaşık yüzde 80’i köyde yaşayıp tarımla uğraşan halka toprak, tohum, fidan, tarım araç gereci vermek, uygun kredi sağlamak, bilgi ve beceri kazandırmaktı. Cumhuriyetin önceliği, yüzde doksanı okur-yazar olmayan halkı biran önce okur-yazar yapmaktı. Cumhuriyetin önceliği yurdun en ücra köşelerine kadar okul açmak, o okullara öğretmen göndermekti. Çünkü 40 bin köyün 37 bininde okul ve öğretmen yoktu. Cumhuriyetin önceliği bir din-tarım toplumunu bilimin ışığıyla aydınlatmaktı. Cumhuriyetin önceliği kara cehaleti yenmekti. Cumhuriyetin önceliği kadınlara insanlık onuruna uygun haklar vermekti. Cumhuriyetin önceliği toplumu bir an önce çağdaş uygarlıkla buluşturmaktı. Atatürk, “En hakiki mürşit ilimdir, fendir...” diyerek Türkiye Cumhuriyeti’nin yüzünü çağdaş uygarlığa çevirmişti. Cumhuriyetin önceliği kuldan bireye, tebaadan yurttaşa ve ümmetten ulusa dönüşü sağlamaktı. Cumhuriyetin önceliği neredeyse hiçbir şey üretilmeyen ülkede farikalar kurmak ve üretim çarklarını çalıştırmaktı. Cumhuriyetin önceliği Osmanlı borçlarını ödemekti. Cumhuriyetin önceliği yurt dışına öğrenci göndermekti.
TEK PARTİ DÖNEMİNDE HAC YASAK DEĞİLDİ
Birinci Dünya Savaşı sonunda Türkiye’nin Hicaz hâkimiyetini kaybetmesi, bölgenin ve hac yollarının sömürge yönetimleri altına girmesi, bu bölgedeki uydu devletlerle yaşanan diplomatik sorunlar, pasaport ve vize kısıtlamaları, 1929 Ekonomik Buhranı, döviz sıkıntıları, ulaşım zorlukları, salgın hastalıklar ve genç Cumhuriyetin güvenlik endişeleri, Cumhuriyetin ilk yıllarında hac konusunda çeşitli kısıtlamaların yaşanmasına neden olmuştu.
Buna karşın Tek Parti CHP döneminde hac yasak değildi. 1923-1947 arasında devlet resmi hac organizasyonu yapmamakla birlikte Müslüman Türkler, seyahatle ilgili genel hükümlerden yararlanarak hac ve umre ziyaretlerini gerçekleştirebilmişti.
Cumhuriyet Arşivi’nde, Tek Parti CHP döneminde hacca gitmenin yasak olmadığını kanıtlayan belgeler vardır.
Örneğin, 1924 tarihli bir belgeye göre “Kral Hasan’ın memleketinde can ve mal ve güvenliğinin olmadığının halka tebliği ve buna rağmen hacca gitmek isteyenlere pasaport verilmesi” istenmiştir. (BCA, 51-0-0-0/2-1-36, 17.04.1924) Çok açıkça görüldüğü gibi CHP Hükümeti, 1924 yılında hacca gidecek Türkleri, gidecekleri ülkede “can ve mal güvenliğinin olmadığını” konusunda uyarmakla birlikte “buna rağmen hacca gitmek isteyenlere” pasaport vermişti.
1926 tarihli iki belgeye göre de “Hac ibadeti için Mekke’ye giderken Fransız mandasındaki topraklardan geçecek Türklerin tabi tutulacakları karantina talimatnamesinden” söz edilmektedir. (BCA, 554 /7705- 49184-2, 1926-05-13; BCA, 554/7705-49184-1, 1926-06-05) Adı geçen belgelerden, çok açıkça görüldüğü gibi 1926 yılında da hacca giden Türkler vardır.
Belgeler, Cumhuriyetin ilk yıllarında hac yolculuklarının çok kolay olmadığını; gidilen ülkede can ve mal güvenliğinin olmaması, salgın hastalıklar ve sömürge toprağı olan hac yollarındaki karantina uygulamalarının hacca gidişi güçleştirdiğini göstermektedir.
Tek Parti dönemi CHP Hükümeti, hacca giden Türklerin ihtiyaçlarıyla yakından ilgilenmişti. Örneğin, 1 Haziran 1927 tarihli ve Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal (Atatürk) imzalı bir Bakanlar Kurulu Kararnamesine göre “Hac mevsiminde Hicaz’a gönderilecek Hıfzıssıhha uzmanlarından Dr. Şerafeddin Bey’e siyasi pasaport verilmesi” kararlaştırılmıştı. (BCA, 30-18-1-1/24-35-4, 1. 06. 1927) Kararnameye göre CHP Hükümeti, “Hac mevsiminde Cidde’de bir Türk tabibi (doktoru) bulunduracaktı”; hükümet söz konusu doktora harcırahı yanında 6 İngiliz lirası ve diplomatik pasaport verecekti. Bu belgeden anlaşıldığı gibi 1927 yılında da hac yasak değildi, hacca giden Türkler vardı ve CHP Hükümeti hacca giden Türkler için bir doktor görevlendirmişti.
(BCA, 30-18-1-1/24-35-4, 1. 06. 1927)
Eğer CHP Hükümeti haccı yasaklamış olsa Türkler hacca gidebilir miydi ve hükümet hacca giden Türkler için diplomatik pasaportlu doktor gönderir miydi?
Tek Parti döneminde hacca gidişi engelleyen temel gerekçelerin başında salgın hastalıklar geliyordu. Hükümet, hac bölgelerinde ve hac yollarındaki sağlık durumunu yakından takip ediyordu. Örneğin, 8 Nisan 1934 tarihinde Bağdat Elçiliğinden Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığı’na gönderilen bir yazıda “Hac ibadetinin gerçekleştirilmesinde sağlık sorunlarının olmadığı konusunda” hükümet bilgilendirilmişti. (BCA, 533/88000-320710-215, 1934-04-08)
Bu belge ayrıca 1930’larda da hac yolculuklarının devam ettiğini göstermektedir.
ÇOK PARTİLİ HAYATA GEÇİŞ CHP VE HAC
Türkiye’de 1946’da çok partili demokratik düzene geçildikten sonra Demokrat Parti (DP), dinsel söylemle CHP’yi eleştirmeye başladı. Bu eleştiriler karşısında CHP, iç tüzüğü ile programında bazı değişiklikler yaptı. Laiklik politikasını yumuşattı. İşte bu süreçte CHP, bir taraftan din eğitimi veren okullar açarken, okul programlarına din dersleri koyarken, bir taraftan da hacca gidişi de organize etmeye başladı.
25 Eylül 1947 tarihli bir belgeye göre CHP Hükümeti, “Hacca gitmek üzere pasaportlarını almış, dövizlerini sağlamış 800 kişinin deniz yollarının bir yolcu gemisi ile” hacca gitmesini sağladı. (BCA, 30-1- 0-0/83-521-11, 25.09.1947)
(BCA, 30-1-0-0/83-521-11, 25.09.1947)
Arşiv belgeleri, CHP Hükümetinin, 1947 yılından itibaren hacıları gemilerle (posta vapurları ile) hacca gönderdiğini göstermektedir. Bu dönemde zaman zaman söz konusu olan “hac yasakları” ise daha çok salgın hastalıklardan ve döviz sıkıntısı gibi ekonomik nedenlerden kaynaklanmıştı.
Örneğin, 17 Ekim 1947 tarihli ve Cumhurbaşkanı İsmet İnönü imzalı bir Bakanlar Kurulu Kararına göre o yıl hac için Hicaz’a gitmiş olanların dönüşte Mısır’da ortaya çıkmış olan kolera hastalığını ülkemize getirmeleri olasılığına karşı Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı ile Ulaştırma Bakanlıklarının teklifi üzerine alınan önlemlere göre “yeniden hacca gitmek isteyenlere müsaade olunmaması” kararlaştırılmıştı. (BCA, 30-18-1- 2/114-67-6, 17.10.1947) 1948 yılında Dışişleri Bakanı’nın Başbakanlığa gönderdiği bir yazıda, 17 Ekim 1947 tarihli ve 3/6507 sayılı Bakanlar Kurulu kararının 3.maddesindeki “yeniden hacca gitmek isteyenlere müsaade olunmamasına dair” hükmün önümüzdeki hac mevsimi için de uygulanması Bakanlar Kurulunda görüşülüp kararlaştırılmıştı. Belgede, bu kararın “sıhhi ve mali sebeplerle” alındığı da belirtilmişti. (BCA, 30-1-0- 0/60-370-8, 22.05.1948) Belgelerden açıkça görüldüğü gibi 1948 yılında sağlık ve ekonomi nedeniyle “yeniden hacca gideceklere” izin verilmemiş; ilk kez hacca gideceklere ise izin verilmişti.
DEMOKRAT PARTİ'NİN HAC YASAKLARI
1950’de iktidara gelen Demokrat Parti (DP) döneminde 6 Nisan 1953 tarihli, 4/531 sayılı ve 11 Haziran 1955 tarihli, 4/5269 sayılı kararnâmelerle hac yolculukları konusunda devlet tarafından iki düzenleme yapıldı. Bu düzenlemelerle hacca sadece hava ve deniz yoluyla gidilmesi kararlaştırıldı. (Resmî Gazete, S. 8441, 25 Haziran 1953; S. 9162, 16 Haziran 1955).
Ancak DP döneminde de zaman zaman salgın hastalıklar nedeniyle hacca gitmek yasaklandı. Örneğin 1951 tarihli bir belgeye göre “Yemen ve Hicaz bölgesinde meydana çıkan hastalığın kolera veya sarı humma olması durumunda hacca gidilmesinin yasaklanacağı” belirtilmişti. (BCA, 584/28340-116972-13, 1951-07- 25) 30 Temmuz 1951 tarihli ve 3/ 13435 sayılı Cumhurbaşkanı Celal Bayar imzalı bir Bakanlar Kurulu kararıyla Yemendeki bulaşıcı hastalığın veba veya kolera olmadığı anlaşılıncaya kadar hac seferleri yasaklanmıştı. (BCA, 30-18-1-2/126-58-5, 30.07.1951) 30 Temmuz 1951 tarihli bu hac yasağı kararı, 7 Mart 1952 tarihli ve Cumhurbaşkanı Celal Bayar imzalı bir Bakanlar Kurulu kararıyla kaldırılmıştı. (BCA, 30-18-1- 2/ 128-20-12, 07.03.1952) DP Hükümeti, 14 Temmuz 1952’de de Suudi Arabistan’da ortaya çıkan veba hastalığı gerekçesiyle haccı durdurmuştu. (BCA, 30- 18-1-2/ 129-50-5, 14.07.1952) Ancak 4 Ağustos 1952 tarihli ve Cumhurbaşkanı Celal Bayar imzalı bir Bakanlar Kurulu kararıyla Suudi Arabistan’da yeni veba vakası görülmediği ve hastalığın söndüğü gerekçesiyle, hac seferlerini yasaklayan 15 Temmuz 1952 tarihli ve 3/15214 sayılı karar kaldırılmıştı. (BCA, 30-18-1-2/129-54-13, 04.08.1952)
(BCA, 30-18-1-2/126-58-5, 30.07.1951)
(BCA, 30-18-1-2/ 129-50-5, 14.07.1952)
Hac konusunda 23 Şubat 1963 tarih ve 6/1485 sayılı kararla ve 8 Ocak 1968 tarih ve 6/9347 sayılı kararla yeni bazı düzenlemeler yapıldı. 1974 yılında ise bir “daimi hac komitesi” oluşturuldu. (Resmî Gazete, S. 15.051, 3 Kasım 1974). 26 Nisan 1979 tarih ve 7/17.439 sayılı kararla hac organizasyonu Diyanet İşleri Başkanlığı’na verildi. (Resmî Gazete, S. 16.635, 12 Mayıs 1979; S. 16.650, 29 Mayıs 1979).
***
Sonuç olarak Tek Parti döneminde hac yasak değildi. 1923-1947 arasında devlet hac organizasyonu yapmıyordu, ancak İsteyenler hacca gidebiliyordu. CHP Hükümeti, hacıları bilgilendiriyor, özellikle hacıların sağlığıyla ilgileniyordu. Örneğin, hükümet, 1927 yılında Türk hacılar için Cidde’ye doktor göndermişti. Zaman zaman söz konusu olan hac yasakları ise “din düşmanlığından” değil, veba, kolera gibi salgın hastalıklardan ve döviz darlığı gibi ekonomik gerekçelerden kaynaklanmıştı. Salgın hastalıklar nedeniyle Demokrat Parti döneminde de zaman zaman hac yasaklanmıştı. 2020 yılında Covit nedeniyle Suudi Arabistan da benzer bir hac yasağı kararı almıştı.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları