loading
close
SON DAKİKALAR

Gerilim savaşa dönüşüyor!

Gerilim savaşa dönüşüyor!
Tarih: 12.02.2012 - 15:18
Kategori: Bilim & Teknoloji

ABD bu konuda kendisine güvenmiyor!

Birçok kıtada devlet kurumlarını, özel şirketleri, orduları ve bankaları hedef alan saldırıların ortak noktası, hepsinin Çin kaynaklı olması. Bu saldırılara en çok maruz kalan ve sabrı tükenme noktasına gelen ABD soğukkanlılığını korumaya çalışsa da, şimdi akıllarda tek bir soru var: Son yaşananlar ABD ile Çin arasında bir siber savaşa mı işaret ediyor?

Çinli hackerların dünyaya karşı sergilediği tehdidi anlamak için bu insanların kim olduğunu, hangi amaçla hareket ettiklerini ve hedeflerini nasıl seçtiklerini anlamak gerekiyor.

Güvenlik uzmanlarının son 10 yıl içinde dünya basınında büyük yer bulan siber saldırılarla ilgili yaptıkları incelemeler, oldukça endişe verici bir tabloyu ortaya koyuyor: Çin’den kaynaklanan saldırıların çoğu, sivil bir ordu tarafından düzenleniyor.

ABD ile Çin arasındaki siber savaş gerginliği, alışılmış dünya meselelerinden farklı bir olayla başladı. ABD Donanması’na ait bir EP-3 keşif uçağı, Nisan 2011’de Çin’in güney kıyısında uçarken, Çin Hava Kuvvetleri’ne ait F-8 savaş uçağıyla çarpıştı ve zorunlu iniş yapmak zorunda kaldı. New York Times, yaşanan kazayı, en büyük “Birinci Hacker Savaşı” olarak tanımladı. ABD, Çin’in çok ilerisinde teknolojik donanıma sahip olduğunu öne sürdüğü uçağa, hackerlar müdahale edip kazaya neden olduğunu öne sürüyordu.

Aradan bir ay geçtikten sonra, 4 Mayıs 2001’de Beyaz Saray’ın internet sitesi saldırıya uğradı. Peng Yinan adındaki Çinli hacker, Mayıs 2003’te Şanghay Jiatong Üniversitesi’nin öğrenci forumuna girerek, Beyaz Saray’ı hedef alan saldırının üniversite öğrencilerinin kurduğu bir grup tarafından düzenlendiğini itiraf etti. Peng, saldırıların “bir ay önce yaşanan kazanın ardından ortaya çıkan ABD karşıtlığıyla tetiklendiğini” belirtti.

İleriki yıllarda saldırılar artarak devam ederken, ABD-Çin Ekonomik ve Güvenlik Değerlendirmesi Komisyonu 2008 yılında yayımladığı raporda, “Çin’in siber saldırılarının ABD’nin teknolojik üstünlüğüne en büyük tehdit olduğu” belirtti. Raporda, “sağlık altyapısından enerji şebekesine ve hava trafik kontrolünden bankacılık ve sosyal güvenlik sistemlerine kadar her alanda bilgi hırsızlığı amacıyla saldırılar düzenlendiğinin” altı çizildi.

Dönemin başkanı George Bush, tehditlerle mücadele etmesi için Ulusal Siber Güvenlik Merkezi’ni kurdu. ABD ordusundan emekli istihbarat uzmanı Scott Henderson, Çince bilmesi sebebiyle 2004 yılında özel bir rapor hazırlamakla görevlendirildi.

Henderson, Çinli hacker’lar tarafından kullanılan sayısız site keşfetti ve bu sitelerin sivil hacker gruplarının merkezi görevi gördüğünü, aynı zamanda olası hedeflerin belirlenip yapılacak saldırıların tartışıldığı platformlar olduğunu anladı.

Henderson, incelediği 250 sitede bulduğu bağlantılarla Çin’de 380 bin hacker’ın faaliyet gösterdiği nokta tespit etti. Bundan sonra başlayan tartışma, birçoğu 20’li yaşlardaki hacker’ların küresel bilgi hırsızlığını kim için yaptığıydı.

Hong Kong Çin Üniversitesi akademisyeni Jack Qiu, “Çin’deki siber saldırıların ABD karşıtlığını benimseyen bir sosyal değişim değil, tersine devlete çok yakın bir eylem olduğunu” belirtti. Henderson, “eğer bu doğruysa dünyanın en korkutucu gizli devlet operasyonuyla karşı karşıyayız” diyerek durumun vahametini ortaya koydu.

Siber saldırılardan muzdarip olan tek ülke ABD değil. Yürüttüğü nükleer program nedeniyle Batı’nın hedefinde olan İran, Ağustos 2010’da esrarengiz bir virüsün saldırısına uğradı. Kısa zamanda İran’ın önemli nükleer tesislerine yayılan Stuxnet’in, Tahran rejimini nükleer programında en az 5 yıl geriye götürdüğü ileri sürüldü. İran’ın ise suçluları açıkça işaret etti: ABD ve İsrail.

Obama yönetimi Haziran 2011’de yeni bir siber güvenlik stratejisi açıklayacağını duyurduğunda, Wall Street Journal, yeni stratejinin, “siber saldırıların savaş nedeni sayılabileceğini ve askeri müdahaleyle karşılık görebileceği” maddesini içerdiğini belirtti. Kısaca, Stuxnet’in ortaya çıkmasından bir yıl sonra, ABD siber saldırılara karşı misilleme yapabileceğini açıkça beyan etti.

Securicon güvenlik yazılımı şirketi uzmanı Tom Parker’ın, Ekim ayında Telegraph’a yaptığı açıklamada, “Stuxnet’in ABD ve İsrail ortak projesi olduğunu” belirtmesi, ABD’nin müttefikleriyle olan biteni sadece izlemekle yetinmediğini gösterdi. New York Times ise Ocak 2011'de Stuxnet'in İsrail'de test edildiğini doğruladı.

ABD, her ne kadar rakiplerine diş bilese de, psikolojik olarak aşırı yıpratıldığı siber savaş alanında aynı ölçüde misilleme yapamadı. Libya’da Kaddafi rejiminin devrilmesini sağlayan NATO operasyonu da, ABD’nin yıllardan beri geliştirdiği siber savaş teknolojilerini büyük operasyonlarda kullanmaktan çekindiğini ortaya koydu.

New York Times, Obama yönetiminin Kaddafi birliklerine ait radar ve füze bataryalarını siber saldırılarla çökertmek istediğini ancak teknolojisini Rusya ve Çin’den saklamayı tercih ettiği için test etmediğini belirtti.

ABD Dışişleri Bakanlığı’nda siber konulardan sorumlu olan Christopher Painter, Ekim ayındaki Washington’un benimsediği soğukkanlı politikayı sergileyen açıklamasında, “Pekin’le aralarında bir siber savaş çıkacağına inanmadığını” söyledi.

Ancak yakın dönemde yaşanan tüm gelişmeler, ABD’nin şu anda kenarda tuttuğu siber savaş teknolojilerini devreye sokması halinde, uzun zamandan beri beklenen misilleme saldırılarını başlatabileceği düşüncesini doğuruyor.

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları