loading
close
SON DAKİKALAR

Kemal Okuyan: Türkiye çok ciddi bir yol ayrımında

Kemal Okuyan: Türkiye çok ciddi bir yol ayrımında
Tarih: 17.07.2025 - 14:38
Kategori: Siyaset

Türkiye Komünist Partisi (TKP) Genel Sekreteri Kemal Okuyan, Tele1 kanalında Tuncay Mollaveisoğlu'nun sorularını yanıtladı.

Kemal Okuyan: Türkiye çok ciddi bir yol ayrımında

Yeni çözüm sürecini TKP’nin nasıl değerlendirdiğine ilişkin soruya verdiği yanıtta silahların susmasının iyi olduğunu ancak arka planda asıl sorunların tartışılmadığını ifade eden Kemal Okuyan, cumhuriyet karşıtlığında bir ittifak kurulmaya çalışıldığını, emperyalizmi, holdingleri, tarikatları ve cumhuriyeti konuşmak gerektiğini belirterek bu alanda bir mücadelenin ortaya çıkması açısından sürecin tartışma zemini yarattığını söyledi. Bu doğrultuda taraflaşmadan korkmamak gerektiğine işaret etti. “Dişe diş bir mücadeledir bu. Zaten vardı, sürüyordu bu mücadele. Şimdi yeni bir etap başlıyor” dedi.

Bölgede İsrail’i de içine alan bir sermaye barışının tesis edilmeye çalışıldığını vurgulayan Kemal Okuyan, Türkiye’de çözüm sürecinin de buna paralel geliştiğini, Yeni Osmanlıcı eksende cumhuriyetle hesaplaşıldığını öte yandan yayılmacı politikaların yeni çatışmalara kapı araladığını ifade etti.

Kemal Okuyan, yeni çözüm sürecine ilişkin farklı eğilimlerin karşı karşıya geldiğine dikkat çekerek şunları söyledi:

“Aslında TKP bir süredir açıklamalar yapıyor konuya ilişkin ama şunu bilmemiz gerekiyor. Bu bir süreç ve her süreçte olduğu gibi birebir uygulanan bir plan olamaz. Çünkü çok taraf var. Yani uluslararası alanda çok taraf var, Türkiye'de çok taraf var. Aslında AKP bugün çok ne yaptığını bilir gibi gözüküyor ya da Cumhur İttifakı. Ama ittifakın içinde de ciddi gerilimler var, devlette farklı eğilimler var her konuda olduğu gibi.

Öte tarafta Öcalan faktörü, Kandil faktörü, DEM deniyor. Çok geniş bir hareketten söz ediyoruz, orada da farklı görüşler var. Dolayısıyla baktığımız zaman biz şunu anlamaya çalışıyoruz. Yani ne yapılmaya çalışılıyor, nereye götürülmeye çalışılıyor, o işin doğrultusu ne? Yoksa işte plan şu, birinci madde şu, ikinci madde... Birilerinin elinde planlar var. Herkesin elinde plan var daha doğrusu ama o planlar sürtünüyor birbirine. Göreceğiz, bu bir mücadeledir.

‘Cumhuriyet karşıtlığında bir ittifak kurulmaya çalışılıyor’

Bir kere kimileri terörsüz Türkiye diyor, silahların susması, silahlar yakıldı işte sembolik de olsa. İşin bu kısmı iyidir. Yani hiç tartışma götürmeyeceğiz. Siyaset konuşulmalı. Çünkü bakın çok uzun bir süredir Türkiye hem yasaklar nedeniyle hem de bu çatışma ortamının getirdiği baskı nedeniyle sorunların kendisi değil, semboller tartışıldı. Ama arka planda gerçek sorunlar konuşulmadı. Demek ki bir kere konuşulmalı ve bundan korkulmamalı.

Cumhuriyet karşıtlığında bir ittifak kurulmaya çalışılıyor. Çok net bir şey bu. Zaten Cumhuriyet karşıtlığı konuşuluyor. AKP cenahından birileri çıkıyor “kanlı darbe” diyor. Sonra düzeltiyor gibi yapıyorlar ama biz yirmi yıldır biliyoruz, Cumhuriyet'le bir dert var.

‘Holdingleri ve tarikatları konuşmak gerekiyor’

Bunları konuşalım artık açık konuşalım. Hiç kimse bir şeyin arkasına sığınmasın. Efendim işte terör ortamı var bunlar konuşulmaz falan. Konuşulması gerekiyor. Konuşmayınca Türkiye kaybediyor. Halkımız kaybediyor. Tartışmamız gerekiyor. Yani meselelerin arka planını. Emperyalizmi konuşmak gerekiyor. Cumhuriyeti konuşmak gerekiyor. Holdingleri ve tarikatları konuşmak gerekiyor.

Dolayısıyla bu açıdan bir avantaj var.  Ama tehlike büyük. Tehlike şimdi de başlamadı. Çok uzun bir süredir Türkiye tehlikeli bir yolculuk içerisinde. Yani AKP ile de başlatmak istemiyorum. Ama AKP bu yolculuğu hızlandırdı. Dolayısıyla tartışacağız. Taraflaşacağız. Gerçek taraflar ortaya çıkacak. Yani taraflaşmadan korkmamak gerekiyor.  Hep uzlaşma uzlaşma uzlaşma diye bir şey yok. Ben niye cumhuriyet karşıtlarıyla aynı şeyi düşüneyim. Böyle bir zorunluluğumuz yok.

Niye NATO'cularla birlikte olmak zorunda hissedeyim. Tabii ki kavga gürültü olmamasını istemesi bu halkın son derece iyi bir şey. Huzur insani bir duygu ama huzur olması için bazı şeyleri çözmemiz gerekiyor. O yüzden de tartışma zemini olması açısından tartışmayı kolaylaştırması açısından bu süreç iyidir. Zaten insanların ölmemesi son derece iyidir.

Madem kapak açıldı konuşalım. “Bunun pazarlığı olmaz” falan ama var. Pazarlıksız siyaset olmaz. O yüzden herkes kendi konumlanışını net bir şekilde ortaya koymalı. Dişe diş bir mücadeledir bu. Zaten vardı sürüyordu bu mücadele. Şimdi yeni bir etap başlıyor.”

‘İsrail'den belki Azerbaycan'a kadar giden bir bölgede bir sermaye barışı arzuluyorlar’

TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan, Türkiye’nin süreçte emperyalizmle bir pazarlık unsuru olarak mı ulusal çıkarlarına dönük mü adım attığı sorusunaysa sürecin Suriye’de rejim değişikliğine paralel geliştiği, bölgede yeni bir düzenin oluşturulmaya çalışıldığı, bir sermaye barışının arzulandığı ve Türkiye’nin tüm yatırımını buraya yaptığı ancak bunun işlemeyeceği yanıtını verdi.

“Emperyalizm tamamen dışarıdaki bir olgu olarak anlaşılmamalı. Hep söylüyoruz emperyalizm dediğimiz şeyin aslında bugünkü sömürü düzeniyle bir bağı var. Dünyadaki çok uluslu tekeller, onların düzeni ve Türkiye de o düzenin bir parçası. Türkiye hep şu zannediliyor. Emperyalistler Türkiye'ye karşı plan yapıyorlar. Ama Türkiye de NATO üyesi bir ülke. Türkiye'de de holdinglerin iktidarı var. Türkiye'de de ABD ile müttefiklik iktidarlarının övündüğü bir şey. Mesela Trump'la çok iyi anlaşıyoruz diyorlar. 

Bu sistem bölgede yeni bir düzen oluşturmaya çalışıyor şu anda. Ve istedikleri ne, İsrail'i de içine kattıkları bir bölge tasarlamaya çalışıyorlar. Ve biraz para kazanmak istiyorlar artık. Bölme, parçalama, savaşlar bunlar ne için? Denetimi sağlamak ve biraz sömürmek için, yağmalamak için. Şimdi biraz artık buradan para elde etmek istiyorlar. 

Parayı da elde ederken biraz Çin'i kuşatmak, Çin'i devre dışı bırakmak hatta Çin'in dünyadaki üretim avantajlarını ortadan kaldıracak yeni bölgeler yaratmak. Dolayısıyla burada İsrail'i içine alan, İsrail'den belki Azerbaycan'a kadar giden bir bölgede bir sermaye barışı arzuluyorlar. Bunu bilmeden bugünkü süreci anlamamız mümkün değil. Bölmeden de bazı şeyleri yapabilirler. 

Suriye'de şu anda iki olasılıktan hareket ediyorlar. Bir tanesi İngiliz projesi. İngilizler Suriye'yi bölmek istiyorlar. ABD bölmeden de becerebiliriz türünden daha gevşek bir merkezi iktidar falan böyle devam ediyorlar. Bu planı Türkiye'deki iktidar da biliyor, devlet de biliyor. “Sizsiz de yaparız bunu dediler. Başınıza belayı açarız.”

İki yıldır iyice artık kontrolden çıkmış bir İsrail var ve Bahçeli de İsrail tehlikesini doğrudan zikretti bu işin başında. Türkiye paldır küldür Suriye'deki operasyonun parçası haline geldi. 10 yıl önceden başlamıştı, rejimi devirmeye çalışıyorlardı ama son operasyon çok hızlı örgütlendi.  O kadar hızlı örgütlendi ki Rus istihbaratı bile hazırlıksız yakalandı. İngiltere'nin çok ciddi bir rolü oldu. İngiltere biraz sürükledi. Bizimkiler de daldılar hemen. Ve ne dediler o zaman? Suriye'deki rejim değişikliğinin imzası bize ait demeye başladılar değil mi? Sahiplendiler. 

‘Suriye gibi bir ülkeyi HTŞ gibi bir cihatçı yönetemez’

Ama bakın ne oldu ondan sonra? ABD'den istihbarat temsilcileri, Pentagon temsilcileri ayrı ayrı ki İngilizler de aynı şeyi söylediler. Yıllardır bizim adamımız Şara’yı eğittik dediler bugünler için. Bunu Türkiye Cumhuriyeti Devleti bilmiyor mu? Şara ortada. İktidara geldiği gün biz şunu dedik, İsrail Şara’yı istedi, istediği zaman Suriye'yi tokatlamak için. Çünkü Şara’nın, HTŞ’nin bir meşruiyeti olamaz. Terör lisesinden çıksa da olamaz. Suriye gibi bir ülkeyi HTŞ gibi bir cihatçı yönetemez. Yönetir, böyle yönetir. İsrail bombalar, der ki İsrail “işte bunlar katil.” Öcalan da dedi mi geçenlerde kardeşi üzerinden? “IŞİD’çi bu” dedi. Biz Suriye'de silah bırakmayız dediler. Türkiye bütün yatırımını buna yapıyor. Bu işlemez. 

Türkiye'deki süreç de buna paralel gelişti. O zaman bizim sorma hakkımız var. Öyle yerli, milli falan. Onu çok seviyorlar o sözcüğü, yerli ve milli değil. Suriye'deki son operasyonda ağırlık İngiltere'nin. İngiltere'yi de hafife almasın kimse. Gerçekten de almasınlar. 

Ondan sonra da dediler ki biz Türkiye'deki bir sorunu çözersek mesela şu lafı yandaş medyada çok duyduk. Niye Kürtleri İsrail'e bırakalım? Şantaj noktasına getirdiğiniz bir sorun. Sorgulasınlar kendilerini. Bu ülkede yaşayan milyonlarca yurttaş nasıl bir uluslararası şantaj konusu haline geldi? Bunun hesabını versinler. Yirmi küsur yıldır iktidardalar. Nasıl bir başka ülke gelip şantaj yapabiliyor Türkiye'de yaşayan Kürtler üzerinden? Bunu oturup sorsunlar kendilerine. Bu duruma bile isteye geldi Türkiye, getirildi. O zaman da şu soruyu sormak gerekiyor.  Acaba İsrail ya da İngiltere ya da ABD yani uluslararası güçler şantaj yaparak istediklerini mi elde ettiler?”

‘Bir devrim karşı devrim hesaplaşmasında karşı devrimden yana mı olacağız?’

Kemal Okuyan, sürecin cumhuriyetle hesaplaşmaya doğru ilerlediğini, TKP’nin böyle bir hesaplaşmada karşı devrimden yana olamayacağını söyledi.

“Bugün giden süreç baktığımız zaman nereye gidiyor? Bir Cumhuriyet karşıtlığı. Bu bir spekülasyon değil, bir iddia değil. Milli görüş geleneğinden gelmiş bir iktidarımız var. Yirmi küsur yıldır da bu ülkeyi yönetiyorlar. Yönetirken ne yaptıklarını biliyoruz. Cumhuriyetle bir dertleri var. Kürt yurttaşlarımızın tamamının bunun arkasında duracağına inanmıyorum. Kaldı ki siyasileşmiş olanlar da dahil. DEM tabanı dahil. Mesela Öcalan'ın son konuşmalarına baktığımız zaman. Orada bir direnç çıkacaktır ortaya.

İkincisi de bu cumhuriyetle hesaplaşma. Şöyle örnekler verdik Şeyh Said'de uzlaşma, Said-i Nursi'de uzlaşma. Cumhuriyet'in Türkiye'de ileri bir adım değil, Kürt sorununu  başlatan bir adım olduğuna dair bir şey. Cumhuriyet Kürt sorununu çözemedi, doğru bu. Öte yandan da Kürt sorunun kaynağında Cumhuriyet'in olduğu, Kürtlere kazık atıldı tezleri, sonra aniden ümmetçilik diye bir şey çıkmaya başladı ortaya. 

Şöyle bir şey olabilir mi? Yüz yıl geçmiş, bugünkü sistemi sorgulamayacaksınız. Yüz yıl önce işgale, emperyalizme, kokuşmuş bir saraya karşı verilmiş bir mücadeleyi sorgulayacaksınız. Burada bir terslik var. Aynı hatayı bazı solcular da yapıyor Türkiye'de. Bugünkü sistemi, bu holdingler, tarikatlar sistemini sorgulamayacaksınız. Yüz yıl önceye döneceksiniz. Diyeceksiniz ki “tepeden inme.” Şimdi Türkiye'de aşağıdan yukarı bir siyaset mi var? Yani böyle bir şey olabilir mi? Ayrıca her devrim, her ilerici adımda bir yukarıdan aşağı bir baskı vardır. Bu da tarihin bir gerçekliğidir. Bu küçümsememize, karşı çıkmamıza neden olabilir mi? Kritik dönemeçlerde iki çizgi vardır. Bir tanesi devrimden yanasınızdır. Bir de işbirlikçisinizdir. Ya da hilafetten yanasınızdır. 

Ne yapacağız biz? Yüz yıl sonra döneceğiz solculuk adına yüz yıl önceki bir devrim karşı devrim hesaplaşmasında karşı devrimden yana mı olacağız? Şeyh Said'den yana mı olacağız? Bu mümkün değil. Tehlike nerede? Burada güçlü bir ittifak ortaya çıkabilir. AKP'nin amacı bu.”

‘Bu çizgi hiçbir biçimde Türkiye'nin önünü açamaz’

Kemal Okuyan, Dem Parti’nin süreçteki pozisyonuna ilişkin soruyu iktidarla örülen sürecin Türkiye’nin önünü açmayacağı ve bu çizgiyle mücadele edilmesi gerektiğini vurgulayarak yanıtladı.

Çok uzun bir süre yani 2015'den sonra DEM de ya da HDP yani o çizgi “saray rejimiyle” mücadele üzerine kurdu sistemini. Çok kolay değil bazı şeyler ama öte yandan da içerik ve doğrultu tartışılmalı. O yüzden bunu söylüyoruz. Siyasette konumlanışlar, “MHP ile DEM nasıl yan yana gelecek?” MHP ile DEM nasıl yan yana gelecek sorusu önemsiz bir soru. Önemli soru şu, aslında demokratikleşme ile hiç ilgisi olmayan bir reform paketinde anlaşacaklar mı? Yeni anayasada anlaşacaklar mı? Karşılıklı neler verilecek burada? 

Geçmişte devlet de hatalar yaptı. Buna kimse itiraz edemez. Yani hiçbir meşruiyeti olmayan bir dönemdir 12 Eylül darbesi dönemi. Ama bunu bir programa çünkü mesele sadece geçmişin nasıl değerlendirildiği değil. Geçmişteki konumlanışınız sizi bir çizgiyle bugüne bağlar. O bağlanmaya çalışılan çizgi işte Abdülhamit, Vahdettin, Şeyh Said, Said-i Nursi, Menderes, Turgut Özal, bugünkü iktidar. Bu çizgi hiçbir biçimde Türkiye'nin önünü açacak bir şey değil. Mücadele etmemiz gereken bir çizgi.” 

‘Kürtlerle barışıyorum ama diğerlerini döveceğim türünden bir strateji olmaz’

TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan, CHP’ye yönelik operasyonlar sürerken mevcut konumlanışlar üzerinden bir demokratikleşme beklentisinin karşılık bulup bulmayacağınaysa “AKP CHP'yi yasa dışı ilan ederek Türkiye'yi yönetemez” yanıtını verdi. AKP’nin hedeflediği Türkiye tasarımına ulaşamadığını belirten TKP Genel Sekreteri, halkın gerçek sorunlarına dikkat çekerek iktidarın kendi tabanını dahi heyecanlandıramadığını ve Türkiye’nin bu aşamadan itibaren ciddi bir yol ayrımında olduğunu vurguladı.

“Kürtlerle barışıyorum ama diğerlerini döveceğim türünden bir strateji olmaz. Bu mümkün değil. CHP'yi burada tartışmam ama şunu bilmek gerekiyor bu sistem açısından AKP CHP'yi yasa dışı ilan ederek Türkiye'yi yönetemez. 

Yapamaz, bunun da sonu yok. Herkes buraya gidiyor iş diyor. İmkansız, çok net söyleyeyim. AKP'nin bir yerde durması gerekiyor. Çünkü o kadar güçlü değil. Kendi içinde de ciddi problemleri var ama duramıyor. Türkiye gerçekten de çok ilginç bir döneme gidiyor. Direksiyonu tutan birileri de yok o yüzden de sürekli yalpalıyorlar. Bu süreç adım adım bir plan dahilinde gitmiyor. Uzun süredir zaten AKP böyle yönetmiyor Türkiye'yi. 

‘Bir direnç var Türkiye'de. O direnci ortadan kaldıramıyorlar’

Şunu da söyleyeyim, tek amaç böyle bir süreçte Erdoğan'ın tekrar seçilmesi değil. Bu da bir amaç ama bundan ibaret değil. Aynı zamanda bir Türkiye tasarımı var. Bir anayasayla taçlandırmak istiyorlar. Çünkü bir türlü istedikleri Türkiye'ye ulaşamadılar. Bir şeyi yıktılar, tamam orada başarılı oldular ama yenisini kurarken bir direnç var Türkiye'de. O direnci ortadan kaldıramıyorlar. 

Şu son derece önemli, bir sürü hamle yapıyorlar. Hiçbirinde heyecan yaratamadılar. Suriye'deki iktidar değişikliğinin Türkiye'de kaybettikleri seçmenin bir bölümünü geri getireceğini zannettiler. Yaprak kımıldamadı. İnsanlar açlıkla boğuşurken Şam'a baktılar ve heyecan duymadılar. Ayrıca Türkiye'de herkes cihatçı değil. AKP tabanı da cihatçı değil. 

Şimdi bu çözüm süreci, heyecan var mı? Yok. Normalde “o kadar insan öldü, bir yükten kurtuluyoruz” diye bu toplumda bir rahatlık olması lazım. AKP tabanında yok. DEM tabanında bir hoşnutsuzluk var, hissediliyor. Orada da bir heyecan yok. Kimsede bir heyecan yok. Artı Cumhuriyet Halk Partisi belediyelerine operasyonlar düzenleniyor. Şunun farkında değiller. Bir baklava kutusuyla yönetemezler Türkiye'yi. Bir şey çıkarttılar ortaya. İnsanlar buraya bakmıyorlar artık. Bunu da kendileri yarattılar. 

‘Hiçbir heyecan yaratamadılar’

Yolsuzluk üzerinden Türkiye'de siyaseti artık tasarlayamazsınız. Çünkü kendileri bu işi patlattılar, yıllar önce bitti o iş. O yüzden insanlar meydanlarda toplanıyor. Çünkü bu işin özünde seçme ve seçilme hakkına dönük bir müdahale var. Hiçbir heyecan yaratamadılar kendi tabanlarında da. Seçim kaybetmiş bir parti AKP. Şu hissedilebilirdi, “nihayet karşı hamle yapıyoruz, toparlanıyoruz yine.” Hiç öyle bir şey yok. Olmadı, olmuyor çünkü bu ülkede açlık var. Bu ülkede yoksulluk var. İnsanlar bunu görüyorlar ve buna değmeyecek. 

Şimdi onu açacaklar, diyecekler ki ekonomik bir kalkınma başlayacak bundan sonra. Onun hazırlıklarını yapıyorlar. “Terörü bitirdik. Terördü Türkiye'nin kaynaklarını tüketen. Şimdi yeni bir hamle yapacağız” diye. Orada da insanlar heyecanlanmayacak. Çünkü insanlar artık şunu görmeye başladı. Birilerine yarıyor bu işler. Toplum bir türlü zenginleşmiyor. O grafiklerde “büyüyoruz, büyüyoruz” hikayelerinde “bana gelmiyor bir şey” demeye başladı insanlar. Ve AKP tabanı da bu nedenle heyecan duymuyor. Bir bölümüne gidiyor ama çok sınırlı bir kesim. Türkiye bugünlerden itibaren çok ciddi bir yol ayrımında.

‘Genişlemeye kalkan Türkiye küçülür’

Okuyan, sözlerine şöyle devam etti:

“Burada şöyle bir sorun var. Bu toplum Cumhuriyet'ten beri, muhafazakarlığın bir nedeni de bu aslında, değişimden korkuyor. Bu bazı açılardan kötü bir şeydir. Ama bir de bu bir güvenlik arayışıdır. Bölgemizdeki gelişmelerden kaygılanan bir toplumumuz var ve haklılar. Suriye altüst oldu. İran'a İsrail saldırdı. Yeniden saldırılmayacakları belli değil. Ve şunu görüyorlar. Bu iktidar bütün bu bölgede çok iştahlı ve tedirgin bu insanlar. Çözüm süreci de adına ne denecekse bunun bir parçası.

Ne diyorlar? “Artık içe kapanık Türkiye bitti.” Türk, Kürt, Arap bizim bir itirazımız olabilir mi? Biz komünistiz. İnsanların etnik kökenlerinin kardeşliği, tabii ki Araplar, Kürtler, Türkler, Yunanlılar, Gürcüler, Çerkezler, Ermeniler herkes kardeş olmalı. Ama başka bir dertleri var. Türkiye'yi gevşetmeye çalışıyorlar. “Sınırlarımız belirsizleşsin, oraya hami olalım.” Elli kez uyardık, genişlemeye kalkan Türkiye küçülür; problemle karşılaşır. Bu tuzağa güle oynaya gidiyorlar. Bir de fetihçilik yapacaklar. “Artık yok o eski Türkiye bitti.”

‘Yeni Osmanlı projesi başarıya ulaşsa da karşıyız’

Yeni-Osmanlıcılık tarihin tozlu sayfalarında kalmış değil çökmüş bir proje. Osmanlı'nın ilerici dönemleri var. Tartışmasız. Tarihte bazı ülkeler ilerlerler, ilerletici olurlar. Hatta devrimci misyonlar üstlenirler. Sonra da çözülmüş. Şimdi aynı şeyi karşımıza çıkaracaklar. Bunun tek anlamı var, Türkiye'nin dağılmasıdır. Yeni Osmanlı projesi başarıya ulaşsa da karşıyız. Çünkü yayılmacılık iyi bir şey değildir. Fetihçilik iyi bir şey değildir. Savaş demektir en basitinden. Ama öte yandan da öyle büyüyemezsiniz. Kimse yedirtmez bu bölgeyi size. Dağıtırlar. Şimdi yeni yeni kavramlar, “fena mı ümmetçilik?” Ne demek ümmetçilik? Biz toplum istiyoruz, halk istiyoruz.  “Fena mı” diyor, fena tabii ki. Ve o kadar büyük bir tehlikeyle karşı karşıyayız ki.

Bu Suriye'de Kürt bölgesi merkezi iktidarda bağlanamaz. HTŞ'nin iktidar olduğu yerde bağlanamaz. Merkezi iktidara ne Dürziler bağlanır ne Kürtler. Aleviler de bir yolunu bulup kendi güvenliklerini alırlar. Bunu görmediler mi? Yoksa anlaşma bu muydu? Şunu hesaplıyor olabilirler. Türkiye'deki çatışma hali biter. Bir iddiada bulunmazlar. “Suriye, Irak'taki Kürtlerin hamiliğini biz üstleniriz. Zaten, Sünni Araplarla aramız iyi. Biz bölgenin hamisi oluruz.” Bu projeden hayır gelmez ki. Bu projede sen kullanılırsın. İsrail'le yakınlaşırsın bir dönem. Ama burası büyük bir rekabet alanı. Burada yatırımlar yapılacak. Çünkü ucuz iş gücü var. Ticaret yolları burada, enerji kısmen var. Dolayısıyla buralarda ekonomik bir canlılık olacak. Buradan Türk müteahhitler, Türk şirketler pay alacaklar. Ama büyük bir kavga olacak çünkü rekabet. Bu rekabet barışçı olamaz. Dolayısıyla sizin her bu tarz hamleniz savaş demektir.”

‘Sınırların değişmesi emperyalizme hizmet eder’

Kemal Okuyan, bölgede sınırların değişmesinin emperyalizme hizmet edeceğini., Türkiye’nin sınırlarının da genişlememesi ve aynı zamanda daralmaması gerektiğini ifade etti.

“Burada tarihsel dönemlere bakmak gerekiyor. Şöyle bir şey olabilir mi? Ulus devletlerin ortaya çıktığı bir kesit var ve bu bir ilerici dönem. Sonra bir emperyalist tasarım olarak aslında Yugoslavya savaşı ile başladı bu, ülkeleri parçalama ve inisiyatif burada emperyalist ülkelerdeydi. NATO projesiydi. Şöyle bir enteresanlık var burada. Bunu sürekli vurgulamak gerekiyor. Bunlar böyle küçük hatalar değildir. Ya da küçük suçlar değildir. Yugoslavya'nın parçalanmasında Türkiye'nin de imzası var. Bir NATO üyesi ülke, aktif katıldı. Hangi gerekçeleri olursa olsun. 

Ondan sonra da “emperyalizm bölmek ister” diye bir edebiyat yapamazsınız. Siz de oradaydınız Yugoslavya savaşında. Sonra Irak. Irak da aşağı yukarı parçalandı. İlla bağımsız devletlerin ortaya çıkması gerekmiyor. Yine bir emperyalist proje olarak parçalandı. Bölerken de diyorlar ki, o merkezi iktidarlarda da halkçı iktidarlar yok ki. Katliam yapıyorlar, baskılıyorlar. Dolayısıyla gerekçe de var. Bazı etnik topluluklar katliama uğruyor. Zorbalıkla karşı karşıya kalıyorlar diye. Aslında hikaye hep şöyle gelişiyor. O baskıların ortaya çıkmasını da sağlıyorlar. İşte İsrail'in yaptığı. Suriye'deki iktidarın değişmesinde İsrail'in rolü oldu. Ama bunun olacağı belliydi. 

O yüzden de bu süreçte şöyle bir tehlike var. Sınırların değişiyor olması. Bu argüman çok sık dile getiriyor “herkes devlet kuruyor. Kürtler niye kurmasın?” Mesele burada şu, ne çıkacak ortaya? İnsanlık için iyi bir şey mi çıkacak? Yoksa bir takım aşiretlerin ve ABD'yle ya da başka güçlerle iş pişirenlerin mi ortaya çıkması? İnsanlığı nereye evriltecek? Sınırların değişmesi bir kez meşrulaşırsa nerede duracak bu iş? Ve şu anda baktığımız zaman yandaş medyaya öyle garip şeyler yazılıyor ki arada. Mesela İran'a karşı. Büyük Azerbaycan denmeye başladı. Çok tehlikeli şeyler bunlar.

Biz dil farkı bilmeyiz, din farkı bilmeyiz, sınırlar kalksın diyen bir hareketiz. İş geldi, diyoruz ki sınırlar değişmesin. Çünkü bu emperyalizme hizmet ediyor. İlginç bir süreç. Bunlar bir kez başlarsa ne olacağını bilemeyiz ve istemiyoruz. Türkiye'nin sınırları genişlememeli ama daralmamalı da. Bunun sonu yok, bunlar savaş demek. Kendi içindeki meseleleri başkaları tarafından kullanılmasına izin vermeyecek şekilde kendimiz çözmek zorundayız.

Türkiye'nin birliğini istiyorsak bir holdingler tarikatlar düzeninden kurtulmamız gerekiyor

Kemal Okuyan, Türkiye’nin sorunlarının çözülmesi için holdinglerin ve tarikatların egemenliğine son verilmesi gerektiğini ifade etti:

Bir kere holdingler ve tarikatlar lafını boşuna sarf etmiyoruz. Holdingler ve tarikatların egemen olduğu bir ülkede hiçbir sorun çözülemez. Düşmanlıklar var. Neden? Bir taraf paraya bakıyor. Aslında öbür taraf da paraya bakıyor. Tarikatlar da para basıyor. Onlar da holdingleşmiş durumda. Ama din üzerine kurulu. İnançlar, hep söylediğimiz bir şey insanların bireysel özgürlüğüdür. Özgürlük alanıdır ve dokunulamaz inanç ve ibadet özgürlüğüne. Bu bir insan hakkıdır. Ama dinsel referanslarla bir toplumun şekillendiği bir yerde hiçbir şey iyiye gitmez ve aslında bu holdingler ve tarikatlar birlikte Türkiye'yi karanlığa boğdular. Kürt meselesi mi, ucuz iş gücü çok uzun bir dönem boyunca Türkiye için, Türkiye'deki holdingler için Kürtler ucuz iş gücü oldu. Yanlış mı bu? Büyük paralar kazandılar bunun üzerinden. 

Tarikatların çok büyük bir bölümü Türkiye'de Kürt kökenlidir. Çok az tarikat vardır Kürt coğrafyasından çıkmamış. Bir bölümü de Türkiye'nin sınırlarının dışından çıktı. Niye? Niye şimdi yeniden bu ittifak aynı mantıkla kurulmaya çalışılıyor? Geri bir şeyle bir sorunu çözemezsiniz. Ama şunu yapmamız gerekiyor bizim. Biz bu holdingler, tarikat düzeninden kurtulduğumuz andan itibaren bu ülkede kimse kendisini misafir gibi hissetmemeli. Üvey evlat gibi hissetmemeli. Bu var mı, var. Oldu Türkiye'de. Biraz da içimize bakalım. 

Sadece ve sadece şu anda siyaset alanına bakalım, Cumhuriyet Halk Partili belediyeler ve burada da hepimiz biliyoruz ki mesele yolsuzluk değil. Seçme ve seçilme hakkına dönük bir müdahale var değil mi? Sadece buna baktığımız zaman bile, sadece 12 Eylül faşizmine baksak dahi şunu sormamız gerekiyor. Halkına güvenmeyen iktidarların olduğu bir yerde bu etnik kompozisyon barış içerisinde bir arada tutulamaz.

Dolayısıyla Türkiye'nin birliğini istiyorsak bir holdingler tarikatlar düzeninden kurtulmamız gerekiyor. İkincisi de birbirimizden korkmayacağımız bir düzen kurmamız gerekiyor. Bir ülkenin güvenliği halka güvenerek sağlanır. Sen halka güvenmeden bir ülkenin güvenliğini sağlamaya kalkarsan çok para harcarsın ama hiçbir işe yaramaz. Gelir İsrail işte şantaj yapar. Paldır küldür ondan sonra bir işin parçası haline gelirsiniz.

Son bir soru sormak istiyorum. Ne oldu Suriye Milli Ordusu? Gerçekten bunu mesela unutmamızı mı bekliyorlar? Sayı itibarıyla Suriye'nin en önemli silahlı güçlerinden birisiydi. Suriye'deki merkezi hükümete katıldıkları da doğru değil. Merkezi hükümet deniyor. Türkiye'yi orada okullar kurdu. Posta hizmetlerini Türkiye yürütüyordu. Bir sürü devlet kurumu oraya gitti. Bunları tartışmayacağız. Neyi tartışacağız? Önereceğim bütün yurttaşlarımızın bu meseleleri bütün boyutlarıyla konuşması ve tartışması gerekiyor. Ve gerçekler üzerinden bir taraflaşma içerisine girilmesi gerekiyor. Daha olmuş bitmiş hiçbir şey yok. Hiçbir konuda yok. “AKP aldı yine oyunu kuruyor” böyle oyun mu olur? Ne yaptıklarını bilmiyorlar.

Bizim zayıflığımız örgütsüz olması bu toplumun. Ama yavaş yavaş sanıyorum o sorun da ortadan kalkıyor. Ve ben hiçbir zaman umudu kaybetmeyelim derim.”

https://www.youtube.com/watch?v=5vrGFroYT7I&t=79s

Kaynak : istanbulgercegi.com

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları