loading
close
SON DAKİKALAR

Tarih Yazıları

Ahmet Kale
Tarih: 09.10.2014

Ahmet Kale; Kıvılcımlı Külliyatında Tarih Yazıları...

Ahmet Kale; Kıvılcımlı Külliyatında Tarih Yazıları...

Tarih Yazıları derleme bir kitap. Önce nasıl bir derleme olduğuna bakalım. Kitabın ağırlıklı bölümü 1974 yılında Tarih ve Devrim yayınevi tarafından yayınlanmış olan “Tarih Tezi” başlıklı kitabın metinlerinden oluşuyor. Bu konuda da Kıvılcımlı kitaplarını muhafaza eden, tasnif edip bir kısmını yayına hazırlamış olan Fuat Fegan’a kulak verelim. Fuat Fegan, Dr. Sedat Özkol’a yazdığı bir mektupta bu konuda şunları diyor:

“Doğrudan doğruya konumuzla ilgili olmamakla birlikte, belki yararı olur diye, Kıvılcımlı’nın ‘Tarih Tezi’ konusundaki bazı yanlış görüşleri burada eleştirmek istiyorum.

“Tarih ve Devrim Yayınları arasında çıkan ‘Tarih Tezi’ kitabı genellikle çok yanıltıcı oldu. Bilgisizlik ve bir an önce Kıvılcımlı “bezirgânlığı” endişesi bunda önemli rol oynadı sanıyorum. Bu yanlış adımın genç kuşaklar üzerinde şöyle olumsuz bir etkisine çok şahit olduk:

“- Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın meşhur bir ‘Tarih Tezi’ varmış. Onu öğrenmek lazım. Tamam işte, şimdi kitabı da yayınlandı. Alıp okuyalım!..

“Oysa meselenin aslı tamamen başka. Kıvılcımlı Tarih Tezi’ni yayınlayalı 10 yıl oldu. Tarihsel Maddecilik Yayınları’nın ikinci kitabı olarak 1965 yılı çıkan Tarih-Devrim-Sosyalizm eseri, Tarih Tezi’nin o günkü şartlarda en derli toplu biçimde Türkiye okuruna sunuluşudur. Kıvılcımlı’nın ‘Tarih Tezi’ denince, ilk akla gelmesi gereken eseri budur.
“Peki, Tarih Tezi diye yayınlanan kitap nedir?

“Kitabın başındaki ‘Not’larda dendiği gibi? ‘Dr. Hikmet Kıvılcımlı bu kitabı Tarih-Devrim-Sosyalizm kitabından önce yazdı ve yayınlanmak üzere Toplum Biçimlerinin Gelişimi kitabından sonra daktilo etti. Önsözünü kaleme aldı...vs.’ mi?

“Yukarıda da belirttik? ‘Bilmediğini bilmemek’ gibi bir feci durum karşısındayız.
“Tarih Tezi kitabı bir derlemedir:

“- ‘Tartışılacak Tarih Tezi’ makalesi daha önce TÜRK SOLU dergisinde yayınlandı (Sayı 35-36, 16-23/7/1968). Kitaba aktarılırken, dergideki teknik hataların düzeltilmesi bir yana, alabildiğine yeni hatalar yapılmış: Pek çok kelime, hatta tümüyle bir cümle atlanmıştır. 

“- ‘Önsöz’e bakalım: Sayfa 37’de birkaç kez Grundrisse’nin sözü edilmektedir. Oradan da anlaşılacağı gibi, Toplum Biçimlerinin Gelişimi’ne, -diğerleri yanında- Önsöz olarak yazılmış, fakat her nedense kitaba dahil edilmemiş bir yazıdır bu.

“- ‘Genel Giriş’in ne olduğu besbelli: Tarih-Devrim-Sosyalizm kitabının TEZ bölümü... 

“- Geri kalan bölümlere gelince... Kıvılcımlı, 1965 yılı ‘Tarih Tezi’ni yayınlamaya girişirken, konuyla ilgili alabildiğine yığılmış malzeme ve etütlerinden belli bir bölüğünü ayırıp düzenlemiş ve matbaaya verilmek üzere daktilo edilmesini sağlamıştı. Ne var ki, bu kadarı bile, o günkü şartlarda epeyce hacimli sayılacak bir kitabın ortaya çıkmasını önleyemiyordu. İster istemez, daha az aktüel olan kimi bölümler ayrılarak, kitap Tarih-Devrim-Sosyalizm adıyla yayınlandı. Çıkarılan bölümler bir kenara kondu. Sonra bu kılıç artıkları belli bir düzen içinde yeniden daktilo edildi.

“Görüldüğü gibi, bu bölümler, bizzat Kıvılcımlı tarafından ‘Tarih Tezi’yle en uzak ilgili bölümler sayılarak, Tarih-Devrim-Sosyalizm kitabına dahil edilmemiştir. Nerede kaldı, bunların Tarih Tezi adı altında yayınlanmaları?
“Nitekim, yayıncılar da işin farkındalar ki: İlgili bölümlerde var olmayan ‘Tarih Tezi’ni, şuradan buradan derleme yazılarla kitaba monte etme ihtiyacını duymuşlar. Oysa bunlara hiç gerek yoktu. O metinler, mütevazi bir başlık altında ve ne oldukları aslına uygunca belirtilerek basılabilirdi. Çok da yararlı olurdu.”(Tarih Yazıları, s. 3-4)
Kıvılcımlı’nın eserlerinin toplanması ve yayınlanması konusunda en titiz ve güvenilir çalışmaları yapmış olan Fuat Fegan bunları söylüyor. Dolayısıyla Tarih ve Devrim Yayınları tarafından basılan “Tarih Tezi” kitabı, Kıvılcımlı’nın birkaç kitaptan oluşan, ayrıca bütün eserlerine sinmiş olan Tez’in yanlış ve kapsamsız anlaşılmasına yol açacak bir girişimdir. 

Mart 2011’de Sosyal İnsan Yayınları yöneticisi iken Fuat Fegan’ın önerileri doğrultusunda davranmış, “Tarih Tezi” kitabının metnini alıp, ona yine Kıvılcımlı’nın tarih konusunda yazdığı, kimi ilk defa yayınlanan, kimi de yayınlanmış ama fazla yaygınlaşmamış 7 yazısını da alarak, yine Fuat Fegan’ın önerisine uyarak, derlememize Tarih Yazıları adını vermiştik.

Bir açıklama daha yapmak gerekiyor: Fuat Fegan mektubunda, “-Tartışılacak Tarih Tezi’ makalesi daha önce TÜRK SOLU dergisinde yayınlandı (Sayı 35-36, 16-23/7/1968). Kitaba aktarılırken, dergideki teknik hataların düzeltilmesi bir yana, alabildiğine yeni hatalar yapılmış: Pek çok kelime, hatta tümüyle bir cümle atlanmıştır” diyordu. Kitabı yayınlarken, anılan metni, mikrofişlerdeki aslıyla karşılaştırdığımızda atlananın bir cümle değil, 5-6 cümle olduğunu bulup eklemiştik.

Tarih Yazıları kitabının girişinde Kıvılcımlı’nın Toplum Biçimlerinin Gelişimi kitabına önsöz olarak yazıldığı belli olan ancak daha sonra kullanmaktan vazgeçtiği bir yazı var. Önsöz başlıklı bu yazı başlı başına önemli bir makale olarak değerlendirilebilir.
Başta da yazdığımız gibi Tarih Yazıları kitabı Tarih-Devrim-Sosyalizm kitabı yayınlanırken, biraz da maddi zorluklardan olsa gerek kitabın hacmini azaltmak için ayrılmış notlarla başlıyor. 150 sayfa süren bu notların en başında Türk Solu dergisinde yayınlanmış olan Tartışılacak Tarih Tezi yazısı geliyor. Kıvılcımlı, Tarih Tezi’nin tartışılmasına katkıda bulunmak amacıyla dergi yazısı boyutlarında bir özetini yapmış. Daha sonraki yıllarda bu yazının Almanca’ya çevrilip yasyınlandığını biliyoruz. Ayrıca arşivimizde bir İngilizce’ye çevirme denemesi metni olduğunu da duyuralım.
Bu bölümden sonra Özür Dileği ve Giriş başlıklı iki bölüm var.

Özür Dileği bölümünde uzun uzun Tarih Tezi araştırmasının gerekçelerini anlatır. Verilerin birikmesi, Tarih araştırmasının bir görev olarak Marksistlerin önünde olması gibi. Bu yazının sonunda TÜRKİYE OSMANLI YÜZLEŞTİRMESİ, OSMANLILIKTAN ÇIKAMADIĞIMIZIN ŞEMASI başlıklı bir sayfa var ki, günümüzü anlamakta çok anlamlı.

Giriş bölümü ise, daha sonra açıklayacağı birçok bölümün dağınık özetleri biçiminde adeta. Vahşet ve Barbarlık çağları üzerine değiniler var.

Bu bölümlerden sonra Tabiat ve Tarih bölümüne geliyoruz. Bu bölümü de şemalarla da destekleyerek, Tabiat ve Tarihin Denk Gidişleri ve Tarih ve Coğrafya başlıklarında inceliyor. Dünyanın oluşumu ile Medeniyetlerin oluşmalarını paralel biçimde değerlendirerek sonuçlar çıkarıyor.

Burada bir daha tekrar edelim. Bu notlar kitap formatında düzenlenmiş değil. Aksine çeşitli ana bölümlerden ayıklanmış notlar. Bu yazdıklarımız, notlarda açıklanan konuların ve açıklamaların önemsiz olduğuna işaret etmez. Aksine son derece önemli tespitler ve açıklamalar. Buzul ve Taş çağları, tektonik gelişmeler ayrıntıyla incelendiği gibi özellikle insanın evrimi ve gelişimi üzerine çok değerli bulgular verir bize. Cava insanı, Pitekantropus, Neandertal ve Sapiens gelişimleri ve dönemleri ile komün yaşamının doğrularını sıralar.

Vahşet ve Barbarlık çağları ile Medeniyetler ve ticaretin gelişmesi ile ilgili bölümlerle sürer notlar.
150 sayfa kadar süren bu notlardan sonra 7 adet Tarihle ilgili yazı eklenmiş kitaba.

Bunların ilki, TARİH’İN BİLİMSEL KANUNLARI Ve Mr. A. TOYNBEE’NİN “ELİT”İ (Mr. Toynbee Tarih Bilimini Altüst Ediyor) yazısı. Yayınlarken yazının başına şu notu eklemişiz:
“Batı’nın sosyal bilimler alanında oynadığı bu “görmek istemeyen körlük” rolü, sahici körlükten daha aşırıca görmezlikler yaratıyordu. Batı, Toynbee ayarında Entelijans Servis’in doğucul sosyalizm sektörünü yaratmıştı. O sektörde teorisyen geçinen burjuva ideologlarına rahatça at oynatacakları bomboş alanlar bırakılmıştı. Bizim, “Mister Toynbee Tarih Bilimini Altüst Ediyor” eleştirimiz, o köpeksiz köyde değneksiz gezenlere karşı deneme idi. Birkaç edebiyatçı bu denemeyi şöyle okuyup geçti. İçlerinden o denemenin lanetlenip unutulacağını düşünen birisi, denemede yazılanları anlayabildiği kadar biçimsizleştirerek eşine dostuna, hatta üniversitemizin bilginlerine kendi orijinal buluşları diye, ucuz pahalı, toptan perakende satmakla yetindi. (Dr. Hikmet Kıvılcımlı, Toplum Biçimlerinin Gelişimi)
“Fransız Diyogene Dergisi’nde 1927 yılında yayınlanan, Arnold Toynbee’nin “Yapmaya Çalıştığım Şey” yazısı üzerine Kıvılcımlı, Toynbee’nin diğer eserlerini de gözden geçirerek aşağıdaki eleştiri yazısını yazarak yayınlanmak üzere Diyogene Dergisi’ne gönderir. Türkçesini hiç bulamadığımız bu metnin Fransızcasını mikrofişlerde bulup çevirisini yayınlıyoruz.”

Kıvılcımlı’nın Toynbee ile girdiği polemiğin esasını anlatan bir paragrafı buraya alalım:
“Dinler ve tarihçilerin çoğu tarafından mistik özellik atfedilen TARİHCİL DEVRİMLER’in somut ve unutulmaz görünümü kısaca böyledir. Mr. A. Toynbee, bu heyecan verici olayları görmezlikten gelmemeliydi. Ama kendisi, tarihcil devrimlerin öncelikle sadece olumsuz ve pek üzücü karamsar özelliklerine bakmakla kalmıyor; fakat orada durmayarak, tarihcil devrimlerin olumsuz yanlarını genelleştiriyor ve sonra da bu genelleştirmeyi istismarcı bir şekilde insanlık tarihinin sonsuzluğuna ve modern zamanlara teşmil ediyor; halbuki bir toplumda felakete yol açan bir kaos, tarihin belki uzun süren ama esas olarak özel bir dönemine ait bir gerçekliktir ve hiçbir zaman ne Tarihöncesine ne de modern zamana yansıtılmalıdır.”


Toynbee yazısından sonra aynı yazının Diogene dergisine yollanan Fransızca metni de var kitapta. Tarihi bir belge olarak alınmıştı.

Daha sonraki yazının başlığı ESKİ TAKVİMLER. Daha önce Emin Karaca’nın Sosyalizm Yolunda İnadın ve Direncin Adı KIVILCIMLI kitabında aynı adla, Bilim ve Gelecek Dergisi’nin 28. sayısında ise “Irak Medeniyeti Ana, Mısır Medeniyeti Yavrudur” başlığıyla yayınlanmıştı. Hem eskiden kullanılmış olan takvimler ve bunlara uyan zaman periyodları inceleniyor, hem de Irak Medeniyeti ile Mısır Medeniyeti’nin etkileşimleri inceleniyor.

Sonraki bölüm ise Cennet Nedir? yazısı. Daha önce bazı derlemelerde ve Bilim ve Gelecek dergisinde yayınlanmış olan bu çok önemli yazı, Tarih yazıları derlemesine alınırken, kutsal kitaplardan, özellikle de Kur’an’dan alınan bütün alıntılar titizlikle incelenmişti. Sure adları ve ayet numaraları doğrulanmıştı. Cennet Nedir? yazısı Kutsal kitaplardaki ve mitolojilerdeki Cennet kavramının hayatta ve doğada neye karşılık geldiğini tartışan bir yazı. Uzun açıklamalardan sonra varılan sonuç şöyle belirtilir:

“Tevrat’ın insanlığa aktardığı gelenek, uydurma değildir. Semit geleneğinde Cennet Özlemi, bu tarihsel durumlarda doğmuştur. Adem’in (ilk Semit Ata’nın) dört ırmak kaynağı Van golü çevrelerinde yaşadığı mutluluk, medenileşen Semit’in gözünde tütmüştür. Çünkü, Semit Barbarın ‘Medeniyete Giriş’i, hem maddi (Coğrafya), hem manevi (sosyal) bakımdan tam bir “Cennetten kovuluş’ olmuştur.

“1- MADDÎ COĞRAFYA bakımından: Meyvelik ve sulak Doğu Anadolu yaylaları, kızgın kum çölü Irak ovası yanında gerçekten bir Cennet iklimdi. O yüksek yayla Cennetinden, güney aşağılara Cehennem gibi zift kaynayan sıcak petrol toprağı Irak düzüne inmek, göklerdeki Cennetten katı yere düşmekten acıydı. Semit insan, başına gelenleri bu iklim farkından daha güzel maddeleştirecek sembol bulamazdı.

“2) MANEVİ-SOSYAL bakımdan: Barbarların bir türlü unutamadığı, boyuna dönüp dolaşıp tekrar yaşadığı öntarih toplumu, ne kadar ilkel ve geri bir ekonomi düzeni olursa olsun, sosyal insan münasebetleri yönünce, medeniyetle kıyaslanamayacak kertede temiz ve yüksek bir kardeş rejimi, kankardeşliği sosyalizmi idi. Barbarlıkta medeniyetin imrendirici maddi zenginlikleri yoktu. Ama medeniyetteki korkunç sınıf uçurumları, Kölelik-Efendilik rezillikleri de yoktu. İlkel sosyalizmin eşit kardeşlik Cennetinden çıkıp, petrollu Irak’ın katran kazanları gibi kaynayan medeniyet tezatları içine girmek, göklerdeki Cennetten ‘Hayır ve Şer Bilgisi Ağacı’nın kazığı ile kazıklanmaktan ayırtsızdı. Bugün en basit çocuk Ansiklopedileri bile: “Cennet” sözcüğünün karşılığını şöyle yazar: ‘İlk insan çiftinin suçsuzluk (masumluk) ve şenlik (neşe) içinde yaşadığı yer. [Maxime Petit, “Histoire Generale des Peoples’ cilt. 1 s.16/2 Libr. Larusse, Paris] 

“Van gölü yaylasının coğrafya niteliği, ilkel Sosyalizmin Toplum niteliği ile parelel düştüğü için, insan oğlu Semit, geride ve yukarı yaylada bıraktığı sosyal-coğrafik hayatını, ideal Cennet hayatı olarak dinmez bir nostalji (sıla acısı) ile andı. O hayattan ayrılmayı ne aklına, ne mantığına sığdıramadığı için, olsa olsa bir, ‘Şeytan iğvası’ sayar. Medeniyet Bereketi gibi bir ‘Yılan’a kanıp uyduğunu, kendi kendine asla affedemediği için, Hıristiyan dininde büyük bir dogma olan ‘Peche originele’ (aslında günahkarlık) geleneğini kuşaktan kuşağa kutsallaştırır.
“Böylece en kutsal geleneklerin ısrarla deyimlendirdikleri Cennet’in yeri: Semitlerin Ergenekon’u, eski Ermenistan adlı bölgeden başkası olamaz. Türkiye’nin Adana bölgesi olan eski Kapodakya’da bu çerçeveye girer mi? Orada, bugün Seyhan, Ceyhan adlı ırmaklar Tevrat’taki Gihon, Pişon adlarını andırabilir. Seyhan: Eski Sarus’tur, Ceyhan: Eski Pyranüs’tür. Orta Asya’dan oralara gelmiş göçebeler, anayurt Türkistan’daki Seyhun ve Ceyhun kardeş ırmakların adlarını yeni yurtlarındaki benzerlerine vermiş olabilirler. Nitekim Tevrat’taki Gihon ırmağının sonradan Aras olması da, gene Türkistan’taki Seyhun (Siriderya) ırmağının eski adı “Arax” tan bu mekanizma ile çıkmış olsa gerektir. Seyhun ve Ceyhun’un, Pişon, Gihon’la karıştırılması, Cenneti, Türkistan gibi bütün ideal sürü hayvanlarının kaynağı olan ve insanlığın, Engels’çe Avcılıktan Çobanlığa geçişinde önemli rol oynayan bir bölgeye de götürebilirdi. Fakat, Seyhun ve Ceyhun, Aral gölünden çıkmazlar, tersine oraya dökülürler. Maden zenginliği ancak Kafkaslarla Toros ve Antitoroslar semtinde bulunur.

Bütün bu söylediklerimiz ve Cennetin Kutsal kitaplarda tarifi, dört ırmağın belirli adlarıyla çıktığı ve en zengin bakır ve kıymetli taş madenlerinin bulunduğu, yemiş ağaçlarıyla dolu sulak yeşillikler dünyası Van gölü havzasından başka yer uygun gelemez.”

Tanrıların da yeryüzünde oldukları o dönemlerde Cennet ve Cehennem kavramlarının da yeryüzü kavramlarıyla açıklanması doğaldır. Daha sonra Tanrı soyutlanıp gökyüzüne çekilince, Cennet-Cehennem de söylencelerde ve kutsal metinlerde gökyüzüne (Tanrı’nın yanına) çekilmiştir. Yazı bu gerçekliğin açıklanmasıyla sürer. 

TARİHSEL MATERYALİZMİN MÜJDECİSİ İBN HALDUN başlıklı yazı ise Hollanda’daki arşivden alınarak ilk defa Bilim ve Gelecek dergisinde yayınlanmış. Kıvılcımlı’nın “İslam Marx’ı” dediği İbni Haldun’un tarihsel Materyalizmin Kurucusu ünvanına ne kadar layık olduğu bu yazıda somutlanır. Kıvılcımlı’nın yazısından cümleler seçelim:
“Tarihi bilimsel kavramanın ve sosyolojinin gerçek kurucusu İbn Haldun’dur. O, bu alanda ana prensipleri bulmuştur. 

“…Sosyal olaylar ve bunların tarihi belli kanunlara tabidir. Tarihe, sistemli ve bilinçli olarak, nedenle sonucu birbirine bağlayan “causalite” ilkesini ilk defa uygulayan İbn Haldun’dur.” 

“…İbn Haldun’da bu neden ve sonuç kavramının mekanik bir determinizm karakteri yok. O, daha o zaman diyalektik bir kavrama ulaşmaktadır. Çünkü her şeyden önce O, karşılıklı etkileri, tarihsel olayların birbiri üzerindeki karşılıklı etkilerini hesaba katıyor.”

“İbn Haldun tarihsel çağların birbirinden farklı olduğunun, toplumun durmadan geliştiğinin ve bu gelişmeye hükmeden kanunların bilincine varmıştır: Bir uygarlığın sadece bütün yönlerini incelemekle yetinmeyip, O, uygarlıklar arasındaki ilişkileri ele alıyor ve bunların durmadan hareket halinde oluşlarını, hangi kurallar altında uygarlıkların birbirini izlediklerini tahlil ediyor ve böylece imparatorlukların evrimi, meydana gelişlerinin, gelişmelerinin ve çökmelerinin nedenleri teorisini ortaya atıyor.”

“İbn Haldun, tarihsel materyalizmin bir öncüsü sayılabilir. O, toplumların gelişmesinin iç diyalektiği ile ilgili incelemesinde, işbölümüne büyük önem veriyor, milletleri ve sosyal biçimleri ekonomik üretim tarzlarına göre sınıflandırıyor.”

Kitapta bundan sonraki yazı, OSMANLI TARİHİNİN MADDESİ İÇİN YAZILIP KULLANILMAMIŞ BİR SUNUŞ YAZISI. Bu yazıyı da kitaba alırken şu notu düşmüşüz: “Yeni harflerle el yazısı olarak bulduğumuz bu yazı, Kıvılcımlı’nın yeni harflere çevirerek basıma hazırladığı “Osmanlı Tarihinin Maddesi” Cilt 1 ve 2 ile aynı tarihlerde yazılmış. Her iki çalışmanın altında da Ekim 1970 tarihi var. Nedense Kıvılcımlı Osmanlı Tarihi için bu yazı yerine başka bir önsöz yazıp kullanmış. Belge olarak sunuyoruz.“ (s. 237) Belge olarak sunduğumuz bu yazı da diğer önsözleri gibi anıtsal. Osmanlı Tarihinin Maddesi Kitabını Tanıtırken bu yazıdan da epey yararlandık. Detayları oraya bırakalım.

TARİH VE SOSYALİZM yazısı Tarih-Devrim-Sosyalizm kitabının Toprak ve Medeniyet bölümünün aynısı gibidir. Medeniyetlerin kurulup-yıkılış özellikleri tartışılır. Medeniyetleri yıkıp altüst eden Barbarların kuşak karakterleriyle oluşturdukları medeniyet biçimini tanımlar. Orta Barbarlık konağındaki bir kavmin yıktığı medeniyetleri diriltmesi (Rönesans) ile Yukarı Barbar kavimlerin yıktıkları Medeniyetlerin yerine Orijinal Medeniyet kurmalarının karakteristiklerini açıklar bize. Oldukça uzun olan bu yazının en son paragrafını alalım:
“Hazreti Muhammed’in bir mucizesi daha gerçekleşir: ‘Hatemel Enbiya: Peygamberlerin sonuncusu’ olduğu bildirilir. Çünkü yeryüzünde ondan sonra ne Kent kurulacak bir yer, ne Kent ulularından düstur almış, orijinal medeniyet kuracak tarihöncesinin tabii sosyalist insanları kalmaz. İslam medeniyeti kadim tipte orijinal medeniyetlerin en sonuncusu olur. İslam medeniyeti de, bütün kadim benzerlerinin yolundan çökmeye yüz tutunca, uğradığı Orta barbar akınları sayesinde birçok barbar aşıları alarak rönesanslar geçirir. En son ve en büyük rönesansları, Anadolu Selçuk ve Osmanlı İmparatorlukları, Avrupa’da derebeyliğin yıkılıp, kadim bezirgân medeniyetleri çağının sona ermesine ulaşır. SOSYAL DEVRİMLİ modern Kapitalizm doğar.” 

Tarih Yazıları kitabındaki en son yazı DÜNÜMÜZ İLE BUGÜNÜMÜZ başlıklı. Bu yazı da Tarih-Devrim-Sosyalizm kitabının Toprak ve Barbarlık bölümünün özeti gibi. İlk olarak mikrofişlerden çıkarıp kitaba alınan bu yazının başına Kıvılcımlı özel bir not yazmış: “KİŞİSEL NOT: 40 yıllık bir TARİH araştırmam var. Con Ahmetlerden başka “Orijinal Emek”e iltifat edenlerin hoş karşılamadığı bir ülkede yeni bir TEZ öne sürmenin güçlüğünü göze alacağım, müsaadeniz olursa.

Yazdıklarımdan buraya ancak bir iki pasajını geçirebileceğim. Metinde anılacak kimi sözcükler Tezin TERİMleridir. Yadırganmamasını dilerim.” diyor notta.

Daha sonraki bir paragrafta, Tarih araştırmasının da gerekçesinin özeti sayılacak şu saptamayı yapıyor:
“Bugünkü Türkiye’yi iyice anlamak için, dünkü Osmanlılığı gözönüne getirmekten başka çıkar yol yoktur. Osmanlılık, orijinal İslam Medeniyetinin bir RÖNESANS’ıdır. Onun için Osmanlılığı kavramak, İslam Tarihini bilmeden başarılamaz. İslam Medeniyeti ise: Protosümer’lerden beri Irak’ta başlamış orijinal Antika Medeniyetler serisinin en sonuncu örneğidir. Batı Avrupa’nın 16. yüzyılına dek süren altı, yedi bin yıllık Antika Tarih zincirinin son halkası İslam Tarihidir. İslamlıktan bir önceki halka Roma ile onun Rönesansı olan Bizans Medeniyetleridir.”
Yani konu bugünkü Türkiye’yi ve içinden çıktığı Osmanlı toplumunu anlamak olunca Tarih araştırması zaruret oluyor. Yazıda Osmanlı-Türkiye Karşılaştırmasının şemalar eşliğinde yapılmasının yanı sıra Sümer-Türkiye karşılaştırması da yapılıp sonuçlar çıkarılır. Osmanlı Tarihinin Maddesi kitabında bütün ayrıntılarını incelediği Dirlik düzeni-Çürüme- Kesim düzeni gidişini ve günümüze olan yansımalarını sergileyerek bitirir özetini.

Ahmet Kale

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları