loading
close
SON DAKİKALAR

AKP ve Terörle Mücadele

Hakan Tahmaz
Tarih: 12.02.2012

Hemşerim İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, bayramın ikinci günü AKP Ordu İl Başkanlığındaki bayramlaşmada ağzından baklayı çıkardı.

Öncelikle Türkiye’de bayram tadında bir gün yaşamıyor olsak da yinede bütün İstanbul gerçeği okuyucularının mübarek kurban bayramlarını en içten duygularla kutluyor, sağlıklı günler diliyorum.

Memleketin durumu tatsız olduğunda bende bayram günü tatsız konularımızın başında gelen Kürt sorunu konusunu ele almaya devam edeceğim.

Hemşerim İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, bayramın ikinci günü AKP Ordu İl Başkanlığındaki bayramlaşmada ağzından baklayı çıkardı. Bakan olduktan sonra özelikle Kürt sorunu konusunda yaptığı açıklamalar ile dikkatleri üzerine çeken Şahin hakkında, geçen hafta BDP, görevden alınması için Meclis Başkanlığı’na gensoru önergesi verdi.

 İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, bu konuşmasında Kürt sorunu olmadığını belirtti. Şahin, Kürtlerin esas olarak bir sorunlarının bulunmadığını ileri sürerek, şu açıklamayı yaptı: “Sorun sorun diyorlar. Sorun ne? Ben arıyorum sorunu bulamıyorum. Sorun yol mu? Sorun şarkı mı? Sorun kıyafet mi? Sorun ibadet mi? Sorun hastane mi?”

Bakanın bu sözleri, hükümetin Kürt sorununa yaklaşımını ifade ediyor. Bu salt Bakanın kendi görüşü olsaydı, ciddiye almayıp, gülüp geçerdik. Hatırlanacağı gibi Başbakan’da benzer açıklamaları birkaç kez yapmıştı. 

Bu söz AKP’nin Kürt sorununda bir idrak problemi olduğunu yeteri kadar açık bir biçimde ortaya koyuyor. AKP zihniyetine göre Kürt sorunu yol, şarkı, kıyafet, ibadet, hastane gibi sosyal, dinsel, ekonomik sorunlarda oluşuyor. Bu sorunları aşmak için ise ciddi adımlar atıyor ancak PKK bu adımların daha hızlı atılmasını engelliyor. Bu nedenle PKK şiddette, teröre başvuruyor;  PKK terörü, şiddeti olmazsa sorun bir çırpıda çözülecek yanılsaması yaratılmış durumda.

Bu bakış ve yaklaşım, sorunu terörle mücadele sorununa indirgediği için temel siyaseti terörle mücadele konsepti içinde değerlendirme yanılgısına düşülüyor ve büyük bir felakete kulaç atıyor.

Türkiye’ni temel, acil sorunun terör sorunu olmadığı, evrensel ölçekte demokratikleşme ve hukuk devleti sorunu olduğu kavranmadığı sürece sorunlarını köklü bir biçimde çözme yolunda ilerlemesi mümkün değildir. 

Gelinen aşamada bir kez daha önceliğimiz nedir sorusuna doğru yanıt vermeden,  sorunu ve çözümünü doğru analiz edebilmek mümkün görünmüyor.

AKP’nin, muhafazakâr demokrat kimliğinin bu türden kökten sorunlar karşısında salt geleneksel muhafazakâr yanın öne çıkması cumhuriyetin kurucu ideolojinin toplum, siyaset ve düşünce dünyasındaki hegemonyasının güçlülüğünü gösteriyor.

Soğuk savaş döneminin Komünizmle Mücadele Derneklerinde yetiştirilmiş genç siyasal kadrolarının, yasal mevzuatın da elverişli olmasının avantajıyla siyasal iktidara yapılan her türden itirazı terörle mücadele sepetine doldurmaları anlaşılabilir bir durum olsa gerek.

Hatırlanacağı üzere, soğuk savaş döneminde birçok düşünsel faaliyet komünist faaliyet olarak telaki edilirdi. Şimdi,  hükümete yönelik istisnasız her girişim, terör kapsamında değerlendirilmeye başlandı. İktidar muhalifi olmak dün komünist ülkelere ve komünizme hizmet etmekti. Şimdi hükümeti devirmeye kalkışmak olarak değerlendirilerek terör sepetine konuluyor. 

Siyasi partilerin var oluş gerekçesi olan siyasi faaliyetler dahi yasadışı veya terör faaliyeti kapsamına sokulduğu yargı ve hukuk sistemi ancak diktatöryal rejimlerde görülebilir. AKP’deki bu türden eğilimlerin güçlü olmasıyla, yasal mevzuatın anti demokratik yasal mevzuat bir araya geldiğinde bugünkü açık cezaevine dönüşme yolunda ilerleyen ülke manzarasıyla karşı karşıya kalındı.

Bu yolda daha fazla ilerlememek için hukuk devleti normlarına uygun bir yasal mevzuata sahip olmak gerek. Bu nedenle bu gün en acil sorun ve demokratikleşme yoluna girebilmek için Terörle Mücadele Kanunu evrensel normlara uygun değiştirilmelidir. 

Hiçbir savcı, hiçbir hâkim, hiçbir polis şefi hiçbir yurttaşa düşüncesi nedeniyle bir soru soramamalı, adli ve idari takip ancak yurttaşın eylemiyle sınırlı olmalıdır. Ragıp Zarakolu’na neden çok sık yurtdışına çıkıyorsun ya da Büşra Ersanlı’ya “neden Türk yurttaşı değil de,   Türkiye yurttaşlığı” gibi sorular sormayı kendine hak gören savcı, hâkim ve polis şefinin olmadığı bir ülke yaratmalıyız.

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları