loading
close
SON DAKİKALAR

Kürt Açılımı ve Müzakere

Hakan Tahmaz
Tarih: 13.03.2012

KCK içersindeki MİT ajanlarının parmağı olduğu iddia edilen eylemlere her gün yenisi ekleniyor...

Kürt Meselesi merkezli tuhaflıklar artık gazetelerde küçük haber olmaya başladı. KCK içersindeki MİT ajanlarının parmağı olduğu iddia edilen eylemlere her gün yenisi ekleniyor.

Küçükçekmece İETT otobüsünde molotof kokteyli patlama sonrası, yaşamını yitiren Serap Eser’in dosyasının yeniden açılması isteğine kadar vardı iddialar.

KCK içersinde MİT görevlileri, haberi medyada ilk çıktığında BDP Eşgenel Başkanı Selahattin Demirtaş ,  “Cizre’deki öğrenci yurduna ve İETT otobüsüne Molotof kokteyl atılmasının  da MİT elemanlarının”  işi olabilir iddiasıyla soruşturmanın yenilenmesini istemişti.

Şimdi de Serap’ın ağabeyi Selçuk Eser, dosyanın yeniden açılması için  savcılığa  başvurmuş.

Daha çok böyle tuhaf işlerin  olunacağı kesin. Nedeni ise, hükümetin soruna bakışında ve halletme yaklaşımından kaynaklanıyor.

AKP,  soruna  asayiş ekseninde yaklaştığı için esas olarak güvenlik ekseninde  politikalarla sorunu halledileceği yanılsaması içersinde.

Bu nedenle geçmiş dönemde Kürt Açılımı’nın koordinatörlüğünü dönemin İçişleri Bakanı Beşir Atalay’a, “diyalog ve müzakere” görevini de  MİT yetkililerine verdi.

Sorunu güvenlik boyutlu büyük önem arz eden ama esas olarak Türkiye’nin demokratikleşme sorunu olarak görmeye yatkın olmayan anlayış doğal olarak konuyu bu biçimde politik zemin ve ilişkilerden uzak ele almayı tercih eder.

Kürt  sorununun çözüm  ve müzakeresini  demokratik siyaset alanında ele almadan atılacak her adım beraberinde bugün olduğu gibi bir dizi çetrefilli, çok bilinmezi olan problemler  getirecektir. Kürt sorunu bu potansiyele sahip bir sorundur. Sorunun çok boyutlu, çok yönlü, çok aktörlü ve Türkiye’nin sınırlarının çok ötesinde bir coğrafyanın kapsama alanında olması,  olabildiğince şeffaf ve doğrudan demokratik siyaset zeminlerindeki aktörlerin esas/temel rol sahibi oldukları diyalog ve müzakere sürecinin işletilmesini gerektiriyor.

Bu yaklaşımın sonuç verici olabilmesi için demokratik çözüme katkı sunacak hiçbir kurum, kuruluş, yapı veya kişinin katkısını alma konusunda devletin kibirli davranmaması ve çekincesi olmaması temel bir zorunluluktur.   

Bu diyalog ve müzakerenin televizyon kanallarında canlı yayın yapılması anlamına gelmez. Ancak tarafların son birkaç yıldır yaptığı gibi   “sızdırma” bilgilerle medya aracılığıyla toplumu maniple eden ve bilgi kirliliğine neden olan tarzın terkini gerektiriyor.

Demokratik siyasetin aktörleri görev ve sorumluluklarını başka kurum, kişi ve aracılara havale eden tutum ve yaklaşım yerine ellerini doğrudan taşın altına koyma riskini göğüsleme cesareti göstermelidir. Barış ve çözüm için her kişi, kurum, yapı kendi rolünü oynamalıdır.

Bu bakımdan da AKP ve BDP bugüne kadar izledikleri yöntemi gözden geçirmeliler.  Yeniden savaş ve çatışma süreci bu süreçte rol almış ve bu süreci yönlendirme  gayreti içersinde olmuş bütün aktörlerin başarısızlığı kabul edilmeden yeni barış sürecinin  geliştirilmesi oldukça zor.

Başbakan “siyasetle müzakere” lafı kulağa hoş geliyor ama içi doldurulmadığı sürece boş bir laf olarak tarihe geçecektir.

Başbakan sadece danışmanlarıyla ve partisinin yöneticileriyle “müzakere”  ediyor. Konuyu kendi dışındaki siyasal aktörle müzakere etmeye tenezzül dahi etmiyor. Partisinin toplumdan aldığı desteği ve parlamentoda çoğunluğa sahip olmayı yeterli görüyor olması,  çözümün önünde bir tıkaç olarak duruyor. Bu tıkaç yerini,  demokratik parlamenter sistemin işlevli hale getirilmesine bıraktığında çözüm süreci hızlanacak ve çözüm sancıları oldukça hafifleyecektir. Bunu görmek için dünyada oldukça fazla örnek var.

Siyasal aktörlerin diyalog sürecinde kullandıkları dil, söylem ve izledikleri yolun müzakereyi zora soktuğu bir gerçektir. Kürt sorunu etrafındaki tartışmaları herhangi sorundaki  siyasal rekabet konusu yapmak ve bunu milliyetçi, kışkırtıcı, toplumsal yaraları kaşıyan ve karşı tarafı tahrik edici bir söylem ile yapmak toplumsal yarılmayı derinleştirmek. Açılım sürecinde gördüğümüz bu oldu.

Diyalogun sağlık müzakereye dönüşmesi için tam aksi bir yaklaşıma ihtiyaç var.

Bizde eksik olanda budur. Yani  çözümün demokratik siyasal aktörleri olmadan kalıcı barış, eşit ve özgür bir yaşam inşa edilemez.

Baharın barış getirmesini sağlamak, “eski ezberlerin yerine” bunların üzerine kafa yormaktan geçiyor.

Hakan Tahmaz

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları