loading
close
SON DAKİKALAR

Yeni Osmanlıcılık ve Geleceğimiz

Hakan Tahmaz
Tarih: 07.09.2012

Hakan Tahmaz yazdı, ''Türkiye kendi topraklarını, Esad karşıtlarının üsttü haline dönüştürdü. Pimi çekilmiş bombayı ortaya bıraktı...''

AKP’nin yeni Osmanlıcılık anlayışını pratiğe geçirme hevesi, iç ve dış barışın imkânlarını tamamen ortadan kaldırdığı artık gün yüzüne çıktı.

AKP’nin, son yıllarda her sorunu Ergenekon, PKK ve Alevi işbirliği ile izah etmeye çalışması bu perspektifin bir ürünü. Bu, kendisinden olmayan herkesi “düşman cephesinde” tasnif edilmesidir.

Nitekim son dönemde Başbakan ve AKP’nin ileri gelenlerinin toplumun çok değişik kesimlerinin, çok değişik konulardaki, farklı gerekçelerle her türden itirazlarını Ergenekonculukla, “bölücülükle” veya Esad yandaşlığı ile suçlamaları bunun bir tezahürü başka bir şey değildir.

Buna iki farklı örnek vermekle yetineyim. AKP’nin 4+4+4 eğitim sistemine karşı çıkan Eğitim- Sen’i, Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, daha iki gün önce PKK yandaşlığı ile itham etti. Yine Başbakan Recep Tayyip Erdoğan CHP’nin, hükümetin Ortadoğu politikasına her karşı çıkışını Esadcılık ile yaftalamaktadır.

Ahmet Davutoğlu patentli yeni Osmanlıcılığın salt bölgesel bir güç olma ve bölge ülkeleriyle sorunları çözme yaklaşımı olmadığı anlaşıldığı için de, son dönemde AKP, batıdan daha fazla eleştiri almaya başladı ve batıda tedirginliğe yol açtı.

Bu gün küresel güçlerin AKP’ye verdiği destek azalmakta. Çünkü AKP’nın yeni Osmanlıcılık anlayışının mezhep eksenli bir politika olduğu Suriye politikasıyla açığa çıktı.

AKP sözcüsü Hüseyin Çelik, bunu bir süre önce Suriye konusuna da değindiği bir basın toplantısında “Ortadoğu’da bir Şii üçgeni var. Bu bölgenin geleceğini tehdit ediyor” sözleriyle özetledi.

Suriye konusundaki gelişmelerde de bir kez daha görüldüğü gibi Türkiye’nin bölge politikasının alt başlıklarından biri de Kürt karşıtlığı oluşturmak. Bu dün böyleydi, AKP bugün de böyle kalmasını istiyor. Şimdi ekstradan Şii karşıtlığı inşa etmeye çalışıyor.

AKP’nin bu iki kesime karşı geliştirdiği politika içerde toplumsal gerilimi tırmandırdı. Dışarıda küresel güçleri hoşnutsuzluğa sürükledi.

Hatay, Adana, Mersin bölgesindeki yurttaşlarımızdaki huzursuzluk, tedirginlik ve bir çok yerleşim yerinde Alevilere karşı girişilen korkutma ve kışkırtma hareketi bu mezhepçiliğin ürünüdür.

Bu politikanın Ortadoğu’da mezhep çatışmasını derinleştirip, yaygınlaştıracağını gören Küresel güçler, başka etmenlerle birlikte Suriye’ye, Türkiye vasıtasıyla Irak’taki gibi açık müdahalede bulunma fikrinden hızla uzaklaştılar. Türkiye yalnız kaldı.

Yalnızlığının son iki örneğinden birini Suriye gündemiyle toplanan son Birleşmiş Milletler toplantısında üye 150 ülkeden 15 ülkenin katılması ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun toplantıdan dönerken sarf ettiği “beklentilerimizi karşılayan bir toplantı olmadı” sözleri oluşturuyor. Toplantıda Suriye mültecileri için oluşturulan kamplar konusunda dahi hiçbir somut destek alınamaması Türkiye için tam bir fiyaskodur.

Diğerini ise son MGK toplantısında Suriye Kürtlerinin özerk yerel yönetimler oluşturulmasını bir tehdit unsur olarak değerlendirilmesi ve bertaraf etmek için tampon bölge oluşturma gibi niyetine ABD Genelkurmay Başkanı’nın karşı çıkması oluşturuyor.

Türkiye kendi topraklarını, Esad karşıtlarının üsttü haline dönüştürdü. Pimi çekilmiş bombayı ortaya bıraktı. Her an infilak edecek durumda.

Kürt meselesinin aldığı hal, başlı başına Türkiye’de her şeyi altüst edecek nitelikle ve kapsamda.

Bütün bu gelişmeler çerçevesinde toplumda algı farklılaşması ve duygusal kopuş derinleşiyor.

Bu duygusal kopuşun ve algı farklılaşmasının önüne geçmenin tek yolu, AKP’nin yeni Osmanlıcılık zihniyetinin pratikleştirilmesine karşı büyük ve tarihsel barikatı oluşturma becerisi göstermekten geçiyor.

Bu kapsamda artık AKP’nin mağdurlarının ve muhaliflerinin ortak bir cephede buluşamamaların önündeki çeşitli bahanelerini ortadan kaldırmaları gerek.

Düne ait paradigmayla bugünün ihtiyaçlarına yanıt vermekte geri durmak en önemli açmaz.

Bunu aşmak ve daha eşit, daha özgür bir ülkenin inşasını demokrasi ve sol güçleri ile birlikte gerçekleştirmek durumundalar.

Türkiye’nin geleceği artık bunun gerçekleşmesine bağlı. Yeni Osmanlıcılık batağına saplanmamanın tek yolu budur. 

Hakan Tahmaz

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları