loading
close
SON DAKİKALAR

CHP Kurultayı: Siyasetin ‘amiral gemisi’ olmak

Yüksel Işık
Tarih: 29.07.2020
Kaynak: www.istanbulgercegi.com

Yüksel Işık; CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, kurultay konuşmasında, iktidar hedefini gösterirken, “dostlarımız ile birlikte” vurgusu yaptı.

Bu vurgudan da anlaşılacağı gibi “tek başına iktidar” söylemi, yerini, “yeni normal”e; yani farklılıkları bir arada tutabilecek demokratik bir zeminin üzerinde inşasına bırakmış görünüyor.

Demek ki “yeni normal”in en belirgin izdüşümü, siyasi partilerin seçimlerde birinci parti olması değil, oluşturduğu özgül ağırlıkla farklı politik güçleri harekete geçirebilme yeteneğine sahip olmasıdır.

Bu sürece önderlik edene de “siyasetin amiral gemisi” adı verilebilir.

CHP’NİN “DOSTLARI”!

Denilebilir ki Türkiye siyaseti, iktidar partisi AKP ile ana muhalefet partisi CHP üzerinden yürüyor. Bununla birlikte AKP, iktidara “iliştirdiği” MHP’yi “yedek güç” olarak görürken, CHP ise Nâzım’ın dizeleştirdiği üzere, “tarihsel, sosyal, ekonomik şartların zaruri neticesi” olarak, Millet İttifakı’nın “amiral gemisi” rolünü üstlenmeyi tercih etmiş görünüyor.

Kılıçdaroğlu’nun “dostlarımız” vurgusu, bu tercihin sonucudur.

CHP’nin öncelikli “dostu”nun, 24 Haziran ve 31 Mart seçim pratiğinden de anlaşılacağı gibi İYİ Parti olduğu açıktır. Seçmenin rantçı belediyecilikten kurtulma isteğinin sonuçlara olumlu yansıdığı 31 Mart ile günümüz konjonktürünün farklılığı dikkate alındığında, “yeniden demokratik parlamenter sistem” için bu kadar “dostun” yeterli olmadığı açıktır.

Hayat dinamik bir süreçtir ve bu dinamizm, DEVA ve GELECEK gibi yeni partiler ile SAADET ve HDP gibi daha eski partileri de dikkate almayı gerektirmektedir. Adı geçen partilerin, “Millet İttifakı” ile aynı hedef doğrultusunda harekete geçebilmeleri, üstün “politik manevra kabiliyeti” ile mümkün olabilecektir.

Hedef, farklı güçleri, aynı politik hedef etrafında bir araya getirmektir. Bununla birlikte güçlü bir demokrasi ittifakı oluşturmak kadar bu ittifakın temel hedeflerini vatandaşa anlatacak mekanizmalar kurmak da çok önemlidir.

Yapılan bir kamuoyu araştırmasına göre yurttaşın yüzde 55.2’sinin İstanbul Sözleşmesi’ni hiç duymamış olması; duyanların önemli bir kısmının ise İstanbul Sözleşmesi’nin Boğazları ilgilendiren bir sözleşme olduğunu sanıyor olması da göstermektedir ki farklı politik eğilimlerle işbirliğini hayatın içinden yapmak ve hayati bilgileri içerecek alternatif “enformasyon kanalları” konusunda çaba göstermek gerekmektedir.

CUMHURİYETİN TAŞIYICI KOLONLARI

Bu çaba, Kılıçdaroğlu’nun da sık sık dile getirdiği gibi yurttaş neredeyse orada olabilecek bir örgütlenme modelini zorunlu kılmaktadır.

“Yeniden demokratik parlamenter sistemi” savunmak, hiç kuşkusuz, Türkiye Cumhuriyeti’nin “taşıyıcı kolonları” anlamına gelen ifade, düşünce ve inanç özgürlüğünü yani demokrasiyi sonuna kadar savunmak demektir.

Bu savunu, zaman ve mekân dikkate alınarak, halkçılığı, devrimciliği, kamuculuğu ve hele şu hilafet tartışmalarının yaşandığı koşullarda ille de laikliği ilke edinmiş olmanın bilinciyle farklı iletişim ve siyaset stratejileri geliştirmeyi gerektirir.

Her seçimden sonra seçmen desteğinin sağlandığı ya da sağlanamadığı mahalleler ve semtler analiz edilebilirse; oy verenlerin ve vermeyenlerin refleksleri ve bu reflekslerin oluşmasına neden olan semptomlar ölçülebilirse gelecek elde edilebilir. Çünkü iktidar olmak, rastlantısal bir süreç değil, iktidar olmanın bilgisine sahip olmakla mümkündür. Yani artık seçmenin algısını yönetmek yetmez; yeni dönem, seçmen algısını yönetmek kadar o algının oluşmasına neden olan talepler manzumesini de ısrarla ve inatla gerçekleştirecek dirayete de sahip olmayı gerektirir.

Bu bilgiler ışığında diyebiliriz ki CHP’nin iktidara en fazla yaklaştığı iki tarihi dönemeçten biri 1959, diğeri 1973’tü. İlki, öyle ya da böyle 27 Mayıs’ın gölgesinde kaybolup gitti; ikincisinin açtığı “vadi” ise 12 Eylül darbesi ile durdurulabildi. Kılıçdaroğlu’nun kurultaya sunup oylattığı “2. Yüzyıl Beyannamesi”nin de “iktidara çeyrek kaldığına” ilişkin bir beklenti yarattığı açıktır. Bu beklentinin gerçeğe dönüşebilmesi, başta Ankara ve İstanbul belediyelerinin gerçekleştireceği halka dokunan hizmetler olmak üzere “halk için halkla beraber” siyaset yapmakla mümkündür.

Gelecek, siyaseti kişisel ikbal alanı olarak kullanmaktan vazgeçip halkı kucaklayan, topluma her açıdan nefes aldırabilecek sosyal, ekonomik ve siyasi çözümlerin üretilebildiği bir politik zemin haline getirenlerin olacaktır.

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları