loading
close
SON DAKİKALAR

Musa Eroğlu: 50 yılda kazandıklarımı para için heba etmedim, etmem

Musa Eroğlu: 50 yılda kazandıklarımı para için heba etmedim, etmem
Tarih: 01.12.2018 - 11:49
Kategori: Kültür & Sanat

Usta müzisyen Musa Eroğlu, "75 yaşımdayım ve hep işimi yaptım, kimseyle yarışmak gibi bir derdim olmadı. Tabii ki para kazanmak da gerekiyor ama 50 yılda kazandıklarımı da para için heba etmedim, etmem. Benim çizgim bu, tartışmak yerine üretmeyi seviyorum" dedi.

Türkü hafızamıza Mihriban, Halil İbrahim, Yolun Sonu, Candan İleri, Zamansız Yağmur gibi sayısız eser kazıyan usta müzisyen Musa Eroğlu, 13 türküden oluşan yeni albümü Turnaların Göçü’nü BirGün'den Haldun Karabudak'a anlattı.

Karabudak'ın Eroğlu ile yaptığı röportaj şöyle:

-‘Turnaların Göçü’, ilk bakışta tipik bir Musa Eroğlu albümü. Karacoğlan ve Dursun Ali Akınet gibi tanıdık isimler yine var ama sanki Musa Eroğlu şiirleri daha fazla yer almış?

Albüme 20 eserle başladık eleye eleye bu sayıya indirdik. Karacaoğlan şiirleri biraz daha fazlaydı, başka ozanların eserleri de vardı. Sonra, “Benim katkım biraz daha fazla olsun” dedim, kendi yazdıklarımı biraz daha ön plana çıkardım. Ama diğerlerini de kaldırıp çöpe atmadım. 6 güzel türkü var bir sonraki albüme.

-Bir Ankara Sallaması ve bir de Mengi var albümde. Ama fark o ki ikisi de anonim değil, sizin besteniz. Bu nereden aklınıza geldi?

Biri doğduğum biri de doyduğum yer. İkisine selam verdim diyeyim. Bir de yenilenme arzusu var tabii. Ben yaptım oldu demek yerine, bu iki eseri de dinleyicinin sofrasına koyuyoruz. Eleştiriler de olacaktır ve bu beni daha da geliştirecektir kuşkusuz. Halay da çekeriz, zeybek de oynarız, mengi de döneriz. Sosyal bir varlığız sonuçta.

-Bu albümde farklı olarak tambur ve klasik kemençe de kullanmışsınız.

O zeybeği özellikle seçtim. Ege Bölgesi’nde zurnanın yanında ince saz da kullanılır. Sonuçta bu insanlar kaçak ve akşam oturup meşk ederlerken zurna çalıp “biz buradayız gelin yakalayın” demeyecekler. O sohbetlerde ince saz kullanılırdı, lavta gibi örneğin. Tabii ben stüdyo ortamında tamburu tercih ettim, değilse uzun sapı ve büyük gövdesiyle efeler için uygun bir çalgı değil tabii ki.

-İlk 45’lik plağınızı 1965 yılında okudunuz, toplamda 40’ın üzerinde plak ve albüme imza attınız. O günden bugüne nasıl bir çizginiz oldu? Sizden dinlemek isteriz.

75 yaşımdayım ve hep işimi yaptım, kimseyle yarışmak gibi bir derdim olmadı. Sadece seçici oldum, kendime yakışanı yaptım. Bir konsere giderken bile farklı şeylere bakarım. Tabii ki para kazanmak da gerekiyor ama 50 yılda kazandıklarımı da para için heba etmedim, etmem. Benim çizgim bu, tartışmak yerine üretmeyi seviyorum. Albümlerimde mutlaka bir ya da iki seküler nitelikli türkü olmasına özen gösterdim hep. Örneğin bu albümde, “Hakikattir benim sana dediğim/ Kuru bir hayaldir benden sonrası/ Dem bu demdir gün/ bugündür sevdiğim/ Arısız kovandır benden sonrası” diye bir türküm var. İlk dinleyişte “tavana vurmuş bir egonun sesi” diye eleştirenler olacaktır. Ama benim anlatmak istediğim şey çok başka. Öldükten sonraki dünyanın özlemini kurmaktansa, bu dünyayı cennet yapmak için çalışmanın gerektiğini vurguluyorum aslında. Ne düşünüyorsan hemen bugün koş peşinden, ölmeden gerçek kıl. Bak kış gelince üşüyoruz. Çünkü bu toprakların gerçeği bu. Miami’de yaşasaydık, soğuk ya da kömür derdimiz olmayacaktı belki. Ama burada var. Bu sorunu kullanmak isteyenler de tabii ki var, insanları kömürle kandırmak mümkün oluyor böyle zamanlarda. Bakın hayvanların tüyleri var, onları daha bir uzatırlar havalar soğuyunca. Çünkü doğaya karşı savaşmaz, doğaya uyumlu yaşarlar onlar.

-Mersin’in Mut ilçesindeniz değil mi?

Doğa beni çok değiştirdi. Hele Mut’taki ormanımı hayata geçirdikten sonra. Artık orada daha çok vakit geçiriyorum. Oturup saatlerce orada yaşayan canlıları izliyorum. Arı kovanları var malum, kertenkele geliyor, sert bir kuyruğu vardır bilirsiniz, en büyük silahıdır. Kuyruğunu kovana sokuyor, arılar soksa da canı yanmıyor ve sonra da çıkarıp kuyruğuna bulaşan balı keyifle yalıyor. Doğayı belgeselden de izleyebilirsiniz, bizzat kendiniz de yaşayabilirsiniz. Tercihiniz tabii ki üretiminizin niteliğini de belirliyor. Bunun türkülerime de şiirlerime de yansıdığını düşünüyorum. Ben, kendi anlayışımı, görüşümü türkülerle, şiirlerle anlatmayı seçtim. Bu benim için en kolayı ve en güzeli. Direkt söz ile söylenen şeyler sert olabiliyor, türküyle bunu yumuşatıyorsunuz.

-Şiirle özel bir ilişkiniz olduğunu biliyoruz. Ezberinizde kaç bin şiir var?

Tam bilemem ama, yorulmasam bir hafta sürekli şiir okuyabilirim. Beğenmediğim şiiri de ezberlemem. Şiir deyince benim aklıma aşk geliyor. Birileri der ki “öznesi kadın olan aşk demek istiyor” varsın desin o da vardır içinde ama yaşam baştan sona aşktır bence.

'Edebiyatta kariyer yapmayı çok isterdim'

-Musa Eroğlu’nun içinde ukde kalan bir şeyler var mıdır?

Elbette. Edebiyatta kariyer yapmayı çok isterdim. Bu konuda büyük eksik olduğunu gözlemliyorum ülkemizde. Benim ezbere bildiğim onca şiirin anlamını bu topluma gereğince anlatabilsek her şey bambaşka olurdu diye düşünüyorum. Eğitim çok önemli ama bugünkü gibi ezberci olmamak kaydıyla. Bir tarihte, adını vermek istemediğim bir üniversitede sanırım bir seminer vasıtasıyla bulunuyordum. Öğrencilerden gelen soruları yanıtlarken konu eğitim enstitülerine geldi. Ben görüşlerimi açıklarken üniversitenin rektörü, “Hocam bu enstitüler biraz abartılmıyor mu” deyiverdi. Ben de, “Sizin bu koca binalarda çocuklara ne öğrettiğinizi bilmiyorum ama oralarda, taştan kendi yaptığımız duvarların içinde öğrencilere örneğin “rüzgâr-erozyon” dersi verilirdi” dedim. “Eğer bu konuda abartı var ise, onu da siz zaten bilirsiniz” diye ekledim.

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları