Müsavat Dervişoğlu; Belediye başkanlarının tutuksuz yargılanmalarının önü açılmalı

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin TBMM grup toplantısında yaptığı konuşmada, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, "Dünyanın hiçbir bağımsız ve müstakil devleti kendi toprağında hiçbir yabancı güce askeri kamuflaj ve uzun namlulu silahlarla cirit attırmaz. Hatanın ilk adımı Türkiye Cumhuriyeti'nin bir valiliğinin böyle bir dönemde Barzani'yi onur konuğu olarak davet etmesidir." dedi.
Dervişoğlu, partisinin TBMM grup toplantısında yaptığı konuşmada, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
3 Aralık Dünya Engelliler Günü dolayısıyla engelli vatandaşların sorunlarına değinen Dervişoğlu, engelleri kaldırmanın rampa yapmakla sınırlı olmadığını, zihinlerdeki engelleri aşacak rampalara ihtiyaç olduğunu belirtti.
Türkiye'de engellilerin hala ulaşamadığı okul, gidemediği hastane, binemediği toplu taşıma aracı varsa bu durumun merkezi ve yerel yönetimler ile toplumun çok önemli bir sınavdan sınıfta kaldığını gösterdiğini ifade eden Dervişoğlu, engellilerin, yardım alan değil hak sahibi yurttaşlar olduğunu, engellilerin hayatının bir ülke ve millet için en büyük akıl ve vicdan sınavı anlamına geldiğini kaydetti.
- Papa'nın Türkiye ziyareti
Vatikan Devlet Başkanı Papa 14. Leo'nun Türkiye ziyaretine değinen Dervişoğlu, "Muhalefeti 'Vatikan yanlısı, dış güçlerin maşası, din düşmanı' diye yaftalayanlar Papa'yı devlet töreniyle ağırladılar. Buraya kadar sorun yok, peki sonra? 1700 yıl sonra İznik'te ayin yaptırdılar. Siyaset trolleri de trol siyasetçileri de suspus oldular. Aslına bakarsanız, tüm bu gelişmeler iktidar ve çığırtkanlarının turnusol kağıdı oldu." diye konuştu.
ABD'nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack'ın "2026'da Heybeliada Ruhban Okulu açılacak" diye açıklama yaptığını hatırlatan Dervişoğlu, "Bu konuya biz inanç üzerinden değil, egemenlik üzerinden bakıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Lozan'dan kaynaklanan haklarını tarihsel denge siyasetini bir Amerikan büyükelçisinin beyanatlarıyla Papa ziyaretinin gölgesi altında ezmek kimin ne haddinedir?" ifadelerini kullandı.
Dervişoğlu, "Türkiye'nin bir yandan bölgedeki enerji ve ticaret koridorlarından dışlanırken, diğer yandan ancak Orta Doğu'nun çatışmaları içinde kendine yer verilen yoksul ve güvensiz bir hendek ülke konumuna itildiğini" savundu.
Terörsüz Türkiye sürecine ilişkin bazı eleştirilerde bulunan ve terör örgütü PKK'nın sözde yöneticilerinin bazı açıklamalarını aktaran Dervişoğlu, "Canibaşının örgüte 'silah bırakın, kendinizi feshedin' çağrısından sonra 25 teröristin sınırın dışına çıkış şovuyla milletimize ne dediler? 'PKK kendini feshetti, silah bıraktı' dediler. Peki, örgüt kendini feshettiyse, bu elebaşı nasıl oluyor da çıkıp devlete şart koşuyor. Demek ki örgüt hala var ve tıkır tıkır ihanetine devam ediyor." ifadelerini kullandı.
"4. Uluslararası Melaye Ciziri Sempozyumu"na katılmak üzere Şırnak'a gelen Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) Başkanı Mesut Barzani'nin korunma görüntülerini eleştiren Dervişoğlu, şöyle konuştu:
"Dünyanın hiçbir bağımsız ve müstakil devleti kendi toprağında hiçbir yabancı güce askeri kamuflaj ve uzun namlulu silahlarla cirit attırmaz. Hatanın ilk adımı Türkiye Cumhuriyeti'nin bir valiliğinin böyle bir dönemde Barzani'yi onur konuğu olarak davet etmesidir. Türkiye Cumhuriyeti, kendisinden teröristleri istediğinde 'kedi bile vermem' diyen bu zat, AK Parti milletvekilinin attığı taklalarla mutlu mesut olsa da milletimizin yüreği yanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti'nin Dışişleri Bakanı ve Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı, karmaşanın ortasındaki Suriye'ye gittiklerinde bile koruma ekibinin kıyafetlerine özen göstermiş, özel ama sivil kıyafetler tercih edilmişti. Bu devlet olmanın ve devlet ahlakının bir gereğidir."
Bugün önlerine konan tablonun yeni olmadığını, bu filmi 2000'li yılların başından beri izlediklerini dile getiren Dervişoğlu, bazı çevrelerin etnik kimlikleri, mezhep farklarını ve tarihsel kırgınlıkları kaşıyarak milleti ortak kader duygusundan koparmak istediğini söyledi.
Dervişoğlu, şunları kaydetti:
"Bu ülkede bir kısım sivri akıllı, aldıkları emirler çerçevesinde Kürtleri Barzani'ye, bir diğer kısmı da Öcalan canisinin himayesine mahkum etmek istiyor. Biz de diyoruz ki bu topraklarda yaşayan vatanına, devletine, bayrağına bağlı Kürtleri hiç kimsenin tasallutuna kurban ettirmeyeceğiz. Mesele budur."
- "Belediye başkanlarının tutuksuz yargılanmalarının önü açılmalı"
Farklı gerekçelerle açılan bazı soruşturma ve davalara değinen Dervişoğlu, Türkiye'nin haksız gerekçeler ve siyasi saiklerle yapılan soruşturmalar ve yargılamaların gölgesinde yaşadığını ileri sürdü.
Belediye başkanları, gazeteciler ve gençlerin tedbir boyutunu aşan ve cezalandırmaya varan tutukluluk süreçleriyle karşı karşıya kaldığını iddia eden Dervişoğlu, "Suç varsa, elbette ki cezasız kalmamalıdır. Ancak tutuksuz yargılamalar mümkünken ve benzer suçlarla alakalı böyle uygulamalar yapılmışken başta Ekrem İmamoğlu olmak üzere belediye başkanlarının tutuksuz yargılanmalarının önü açılmalıdır." değerlendirmesinde bulundu.
İşsizlik sorununa değinen Dervişoğlu, gençlerin öfkeli ve yorgun olduğunu, okumaları, çalışmaları halinde bile ailelerin sahip olduğu hayata asla erişemeyeceğini düşündüğünü savundu.
Böyle bir gence kimsenin çıkıp da "sabret" diyemeyeceğini ifade eden Dervişoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Önümüze getirilen 2026 bütçesinde betona, faize, garantili projelere on milyarlarca dolar ayrılmış. Peki ev genci haline gelmiş, eğitimde ve istihdamda yeri olmayan 5 milyon genç nerede? Bu gençler tembel olduğu için değil, bu iktidar liyakatı bitirdiği için evde oturuyor. Gençlerin yüzde 60'ından fazlası 'bu ülkede liyakat yok' diyor. Liyakatin olmadığı yerde, diplomalar kağıt parçasına, üniversiteler ise işsizliği bekleme salonlarına dönüşür."
İYİ Partinin grup toplantısı, Dervişoğlu'nun konuşmasının ardından basına kapalı devam etti.
İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu şunları söyledi;
Aziz milletim,
Saygıdeğer milletvekilleri,
Kıymetli yol arkadaşlarım,
Bugün aramızda,
Türkiye’nin geleceği olan gençlerimiz var.
Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz kardeşlerim!
Her zaman söylediğim gibi,
Bu kürsü sizindir, bu sözler de sizindir.
Türkiye’nin, birbirinden ağır tüm meselelerinin odağı da sizlersiniz.
Çünkü ekonomiden, adalete; dış politikadan, barınmaya, hak ve özgürlüklere
Hepsi dönüp dolaşıp sizlerin yarınlarını belirliyor.
Bu sebeple, onları çözecek olan İYİ Parti’dir.
Çözümleri de sizin adınıza değil, sizinle birlikte yapacaktır.
Siz, başkalarının kime el uzattığına bakmayın,
Bizim elimiz yalnız size uzanmaktadır.
Yani Cumhuriyeti payidar kılacak olan Türk gençliğine,
Her daim o vazifesinin bilincinde olan sizlere.
O yüzden bu parti de sizindir, bu mücadele de sizindir.
Bugün, 3 Aralık Dünya Engelliler Günü.
Bu vesileyle;
Bugün, aramızda olan ve ekranları başında bizi izleyen;
Tüm engelli kardeşlerime, değerli ailelerine
ve emek veren sivil toplum örgütlerine, saygılarımı sunuyorum.
Engelleri kaldırmak;
Rampa yapmakla, sınırlı değildir!
Zihinlerdeki engelleri aşacak rampalara, ihtiyaç vardır!
Kamunun bütün hizmetlerinden, engelleri kaldırıp, atmaktır!
Ülkemde, engellilerin hala;
Ulaşamadığı, okul,
Gidemediği, hastane,
Binemediği, toplu taşıma aracı varsa;
Merkezi ve yerel yönetimlerin, aynı zamanda da toplumun;
çok önemli bir sınavdan sınıfta kaldığı ortadadır.
Engelliler, yardım alan değil, hak sahibi yurttaşlardır!
Engellilerin hayatı;
Bir devlet için, bir ülke için, bir millet için en büyük akıl ve vicdan sınavıdır.
İYİ Parti, tüm kadroları ile bu sınava hazırlanmaktadır!
Ve emin olun ki; bu sınavdan da “PEK İYİ” ile geçeceğiz.
Kardeşlerim,
Geride bıraktığımız hafta;
İktidarın “yerli ve milli” nutuklarıyla,
Gerçek eylemleri arasındaki uçurumu gösteren,
Yine ibretlik bir haftaydı…
Yıllardır;
Muhalefeti, “Vatikan yanlısı, dış güçlerin maşası, din düşmanı” diye yaftalayanlar;
Papa’yı, devlet töreniyle ağırladılar!
Buraya kadar sorun yok, peki sonra?
1700 yıl sonra, İznik’te ayin yaptırdılar!
Siyaset trolleri de trol siyasetçileri de sus pus oldular.
Aslına bakarsanız, tüm bu gelişmeler;
İktidar ve çığırtkanlarının turnusol kağıdı oldu!
Mustafa Kemal’e ve mirasına olan düşmanlıklarıyla,
O yapmadıysa, biz yapalım dediler;
Bu sefer de “Osmanlı Torunuyuz” iddialarının cilası ortaya döküldü.
İşte size; dört başı mamur bir müstemleke zihniyeti.
Öyle ki;
Müstemleke valisi gibi at koşturan, Amerikan Büyükelçisinin açıklaması;
Tüm bu rezilliği tarif ediyor!
Büyükelçi;
“2026’da Heybeliada Ruhban Okulu açılacak” diye, açıklama yapıyor!
Dikkat buyurun;
Bu açıklamayı yapan, Türkiye’yi yönetenler değil,
Amerika’nın, Türkiye’de görevlendirdiği büyükelçisidir!
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, egemenlik alanıyla ilgili;
-Zamanlamayı,
-Takvimi,
-Hedef tarihi, bir başka devletin temsilcisi ilan ediyor.
İktidar tetikçisi medyada ise;
-Manşet yok,
-Tartışma yok,
-Eleştiri yok!
Burada, milletimizin huzurunda, Papa’yla ilahi söyleyenlere soruyorum;
-ki o ilahi; şanlı Peygamberimizin Mekke’den Medine’ye göçtüğünde söylenen ilahidir.
Heybeliada için tarih ve müjde veren, Amerikan elçisine sessiz itaatinizi,
Hangi yerlilik ve millilikle açıklıyorsunuz?
Bu konuya biz;
İnanç üzerinden değil, egemenlik üzerinden bakıyoruz.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin;
Lozan’dan kaynaklanan haklarını,
Tarihsel denge siyasetini;
Bir Amerikan büyükelçisinin beyanatlarıyla,
Papa ziyaretinin gölgesi altında ezmek,
Kimin ne haddinedir?
Aynı Amerika;
“Sözde çözüm, özde ihanet” sürecinin direktörüdür!
Güney Kıbrıs Rum Kesimi’ne, silah ambargosunu kaldırandır!
Katil İsrail’e, cirit attırandır!
Yunanistan’ın, Ege adalarını silahlandırmasını alttan alta destekleyendir!
Türkiye, bir yandan;
Bölgedeki enerji ve ticaret koridorlarından, dışlanıp, çevrelenip, izole edilirken,
Öte yandan;
Ancak Ortadoğu’nun çatışmaları içinde kendine yer verilen,
Yoksul ve güvensiz bir hendek ülke konumuna itiliyor!
İktidar ve ortakları da;
Yüzsüzlük ve riyakarlıklarına,
Milletin, gözünün içine baka baka, utanmadan ve usanmadan devam ediyorlar!
Kıymetli yol arkadaşlarım,
Bu ikiyüzlü tablo;
Sadece, “din ve semboller” alanında, karşımıza çıkmıyor!
Aynı riyakârlığı;
“Olmayan savaşa, barış”,
“Kendi besledikleri sorunlara çözüm” diye pazarladıkları,
İmralı sürecinde de görüyoruz!
Terörsüz Türkiye masalını,
Anlatmaya başladıkları,
İlk günden bu yana hep söylüyorum;
Bu süreç, canibaşını serbest bırakmak için kurdukları bir tuzaktır.
“Gelsin Meclis’te konuşsun, umut hakkından yararlansın”
İşte, bu niyetin ispatıdır.
İktidarın büyük ortağı bir yıldır bu iddiamızı reddediyor.
Çünkü milletimizin bunu kabul etmeyeceğini, rıza göstermeyeceğini çok iyi biliyor.
Küçük ortağın nasılsa siyasi sorumluluğu yok.
O almış gazı gidiyor.
Bakın, bir yılın sonunda işler geldi ve nerede tıkandı?
Teröristbaşı serbest bırakılmadan artık örgüt adım atmayacakmış.
Ayrıca silahları bırakmamışlar, iyi niyet göstergesi olarak bir bölümünü yakmışlar.
Bunu örgütün elebaşlarından biri söylüyor.
Bakın burası çok önemli;
Canibaşının örgüte “Silah bırakın, kendinizi feshedin” çağrısından sonra,
Mangalda tüfek şovuyla,
25 tane teröristin sınırın dışına çıkış şovuyla milletimize ne dediler?
“PKK kendini feshetti, silah bıraktı” dediler.
Hala da utanmadan diyorlar…
Peki, bu örgüt kendini feshettiyse, bu elebaşı nasıl oluyor da çıkıp devlete şart koşuyor.
Demek ki örgüt hala var ve tıkır tıkır ihanetine devam ediyor.
İktidar gazeteleri televizyonları bangır bangır bağırmadı mı?
“Silah bıraktılar, Türkiye’yi terk ettiler” demedi mi?
Ee bırakmamışlar işte.
Sadece gösteri yapmışlar!
Bir başka elebaşının açıklaması asıl büyük tehlikeye işaret ediyor.
“Siz bizi yargılayamazsınız. Biz af-maf istemiyoruz. Suç işlemedik ki” diyor.
Bakın bu cüretin kaynağı ne biliyor musunuz?
Devletle örgütü eş tutanlardır.
Elebaşına barış güvercini ve danışman muamelesi yapanlardır.
Bir terörist, siz bizi yargılayamazsınız, af falan da istemiyoruz diyorsa,
Örgütü devletle eşit görüyordur.
Bu cüretin sebebi budur.
Türkiye’yi bu uçuruma sürüklemekte ısrar edenler,
Bilmiyorum artık gerçeği fark edip aklı selime yönelirler mi?
Yoksa bu cüretin yol açtığı bedel,
Her geçen gün büyüyecektir.
Türkiye’yi yönettiğini zannedenlere sesleniyorum;
Allah aşkına siz kimlere ne sözler verdiniz de,
Milletinize yalan söylemekten bile çekinmiyorsunuz?
Sizi kimler neye mecbur bıraktı da,
Devletimizin onurunu bu çapulculara çiğnetiyorsunuz.
Yeter artık yetti artık, kendinize gelin!
Yanlış yoldasınız, kendinizi düzeltin!
Aziz milletim;
Dünyanın hiçbir bağımsız ve müstakil devleti,
Kendi toprağında, hiçbir yabancı güce,
Askeri kamuflaj ve uzun namlulu silahlarla cirit attırmaz!
Hatanın ilk adımı,
Türkiye Cumhuriyeti’nin bir valiliğinin, böyle bir dönemde,
Barzani’yi onur konuğu olarak davet etmesidir.
Türkiye Cumhuriyeti, kendisinden teröristleri istediğinde,
“Kedi bile vermem” diyen bu zat,
AK Parti Milletvekilinin attığı taklalarla mutlu mesut olsa da,
Milletimizin yüreği yanmıştır.
Hatırlayın,
Türkiye Cumhuriyeti’nin Dışişleri Bakanı ve Milli İstihbarat Başkanı,
Karmaşanın ortasındaki Suriye’ye gittiklerinde bile,
Koruma ekibinin kıyafetlerine özen göstermiş,
Özel ama sivil kıyafetler tercih edilmişti.
Bu devlet olmanın ve devlet ahlakının bir gereğidir.
Şırnak’ta Cizre’de bu ahlaksızlığa imza atanlara, izin verenlere hadleri bildirilmeli,
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin onuru,
Bir daha unutmamalarını sağlayacak şekilde hatırlatılmalıdır.
Devletimiz,
Misafirlerini koruyacak kudrette,
Topraklarında da şov yaptırmayacak haysiyettedir.
O haysiyetin çiğnendiği yerin adı da Şırnak’tır Cizre’dir.
Bakın, unutulup gitmesin,
Barzani’nin gelişiyle ilgili olarak DEM Parti Sözcüsü ne dedi;
“Burada ev sahibidir. Kendi toprağına gelmiş sayılır.” dedi.
İnanmayabilirsiniz, tekrar edeyim;
“Burada ev sahibidir. Kendi toprağına gelmiş sayılır.” dedi.
Hadsizliği, şımarıklığı, aymazlığı görüyor musunuz?
Barzani, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir kentinde, ev sahibiymiş.
Hadi oradan… Hadi oradan… Hadi oradan…
Şırnak ilinin Cizre ilçesi, Kuzey Irak’a bağlandı da bizim mi haberimiz yok?
Bunlara kapı arkasında sözler verildi de bizim mi haberimiz yok?
Barzani Şırnak’ta ev sahibi de ne demektir?
Kardeşlerim, bu işler tesadüf değil.
Bu işler organize işler.
Bu adımlar ısınma turları.
“Kendi toprağı” dedirtiyor, üniformalarla şov yaptırıyorlar.
Niyetleri bellidir.
Bunlar Suriye’deki PKK’nın başı olan Mazlum Abdi’ye yol yapıyorlar!
Buna izin vermeyeceğiz!
Aziz milletim;
Bu şımarıklıklarla, bu aymazlıkla yetinmediler.
Bir de emniyet müdürümüzü hedefe koydular.
Peki ne yaptı Şırnak Emniyet Müdürümüz, Volkan Sazak?
Yasadışı pankart ve paçavralar asmaya kalkanlara,
Teröriste övgü sloganları atanlara,
Yaptıklarının suç olduğunu hatırlattı.
Mesleğine başlarken,
Namusu ve şerefi üzerine ettiği yemin,
Neyi gerektiriyorsa onu yaptı.
Devletinin ve milletinin hakkı-hukuku, neyi gerektiriyorsa onu yaptı.
DEM Eş Başkanı,
Şırnak Emniyet Müdürümüz için İçişleri Bakanı’na sesleniyor;
“Bu emniyet müdürü ile ilgili olarak derhal gereğini yapın” diyor.
Terörün siyasi sözcüleri, devletimize talimat verir olmuşlar.
Bakın buradan sesleniyorum;
Sayın İçişleri Bakanı,
Devlete ayar vermeye kalkan bu çağrıyı kaale bile almayınız!
Sayın Cumhurbaşkanı,
Varlığını ve birliğini temsil ettiğiniz devletimizin,
Yüksek şahsiyetini koruyan,
Emniyet müdürümüzü koruyup kollayınız.
Bu devlet;
En üst makamından en alt seviyedeki memuruna kadar, bir bütündür.
Bir teröristin siyasi sözcüleri istedi diye,
Bir yanlışa imza atmak,
Bulunduğunuz makamlarda affedilebilecek bir hata değildir.
Şırnak Emniyet Müdürümüz;
Polis teşkilatımızdan ordumuza,
Jandarmamızdan köy koruyucularımıza kadar,
Yüreği bu vatan için çarpan tüm güvenlik gücümüzün,
Onuru ve temsilcisidir.
Bunca kötülüğün ortasında;
Emniyet Müdürümüz Volkan Sazak,
İyiliğin sembolü,
İYİ Partili, AK Partili, MHP’li, CHP’li fark etmeksizin,
Bütün milletimizin yüz akı ve ortak vicdanıdır.
Bedel ödetmeyi geçtim,
Şartlar ne olursa olsun,
Ettiği yemine sadık kalarak görevini yapmasından dolayı, tebrik ediniz.
İlla bir tasarrufta bulunacaksanız,
Adı Cizre olan ilçemizde,
“Melaye Cizıri “adıyla düzenlenen etkinliğe,
Ortak olan valiyle ilgili tasarrufta bulunun.
Hele de o bakan yardımcısı var ya!
Hayatı boyunca Barzani övgüsü yapmayı beklemiş gibi
Büyük bir heyecanla konuşan yardımcı!
İşte onunla ilgili tasarrufta bulunun!
Bunlar devletin adabını değil,
Zamanın ruhunu tercih edenlerdir.
Bunlar zamanı gelince,
Toz zerresi gibi unutulup gidecekler!
İşin en acı tarafı da ne biliyor musunuz?
Sayın Cumhurbaşkanı yine sessiz.
Paratoneriyse kendi pravdasında,
Röportaj verip, vermiş veriştirmiş.
Kime?
“Kurucu önder” dediği eşkıyanın elemanlarına.
Barzani’nin yanında, üniformalı adamların ne işi varmış.
Bu Türkiye’nin egemenliğine saldırıymış.
Terör örgütünün elebaşları,
Özgürlük istiyorlarmış,
Hadlerini aşıyorlarmış falan filan.
Yahu biz 1 yıldır ne diyoruz?
Devletle terör örgütünü,
Elebaşıyla Cumhurbaşkanı’nı eşitlerseniz,
Başımıza bunlar gelir demiyor muyuz?
Bunlar, hiçbir emel ve taleplerinden vazgeçmedi.
Türkiye’ye bu kötülüğü yapmayın demiyor muyuz?
Biz bunları dedikçe,
Siz önder dediğiniz şakiyi savunup,
Bize dünyanın lafını etmediniz mi?
İnsan biraz ar eder...
Tavizleri kürsülerden veriyorsunuz,
Raconları köşe yazılarından kesiyorsunuz.
Ben size söyleyeyim,
Aslında milletten utanıyorsunuz.
Karar alırken utanıyorsunuz, gizli alıyorsunuz.
İmralı’ya gitmekten utanıyorsunuz, gizli gidiyorsunuz.
Canibaşıyla konuşmaktan utanıyorsunuz, tutanakları açıklayamıyorsunuz.
Sonra da süreç aynen devam edecektir,
Ok yaydan çıkmış, gemiler yakılmıştır diyorsunuz.
Ben size söyleyeyim,
O ok, milletimizin ve üniter yapımızın bağrına saplanıyor.
Yakılansa gemiler değil, Türkiye’nin ateşe atılmasıdır.
Papa’nın ayini,
Teröristbaşı ve örgütün cüretiyle,
Tapu senedimiz Lozan, çiğneniyor.
Bir kez daha hatırlatıyorum;
İhanetin zaman aşımı yoktur.
İhanetin zamanaşımı yoktur.
İhanetin zamanaşımı yoktur!
Değerli dava arkadaşlarım;
Bugün önümüze konan tablo, yeni değil.
Biz bu filmi, 2000’li yılların başından beri izliyoruz.
Adına, önce “Büyük Ortadoğu Projesi” dediler.
İsmi değişse de hedefi tektir ve aynıdır;
Ulus ve üniter yapılı Cumhuriyet Türkiye’sini,
Hem madden hem manen zayıflatmaktır.
Sivil ve askeri milli direnç noktalarını;
Önce yıpratmak, sonunda da tamamen ortadan kaldırmaktır.
Sonrası ise malum;
“Yerli ve milli” kisveli izmihlalidir.
Sınırları değiştirmek için, zihinleri parça parça ediyorlar.
Etnik kimlikleri, mezhep farklarını, tarihsel kırgınlıkları kaşıyarak;
Milleti, ortak kader duygusundan koparmak istiyorlar.
Yürüttükleri süreçler, bunun aşamalarıdır.
Şapı kaynatıp, şeker yapacaklar.
Bunu da bayram diye ikram edecekler.
İmralı’daki katil, takım elbise giyecek
Kandil’in terör ağaları, siyaset yapacak.
Bunlar da buradan, “milli birlik” inşa edecek.
Yıllarca, üç büyük gerekçe öne sürdüler:
Birincisi; “Türkiye demokratikleşecek” dediler.
O günden bugüne ne oldu?
Seçilmiş belediye başkanları tutuklandı,
Kayyum rejimi, kalıcı hâle geldi,
Basın kuruluşlarına, kayyum atandı,
Gazeteciler, cezaevlerine dolduruldu,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları, açıkça yok sayıldı.
Tweet atan, bir espriye gülen gençler hakkında dahi soruşturmalar açıldı,
İnsanlar hapsedildi.
Yani;
Erdoğan, hukuka ve demokrasiye bir gram taviz vermedi, bir adım yaklaşmadı.
Erdoğan’la masaya oturanların derdi de sözde demokrasiydi.
Sözde demokrasi diyorum,
Çünkü kurulan masalarda toplaşanların tek derdi ikbal pazarlıklarıydı.
Kurdukları her masanın, her ittifakın, her koalisyonun ortak paydası,
Ve milletten gizlenen ajandası;
Ulus devlet ve Cumhuriyet düşmanlıklarıydı!
Biri, “Reklam arası” dedi, diğeri “100 yıllık zulüm!”
Bu had bilmezlerin dillerinde,
Bu gafillerin rüyalarında,
Millete ve Cumhuriyete karşı aynı şuursuz saldırı cüreti var.
İkincisi; “Jeopolitik mecburiyet var” dediler.
Amerika’yı, İsrail’i gösterdiler;
“Tehdit” o kadar büyük ki; ancak PKK ile barışırsak ayakta kalabiliriz dediler.
Bu söz, en iyi ihtimalle istifa, en makul ihtimalle yüce divan konusudur.
Bu ne anlama gelmektedir biliyor musunuz?
Biz;
İktidarda kaldığımız, çeyrek asır boyunca, öyle yanlışlar yaptık ki,
Ceplerimiz, koltuklarımız ve şahsi çıkarlarımız için,
Türkiye’yi, öyle bir ipotek ettik ki,
Gelinen noktada;
Türkiye’nin güvenliğini ancak Türkiye’nin, en büyük düşmanlarına el açarak,
el uzatarak sağlayabiliriz demektir!
Yapılan itirafların, meali tam olarak budur.
Peki sonuç?
Erdoğan, Amerika ile ilişkilerini yeniden ısıtmak için her kapıyı çalıyor.
Gazze’de ateşkes sağlanır sağlanmaz,
İsrail’le ilişkileri normalleştirmenin, yollarını arıyor.
Ama görünen o ki;
Suriye’de, Şam yönetimi ile SDG arasındaki entegrasyon trafiği;
Barıştan çok; yeni çatışmaların, yeni paylaşım kavgalarının habercisidir.
Yani ne bölgesel tehdit azaldı ne Türkiye daha güçlü oldu,
Ne de o meşhur “jeopolitik akıl” bizi güvenli bir limana çıkardı.
Üçüncüsü; “Silahlar susacak, barış gelecek” dediler.
Bugün görüyoruz ki;
Terörist teröristliğini, katil katilliğini bile kabul etmiyor.
Çünkü bu cüreti onlara verenler, bebek katilini kurucu önderlikle taltif ediyor,
Devlete, danışman diye dayatıyor!
Kürt’ün önüne, al senin temsilcin diyor!
Bizden başka da hiç kimse;
Bu vahametin, Kürtlere kurulan en büyük tuzak olduğunu, söylemiyor, söyleyemiyor!
Tüm bu açıklamalar, apaçık gösteriyor ki;
Ortada, silah bırakma iradesi de,
Pişmanlık emaresi de yoktur.
Hiçbir zaman da olmamıştır!
Masanın merkezinde, Öcalan’ın statüsü dururken,
Erdoğan’ın, ömür boyu başkanlık hayali sürerken,
Ortakları, millet yerine, iktidar nimetlerinden istifadeyi tercih ederken,
Türk devletinin eline geçen, tek bir somut kazanım yoktur.
Şimdi size soruyorum:
Madem demokratikleşmiyoruz,
Madem jeopolitik denklem bizi bu yola zorlamıyor,
Madem PKK silah bırakmakta direniyor;
Bu sözde çözüm sürecinin ne anlamı kalmıştır?
Bir taraf süreçten sadece Öcalan’ın serbest bırakılmasını bekliyor;
Diğer taraf, Öcalan’ın liderlik egosunu okşayarak netice almaya çalışıyor.
Buna da “barış süreci” diyorlar.
Ortada; basit bir oy hesabıyla başlayan,
gerekirse Öcalan’la bile müzakere etmeyi sindirebilecek bir mideyle yürütülen,
bu ülkenin hiçbir vatandaşına zerre faydası olmayacak kirli bir pazarlık vardır.
Kıymetli arkadaşlarım,
Biz, bu olan bitene şaşırmıyoruz.
Çünkü bu ülkede vatandaşlara
Hukuk devletini, bağımsız yargıyı, kalkınmayı ve refahı layık görmüyorlar.
Yok edilmiş ormanlar, viran olmuş tarlalar, ovalar,
Boşalmış köyler…
Hepimize kader diye,
Mezardan hallice betonlarda, asgari ücretle, asgari, vasat altı bir hayat biçiyorlar.
Kürtlere gösterdikleri seçenek de şudur:
Bir tarafta,
Müebbetlik bir teröristin, “ilkel komünal” fantezileri,
Diğer yanda da,
Ağalık, şeyhlik, marabalık vardır.
Seç seçebildiğin kadar!
Ne olursan ol, ama Cumhuriyet’in yurttaşı olma denilmek istenmektedir.
İktidar ve Öcalan’ın ortak korkuları ise;
İnsanımızın insanca bir yaşam sürmesidir.
Gençlerin, kendilerine hür, müreffeh bir hayat kurmalarıdır.
Piyasada işini yapan, ekmeğini dürüstçe kazanan bir aktör olunmasıdır.
Refaha kavuşulması, sisteme entegre olunmasıdır.
Türk milletinin, uyumlu ve itibarlı bir ferdi olunmasıdır.
Peki bu ihanetin sözcüsü, İmralı’nın deniz feneri ne vaat ediyor?
Suçluluğun yüceltildiği, suçun da 5 yılda bir ödül gibi affedildiği, çıkmaz bir sokak öneriyor.
Gençlerin, sürekli emir alan, kurşun askerlere dönüşmeleri,
Ağızlarını açmaya korktukları, bir baskı rejiminde,
Önlerine lider diye işaret edilen densizlerin gölgesinde sadakaya şükretmeleridir.
İmralı kafadarlarının ortak hayalleri budur.
Ne bir eksik ne bir fazla!
Soruyorum:
Bu ülkenin mahkemelerinin bağımsız olması,
Rejimin demokratikleşmesi, kurumlarının güçlenmesi,
Ekonominin düzelmesi Öcalan’ın, PKK’nın, komisyoncuların umurunda mıdır?
Elbette değildir.
Bir vatandaşın gündelik hayatında çektiği mütevazı sıkıntıları önemser mi?
Hayır, tam tersine küçümser.
Tam da bu nedenle;
Öcalan’ın özgürlüğü uğruna, binlerce gencin geleceği feda edilebilir.
Türkiye; yıllarca otoriter bir idare altında derin yoksulluğa mahkûm edilebilir,
önüne çıkacak fırsatları kaçırabilir,
Yeter ki Öcalan serbest kalsın!
Yeter ki o şantaj ve diyet mekanizması çalışsın.
Ez cümle;
Devam eden sürecin hiçbir yerinde ne demokrasi vardır ne güvenlik ne refah ne de gerçek barış vardır.
Boşuna kimse bunları aramasın.
Sürecin başında da sonunda da despotlardan başka bir şey yoktur.
Bakın açık açık söylüyorum.
Bu ülkede bir kısım sivri akıllı, aldıkları emirler çerçevesinde Kürtleri Barzani’ye,
Bir diğer kısmı da Öcalan canisinin himayesine mahkum etmek istiyor.
Biz de diyoruz ki;
Bu topraklarda yaşayan, vatanına, devletine, bayrağına bağlı Kürtleri,
Hiç kimsenin tasallutuna kurban ettirmeyeceğiz.
Mesele budur!
Çözüm de budur!
Bir önemli husus daha vardır:
Erdoğan’ın başkanı olduğu MGK, toplanıyor,
PKK’yı terör örgütü olarak tanıdığını ilan ediyor.
Ama Erdoğan, Cumhurbaşkanı olarak susuyor,
AKP Genel Başkanı olarak İmralı’ya gidişe örtülü destek veriyor.
Bu ülkede nihai karar verici Erdoğan’dır.
Ama hangi Erdoğan’dır bu?
MGK Başkanı Erdoğan mı?
Cumhurbaşkanı Erdoğan mı?
Yoksa AKP Genel Başkanı Erdoğan mı?
İşte bu belirsizlik,
Türkiye’yi hem içeride hem dışarıda savunmasız bırakan asıl zaafın adıdır.
Bu sistem değişmeden,
Türkiye’de hiç ama hiç kimse,
Sistemin banileri dahi, gün yüzü görmeyecektir.
Bu zorlama, Türkiye’yi hiçbir yere götürmeyecektir.
İYİ Parti ne olursa olsun, Türkiye’yi bu çıkmazdan kurtaracaktır.
Kişilerin değil, kuralların Türkiye’si için sonuna kadar çabalayacaktır.
Kim ne yaparsa yapsın,
Kim hangi zafiyeti yaratmak istiyorsa istesin,
Kim hangi tuzağı kurarsa kursun;
İktidarımızın ayak sesleri geliyor.
Gelelim, hukuk ve adalete!
Türkiye, öyle bir noktaya sürüklenmiştir ki;
Artık, mahkeme salonlarında hukuku değil, iktidarın hıncını tartışıyoruz.
Türkiye haksız gerekçeler ve siyasi saiklerle yapılan soruşturmalar ve yargılamaların gölgesinde yaşamaktadır.
Belediye başkanları, gazeteciler, gençler ve daha niceleri,
Tedbir boyutunu aşan ve cezalandırmaya varan tutukluluk süreçleriyle karşı karşıyadırlar.
Suç varsa, elbette ki cezasız kalmamalıdır.
Ancak, tutuksuz yargılamalar mümkünken ve benzer suçlarla alakalı böyle uygulamalar yapılmışken,
Başta Ekrem İmamoğlu olmak üzere belediye başkanlarının tutuksuz yargılanmalarının önü açılmalıdır.
Özgürlüklerin susturulduğu yerde,
Mahkemeler karar vermez, talimatları okur.
Yargı, adalet dağıtmaz, sadakat ölçer.
Biz özgürlükleri savunurken, bir kişiyi değil;
Cumhuriyet’in özünü savunuyoruz.
O öz ise, hürriyettir!
Adaletle korunan bir hürriyet!
Cumhuriyet’in en temel ilkelerinden biridir
ve yerine getirilmesi ertelenemez olarak düşünülmelidir.
Genç kardeşlerim,
Öfkelisiniz biliyorum, yorgunsunuz biliyorum.
Çünkü çalışsanız da okusanız da didinseniz de;
Ailelerinizin sahip olduğu hayata asla erişemeyeceğinizi düşünüyorsunuz,
Böyle bir gence, kimse çıkıp da “sabret” diyemez.
Ben de demiyorum. Sadece “yılmayın” diyorum.
Önümüze getirilen 2026 bütçesinde;
Betona, faize, garantili projelere on milyarlarca dolar ayrılmış.
Peki “ev genci” hâline gelmiş,
Eğitimde ve istihdamda yeri olmayan 5 milyon genç nerede?
Bu gençler tembel olduğu için değil,
Bu iktidar liyakatı bitirdiği için evde oturuyor.
Gençlerin yüzde 60’ından fazlası “Bu ülkede liyakat yok” diyor.
Liyakatin olmadığı yerde, diplomalar kâğıt parçasına,
Üniversiteler ise işsizliği bekleme salonlarına dönüşür.
Çalışarak hakkını alabilmeniz için kimse bir şey yapmıyor.
Ama merak etmeyin. Size söz veriyorum; biz yapacağız.
Tabela üniversitelerini, istihdama uygun merkezler haline getireceğiz.
O istihdama uygun bir eğitim ve öğretim setini Anadolu’ya yayacağız.
Şimdi asgari ücret görüşmeleri başlıyor.
İşçisiz ücret komisyonu topluyorlar.
Tam da bu iktidara göre.
Sizi layık gördükleri ücret düzeyi,
Dünyada istisnai ücret, Türkiye’de zoraki mecbur edilen, zorunlu ücrettir.
Türk milletinin rızasını almadan İmralı’da pazarlık yapan iktidar;
Şimdi de işçiyi yok sayarak işçinin ücretini belirlemeye kalkıyor.
Bu, sefaletin dayatılmasıdır.
Buna bir de Gıdasız – Evsiz – Sahipsiz
Güvensiz ve Güvencesiz Türkiye gerçeklerini ekleyin:
Biz buna razı değiliz.
Bu tabloyu mutlaka değiştireceğiz.
Biz Anadolu’yu yeniden imar edeceğiz,
Sizlerle ve sizin için
İşte o güne hazırlanacağız!
Bu şuuru Anadolu’ya tohum misali serpeceğiz!
Aziz milletim, genç kardeşlerim,
Bu büyük milletin, “kader anları” hep aynı olmuştur.
Bir yanımızda karanlık çöreklenir, bir yanımızda ateş parlar!
İhanetin sesi çoğalır, milletin sesi derinleşir.
Birileri, devletin çatısına sızmaya çalışırken,
Birileri, milletin bağrında nöbet tutar.
Bugün yaşadıklarımız, dün yaşananların gölgesidir, yarın olacakların da habercisidir!
Bize düşen, bu gölgenin karanlığına teslim olmak değil,
O karanlığı, dağıtan ışık olmaktır!
Vazifemizin gereği;
Karanlıktan, şikâyet etmek değil,
Kıvılcımı, ateşe çevirmektir.
Unutmayın ve unutturmayın;
Bu memlekette, “hainler”, hep kalabalık olmuştur.
Ama kazanan, daima “Büyük Türk Milleti” olmuştur.
Emin olunsun ki;
Yine öyle olacaktır!
Belli ki, 2026 yılı daha çetin geçecek!
Ama biliriz ki;
Çetin yollar, yufka yüreklilerle aşılmaz!
Mustafa Kemal Atatürk’ten öğrendiğimiz cesaretin parolası;
Karanlıklardan korkmak değil,
Karanlıkların üzerine yürümektir!
Size; susup, razı olmayı değil,
Mücadeleye davet ediyorum.
Bir tarafta,
Cumhuriyetimizi, devletimizi, milletimizi, maneviyatımızı yok etmek için toplanmış,
Sözleri yerli, ruhları mandacı,
Dilleri millî, niyetleri istilacı saflar var!
Bunlar, gölge devletlerin, karanlık mahfillerin,
ihanet ocaklarının gölgesine sığınmış bir murdar kalabalıktır.
Bunların giydikleri şeytan mintanıdır!
Bu tarafta ise; biz varız!
Bir avuç değiliz, tarihin içinden gelen büyük bir milletiz!
Yüreğimizdeki kıvılcımı, bin yıldır taşıyoruz:
O kıvılcım ki;
Samsun’da adım oldu.
Amasya’da tamim oldu.
Erzurum’da meşale oldu.
Sivas’ta karar oldu.
Dumlupınar’da şahlanış, İzmir’de zafer, Ankara’da Cumhuriyet oldu!
Şimdi o ateş;
Tarihin, omuzlarımıza yüklediği sorumlulukla yeniden parlıyor.
İYİ Parti ocağı, İYİ Parti kalesi,
İYİ Partililerin saf tuttuğu bu siper boşuna değildir!
Bizler, burada;
Koltuk için değil,
İmza için değil,
İhale için değil,
Milletin, istikbali için nöbet tutuyoruz.
Önümüzde, iki istikamet vardır;
Ya; “Haramla abad olmuş”, ihanet kapısı,
Ya, “Helalle kurulmuş”, müdafaa ocağı.
Bizim yerimiz bellidir.
Bizim istikametimiz bellidir.
Doğarken, kaderlerimiz çizilmiştir!
Size; “tarihin sesiyle” sesleniyorum;
Onlar, İmralı’ya; biz, Samsun’a
Onlar, İngiliz zırhlısına; biz, Bandırma’ya
Onlar, Öcalan’ın kapısına; biz, Ata’nın yoluna
Onlar riyaya; biz, vefaya.
Onlar saraya; biz Meclis’e
Onlar izmihlale; biz istiklale!
Ve unutulmasın:
O yüzden hepsi bir, biz tekiz!
Hepsi bir, biz Türk milletiyiz!
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları












