loading
close
SON DAKİKALAR

Osmanlı'ya yabancı değil

Osmanlı'ya yabancı değil
Tarih: 28.06.2012 - 12:23
Kategori: Kültür & Sanat

Rousseau'nun babası 1705'te geldiği İstanbul'da, Topkapı Sarayı'nda hem saat yapmış hem de saat tamiriyle uğraşmıştı...

Fransız Devrimi’nin esin kaynağı, yazar, düşünür, politika ve müzik kuramcısı Jean-Jacques Rousseau, bugün, doğumunun 300. yılında dünyanın her yerinde anıladursun, Türkiye’de de Fransız Kültür Merkezi ve Notre Dame de Sion Fransız Lisesi’nin yıl boyunca hayata geçirdiği bir dizi etkinlikle gündeme getiriliyor.

Rousseau’nun yaşamını ve eserlerini geniş bir kitleye tanıtmayı amaçlayan “Rousseau ve Türkiye: Düşler ve Kuramlar” başlığı altındaki etkinlikler dizisinde kapsamlı bir serginin yanı sıra Rousseau’nun bestelediği “Le Devin du Village” (Köyün Kâhini) operası da ilk kez Türkiye’de sahnelendi.

Notre Dame de Sion Lisesi Müdürü Yann de Lansalut ile Rousseau üzerine konuştukça ilk bakışta ne kadar uzak gibi görünse de, bu topraklara sandığımızdan da yakın olduğunu görüyoruz Fransız düşünürün.

28 Haziran 1712’de Cenevre’de dünyaya gelen Rousseau’nun Türkiye ile bağları, ilk olarak babası aracılığıyla oluşmuş. Babası, Cenevreli zanaatkâr Isaas Rousseau, 1705’te geldiği İstanbul’da, Topkapı Sarayı’nda tam 6 yıl boyunca hem saat yapmış hem de saat tamiriyle uğraşmış.

Rousseau’nun Türkiye’yle bağları, babasıyla da sınırlı değil. Rousseau, kadınlar ve dostlukla ilgili bir kitap yazmaya karar veren Madam Dupin için kaleme aldığı 16 sayfalık “Müslümanlar, Osmanlı ve İran Üzerine” başlıklı makalede, 16-17. yüzyıllar arasında Osmanlı’daki kadınların yaşam koşullarını anlatıyor.

Lansalut, Montmorency Müzesi’nde Madam Dupin’in özel arşivi üzerine araştırma yapan Martin Stern’in bu makaleye geçen yıl ulaştığını söylüyor:

“Rousseau bu notları hazırlarken, büyükelçiliklerin belgelerinden de yararlanmış ve Osmanlı kadını için ‘Hayret verici şekilde modern’ ifadelerini kullanmış. Zaten ‘Toplum Sözleşmesi’ kitabı Atatürk’ü de bir hayli etkilemiş. ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ sözü, Rousseau’nun ‘devredilemez’ ve ‘bölünemez’ egemenlik anlayışına dayanmaktadır.”

Rousseau’nun kaleme aldığı yazıda en dikkat çekici bilgiler ise şöyle: “Osmanlı’da kadınlar kapalı yaşar ancak bu onların iş dünyasında büyük bir ağırlık sahibi olmalarına engel değildir. Valide sultanlar ve hüküm süren birkaç sultan, güçsüz olmadıklarını göstermişlerdir.”

Rousseau’nun bugüne kadar yayımlanan çok sayıda felsefi ve edebi eserinde de Osmanlı ve Türkler çeşitli şekillerde kendini gösteriyor. 1750’de yayımlanan “Bilim ve Sanat Üzerine” adlı eserinde şu ifadeler yer alıyor:

“Ahlaksızlık ve yolsuzluğun en utanılacak yönleri, ihanetler, cinayetler ve en kara zehirler; en korkunç cinayetler; İstanbul’un tarihi dokusunu oluşturan işte bunlar. İşte yüzyılımızın övündüğü ışıkların bize ulaştığı saf kaynak.”

Türklerin, eşitsizlik ve yoksulluk karşısında kaderci tutumunu ise, 1762’de yayımlanan “Emile ya da Eğitim Üzerine” adlı eserinde şöyle ifade ediyor:

“Neden Türkler bizden daha insancıl, daha misafirperverdir? Çünkü onların tamamen keyfi olan yönetiminde, şahısların büyüklüğü ve servetin daima daha istikrarsız ve sallantıda olduğundan, gözden düşmeyi ve fakirliği kendilerine yabancı bir tutum olarak görmüyorlar; yarın herkes bugün yardım ettiği kişinin durumuna düşebilir.”

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları