loading
close
SON DAKİKALAR

Suruç’tan sonra ne değişti?

Suruç’tan sonra ne değişti?
Tarih: 04.08.2015 - 10:56
Kategori: Siyaset

CHP Manisa Milletvekili Dr. Tur Yıldız Biçer; Ufukta ya AKP-MHP koalisyonu ya da MHP destekli bir AKP hükumeti görünüyor...

CHP Manisa Milletvekili Dr. Tur Yıldız Biçer; Ufukta ya AKP-MHP koalisyonu ya da MHP destekli bir AKP hükumeti görünüyor...

Dr. Tur Yıldız Biçer; Siyasi partiler varoluş amaçları gereği uzun süreli iktidar talepleri ile yola çıkabilirler, hatta iktidara geldiklerinde orada kalmak için olağanüstü çaba da sarf edebilirler; ama gelişmiş demokrasilerde tüm bunlar demokratik çerçevede gerçekleşir ve anlamlı olur.

Oysa bugün karşı karşıya olduğumuz şey / durum bu teamüllerin çok ötesinde.

7 Haziran akşamından itibaren irtifa kaybeden, Türkiye siyasetine tek başına yön verme kabiliyetini de yitiren AKP ve “saray iktidarı” 20 Temmuzdaki IŞİD saldırısı ve hemen sonrasında sarayın da fiili müdahalesi başlayan “taktiksel güvenlik stratejisinin” yarattığı ortam ile kaybedilen tüm inisiyatifler bir bir geri alınmaya başlanmış görünüyor.

13 yıllık iktidarlarının son beş yılında yüksek sesle söylenen “AKP kendisine ait ve sadece kendisinin varlığını yücelten bir rejim kuruyor” ifadesinin ete kemiğe bürünmüş durumuyla karşı karşıyayız.

Görünen o ki karsımızda seçimle işbaşına gelmiş ve yine seçimle gitmeyi içine sindirebilen bir demokratik yapı ya da parti yok.

20 Temmuz ve sonrasında yaşadıklarımızı doğru anlamak ve yakın geleceği görmek için yine yakın geçmişi kısaca hatırlamakta fayda var.

1- 400’ü verin bu iş huzur içinde çözülsün,13 yıldır söylediği her sözü hesaplayarak söylemesi ile ön plana çıkarılan birinin bu sözü spontane söylemiş olma ihtimali var mıdır?

2- Aynı kişi, meydanlarda üzerine vazife değilken HDP’liler için; “biliyorsunuz bunlar Zerdüşt dininden, dağlarda ateşe taptıkları görüntüler var” diyordu, elinde Kürtçe Kuran sallayarak. Acaba bunu da hesapsız kitapsız yapmış olabilir miydi? “Alevi, eşcinsel aday göstermiyoruz” derken de böyle miydi bu durum?

Mit tırları ile yaşanan tüm süreç, Reyhanlı, Niğde süreçleri; askerinden hâkimine, polisine tüm adli ve güvenlik birimlerinin alt üst edilişi; basiretsiz siyaset, küçük ihmaller zinciri ya da yanlış tesadüflerin üst üste gelişi mi yoksa korkunç bir kurgu muydu?

3- Evet, hatırlamakta fayda var; 7 Haziranda %41 oy oranı ve 258 milletvekili ile sonuç olarak iktidar elden gitmiş, AKP’nin; CHP, MHP ve HDP karşısında ilk kez azınlığa düştüğü bir süreç başlamıştı.

4- Aynı günün gecesinde hiç beklenmedik biçimde ilk konuşan Bahçeli, en erken seçim ne zaman olacaksa “hodri meydan” deyip esip gürlerken tüm ülke Bahçeli’nin ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışıyordu.

5- 8 Haziran sabahından sonra RTE bir sessizliğe bürünmüş ama Yalçın Akdoğan “çözüm sürecinin filmini çekersiniz artık” diyordu; ama daha sonra Erdoğan da aynen Bahçeli gibi erken / tekrar seçimden bahsetmeye ve kamuoyunda bunu işlemeye HDP’nin terör örgütünün uzantısı olduğunu ve mecliste olmamaları gerektiğini söylemeye devam ederek hiç kimsenin aklında seçim yokken sürekli seçim alternatifini masada tutmaya başladı.

Tüm koalisyon hesaplarını % 50 oranda tutarken bir % 50’yi de erken seçim için siyasi gündemin ikinci maddesi olarak hep sıcak tutan iki kişi hep Bahçeli ve Erdoğan’dı.

6- Hiç hesapta yokken Erdoğan durduk yere teamüllere de aykırı olarak güya meclisin en yaşlı üyesi sıfatıyla Baykal’la görüştü. Herkes bunu kendi kafasında “bu mantık üzerinden” normalleştirmeye çalışırken Erdoğan’ın HDP’li Celal Doğan’la da görüştüğü ortaya çıktı. Üstelik Doğan, o görüşmede RTE ile koalisyonu da konuştuğunu ve Erdoğan’ın “bizim tabanımız MHP’ye daha yakın” dediğini de duyurdu. Erdoğan bir HDP’linin ağzından, MHP’yi yedekte tuttuğunu göstererek kendi tabanına mesaj göndermeye devam ediyordu.

Oysa çok önemli bir detay da sadece çok kısa bir an konuşulmasına rağmen gündemden hemen çekiliyordu. O detay da bir MHP’li milletvekilinin de RTE ile sarayda görüştüğü idi. Ama üzerinde hiç durulmadı.Hala konuşulmuyor.

7- Bu arada medyada birdenbire AKP – CHP koalisyonu çok sık konuşulur olmuş, hem iş dünyasının hem de kamuoyunun tavrının bu yönde olduğu propagandası nerdeyse 24 saat medyada işleniyor geniş tabanlı bir koalisyonun Avrupa’nın da takdiri olduğu söyleniyordu.

8- Ancak ne hikmetse şimdiye kadarki tüm seçim sonrası süreçlerde en fazla 7 gün beklenerek hükümet kurulması için yapılan görevlendirme bir türlü olmuyor yine teamüllere aykırı olarak RTE, bu görevlendirme için meclis başkanlığı seçiminin sonuçlanmasının ardından bu görevlendirmeyi yapacağını söylüyordu.

9- Herkesçe ilk akla gelen AKP- MHP koalisyonu ne hikmetse RTE’nin yol göstermesine rağmen hiç gündeme getirilmiyor, Bahçeli, HDP başta olmak üzere CHP’ye de çok sert çıkışlarla kendince “ ayar vermeye” devam ediyor, eleştirinin dozunu her geçen gün artırıyordu.

10- Ve mecliste beklenen seçim günü geldiğinde MHP yine Bahçeli’nin ağzından en sert eleştirilerini CHP ve HDP’ye yöneltip AKP’li İsmet Yılmaz’ın meclis başkanı olmasının önündeki tüm engelleri mantıktan uzak iddialar ve savunmalarla ortadan kaldırarak moral üstünlüğünü ve meclis başkanlığını AKP’ye hediye ediyordu.

11- Bu örtülü destek ve / veya koalisyonun hayat bulduğu diğer nokta ise RTÜK üye seçimi olacaktı; bu sefer de AKP oylarıyla bir fazla RTÜK üyesi yine teamüllerin dışına çıkılarak yapılan seçimle MHP’ye geçiyordu, herkes bunun basit bir mantıkla “sen benim sırtımı kaşı ben de seninkini” mantığı zannederken, Bahçelinin HDP’nin kapatılmasına yönelik Yargıtay’ı göreve çağırması AKP’de hemen karşılık buluyor, AKP kurmayları başta olmak üzere parti kamuoyunun bunu hemen sahiplenmesi ve yüksek sesle dile getirmesi ile yargıda başlayan inceleme haberleri çok çabuk karşılık buluyordu.

En son olarak da CHP’nin verdiği “terör olaylarını araştırma komisyonu önergesi” MHP destekli AKP oyları ile reddediliyordu. Bu durum resmi olmasa da fiili bir koalisyon sürecinin işlediğinin küçük işaretleri olarak okunuyordu.

12- Tüm süreçler yaşanırken Bahçeli’ye koalisyon sorulduğunda, kendileri dışındaki tüm alternatifleri matematik hesaplarıyla ortaya koyarak “denensin” dedikten sonra her defasında da hükümet için son anda devreye gireceklerini DEVLETİ HÜKÜMETSİZ BIRAKMAYACAKLARINI söylüyordu.

13- Herkes Devlet Bahçeli’ye odaklanmışken MHP’nin medyatik akademisyeni ve önemli isimlerinden biri olan Ümit Özdağ,” TEK KIRMIZIÇİZGİLERİNİN ÇÖZÜM SÜRECİ” OLDUĞUNU,17-25 Aralık, 4 bakan ve yolsuzlukların o kadar kırmızı rengi ihtiva etmediği anlamına gelen sözler söylüyordu. Şimdi bu açıklamayı RTE’nin seçim öncesi “ne Kürt meselesi kardeşim, Dolmabahçe mutabakatını tanımıyorum” ve seçim sonrası “ milli birlik ve kardeşliğe kast edenlerle çözüm sürecini sürdürmemiz mümkün değil, HDP’liler bedel ödemeli” sözleriyle birleştirerek tekrar düşündüğümüzde sürecin ve AKP’nin, MHP’nin istediği çizgiye de gelmiş olduğunu ve “milli mutabakat” hükümetinin yine resmi olmasa da fiili olarak işlemeye devam ettiğini gösteriyordu.

14- Seçim öncesi ve sonrası Ağrı’da askerin sahaya sürülmesi ve jandarmanın bu kararı valinin istediği yönündeki açıklaması, HDP genel merkezinin saldırıya uğraması, Adana ve Mersin’de HDP binalarının bombalı saldırıya uğraması, HDP’nin Diyarbakır mitinginin bombalanması ve nihayet Suruç Katliamı; seçim sonrası oluşacak atmosfere göre ülkenin birileri tarafından bile isteye bir gerilim ve kaos atmosferine sürüklendiğinin işaretleri olarak okunmalı.

20 Temmuz sonrası Doğu’da ve Güneydoğu’da PKK’nın yine silah ve terör seçeneğine sarılması, her gün gelen asker ve polislerin şehit haberleri Barış sürecinin arkasında durmak için gelinen nokta artık çok daha zor ve tehlikeli bir hal almış durumda; üstelik Kandil’in açıklamalarının ardından Figen Yüksekdağ’ın “biz sırtımızı YPG’ye dayıyoruz” tarzı AKP cenahının kullanmasına olanak veren açıklamaları ,”HDP seçim sonrasında artık çok daha tehlikeli bir partidir” imajına denk düşmüş gibi görüntü verdi.

Artık ülke bir taraftan müstafi bir hükümetin yönetiminde adım adım bir kaosa sürüklenirken bir taraftan da AKP ve CHP arasında yürütülen ve bazen de gündemin 2. maddesi durumunda bile olmayan bir koalisyon kurma sürecini de birlikte yaşıyordu. Ülkede tüm bunlar yaşanırken hem iktidardan düşmüş, hem de meclis üstünlüğünü kaybetmiş bir parti nasıl oluyor da ülkede bu kadar rahat davranıp ülkeyi içerde ve dışarıda bir şiddet sarmalına sokabiliyordu.

“Çözüm süreci bizim tek kırmızıçizgimizdir, çözüm sürecini bitirip öyle gelin” diyen bir parti ile “Dolmabahçe mutabakatını tanımıyorum, çözüm sürecini sürdürmemiz mümkün değil” diyen Cumhurbaşkanı’nın ortak noktasının neler olduğunu tekrar düşündüğünüzde asıl koalisyon görüşmesinin ve /veya koalisyonun kimler arasında gerçekleşeceğini ya da ülkeyi el ele kimlerin seçim ya da başka süreçlere taşıyabileceklerini görürsünüz.

Sonuç

1-) Çoğu bakanının milletvekilliği bile olmayan, siyasi meşruiyetini 7 Haziranda kaybetmiş bir hükümetin 20 Temmuzda sözüm ona IŞİD üzerinden başlattığı “huzur operasyonları”, IŞİD’i tamamen unutturmuş, terörle mücadele adı altında kendisine muhalif tüm kesimlere uzanan, sindirme ve yok etmeye hizmet eden bir cadı avına dönüşmüş durumda.

Bugün; 20 Temmuz ve sonrasında gerçekleşen 1.300’den fazla tutuklama ve gözaltının neden sadece 106 tanesinin IŞİD’e yönelik olduğu ve IŞİD terörü ile AKP’nin iflas etmiş, ülkeyi savaşa sürükleyen dış politikası yerine Kürt siyasi hareketinin tasfiyesini ve PKK terör örgütü ile şehitlerimizi konuşuyoruz. Yine 20 Temmuz ve sonrası yaşanan bu süreç; tüm kamuoyu tarafından eleştirilen, kuşku ile bakılan, AKP’nin kendi rejiminin inşasında kullanmak için çıkardığı, MHP’nin bile mecliste direndiği (!) iç güvenlik yasasına da meşruiyet kazandırmış durumda.

Ve yine 20 temmuz ve sonrası yaşanan bu süreç, AKP’nin yeniden ülke siyasetine yön vermeye başlamasının önünü açmasının dışında; Erdoğan’ın; parti kamuoyunda iktidarı kaybetmenin sonucunda kendisine yönelebilecek kimi eleştirileri ve onun parti üzerindeki etkisine artık dur diyebilecek kimi çatlak sesleri susturmasının, hem partisini hem de ülkeyi hayalini kurduğu başkanlık sistemi üzerinden yeniden dizayn etmenin de fırsatını da vermiş durumda. Bugün, ülkenin dört bir tarafında toprağa verdiğimiz şehitlerimizin, asker ve polis cenazelerinin tek sorumlusunun PKK olmadığı gerçeği yerine, Erdoğan’ın ülkeyi yönetmeye ehil tek lider olduğu ve ona istediği “400’ü” verip onu başkan yapmanın güçlü devlet imajımıza katkılarını yeniden konuşacağımız günlerin arifesindeyiz.

2-) Ufukta ya AKP MHP koalisyonu ya da MHP destekli bir AKP Hükümet’i görünüyor ve üstelik uyumları meclisteki iki mini seçimde ile sonrasındaki söylem ve eylem birlikteliğinde test edildi; gayet başarılı. Ha bu olmazsa Erdoğan başta olmak üzere iki taraf da “biz önceden söylemiştik erken seçimi öngörmüştük “ deyip siyaseten öngörülerini (!) ortaya koymuş olup zevahiri de kurtaracaklar. Olası bir erken seçimde ülkenin bu durumunu gösterip AKP,”tek başına hükümet olmazsak ülkenin halini görüyorsunuz”; MHP de “Barış Süreci diye diye bakın ülkeyi ne hale getirdiler” diyerek oy devşirecek gibi görünüyor. AKP, MHP’ye kaptırdığı milliyetçi oyları geri almanın dışında, batıda HDP’ye oy vermiş, HDP’nin; İzmir, Bursa, Antalya, Kocaeli gibi batı illerinde milletvekili çıkarmasını sağlamış Kürt olmayan seçmeni de “iç güvenlik ve kaos propagandası” ile korkutmayı da başarmış olacak.

HDP’nin durumu bu minvalde çok daha sıkıntılı; çünkü PKK eliyle asker ve polislerimizin şehit edilmesi, AKP ve MHP’nin kamuoyunda sürekli işledikleri “bunlar PKK’nın siyasi koludur, terör örgütünün uzantılarıdır ” söylemine teşne olan kendi tabanlarında ve Türkiye kamuoyunda yankı bulmuş ve HDP’nin Türkiye Partisi olma iddialarına ciddi bir zarar vermiş görünüyor. Olası bir erken seçimde HDP 7 Haziran öncesi gibi batıda eskisi kadar çok da rahat siyasi faaliyet ve propaganda yürütemeyecek gibi görünüyor. AKP bu amacını Suruç’u gündemden düşürüp HDP ile çatışma stratejisini gündemde tutma becerisi ve milletvekillerinin dokunulmazlıklarını kaldırmak için yürüttüğü propaganda ile nispeten gerçekleştirmiş durumda. Bu haliyle tüm yaşanılanların en sıkıntılı partisi olan HDP’nin en başından beri kullandığı “Barış dili” de için çok önemli.7 Haziran öncesinde kullandığı siyasi pozitif söylem dilini daha da geliştirmeli ve PKK ile arsında söylem ve tarz farklılığını ciddi biçimde belirginleştirmeli.

3-) Tüm bunlar belki sorunlu, sıkıntılı siyasal süreçler olarak yaşanıp ufak tefek siyasal hırpalanmalarla atlatılabilir ancak çok daha korkunç bir yangının ülkeyi sarmak üzere harlanmaya başlandığını görerek daha barışçı, daha dayanışmacı olmalı ve kardeşlik hukukunu eşitlik, özgürlük ve demokrasiyi temel yaşam ilkelerimiz sayacağımız bir süreci birlikte kotarmalıyız; bugün tüm ülke olarak üzerimize düşen en önemli belki de biricik yurttaşlık görevimiz budur, yapacağımız en iyi şey ülkenin her yerinde her vatandaşın yaşam hakkını savunmak ve en önemli değerimiz olan barışı ve Barış dilini korumaktır.

Dr. Tur Yıldız Biçer
CHP Manisa Milletvekili

Vişne Haber Ajansı 

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları