loading
close
SON DAKİKALAR

“Can ‘Boğaz’dan Gelir, ‘Kanal İstanbul’dan Gider”

Mert Ali Başarır
Tarih: 24.01.2020
Köşe: Takip Işığı
Kaynak: www.istanbulgercegi.com

Mert Ali Başarır; Her şeyin vergisi var da ‘mezarlık vergisi’ olmaz olur mu canım? Evet… Ayrıca bir de çok yüksek fiyatlı ‘VİP Kabristan’ açılabilir.

MEZARLIK VERGİSİ’NE HAZIR MISINIZ?

‘Mezar yeri’ dediğin nedir? Toprak… Ada, pafta, parseli var mı? Evet… Tapusu var mı? Evet… Bahçe, arsa, arazi gibi gayrimenkul mü? Evet… ‘Mezarlık Vergisi’ olmaz mı hiç?

-Abdestinizi alın!

-Kaçtıysa tazeleyin!-Takkenizi başınıza yerleştirin! -Bağdaş kurup, önünüzdeki rahleden’ okumaya başlayın! -Eûzubillâhimineşşeytânirrâcim…                                                                                                    Bismillâhirrahmânirrahîm…                                                                                                                         Yok...Yok… Kur’an-ı Kerim’i hatmetmiyoruz.14 Aralık 2019 tarih,30978 sayılıResmî Gazete’denbahsediyoruz.Eûzu Besmeleçekerek‘Faizsiz Finans Kuruluşlarının Denetçilere Etik Kuralları’nı okuyacağız öncelikle…

‘YENİ TÜRKİYE’YE, ‘ESKİ ADET’!

Anayasa’yla laikliği,sözde ‘teminat altına’ alınmış bir ülkenin, resmî gazetesinde şer’i hükümlere  (Nahl Suresi 90. ayet, Nisa Suresi 58. ayet, Ahzâb Suresi 72. ayet, Bakara Suresi 30. ayet, Zilzâl Suresi 99.Sure7.-8. ayet vb) yer veriliyorsa eğer, ‘dini vecibeleri’ yerine getirmek ‘farz’ olur!Kuran-ı Kerim’den ayetler, Hz. Muhammed’in Hadis-i Şerifleri’nden örnekler, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın çalışmalarından alıntılarKarşınızdaResmî Gazete’nin‘çıktısı’‘Şer’i hükümlerin’ ne işi var ‘resmî gazetede’ demeyin!‘Yeni Türkiye’ye, ‘eski adet’!

TAKVİM-İ VEKA-İ… CERÎDE-Î RESMİYYE… T.C.RESMÎ GAZETE

Yüzyıl boyunca, ne kanunlar, tefsirler, yönetmelikler, meclisi kararları, kararnameler görüp geçiren Resmî Gazete, 7 Ekim 1920'de kurulur. İlk sayısı 7 Şubat 1921’de ‘Cerîde-i Resmiyye’adıyla çıkar önce. 17 Aralık 1927’ye gelindiğinde ise ‘T.C. Resmî Gazete’dir artık logosu. 1923’lü yılların nüshalarında ‘Gayr-ı Resmî Kısım’ da göze çarpar. Bu bölümde, Gazi Mustafa Kemal Paşave bazı devlet adamlarının düşünceleri, kimi Avrupalı gazetecilerin makaleleri yer alır. Gazete’nin, uzunyaşam öyküsünün ardından, ‘basılı’ yayınına son verilir, ‘dijital’ ortama geçilir. Cumhuriyet’ten geriye gidecek olursak da, Osmanlı’da yayımlanan ilk resmîgazete,1831’de ‘haftada bir’basılanTakvim-i Veka-i’dir. Gazetenin çıkış nedeni de, 2.Mahmut’un reformlarını, etkin bir şekilde duyurmaktırahaliye…

‘KÂR ORTAKLIĞI’ MEVZU BAHİS

Konut alımında, faizi ‘haram’ olmaktan çıkaran Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bir sonraki hamlesi, bakın, görün, herkesi ‘faizsiz bankacılığa’ yönlendirmek olacak. Resmi gazetede yayımlanmasıyla gündemimize‘çöreklenen’, bu ‘iştirake dayalı’ döşeli ‘faizsiz bankacılık’ distopya’sının ‘ne menem şey’ olduğuna odaklanalım.Faizsiz bankacılık, gerçekten konvansiyonel bankacılığa alternatif mi, yoksa bir şehir efsanesi mi? ‘Dakka bir, gol bir’ diyecek olursak, ‘batıl, faizci’ finans kuruluşları; Bank of America, CitiBank, HSBCşubelerinde, ayrıca, güya ‘faizsiz işlem’ de yapılıyor.Efenim aslında banka ‘faizci’ ama ‘hörmetlerinden’(!) dolayı, bizi faizle ‘muhatap’ etmiyorlar, ‘kar ortaklığı’ mevzu bahis! Yani ‘gaita’ değil, ‘feçes’ vaziyetleri…

FAİZ HARAM, KUMAR MUBAH

Dünyaya ‘iğne deliğinden’ bakan,‘şeriat’ güdümlü ülkelerde, malûm, paradan para kazanma ‘yassah’(!)   Bu nedenle, İslami Bankacılıkta,yatırılan paranın faizi yerine, müşteriye kâr ya da zarar ortaklığı şeklinde bir yansıtma söz konusu. Toplanan mevduat isereel sektöre (şirketlere) aktarılıyor, kuruluşun, bu sermayeyle yapacağı yatırım, eğer ‘katma değer’yaratıyorsa, elde edilen kâr, ‘katılım oranlarına’ göre, ‘maceracı’ müşteriler arasında kırışılmakta…Yok  eğer bu sermaye,‘kediye yüklenmişse’ geçmiş olsun demektir ki,aç elini artık havaya!İyi de arkadaş,İslâmi bankacılıkta faiz ‘haram’ da, kumar‘mubah’ mı şimdi? Nasıl oluyor bu iş?Sonrabu ‘al gülüm, ver gülüm’debankanın ‘kârdan’ aldığı ‘komisyonu’ da aynı‘kedi’ mi yürütüyor? Peki, ‘komisyon’ ne iş? Kendi gitmiş, sloganı ‘yadigâr’ bankanın reklamı gibi; ‘Yok aslında birbirimizden farkımız, ama biz Osmanlı Bankası’yız!

AMBARGOYLA ARTAN PETRO-DOLARLAR

Faizsiz bankacılığın ‘tevellüdüne’ baktığımızda, 1970’lere uzanır. 1973-74’lerde OPEC ve türevleri ülkelerin ambargosuyla, petrolün varilinin 2,5 dolardan 11,5 dolara çıkması ile Arap sermayesini palazlandırır ‘petro-dolarlar.’Aslında batı, aldığı petrolün parasını çıkarıp verirken, bir taraftan da Araplara silah satarak, ‘petro- dolarlarının’ çoğunu tahsil eder aslında. Ortadoğuve Körfez’in yazgısı bu mudur sizce? İslam’da faizin ‘haram’ oluşu, ‘Müslüman Dünyayı’, alternatif banka modeline yönlendirir.1960’larda Abdülaziz en-Nacar, Mısır’da faizsiz bankayı dener önce.1975’te de Cidde’de ilk faizsiz banka; İslam Kalkınma Bankası açılır.

Türkiye’de, Özel Finans Kurumları,1983’te, bir kararname ile açılır, bu yılı takip eden yıllarda Kuveyt Türk, Albaraka Türk, Faisal Finans (Family Finans), Anadolu Finanskurulur.

CÜPPELİ AHMET HOCA TAVSİYESİ!

Eğri oturup, ‘teğet’ konuşmak gerekirse, faizsiz bankacılığın ‘illüzyon’ yönü ağır basmakta. Kapitalizmin kefiyeli-beyaz entarili ‘dişdâşe’ kılıklısıdır aslı… Taksitleri ödeyemeyin de, ‘temerrüt faizini’, sonra da  ‘haczi’ görün… Faizsiz, katılımcı bir bankaya, müşteri olarak gidecekseniz, ‘mudarebe, murabaha, teverruk, icare gibi bazı Arapça sözcükleri bilmeniz gerekir. Bunlardan en çok kullanılanı murabaha’dır. Bankanın, malı satıcıdan alıp, ‘vadeli’ olarak alıcıya satması şeklindedir bu.  Katılım bankalarının, ‘İslam Hukuku’ âlimlerinden oluşan ‘fetva kurulu’ mevcut. Bu kurulun kaynakları,Kur’an ve sünnet’… Kurul, bankacılık düzenlemelerini, ‘şeriata’ uygunluk açısından inceleyip, ona göre karar verir. Mesela, belki size ‘kredi vermek’ pek ‘caiz’ olmayabilir. Belli mi olur, belki de ‘akşamcısınız.’ Bıyığınızda ‘dudak payı’hak getire!Cumavar mı inşallah!‘Yatsıyı’ evde mi ‘eda’edersiniz?Allâh korusun! Ya ‘ateistseniz!’İşte size çok sık çıkan sorular!Bu arada bir tavsiye almak isterseniz, bu tür bir bankaya, Cüppeli Ahmet Hoca ile gitmenizde fayda var deriz. Hoca işini bilir ‘evelallah!’

ÇETİN ALTAN: “SERMAYENİN ARABI, BEYAZI OLMAZ.

Yılların gerisinde, ışıklarda yatsın, Çetin Ağabey (Altan) ile Müjdat Gezen ve Kandemir Konduk yönetimindeki ‘Güldürü Üretim Merkezi’ adına bir röportaj yapmıştım. O günlerde Özal Dönemi… ‘Arap istilası’ daha yeni başlamış memlekete. Böyle Laleli, Sarıyer, Adalar, Yalova… Cidde Sokakları gibi… ‘Mal, mülk satın almalar’ bir yandan Körfez Kredileri falan…“Çetin Abi… Bu ‘Arap Sermayesi’ hakkında ne düşünüyorsun?”diye sormuştum: “Sermayenin Arabı, beyazı olmaz, sermaye, sermayedir.” demişti.

Kapitalizmin, karşınıza nasıl bir ‘makyajla’ ya da ‘maskeyle’ çıkacağı hiç belli olmaz. Küresel sermaye ‘yaftasıyla’, çok uluslu şirketlerin son 50 yıl içinde, dünya ölçeğinde yayılmacılığı, buna bir örnek ‘arzı’ değil mi? Finans, hangi boyutta olursa olsun, elinizdeki ‘en küçük bir birikim’ dahî, sermayenin ağzını sulandırıp,‘iştahını’ kabartır. Onu avucunuzdan ‘cımbızlamak’ için ‘envai’ çeşit ‘katakulli’ çevirir, farkına varamazsınız bile!

KAPİTALİZM İNSANI ‘HARACA’ BAĞLAR

Zaten sizin ‘bir ihtiyacınızı’, emin olun, ‘sizden daha iyi’ bilir sistem… Hatta lafazanlık, ağız kalabalığı ile bir bakarsınız, hiç ‘gereksinim duymadığınız’ bir meta’ı satın almışınızdır! Bu anamalcılığın düsturu, ‘besin kaynağı’ tüketimdir. ‘Kara Cuma’ gibi çılgınca bir ‘alışveriş fetişizmi’, pompalandıkça pompalanır. Asla frenlenemez, önüne geçilmesi imkânsız bir ‘dürtü’ ile ‘otomatik pilota’ geçmişinizdir artık! Hele bir de ‘Çılgın Cuma’da, kendinizi kaptırıp, elinize ‘ne geçtiyse’ almışsanız, ertesi gün, muhtemelen, kredi kartınızın ‘ekstrelerine’ baktığınızda, sizin için de ‘Kara Cumartesi’ başlamış demektir!Bu kapitalizm, insanı, adeta ‘haraca’ bağlar. Sermayenin ‘çarkları’, böyle ‘yağlanır’ işte!

VÜCUTTAKİ ‘MÜLKİYET VİRÜSÜ’

Edindiğiniz bir malın ‘egonuzda’yarattığı ‘orgazm’ sonrası, ‘tüketim ekonomisi’, sizi ‘yalnız’bırakır mı?Asla, ne mümkün?  Bu arada ‘mülkiyet virüsü’ de, ‘metabolizmanızda’ yolculuğunu sürdürür. Daha senesi geçmeden, aldığınızın ‘bir üst modelini’ kakalamak için, insanı tav’a getirmede, hayli mahirdir de ‘israf pazarı.’ Eliniz, doymak bilmez, ‘kara delik’ gibi ‘sürekli yutan canavarı’ tatmin etmemiş, bir sonraki ‘talebi’, kolunuzun ‘arzına’ gelmiştir. Bu ‘çift yönlü’ bir reaksiyondur! Bu yön, kapitalizmin hiç mi hiç işine gelmez. Fakat belleğinize ‘tek taraflı’ bir ‘aidiyet algısı’ enjekte edilmiştir bile. Kapitalizm, sizi, ‘tasarrufa’ yönlendirmede de, hüner sahibidir. Bu mecrada ‘katalizör’ bankalardır. Tabii paranızı bankaya teslim etmek kaydıyla! Kumarda hep ‘kasanın kazanması’ gibi, kâra geçen sürekli bankadır.Her banka, ‘mutlaka’ birbirinden daha iyidir. Her biri, diğerinden, ‘hiç değilse’, ‘bir’ fazladır. Sizi ‘memnun etme yarışında’ BDDK olmasa, boğaz boğaza gelecek kadar da ‘centilmenlik anlaşmasına’ riayet ederler. ‘ÇiftlikBank’, ‘TankerBank’ gibi ‘finans kuruluşlarının, ‘portföylerini’  de ‘yetersiz’ bulurlar!

MÜFETTİŞTE ALLAH KORKUSU

Kaldığımız yerden, resmî gazeteyi okuyalım biraz:

*Müfettişte ‘Allâh-u Teâlâ korkusu’ olacak!”*“Muhasebe, İslam dininin ‘Farz-ı Kifaye’ olarak gerekli kıldığı mesleklerden biridir.”

*‘Etik Davranış Kuralları’ başlıklı,6.maddenin 5’inci fıkrası, denetçinin sorumlulukları:“Allâh-u Teâlâ’nın kendisini izlediğinin sürekli bilincinde olmak… Kıyamet gününde Allâh-u Teâlâ’ya hesap vereceğinin sürekli bilincinde olmak…

*Etik ilkelerden: “Bir denetçi, üstlerinin veya diğer insanların görünüşü nasıl olursa olsun,   Allah-u Teâlâ korkusuyla hareket etmelidir.

CHERİ CHERİ LADY*

Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman, adaletle hükmetmenizi emreder...”

*“İslam bize göre değil, biz İslam’a göre hareket edeceğiz.”

Bir dakika ya!Bu hikmet,hangi Mürşid-i Kamil’indi? Eskizlerim karışmış buraya canım, bu bizim ‘ustanın’ kelâmıydı…Toplum bu kadar duyarsız, tepkisiz, ilgisiz olunca, bilemiyorum gâri… Soralım bakalım başıyla ‘ritim tutarak’ gelen şu gence!

-Affedersiniz? Şer’i hükümlerin geri geldiği iddia ediliyor. Ne dersiniz?

-Aaaa... Eveett… Aynennn…ModernTalking…Nostaljjjiii…Cheri Cheri Lady/Like there’s no tomorrow/take my heart,don’t lose it/Listen to my heart/Cheri Cheri Lady (Şer’i  Şer’i Leydi)

DEVE İTHAL ETMEMİZ LAZIM

Bir şey ‘verdiğini’ sanmıyorum ama emekli tüygeneral  Adnan Tanrıverdi, İslam Birliği’nin Kongresi’nde  10 bin feet’ten ‘uçmuş’, inişe geçince ‘jet Lac’ olmuştu. Hayalbaz Tanrıverdi, vaazında, ‘gündüz niyetine’ şunları söylüyordu: “Anayasa, Kuran’ın hiçbir ayetine ters olmamalıdır. Laiklik, temel insan haklarına aykırı, anti demokratik bir kuraldır. Yeni anayasada yer almamalıdır.”Fesli mi hortladı ne oldu?  Bizce Türkiye’nin anadili Arapça olmalı inşallah… Çok şükür artık sokaklar, caddeler Arabistan maşallah. Biraz da ‘deve’ ithal etmek gerekir ki yabancılık çekmesin yeni ‘demografik’ yapı...622’de düzenlenen, ‘İslam'ın ilk yazılı anayasası’olan Medine Sözleşmesi(Medine İmtiyazı) Hz. Muhammed tarafından Müslümanlar, Yahudiler ve Paganların barış ve huzur içinde yaşamaları için yapılmış bir anlaşmaydı.Daha o tarihte, Yahudiler kendi dinlerinde serbest olacak, bugünkü gibi ‘dayatmalar’ ile karşılaşmayacaklardı.

CUMHURİYET SAVCILARININ İSTİFA EDEMEMELERİ

Memlekette Türkü, Kürdü, Çerkezi adeta misafir. Şeriat çığırtkanı Adnan Tanrıverdi gündemin gerisine düşmüş, ne eyaleti ya, Arap kantonları kuruluyor İstanbul’un batısında.Tanrıverdi’ninCumhurbaşkanlığı Başdanışmanlığı ile Güvenlik ve Dış Politika Kurul Üyeliği görevlerinden ayrılması, hiç ama hiç önemli değil, mühimi, bu memleketin cumhuriyet savcılarının ‘mehdi’ gelmeden önce, bu zat-ı muhterem hakkında bir işlem yapamamanın ezikliği ve utancı içindeolup da istifa edememeleridir.

CEHAPE GÜZELLEMELERİ!

‘AKP’nin’ Cumhurbaşkanı Erdoğan, ‘Can-al İstanbul’ konusunda Hereke’de konuşurken, kanal değiştirip, rutin CeHaPe güzellemelerine geçmişti:

“……millete tutkuyla bağlı değilseniz, muhakkak bahane bulursunuz. Namazsız olan bin bahane uydurur. Çalışmakta, üretmekte, millete ve ülkeye hizmet etmekte gözü olmayan siyasetçi de bir sürü bahane üretir. Bu tipler ne hizmet ederler, ne de hizmet edene izin verirler. Üstat Necip Fazıl'ın ifadesiyle, CHP bu ülkenin başına gelmiş en büyük felakettir. Hizmet etmek isterseniz, karşınıza ilk CHP dikilir.”

İSMET PAŞA’NIN KUMAR BORÇLARI

Ah! Tayyip Bey Ah!İnönü, Fransa’daki ‘öğrencilik yıllarında’ çok ‘bohem’ bir hayat sürer.‘İbibullah sivri külahtır’ hep!Aldığını, bulduğunu ‘kumara’ gömdüğünden, kirayı ödeyemeyince, sokakta bulur kendini! Sonunda, havlu atıp, döner memlekete. Kumar masaları onu bekliyordur yine. Veresiye oynadığı kumarda, biriken ödemeler de, kabardıkça kabarır! İmdada Menderes yetişir. Rahmetli Adnan Menderes’in,İsmet Paşa’nın ‘kumar borçlarını’(!) ödemekten, ‘kurusuna, sulusuna, üfürüğüne’(!)para yetiştirmekten ‘iflahı’ kesilir. Hatun ‘mevzuatında’ ise kafadardırlar. Aynı ‘hatta’ çalışırlar!

TAHSİSATI MESTURE; ‘TESETTÜRLÜ’ ÖDENEK

İnönü, ‘Kadın Bacakları’ diye ‘şiir’ döktürecek kadar,  da ‘şehvetdüşkünü’ bir ‘bacak fetişisti’dir!Kalemini de ‘Ednan Bey’!’e peşkeş çekmiştir!Menderes’in bağladığı ‘maaş’ da, Paşa’nın, ‘hovarda’ yaşamını, har vurup, harman savuran ‘maişetini’ karşılayamaz. Bu durumda da devrin başbakanı,‘necip’ milletin‘tahsisatı mesture’sinden   (‘tesettürlü’ ödenek)  takviye yapar sık sık. İsmet Paşa bazen de, ‘dergi çıkaracağım’(!) ayağına, devrin başbakanını tokatlar durur. Bu yüzden İsmet Paşa ve CHP,bu ülkenin başına gelmiş, en büyük felakettir ki(!) böyle söyler, iki ileri, bir geri ‘çakma’ Nakşî, Ahmet Necip Fazıl Kısakürek…                                                                                                                 

CUMHURUN BAŞIYIM

AKP’ninCumhurbaşkanı Erdoğan, katıldığı bir ortak yayında,“CHP'li belediye başkanlarıyla bir araya gelecek misiniz?”sorusuna şu karşılığı vermişti:Hiçbir mani yok. Sadece CHP'li değil tüm büyükşehir belediye başkanlarıyla bir araya geliriz. Çünkü bu iş, hizmet ve gönül siyasetidir. Çünkü bu hizmetler ülkemiz, milletimiz, halkımız için. Benim görevim salt bir siyasi parti genel başkanlığı değil, aynı zamanda ülkenin cumhurbaşkanıyım, yani cumhurun başıyım.”

SADE CUMHURBAŞKANI

Eğer Sayın Cumhurbaşkanı, istikrarlı bir şekilde, bu kararında durur, bir ilerleme, bir telakki kaydederse, biz de bundan sonra ‘AKP’nin Cumhurbaşkanı’ tamlamasını bırakır, ‘sade cumhurbaşkanı’ diye gururla söyleriz. Şimdi birileri çıkar, ‘sade olur mu hiç canım? Meyveli… Meyveli cumhurbaşkanı’ der. ‘Ne meyvesi’ yav? ‘Ejder meyveli cumhurbaşkanı.’Sizi ‘lokma’ sayıcılar… ‘Haset’ kumkumaları… ‘Yarasa çorbası’deneyin sizde.El âlemin ağzı ‘torba yasa’ değil ki büzesin! İşi olmayan konuşuyor işte! Fakat Tayyip Bey, söz konusu CeHaPe olunca, kendini tutamaz bir türlü.

İLK KARŞI-DEVRİM ARABASI; TOGG

Türkiye’nin ilk ‘karşı devrim’ arabası;‘Togg’ görücüye çıktı, 175 bin adet sipariş aldığı söylendi. Arabanın en önemli özellikleri arasında ‘pille’ çalışması, İtalyan tasarımlı,fakat ‘milli’ oluşu gösterildi. 29 Ekim 1961’de görücüye çıkan, 45 mühendis, 200 civarı işçiyle 4,5 ayda üretimi tamamlanan, biri beyaz, biri siyah renkteki ‘Devrim arabaları’, Eskişehir Demiryolu Fabrikası’nda monte edilmişti. Direksiyonu, motoru, kaportası, koltuk kaplamaları dâhil, tümü, yerli malzeme kullanılarak yapılan ‘Devrim Arabaları’nı, o tarihte ‘benzinsiz kullanma’ testi başarısızlıkla sonuçlanmıştı.

İTALYA İLE MİLLİ OLDUK!

Togg adlı milli aracımızın, otomotiv sektörüne kazandırdığı bir diğer ‘yenilik’ ise fabrikasının bulunmayışı.  Bugüne kadar İngiliz Kumaşı, Fransız Şarabı, İsviçre Saati diye ‘ne çakmalar’ satın aldık da,  çakma ‘Türk malı’ diye ‘İtalyan araba’ ile ilk defa karşılaşıyoruz. ‘İtalya’yla milli olduk’ diye yazmıştım, sevgili dostum, tarihçi Erol Mütercimler, “Daha önce de Hakan Şükür ve Fatih Terim ile milli olmuştuk”diye hatırlattı.

OTOMOBİL LANSMANI STRİPTİZLE YAPILDI

Otomobilin lansman’ı adeta ‘striptizle’ yapıldı. Tamamen loş bir ortamda, önce farlardan çıkan ‘ışık hüzmesi’gözleri kamaştırdı. Daha sonra farlar belirginleşti. Bunu tavan kenarlarının ışıklandırılması izledi. Derken lale figürlü ön panjurla tanıştık ve sonunda tüm çıplaklığı ile Togg karşımızda. Bu otomobilin reklamını hangi ajans yaptı, rastlayamadım ama biraz ‘görmemişin arabası olmuş, çekmiş egzozunu koparmış’ tarzı bir anlatım olmuş. Oysaarabayı tercih edilebilir kılmak için, neler yapılabilirdi? Alım vergisiilk iki yıl için %20-30’lara çekilebilirdi. Kasko ve trafik sigortasından muaf tutulabilirdi. Kırmızı ışık ihlali, alkollü araç kullanma, hız limitini aşma dışında kalan, trafik suçlarına, 6 ay ceza kesilmeyebilirdi.

MİLLİ ARACIMIZ TOGG 2.EL

İtalyan araba tasarım şirketi Pininfarina, ‘Togg’ adı altında Türkiye’de lanse edilen bu aracı, ilk olarak 2018 yılında,Hong Kong Otomobil Fuarı’nda tanıtıyor. Bu açıdan bakıldığında, Erdoğan,  her ne kadar,Bugün Türkiye, kendi otomobilini hamdolsun dünyaya takdim etti” dese de yerli ve milli arabamız, biraz ‘2. el’ oluyor bu durumda.

Erdoğan, 2011’ de TÜSİAD İstişare Konseyi Toplantısı’nda “Yok mu bu ülkede, yüzde 100 yerli otomobil üretecek babayiğit.” demişti. Araba adı olur mu, olur valla?‘Oooo… Babayiğit geliyor.’Kuşgillerden serçe,şahin, doğan, anadol olmuştu geçmişte.

HAVADA GİDEN DENİZALTI ÜRETİMİ

Lityum pile çalışan, 150 KW gücündeki bu araçla, 180 km hız yapabilecek. 2022 yılında satışa sunulması planlanan aracın, satış fiyatı için Erdoğan: “Halkımızın cebini, inşallah sıkıntıya sokmadan alabileceği otomobil noktasında olacak diye düşünüyorum”diye konuşmuştu. Bugün için minimum 170-180 bin liraya satılabilecek olan arabanın,2 yıl sonra anahtar teslimi ne olur? Herhalde Reis’in bir bildiği olsa gerek.

Kanal İstanbul gibi, ‘İtalyan ama yerli ve milli otomobil’ gibi, böyle başka uçuk, kaçık, çılgın projelerimiz yok mu hiç? Mesela kısmetse ‘havada giden denizaltı’ üretimine ne zaman başlayacağız?

PANKARTLA YOLCU KARŞILAMAK YASAK

AKP Yönetimi, “Neyi, nereden, ne şekilde paraya ‘tahvil’ edebilirim!” ‘kumpanyasını’sürdürmekte kararlı. ‘Uçan kuşun’ bile vergilendirmesine ‘mek’ kaldı. Pratikte tersi oluyor ama ‘fazla kanat’ çırpandan çok, ‘kıt kanaat’ süzülenden az vergi düşünülüyormuş. Şimdi de, havaalanlarında boy gösteren ‘pankartlı hanutçu’ taifesine geldi sıra…Efenim mesele şöyle; havalimanlarında rastladığınız pankartla yolcu karşılama artık ‘yassaahh’. Zaten ‘müesses nizamın’ pankartmış, afişmiş, bildiriymiş, teksirmiş, duvara sloganmış, marşlı yürüyüşlermiş gibi sözcüklere alerjisi vardır. Yoksa düzen, kurdeşen (ürtiker)döker, ‘zona’ çıkarır bir taraflarında…

5600 KİŞİYE İDARİ İŞLEM

Acenteler ve şahıslar, bu amaçla, havaalanında açılan buluşma salonuna gelerek, karşılayacakları kişinin adını, görevlilere verecek,ilgililer de, bunların gelen misafirle buluşmalarını sağlayacak. İstanbul Havalimanı Emniyet Şube Müdürü Deniz Engin bu şekilde hanutçuluğa karşı, mücadeleye devam edeceklerini, 2019 da 5600 kişiye, bu yüzden idari işlem yaptıklarını dile getiriyordu.

İstanbul Havalimanı Mülki İdare Amiri İsmail Şanlı isekararın, güvenlik komisyonunda alındığını,operasyonel maliyetleri karşılamak için de ‘cüzi fiyat’  uygulanacağını da ekliyordu.                                          

WHATS APP, SELFİE YOK SANKİ

Bu uygulama için 3 ay hazırlık yapılmış, denemelere geçilmiş, 31 Mart’tan sonra da ‘taksimetreyi’ çalıştırma kararı alınmış. Bu niyetle başlanır ama ‘üç vakte kadar’ da, yine pankartlar kalkar havaya, kaosa kaldığı yerden devam edilir. İyi de birader, bu ‘mevzuat hazretlerine’ ne gerek var ki? Ha anladık, tamamen duygusal!Cep telefonu, ‘whatsApp’ ve diğerleri olmasa anlayacağız. Gelen yolcu ile onu karşılayacak kişi, çektikleri selfie’yi ve diğer bilgileri, birbirlerine gönderir, olur biter. Başka işiniz yok mu ya sizin! Canınız sağlığa ya! Bu‘matrak haberin’ bir de ‘parodisini’ yapalım, bakalım nasıl olacak?

38 NUMARADAN, 45 NUMARAYA KADAR ‘AYAKBASTI’ PARASI

Havalimanlarında, yurtdışından ‘pankartla’ yolcu karşılayanlar, Türkiye’ye gelen yabancı misafirler namına ‘ayakbastı parası’ verecek!Olmaz, böyle bir şey demeyin. Olur, olur. ‘Burası Türkiye’, üstüne üstlük de, Ankara’da AKP var, daha ne olsun! Ancak fiyatlandırma, 38 numaradan, 45 numara ayakkabıya kadar ‘değişkenlik’ gösterecek. Bu hanutçu takımının, yabancılara karşı ‘tacizini’ önlemek için, ayrı bir bölümde ‘tecrit edilmeleri’ sağlanacak. Statüleri, haliyle VİP (Çok Önemli Şahsiyet) değil, VUP (Çok Gereksiz Şahıs) olacak. Fatih burunlu, yumurta topuk kundura giyenler delici, kesici alet taşıyor, işlemi görüp terminalden içeri alınmayacak.

Hanutçunun taşıdığı pankartın ebadı 35x20’yi de geçemeyecek. Bu standardı aşan ‘dövizler’ ise ‘ekstraya’ tabi tutulacak.

AFGAN, SURİYELİ, LİBYALI ‘MUAF’

Pankartları taşıyanların boyları, postları için ayrıca bir ücretlendirme yapılmayacak. Yolcu karşılayacak olanlar da, ‘askerlik hizmetini’ tamamlamış olmaları ve ‘adli sicil’ kaydının bulunmaması şartı aranacak. Bir kişi, birden fazla pankart taşıyamayacak. Afgan, Suriyeli ve Libyalılar, bu koşullardan ‘muaf’ tutulacak ve ‘ilk sıra’ onlara ayrılacak. Bu arada ‘kadın hanutçu’ müracaatları kabul edilmeyecek. Buna gerekçe olarakda, ‘erkek yolcularla’, ister istemez‘diyalog kurmak’ zorunda kalmalarıöne sürülüyor!1 saati geçen rötarlarda %50’yi aşmamak kaydıyla ‘ek ücret’ talep edilebilecek. Yaftacıların havaalanlarına girişleri, yurtdışına çıkış gibi, yıllık harcı, ‘söğüşlenmiş’ pasaportlarla olacak. Bu ‘yan bastı’ parasına tepki gösterenlerin de pasaportlarına, 6 ayiçin el konacak.

POŞET ALACAK MIYDINIZ?

2019’dan beri, marketler ve alışveriş merkezlerinde, 25 kuruşa satılan plastik poşetlerden,221 milyar 681 milyon liragelir sağlanmış,şimdiye kadar da yaklaşık 1,5 milyar adet poşet satılmıştı.

Ama böyle 25 kuruş… 25 kuruş… 25 kuruş… Dilencinin, sadaka olarak topladığı bozuk paralar misali, kaynak yaratmak, yeterince rantabl değil.

Bir defa kasa kuyruğuna giriyorsun, 100-150 liralık alışveriş yapmışın. Sıra sana gelince, sıcak para mı, plastik para mı diye sormadan lafa giriyorlar; “Poşet alacak mıydınız?”“Yok, ben ayakkabı kutuları getirdim, Araba marketin önünde. Hemen. Bi koşu alıp geleyim.”

VERGİ DEDİĞİN ALINACAK HİZMETİN AVANSI

Market arabasını doldurmuşsun.Kasiyer ve Ankara 25 kuruşun derdine düşmüş! Poşete sokulmuş örtülü vergi; nedir o; ‘Poşet Vergisi.’ Nam-ı diğer; ‘Haşur, huşur vergisi.’ Değerli Konut Vergisi, Dijital Hizmet Vergisi de kesmez artık Ankara’yı. Yeni vergiler icat etmek gerekir! Ama vergi dediğin, yurttaşı da kayırmalı, sadece devleti değil. Vergi dediğin, alınacak hizmetin avansı olmalı.İcat çıkardığımız vergileri, kabaca, yuvarlayıp, bir oran üzerinden devam edelim: Öncelikle kayıt-dışı ekonomiyi, ‘kara kaplıya’ işlemek için, sıcak paradan, plastiğine geçmeli. Ne yapmalı?

V-KART… Y-KART… E-CÜZDAN

Devlet, hep yanımızda taşınan, eskinin kasket altı ‘kafa kâğıdı’ gibi, zorunlu bir ‘ekonomi kimlik kartı’vermeli. Bütün alışverişler bu kartla yapılmalı. Parayla değiş-tokuş kaldırılmalı. Kredi kartı olanların da, banka hesapları bu yeni çipli kimliğe bağlanmalı. Bu kartın olası adlarını da verelim:

‘V-Kart’- VatandaşKart (Vekart)

‘Y-Kart’-YurttaşKart(Yekart)

E-Cüzdan-(Ekonomi Cüzdanı)

YENİ YURTLARIN AÇILMASI

1-TÜKAPAV: Tüketiciye Katkılı Peşin Alışveriş Vergisi... Bu Turgut Özal dönemindeki ‘vergi iadesinin’ peşin alımı şeklidir. Diyelim ki, 100 liralık bir alışveriş yapıldı. Bu rakamın % 5’i,5 lira. Bunun 2,5 lirası, anında devletin cebinde, bir o kadarı da ‘indirim’ olarak tüketiciye yansıyacak.

2- EVV: El Verme Vergisi… İşe yeni giren ‘üniversite mezunu’ gençlerin maaşından,3 ila 6 ay süresince %10 kesilerek, biriken bu paranın, yeni yurtlar açılmasında kullanılması amaçlı vergidir. Bin bir zorlukla yurt bulmuş ya da bulamamış bu gençlerin, arkalarından gelen kuşağın halinden anlayabileceği düşüncesiyle yola çıkılmış bir kesintidir. 

YAŞLILIĞINI DÜŞÜNME

3-YDV: Yaşlılığını Düşünme Vergisi… Çalışma hayatına başlamış ‘ortaokul ve lise mezunu’ olanlardan 6 ay için, %5’i aşmamak kaydıyla, alınacak bu katkı payıyla, yeni huzurevlerinin açılması sağlanacak.

4-EÇHV: Eviçi Çalışanlarla Helalleşme Vergisi… 2015 tarihinden itibaren yürürlüğe giren ev hizmetlerinde çalışanların sigortalılığı kanununa ek olarak,gündelikçinin çalıştırıldığı yerden yapılacak bir kesintiyle, sigortalı günlerinin arttırılması şeklindedir.

EBEDİ İSTİRAHAT VERGİSİ-MEZARLIK VERGİSİ

5-EBİSVER: Ebedi İstirahat Vergisi… Yani‘Mezarlık Vergisi’…‘Mezar yeri’ dediğin nedir?ToprakAda, pafta, parseli var mı? Evet… Tapusu var mı? Evet… Bahçe, arsa, arazi gibi gayrimenkul mü? Evet… İmara açık mı? Mezar taşıyla, betonla çevrilmesiyle sayılır, evet…İstanbul’da Zincirlikuyu, Ulus, Aşiyan, Ortaköy, Pierre Loti,Çengelköy, Karacaahmetgibi 1. Kategorideki mezarlıklar; Ankara’da Cebeci,İzmir’de Kokluca Kabristanları‘kupon’ mu? Evet… Deniz manzaralı olanları 500 bin lirayı aşıyor mu? Evet…Sadece İstanbul’da hergün 200’ü aşkın cenaze defnediliyor.  ‘Müşterisi’ fazla bir sektör!

VİP KABRİSTAN

Her şeyin vergisi var da ‘mezarlık vergisi’ olmaz olur mu canım? Evet… Ayrıca bir de çok yüksek fiyatlı ‘VİP Kabristan’ açılabilir.

Bir önceki yazımızda, Ahmet Autoğlu’nu ‘espri bombardımanına’ tâbi tutunca, ‘Gelecek Partisi’nin, AKP için ‘sıfır sorun’ olacağı gibi bir tablo ortaya çıkmıştı. Durum böyle olunca da, asgari ücret konusunda “inşallah jestimizi yaparız” diyen Erdoğan’a, ‘jestle’ karşılık vermiştik. Bu köşe yazısında da, her şeye vergi konmasını ‘karikatürize’ edelim derken, ‘üstadın’ ilgisini çekecek, uygulama alanı da bulunanbir kompozisyon oluştu.Jest yapa yapa, üzerindeki yükü azaltma kabilinden; ‘jestiyer’ olacağız sonunda!

YATAK ODASI, OTEL ODASI, BEKÂR ODASI

3 çocuk telkini, kürtaj ve sezaryenyasağıyla, devletin ‘yatak odasındaki’ hâkimiyetine, ‘gecelik konaklama vergisi’ile‘otel odası’ da katıldı. Gecelik konaklamanın vergisi, yıldan yıla artacak. 5 yıldızlı otel ve tatil köylerinde gecelik vergi 18 lira olarak düşünülmüştü. Cüzdanınızın, fiyatlarla ‘yıldızının barışmasına’bağlı olarak, vergi 6 liraya kadar düşebiliyordu. Kral Dairesi ise‘hanedanlık’bağlantısından olsa gerek ki‘ekstra’birvergilendirmegerektirmiyordu.  Ancak ‘AKP’nin Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın yeni açıklamasına göre,   ‘yatak odası’,‘otel odası’derken ‘şimdi de‘bekâr odası’na el atıyor‘bizim reis’:“ Gençlerin evlilik yaşı giderek yukarı doğru çıkıyor.Kızlarımız da erkeklerimiz de çoğu 30'u aşkın evleniyor veyahut da çoğu evde kalıyor. Böyle bir şey olur mu? Devlet babadan bahsediyor muyuz, devlet babanın başında da şu anda Erdoğan var mı? Var, ben de şu anda tavsiye ediyorum.”

MEYDANLAR İKİ BABAYI GALDIRIR MI?

Ne diyordu Barboros Hayrettin adlı şarkıcımsı: “Ben sizin babanızım/ Ben ne dersem o olur/ Öl de baba ölelim/Gül de baba gülelim/Sev de baba sevelim eyvallah!Rahmetli Süleyman Demirel, bu ‘baba’ tercihine ne derdi acaba:  “Meydanlar, bu sıklette, iki babayı galdırır mı? Galdırmaz mı? Galdırırda diyemem, galdırmaz da diyemem, Binaenaleyh, GAP’ı, gaptırmadığım gibi, ‘babalığı’ da gaptırmam! Valla ‘reis’ yapacağını yaptı.Kolunabir ‘altın bilezik’ daha taktı: ‘Çöpçatanlık’. Hiç yanılmayız: “Heeey ikiniz. Sen ve sen… Evet… İkiniz… Gelin bakayım buraya… Sen kaç yaşındasın kızım?’ ‘22’, ‘Sen oğlum?’‘38’Bunun ortalaması ne? 30… İyi, uygundur… Siz hemen evleniyorsunuz, Vakit kaybetmeden en az 3 çocuk yapıyorsunuz inşallah? Niye durakladınız? ‘Biz zaten 2 yıldır evliyiz Sayın Cumhurbaşkanım.’ İyi de benim niye haberim olmuyor?

TELLİ BABA BEŞTEPE’DE

Yakında Beştepe’deki külliyenin önünde ‘kızlı erkekli’ bir kalabalık görürseniz, bilin ki ‘hayırlı bir iş’ için toplanmışlardır. Sarayın kapısından teller de sarkarsa Rumelikavağı’ndaki ‘Telli Baba’Ankara’da ‘şube açmış’ demektir.

Umre’ye bile ‘Reis’in oluru’ alınmadan gitmek yok. Sizi gidi ‘Antalya yolcuları’ sizi! Bir de öyle aklına esti diye, oyunmuş, ‘okuma tiyatroymuş’, git gazeteni aç oku! ‘Devran’ değişti, haberiniz mi yok hâlâ! Reis, ‘el verme’, ‘icazet alma’ ritüelinden geldiği içindir ki, izdivaçlarda devletin onayı ile kendisinden de izin alınmasını istiyordu: “Hiç evlenmeyenlerin sayısı da artıyor. Evlilik dışı hayat biçimi, medya aracılığıyla meşrulaştırılmaya, vahimi de özendirilmeye çalışılıyor, televizyonların birçoğunda bunun kampanyası yapılıyor. Bu büyük tehlikeye, hep birlikte karşı koymalıyız. Nikâh dışı evlilik, bizim değerlerimizde yok.” Hemen başladılar: “Yok efendim, özel hayata müdahale var.”

NEREDESİNİZ, DEVLETE SORUN, SÖYLESİN SİZE

Var, biz yok mu diyoruz? Şunun altını çiziyoruz; ‘Çipli’ kimlik kartınızı cebinize koyarken, nerdeydiniz, siz nerede olduğunuzu bilmiyorsanız, devlete sorun, söylesin size!Aynı zamanda bu çip sayesinde her türlü bilginizi, dosyalarınızı beraberinizde taşıyorsunuz. Fişlenmeyi baştan kabullenmişiniz demektir. Buna bir tepkiniz var mıydı, yok! Evinizin, cebinizin telefonları dinleniyor, one minute! Ne oluyoruz? Dediniz mi, yok!Facebook, tweetergibi sosyal medyadan, CIA’i, MİT’i, ne yiyorsunuz, ne içiyorsunuz, ne düşünüyorsunuz biliyor. Boykot ettiniz mi? Yok. Elektronik postalarınız, wikileaks belgelerinde yayınlanmak için sırasını bekliyor. Tüm bunlar, özel hayatın gizliliğine, serbestîsine müdahale değil mi?Eeee! Ödün, ödünü doğurur, sonunda verecek taviz de kalmaz. Atı alan Üsküdar’ı geçti, Kısıklı’da ‘mola’ veriyor hemşerim!

Can’al İstanbul Günlüğü

SEN OTUR İŞİNE BAK!

Kanal İstanbul ile ilgili tartışmalar, ‘bayram haftası, mangal tahtası’, ‘tencere-tava, bu nasıl hava’frekansında, ‘hızını alamayan tren zammı’ gibi kendini kaptırmış gidiyor. Kimsenin ‘makas değiştirmeye’ niyeti yok. Ahalinin kafa oldu, bir dünya… ‘Katarlılar’ desen ‘bir bardak,Kanal’ın suyundan mı içeceğiz?’ merakı içinde. ‘Anti-kanalcılar’ ise ‘Katar’ bize ne katar’ mudunda. Hele bir, şu ‘kakafoni’ye kulak verelim biraz:

İmamoğlu: Kanal İstanbul Projesi, İstanbul'un hem karada, hem de denizde ekolojik dengeyi değiştirebilecek riskler içermektedir. Resmen bir ‘cinayet’ projesidir.

Erdoğan: Kanaldan dünyanın en büyük gemileri geçebilecek, kanal üzerine inşa edilecek köprülerle, kara ve demiryolu ulaşımı hiçbir kesintiye uğramayacak.

İmamoğlu: Kanal İstanbul, buraya uymaz.

Erdoğan:Sen otur işine bak! Nasıl uyduğunu göreceksin.

İmamoğlu: Oturup işine bakanlar gitti, Halk, yüzde 55'e yakın oyla bizi seçti ve göreve getirdi.

DEVLET SU İŞLERİ’NE TEŞEKKÜRLER

Erdoğan: Üçüncü köprünün bağlantı yolları da bu kanal üzerinden geçecek.

İmamoğlu: Devlet Su İşleri’ne teşekkür ediyorum. Hem Sazlıdere Barajı’nın,  hem Terkos Baraj Gölü’nün tuzlanma riskini anlatıyor. 

Erdoğan:  İnşallah önümüzdeki haftalarda ihaleyi yapıyoruz ve Kanal İstanbul'a başlıyoruz.

İmamoğlu: İstanbul’un tümüyle kuraklaşabileceği, çoraklaşabileceği yönünde işaretler de var.

Erdoğan: Bu kanal sayesinde boğaz trafiği azalacak ve Boğaz’daki risk en aza indirilecek.   İmamoğlu: Hayati  meseleler var; toprağın verimsizleşmesi, susuzlaşması, İstanbul'un tümüyle susuz hale gelmesi söz konusu.

YÜZYILIN EN BÜYÜK PROJESİ

Erdoğan: …Panama Kanalı, Süveyş Kanalı ve Yunanistan’daki Corinth Kanalı ile kıyas dahi kabul etmeyecek yüzyılın en büyük projelerinden biri.

İmamoğlu: Orada tespit ettik ki 30 milyon metre kareye yakın ‘arazi’ alımı- satımı yapılmış.  Tapu bilgilerine erişimimize de kısıtlama getirdiler.

Erdoğan:Siz ‘Independenta’ olayını unutuyor musunuz? Hepsinden öte Montrö Anlaşması, Türkiye'ye ne kazandırmıştır, ne kaybettirmiştir?

İmamoğlu: ‘Ya Kanal Ya İstanbul.'Bizden önceki yönetimin imzası bulunan Kanal İstanbul İşbirliği protokolünden çekiliyoruz.

ARAP ÜLKELERİ’NDE EMLAK TANITIM FİLMLERİ

Erdoğan: Çıkmış ‘İstanbul'a böyle bir kanal gereksiz’ diyor. Bunun kararını verme yetkisi sana ait değil. Bu yetki, İBB Meclisi'ne aittir. Kurumların görevi, devletin aldığı karara uygun şekilde üzerlerine düşeni yapmaktır. Görevini ihmal eden, hesabını millete ve hukuka muhakkak verecektir.

İmamoğlu:Hesap veremeyeceğim tek şey; İstanbul için ‘cinayet’ dediğim Kanal İstanbul'un başlatılması konusu olur.

Erdoğan:İsteseniz de istemeseniz de Kanal İstanbul'u yapacağız. Marmaray'dan, Avrasya Tüneli'ne her projemize karşı çıktılar. Bugün de Kanal İstanbul projemizi daha başlamadan bitirmeye çalışıyorlar. … Çıkmış diyor ki, 'o parayı insana harca'. Kanal İstanbul kim için? Onlar insan için değil mi?
İmamoğlu: Üç-dört yıl öncesinden, Arap ülkelerinde ‘emlak tanıtım filmleri’ niçin döndürülmüştür? Türkiye'de tek bir ilan yokken, Arap ülkelerinde bu reklam filmlerinin dönmesi neye işarettir?

Erdoğan: … Boğaz'dan sadece ‘hafif kuru yük gemileri’ geçecek. Can ve mal güvenliği sağlanmış olacak.

BENCE MONTRÖ’YE KAFAYI TAKMAYIN

İmamoğlu: Bir ara ‘75 milyar lira’ dendi. Sonra‘20 milyar dolar’ dendi. Şimdi ‘15 milyar dolar’ deniyor. Sayın Bakana bir kişi şunu sorsun; ‘Kaç metreküp hafriyat çıkacak, birim maliyeti ne?

Erdoğan:Bence ona (Montrö) hiç kafayı takmayın. Montrö sadece Boğaz'ı bağlar. Burası Montrö'nün tamamen dışında olan bir şey.Onlara da (savaş gemileri) bir çözüm buluruz. Gerekirse buradan da geçebilirler.

İmamoğlu:Daha bu başlangıç. Feryatları göreceksiniz. İnsanların elli yıldır, yüz yıldır yaşadıkları yuvalarından edildikçe, bir de ‘Gidin orada kooperatif kurun, evleriniz yapın’ diye hayal satacaklar insanlara.

KILIIÇDAROĞLU: “ERDOĞAN’IN RANT PROJESİ.

Erdoğan: …Türkiye bir istikrar ülkesi, Türkiye bir güven ülkesi. 

Kılıçdaroğlu: Kanal İstanbul,Erdoğan'ın çıkar, rant projesidir. Bu projenin gerçekleşeceği, yapılacağı yok. Ekonomide yaşanan büyük dramları, acıları, intiharları, işsizliği göstermemek için Kanal İstanbul'u ortaya attılar.

Erdoğan: İnşa maliyeti 75 milyar lira olarak hesaplanan Kanal İstanbul bünyesinde,2 liman,1 yat limanı, 1 lojistik merkezi, 7 köprü, 2 demir yolu hattı, 2 hafif raylı sistem hattı yer alacak. 

Kılıçdaroğlu: TÜBİTAK’ın Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'na Kanal İstanbul ile ilgili verdiği raporda, bu projenin ne kadar yanlış olduğu yazıyor. Tavsiyem, eğer bulamazsan, o raporu ben sana göndereceğim. Diyorsan ‘sen gönderdiğinde ben inanmıyorum’, Putin'e göndereyim, o sana göndersin veya Trump'a göndereyim, o sana göndersin.

AKŞENER: “KAYNAKLAR ‘ZİHNİ SİNİR’ PROJELERE YETMEZ.”

Akşener:Kanal İstanbul’un 9 senedir üzerinde durulmuyordu, bugün niçin birden bire önümüze getirildi? Bunlar niye oluyor biliyor musunuz? 31 Mart’ta Ekrem Başkanı seçtiğiniz için.

Erdoğan: … Türkiye 2023’e böyle büyük, böyle çılgın, böyle muhteşem bir projeyle girmeyi fazlasıyla hak etmektedir ve bunun adımını attık…Akşener: Beyefendinin sinirini bozdunuz. 23 Haziran’da, bütün İstanbullu, 804 bin oy farkla Ekrem İmamoğlu’nu yeniden seçti. Beyefendinin sinirini ‘iki kere’ bozdunuz. Bu, İstanbullulara ‘ders verme’ eylemidir.Bu ülkenin kaynakları, Kanal İstanbul gibi ‘zihni sinir’ projelere, yetecek durumda değil.

YALVARIYORUM, VAZGEÇİN

İmamoğlu: Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Kanal İstanbul ile ilgili ÇED raporunu kabul etti. Ay sonuna kadar ‘askı süresi’ var, bir vatandaş olarak itiraz ve dava açma hakkımı kullanacağım. Erdoğan: Kanal İstanbul’la dünyaya ‘sinyal’ veriyoruz. Kanal İstanbul, ‘mahalli yönetimlere’ bırakılamaz. 

İmamoğlu: Kanal İstanbul’la ilgili tavrımız siyasi değil, hayatidir.Yalvarıyorum’, vazgeçin.

SANDALLA MI GEÇTİ, LODOS MUYDU?

Kanal İstanbul’un, boğazlara olan üstünlüğünü, saya saya bitiremeyen Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet CahitTurhan’ın, kanalın nasıl bir ihtiyaç olduğunu, gözler önüne sergilemek için verdiği yaşanmış bir örnek, herkesi ‘ikna’ediyordu: “Her gün Üsküdar’dan Beşiktaş’a geçen yeğenim ‘Önceden 15 dakikada geçiyorduk, şimdi yarım saat deniz trafiği var’ dedi.”

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ise önüne düşen bu ‘pası’ değerlendirmekte geç kalmıyordu:“Yeğeni sandalla mı geçti bilmiyorum ama hele lodosta geçmeye kalkmışsa, değil yarım saat, bir günde geçemez.”

YEĞEN, BİR ÖNCEKİ MOTORU KAÇIRMASAYMIŞ

Bir dakika Ekrem Bey! Sayın Ulaştırma Bakanı Mehmet Cahit TurhanBeyler (fotoğrafta görüldüğü gibi ters ters bakıyor) bilimsel bir açıklama getirdi boğaz trafiğine. Daha söyleyecekleri var anlaşılan. ‘Yeğeninden’ sonra, bakanın, ‘amcakızı’, ‘dayıoğlu’, kaç dakikada ‘geçebilmişler’ karşıya. Onları da dinleyip ‘ortalamasını’ almak lazım. Belki de o gün Kanlıca’dan binmiştir yeğen.  Eğer Üsküdar İskelesi’nden binmişse de, ‘bir önceki motoru’ kaçırmasaymış! Yeğen,Üsküdar’da beklemeyi de katmış hesaba.Bu durumda tabii ki ‘yarım saatte’ geçer karşıdan karşıya. Yine de iyi geçmiş maşallah Beşiktaş’a. Bir de jet-ski’yi denesin bakalım yeğen.

İM-PARA-TORLUK

Bu Ulaştırma Bakanı Turhan, Çankırı’da, ‘nostalji rüzgarları’ da estirmiş:“Yeniden dirildik, kuruluyoruz, yeni imparatorluğumuzu kuracağız inşallah. Yeter ki birlik ve beraberlik içinde olalım.”Çok yerinde bir tespit! Fevkaladenin fevkinde. Kutlamak lazım, hatta yüreklendirmek gerek. Muhtaç olduğun kudret, imparatorluğun içindeki ‘para’ da mevcuttur. Para olmadan ‘çadır’ bile kurulmuyor: İm-para-tor-luk.

BURHAN HOCA, KANALIN GİŞESİNDE

AKP’nin problematiklerindenProf. Dr. Burhan Kuzu, tweeter hesabından, Kanal İstanbul için müjdeler veriyordu:  “Kanal İstanbul demek;Türkiye'nin boğazlarından geçen yabancı gemilerin durdurulabilmesi, denetlenebilmesi, milyonlarca dolar para kazanılması demek.Türkiye’nin Boğazlarda yeniden hâkimiyeti ilan etmesi demek.Günde 150-160 gemi geçecek.Yıllık 8 milyar gelin(‘gelir’ demek istiyor, kendi kendine gelin güvey olduğundan) kaynağı oluşacak.” 8milyar ne ki hocam, çık, çık!18-20 milyar, o da en kötü ihtimal. Burhan Hoca, Kanal’ın ‘gişesinde’ durmaya namzet galiba.

OTOMATİK SİLAHLI, SOMALİLİ KORSANLAR

Hele bir de kanalın iki yanına, böyle otomatik silahlı, Hint Okyanusu’nun Fatihleri; Somalili Korsanları bir oturttun mu, gürül gürül aksın milyon, milyar dolarlar.  Bu arada Tayyip Bey, yeri gelmişken Burhan Hoca, grup başkan vekilliğini bekledi olmadı, Meclis başkanlığını istedi yapılmadı, bakanlık, başbakanlık umudunu taşıdı, boşa çıktı. Hani hatırlatma babından, hocayı MYK üyeliği pek kesmiyor gibi… Ahmet Autoğlu ile Ali ParacandaBurhan Hoca’nın aklını ‘çelmese’ bari!

KARADENİZ-AKDENİZ ARASI İKİ GÜZERGÂH

Osmanlıda kanallara meraklıydı:Sokullu Mehmet Paşa’nın Karadeniz’i Hazar Denizi’ne bağlayacak Don-Volga Kanalı, Süveyş Kanalı ve Karadeniz’i Marmara’ya birleştiren Kanal projeleri vardı. Çeşitli nedenlerle realize olmadı.
Ahmet Aziz Paşa’nınise Sakarya-Sapanca-İzmit Kanalı’ fikri, paşanın ölümüyle ortada kalmıştı. Abdülmecid veAbdülaziz, Sapanca Gölü’nün İzmit Körfezi’nebağlanması için çalışmalar yaptırmıştı.
‘Ya kanal Ya İstanbul’a alternatif, illa ki bir ‘kazma’ vurulacak, toprakla ‘oynaşılacaksa’ alın size Karadeniz-Akdeniz arası iki güzergâh: Ya Karadeniz, Giresun, Sivas, Kahramanmaraş, Osmaniye, Hatay, Akdeniz… Ya da Karadeniz, Samsun, Amasya, YozgatKırşehirAksaray, Konya,AntalyaAnkara’ya ‘deniz’ getiremedik ama okuduğunuz gibi İç Anadolu’ya bu servisi yaptık!

HÜSAMETTİN CİNDORUK: AİHM’E GİDER

Halk TV’de, Dr.Cüneyt Akman’ın sunduğu‘Zamanın Ruhu’ programına katılan TBMM eski Başkanı Hüsamettin Cindoruk, Kanal İstanbul’un yapılabilmesi için, kararnamenin yeterli olmadığını, yasa çıkarılması gerektiğini vurguluyordu. Cindoruk gerekçe olarak Anayasa’nın 43. Maddesi’ne işaret ediyordu: “Kıyılar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Deniz, göl ve akarsu kıyılarıyla, deniz ve göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir. Kıyılarla sahil şeritlerinin, kullanılış amaçlarına göre derinliği ve kişilerin bu yerlerden yararlanma imkân ve şartları kanunla düzenlenir.”Yılların avukatıCindoruk, muhalefetin yapacağı şeyin ÇED raporunun, bu maddeye dayandırılarak Danıştay’dan iptalini istemek olduğunu söylüyordu. Cindoruk sonraki ‘aşamaları’ da sıralıyordu: “Kanun çıkarırlarsa ne olur, kanun Anayasa Mahkemesi'nin denetiminden geçer, tut ki Anayasa Mahkemesi’ni ayarladılar, milletler arası anlaşma olduğu için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gider.”

İMAMAMOĞLU, HOLOGRAMLA REİS’İN KARŞISINDA

Can’al İstanbul taraftarları, pek yakında ‘buzlanma duasına’ çıkarlarsa,şaşmayın sakın. 24 Şubat 1954’teki gibi boğaz donarsa, bahaneleri hazır: “Gördüğünüz gibi boğazların hali ortada, hemen hafriyata başlamamız lazım.”Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ‘mektup arkadaşı’ olan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, cevabı gelmese de, o fikr-i takipçi, inatçı kişiliğiyle, Beştepe’ye‘yazmaya’ devam edecektir. Soğuklar bir geçsin bakalım, Devlet Bahçeli de biraz ısınsın. Havalar düzelince,Ekrem Bey,artık ‘paraşütle’ mi ‘külliyenin’ bahçesine iner,‘hologram’la mı ‘kabul salonunda’ aniden Reis’in karşısında bitiverir, onu ‘fütürist’ dostum, sevgili Erol Müneccim’lere sormak lazım. Ne demişler: Can ‘boğazdan’ gelir ama ‘Kanal İstanbul’dan gider.

GELECEK YAZIDA, ‘ERKEN SEÇİM TARİHİNİ’ AÇIKLAYACAĞIZ!

(Uğur Abi (Mumcu), seni çok özledik, maalesef ne dediysen, ne söylediysen, kelime, kelime, cümle, cümle çıkıyor. Yine Ankara’dan gelsen de, “Beni bu akşam, hangi tiyatroya götürüyorsun Mert Ali?” desen… Işıklarda uyu…)

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları