loading
close
SON DAKİKALAR

Kürt Sorunun çözümünde iktidar oyunu ve gerçekler

Prof. Dr. Ahmet Özer
Tarih: 02.09.2013

Ahmet Özer, Burada esas amaç kanın durmasıdır, insanlarımızın artık ölmemesidir...

Karşılıklı Gard Almanın Kimseye Bir Yarı Yok

Son günlerde Kürt sorunun çözümü konusunda başlatılan süreci tıkamaya dönük her iki taraftan da kaygı verici açıklamalar yapılıyor. Bir kere bu iş bir siyaset oyunu, ya da günlük taktiklerle rakip alt edilecek bir mesele değil, elli bin insanımızın canına mal olmuş son derece ciddi bir mesele. O sebeple karşılıklı gard alma, sözle sıkıştırma sürece zarar vermekten öte gitmez. 

Öncelikle iktidar tarafı yedi aydır başlatılan çatışmasızlık ortamının yarattığı rahatlamayı ve cenazelerin gelmemesinin toplumda oluşturduğu memnuniyeti görmezden gelen bir tutum sergilemektedir. “Silahlı unsurların daha yüzde onu bile dışarı çıkmadı” diyerek bu işi küçümseyen ve adeta bir at pazarlığı gibi ele alarak diğer tarafı kendince topluma şikayet eden bir tutumla sıkıştırmaya çalıştı. Dahası başbakanın siyasi başdanışmanı iki de bir yaptığı açıklamalarla tansiyonu yükseltiyor. Başbakan yardımcısı hakaretvari bir dil kullanmaktan çekinmiyor.

Diyalogda Kullanılan Dil Önemli 

Oysa müzakere ve barış vakur bir tutumu gerektirir. Hatta fedakarlık ve feragat gerektiriyor. Zaten her şey güllük gülistanlık değil; öyle olsa ne bu kadar insan ölürdü ne de yeni bir barış sürecine ihtiyaç duyulurdu. Madem öyle, sürekli bir biçimde bu tavır neden sergileniyor, anlamak mümkün değil. Bir taraftan İmralı'da Öcalan'la en üst düzeyde görüşülüyor, müzakere ediliyor, öbür tarafta sanki böyle bir şey yokmuş gibi hala savaş dönemi dili kullanılıyor.
Bu söylemler karşısında Kandilden gelen açıklamalar da yüreklere pek su serpmiyor. Cemil Bayık 1 Eylüle kadar süre verdi, bu sürede demokratik adımlar atılmazsa süreci tekrar gözden geçireceklerini dile getirdi. En sakin ve rasyonel tutumu ise Öcalan ve BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş sergiledi. 

Öcalan'la yaptığı görüşmeden sonra Demirtaş'ın, ufak tefek pürüzlerin sürecin ilerlemesini durdurmayacağını belirtmesi sürece dair umutları diri tutuyor. O halde herkesin, özellikle de bu süreçte rol alanların dillerine, ne söylediklerine dikkat etmesinde son derece yarar var. Birbirini görmezden gelmenin birbirini küçültmenin kimseye bir yararı yok.
Bir kere herkesin şunu görmesi ve kabul etmesi gerekir: Çözüm ile barış sürecinin ana aktörleri Öcalan ile Erdoğan’dadır, barış kilidini açacak anahtar da bunlardadır; temel taraflar ise bu iki aktörün liderliğini yaptığı PKK ile iktidardır. Bunu saklamaya gizlemeye, çarpıtmaya gerek yok, böyle bir yol izlemenin kimseye yararı da yok.


Akdoğanın Açıklamaları

Bu çerçevede Öcalan stratejik bir konumdadır. Yalçın Akdoğan’ın Öcalan stratejik bir yol üstlenmek istiyor demesi abesle iştigaldir. Eğer Öcalan “silahların miadı bitti, şimdi fikirler konuşmalı” demeseydi bu çatışmasızlık ortamı sağlana bilir miydi? Yedi aydır cenazeler gelmiyor, bunu kim sağladı? Yoksa barışı Yalçın Akdoğan sağladı da bizim mi haberimiz yok. Deve kuşu politikası gütmenin kimseye bir faydası yoktur. Gerçekler ayan beyan ortadadır. Gündüz gözünü kapatan dünyayı sadece kendine karanlık yapar.

Diyor ki Akdoğan: “PKK ve Cemil Bayık şantaj yapıyor.” Nedir şantaj? Eğer hükümet adım atmazsa süreç riske girmez mi? Bunun nesi, neresi şantaj? Kaldı ki PKK bu güne kadar dediğini yapmış, yaptığının da arkasında durmuş bir örgüt değil mi? 30 yıdır bu minval üzere bir savaş sürmüyor muydu? Orta yerde 50 bin ölü yok mu? Bunun neresi şantaj. Dolayısı ile eğer bir devlet aklıyla hareket edilecekse ve birileri kaptıkları payelerle devlet namı hesabına ortaya koyarsa daha rasyonel davranmak zorundadır. 

Burada esas amaç kanın durmasıdır, insanlarımızın artık ölmemesidir. Türkiye’nin enerjisini artık kendi gönencine yöneltmesidir. Böyle ulvi bir hedef önümüzde dururken ayak oyunlarına başvurmanın kimseye sağlayacağı bir yarar olmadığını herkesin artık bilince çıkarması gerekir.

Müzakere etmek rakip taraf adına bazı şeylerden feragat etmek demektir. Bu her iki taraf için de geçerlidir. Barış yapmak da bu manada savaş yapmaktan daha zordur.Kaldı ki her iki taraf arasında tarihsel ve güncel yaşanmışlıklardan dolayı toplumsal ve siyasal güvensizlikler var. Barış için bunların yeni düşmanlıklar üretmeden aşılması büyük önem taşıyor. Bu aynı zamanda bir psikolojik sorun ve algı inşasını gerektiren bir durumdur.
Bu noktada baştan beri dört ana kavramın altını çize durduk. Bunlar niyet, empati yapma, barış dilini kullanma ve bölünme paranoyasından arınmalıdır. Kürt sorunu gelinen noktada artık savaşla değil siyasetle çözülecekse, bu dört ana kavramın altı doldurulmalı, ardından da dört somut adım atılarak kalıcı bir sonuca ulaşılmalıdır.
Çözümün Alt yapısı İçin Psikolojik Altyapı Gerekli

1)Niyet önemli. Ünlü Filozof Kant, “niyet yapmanın yarısıdır”der. Sorunun çözümünde rol alan aktörlerin niyeti, bu sorunu gerçekten çözmek mi yoksa “..çözüyormuş gibi yapmak mı?” Bu bir süre sonra zaten kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Ama eğer niyet çözmekse o zaman zaten yolun yarısı geçilmiş demektir. 

2)Empati yapmak bir zayıflık değil çözüm için birbirini anlamanın en etkili yoludur. Empati için batıda yaşayanlar Kürtlerin yıllardır çektikleri acıları içselleştirmeli, Kürtler de Türklerin hassasiyetlerini dikkate almalıdır. Ancak Türklerin hassasiyeti öne sürülerek Kürtlerin hakları ötelenmemeli, bu ne insani ne de vicdani bir yaklaşım olur. 

3)Barış dili çok önemli: Çünkü savaş dili, barışı zehirleyen bir mantaliteye sahiptir. O nedenle her ki tarafın da, özellikle de başbakan ve bazı bakanların aşağılayıcı rencide edici dili bırakmaları sonuç alıcı barış için şart. 

4)Bölünme paranoyasından arınma: Türkiye'deki Kürtler şimdilik büyük ekseriyetle Türkiye'den ayrılmak istemiyor. “Türkler Türk olarak hangi haklara sahipse biz de Kürt olarak aynı haklara sahip olmak istiyoruz, ne bir eksik ne bir fazla..” diyorlar. Olgu bu. Ama batıda yaşayan Türkler bu Kürtler bizi bölecek diyor, maalesef algı da bu. Dolayısıyla olgu ile algı arasında bir çelişki yaşanıyor. Tarihsel bellekten, 80 yıldır söylenen yalanlardan, inkardan ve 30 yıllık çatışma ortamının yarattığı güvensizlikten kaynaklanan bu çelişki mutlaka giderilmelidir. 


Çözüm İçin Somut Adımların Atılması Şart

Psikolojik altyapı oluştuktan sonra dört somut adım atılmalıdır. 

1)Demokratik özgürlükçü anayasa ve anayasal vatandaşlığın ihyası: Atılacak somut adımların başında hukuk sisteminin yeniden inşası geliyor. Bunun için hükümet seçim, siyasi partiler, terörle mücadele gibi yasaları değiştirerek hem bir yol temizliği yapmalı hem de iyi niyet göstermelidir. Ardından ise yeni bir anayasa yapılmalıdır. Yeni anayasa ırk, din, mezhep ve cins ayrımcılığını reddeden bir mantaliteye sahip olmalı, anayasada çevreye duyarlılığı olamalıdır. Vatandaşlık kana dayalı tarif edilmemeli, herkesi kapsayıcı olmalıdır. Türkiye'nin sosyolojik gerçeklerine uyan, toplumu ve bireyi devlet karşısında koruyan bir anlayışa sahip olmalıdır. 

2)Kültürel hakların ihyası: İkinci önemli somut adım anadil eğitiminin veya öğretiminin önündeki engellerin kaldırılarak anadilin hayatın her alanında kullanılmasının sağlanmasıdır. 

3)Demokratik özerk yerel yönetimlerin önünün açılması: Üçüncü somut adım yerel yönetimlerin özerk demokratik bir anlayışla güçlendirilmesi meselesidir. Bu sadece Kürt sorunun çözümü için değil, katı-bürokratik ve merkeziyetçi yapılanma karşısında, çağdaş yönetim anlayışının bütün Türkiye için hayata geçirilmesi için önemli ve gerekli bir adımdır. Ankara artık bütün sorunların tespit edildiği, bütün çözümlerin konuşulduğu, bütün kaynakların toplanıp dağıtıldığı tek yer olamaktan çıkarılmalıdır. Aksi taktirde bu işlerin üstesinden gelinemez, çağdaş özgürlükçü bir demokrasi kurulamaz. 

4)Toplumsal barışın sağlanması: Son adım toplumsal barışın sağlanmasıdır. Siyasetin ilk görevi pastayı büyütmek, yani üretimi artırmaksa, ikinci görevi bu üretimin adil bölüşümünü sağlamaktır, ama üçüncü önemli görevi bunun barış ve huzur içinde gerçekleşmesini sağlamaktır. Bunun için otuz yıldır süren çatışmanın bugün son bulması bir başlangıçtır.
Bu noktada birbirini takip edecek üç adım önemlidir. 

a.Çatışmasızlık. Çatışmasızlık gereklidir ama yeterli değildir. 

b.Demokratik adımların atılması. İkinci önemli adım somut adımların atılmasıdır. Çünkü barış yapmak tango yapmaya benzer. Bir taraf bir adım attığında diğeri ona uygun bir adım atmazsa aheng ve oyun bozulur, iş yürümez. Bu adımlar atıldıktan sonra üçün ve son adım gelir. 

c.Silahların bırakılması: Üçüncü ve son adım silahların tamamen gömülmesidir. Bunun için çıkarılacak bir genel afla, dağdaki, içerideki ve sürgündeki herkesi toplumsal barışa ve kalkınmaya entegre edecek toplumsal barış ve kalkınma hamlesi gerçekleştirilmelidir. 

İnanıyoruz ki bu dediklerimiz yapılırsa 3-5 yıl içinde Türkiye bölgesinin en saygın demokrasisi haline gelecek ve bir istikrar adası olarak o zaman bölgesel bir model olarak ortaya çıkacaktır.


Ahmet Özer

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları