loading
close
SON DAKİKALAR

Toplumsal Çubuk Kırılmadan Çözümü Bulmak

Prof. Dr. Ahmet Özer
Tarih: 23.03.2012

Kütahyada yaşanan, asker ve polisi bile dinlemeyen toplumsal linç girişimi, ardından 21 Martta Newroz dolayısıyla yaşananlar beni bir sosyolog olarak hem düşündürttü hem de ürküttü...

Kütahyada yaşanan, asker ve polisi bile dinlemeyen toplumsal linç girişimi, ardından 21 Martta Newroz dolayısıyla yaşananlar beni bir sosyolog olarak hem düşündürttü hem de ürküttü. Çünkü 25 yıllı aşan çatışma ortamının sinirleri nasıl gerdiğini, yalan yanlış bir haberle bile kitlelerinin nasıl harekete geçirildiğini Kütahya'da, sivillerin kendilerini kolluk güçlerinin yerine koyarak eli sopalı bir biçimde göstericileri nasıl linç etmeye çalıştıklarını ise İstanbul sokaklarında dehşetle izledik. Eğer önlem alınmazsa sonuçlarının karşılıklı döngülerle şiddet sarmalına dönüşerek istenmedik facialara, bunlarında karşılıklı kopuşlara yol açacağı tarihi tecrübelrden de sabittir. Peki bu işin önlemi nedir?. Önlem asker, polis barikatı değil; kalıcı bir toplumsal barış inşaa etmektir.

Son zamanlardaki tutumuna bakıldığında AKP iktidarının Kürt meselesini çözmek istemediği görülüyor. Sıkça başvurduğu bir taktikle, tespit yapıyor, çözeceğim diyor, çözüyormuş gibi yapıyor, fakat çözmüyor. Çünkü bu meseleyi demokratik ve özgürlükçü bir yaklaşımla çözerse gücünü kaybedecek gibi yanlış bir zehaba kapılmış durumda son zamanlarda. 9,5. yılında gücün yarattığı başdönmesinden başka bir şey değil bu. İktidar bozar, mutlak iktidar mutlaka bozar, diye bir laf var. Yaşananlara bakıp, “hükümet şimdi bu ikinci safhayı yaşıyor” demek mümkün. Çünkü son yıllarda daha da yoğunlaştırarak biriktirdiği gücü herhangi bir çözüm için “desantralize etmek” istemiyor, O nedenledir ki yıllardır karşısında mücadele ettiği devleti, büyük oranda ele geçirince onu dönüştürmek yerine üstüne oturarak,  eski statukoya paralel bir statuko oluşturmaya çalışıyor. Böyle bir yaklaşımın ne Türkiyeye ne de AKP’ye kaybettirmekten başka kazandıracağı hiçbirşey yok.

Kürt meselesini de işte bu anlayışın bir sonucu olarak, çözmek yerine “yönetilebilir, sürdürülebilir bir pozisyonda” çözümsüz bırakmak istiyor. AK Parti iktidarı başta çözüm için siyasi irade gösterir gibi yaptı ama arkasını getirmedi. Muhalefetin tepkisi, PKK’nın silahlı saldırıları bu iradeyi kırdı. Böylece AKP demokratik açılımdan vazgeçip güvenlik eksenli bir politikanın tuzağına düştü. Başbakan, son zamanlarda, kendi deyimiyle  ‘bu meseleyi’ çözerse gücünün bir kısmını yitirecek diye endişe ediyor, hatta bunu yaptığı taktirde  iktidarının çözüleceğini düşünüyor.  Ama farkında olunmayan şey şu; asıl çözmezse, bu savaş, akan kan  ve boş yere yitip giden ekonomik kaynaklar bileşkesinin yarattığı kriz ve karos iktidarı götürecek. Çünkü hızla sürüklenmekte olduğumuz böyle bir pozisyonun ortaya çıkması yönetenlerin yönetememesi, yönetilenlerin de yönetilememesi demek olur ki bunun da sonucu iktidarın sallanması, ardından çatlaması ve giderek dağılmasıdır. Bahara doğru gelirken çatışmaların her zamankinden şiddetli olacağı beklentisi ne yazık ki bu duruma işaret ediyor. Bu noktada ideal olanı değil mümkün olanı konuşmanın ve yapmanın tam zamanıdır.

Bir kere şunu görmek lazım; demokratik çözümden vazgeçildiği taktirde geriye bir yol kalıyor, o da  güvenlikçi bir anlayışla bu meseleyi bastırmaktır. İktidar bunun için koşulları oluştu(rdu)ğunu düşünuyor. Orduyla belli bir yakınlaşma sağlandı, yargının kompozisyonu değiştirildi, parelel bir merkez medya oluşturuldu, üniversiteler ve YÖK hükümete karşı duran bir odak olmaktan çıkartıldı, hükümetin yanında saf tutan yeni bir sermaye sınıfı oluşturuldu. Böylece hükümet, hem halk iktidarını sağlamış olduğunu  hem de devlet iktidarını ele geçirdiğini düşünüyor. Geriye bir şey kalıyor: Kürt meselesini bastırmak. Bunun için geniş çaplı KCK tutuklamalarıyla şehirlerde gösterilerin alt yapısını ve dağın lojistiğini kestiğini, ardından  operasyonlarla örgütün belini kırıp marjinelleştireceğini, böylece “cumhur-başkan” olarak ülkeyi 2023 yılına kadar istediği gibi yönetmeyi planlıyor.  Oysa görmek istenmeyen husus, işin çokça denenen ama sonuç alınmayan bu kısmının şu zamnda artık çok tehlikeli olduğu hususudur.

Tehlike şu: Çubuğu gereğinden fazla eğersen kırarsın. O zamanda birlik bütünlük adına bastıracağım darken tam tersi istikamette bir sonuç ortaya çıkabilir. İç çatışma ve ardından da bölünme gelir.  Bu nedenle Kütahyada “PKK bayrak astı” yalan tezgahının bir anda yolaçtığı gerilimi  örnek gösterdim. Bu tarz toplumsal galeyanlar bir anda olup biter, sonra olayın içinde yeralanlar pişman olsa bile fayda etmez. Çünkü artık bir kıvılcımla başlayan ateş herkesi içine çekmiş yakmaya başlamıştır. Ne artık bu durumu geriye sarmak mümkündürne de bu iç çatışmalardan sonuç çıkarmak kolaydır. Çözüm yoksa bir süre sonra psikolojik ortam bu tarz olaylara uygun hale gelecektir. Hükümetin, istediği eğer bu değilse,  karşı taraf için kurduğu tuzağa bu durumda kendisi düşmüş olacaktır.

Neden böyle diyorum? Çünkü çubuk 9.5 yıllık AKP iktidarında yeterince eyip  büküldü. İnceldi, inceldi, artık kırılma noktasına geldi. Çözdüm, çözüyorum, çözeceğim diyerek 9.5 yıl geçti. Bu sürede binlerce asker, PKK’lı militan ve sivil öldü. Hala ölmeye devam ediyorlar. Binlerce seçilmiş Belediye Başkanı, Meclis üyesi, yerel parti yöneticisi ve üyesi KCK operasyonu adı altında tutuklandı, hapislere atıldı. Kandil bombalandı, Uluderede, nasıl olduğu daha açıklanmayan sivil vatandaşları bombalayacak kadar iş  ile götürüldü.

Peki daha ne kaldı? Ne yapılmadı da şimdi bastırma ve sindirme adına yapılacak? Sivil halka yönelik provakasyonlar ygulanmak isteniyor? İşte çubuğun kırılma noktası dediğimiz yer burası. Çünkü şimdiye kadar bütün  oyunlara rağmen halklar arasında bir iç çatışma çıkmadı (çıkarılamadı). Lakin artık duyarlılıklar  ve karışıklık güvensizlik çok  arttı, sinirler çok gerildi, ön yargılar çok kışkırtıldı, yani çubuk çok inceldi. Kırılmadan önceki son noktasında bulunuyor. Siyasetin görevi toplumsal dokunun omurgası olan çubuğu kırmak değil, aksine kıranları engellemek, onu kırmadan ayakta tutmak, toplumu farklılıklarıyla birlikte, insanlık onuruna yakışır biçimde barış ve huzur içinde birarada tutmak ve yaşatmaktır. Ortak akılla, çubuk kırılmadan bu çözümü bulmalı. Kırıldıktan sonra ah vah etmak para etmeyecektir.

Prof. Dr. Ahmet Özer, Sosyolog

Toros Üniversitesi Rektör Yardımcısı

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları