loading
close
SON DAKİKALAR

Toros Üniversitesi'nde

Prof. Dr. Ahmet Özer
Tarih: 11.02.2012

Mersin Felsefe Günleri Düzenleme Kurulu Başkanı ve Toros Üniversitesi Rektör Yard. Prof. Dr. Ahmet Özer'in açılış konuşmasını İstanbul Gerçeği haber sitemizdeki köşesinde yayınlıyoruz.

Toros Üniversitesi, İçel sanat Kulübü ve Mersin Felsefeciler Derneği işbirliği ile “İTAAT, İTAATSIZLIK ve SİYASET” temalı “MERSİN FELSEFE GÜNLERİNİ” düzenleniyor.

Mersin Felsefe Günleri Düzenleme Kurulu Başkanı ve Toros Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ahmet Özer'in açılış konuşmasını İstanbul Gerçeği haber sitemizdeki köşesinde yayınlıyoruz.

Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ahmet Özer; Toros Üniversitesi olarak, İçel sanat Kulübü ve Mersin Felsefeciler derneği ile birlikte gerçekleştirmekte olduğumuz “MERSİN FELSEFE GÜNLERİNE” hoş geldiniz.

Bu kısa açılış konuşmamda üç şey söyleyeceğim

Birincisi şu: Toros Üniversitesi olarak üniversite–kent işbirliğini sağlayacağız ve bunun için kentin temel dinamikleriyle ortaklaşa etkinlikler gerçekleştireceğiz demiştik. Söylediğimiz gibi etkinliklerimiz devam ediyor. Bugün burada kentin iki önemli dinamiği olan “İçel Sanat Kulübü” ve “Mersin Felsefeciler Derneği” ile beraber   “İTAAT, İAATSIZLIK VE SİYASET” temalı “Mersin Felsefe Günlerini” gerçekleştiriyoruz. Bugün sanat ve felsefe,  burada bilimle iç içe bir arada.
 
İkinci söyleyeceğim, felsefeye, sanata dair: Bana göre insan eksikliklerinden ziyade fazlalıkları olan bir varlıktır. Bu kaba saba fazlalıklarını artmasını sağlayan en etkili yol ise sanattır, edebiyattır, felsefedir. Sanat insanı daha insan yapar. Bu yüzden Schiller,  “bizi yaratan doğadır, ama insan eden ise sanattır”, der. Sanat insanı dülgerin rendesi gibi rendeler; insanı daha insan yapar.  Burada büyük Fransız heykeltıraş Rubin’in bir sözünü anmak istiyorum. Rubin’e sormuşlar: “Bu kadar güzel insan heykeli nasıl yapıyorsun?”, diye. Cevabı kısa net ve çarpıcı olmuş: “Taşın fazlasını atıyorum geriye insan heykeli kalıyor”,  demiş. O aslında bu sözü ile bize insanlaşma sürecini kendi meşrebince kısaca anlatmak istemiştir.
 
Tabi bu insanlaşma sürecini yaşamak için biraz çaba sarf etmek gerekiyor.

Çünkü sanata kolay ulaşılmıyor;  “sanat doğanın içindedir, o onu oradan çıkarabilenindir” (Nietzsche). Orada duruyor git al, çaba sarf et, oluştur. Bazen bunu isteriz ama yapamayız. Bu konuda istekli olmak bile önemli. Kişi kendisi sanat, edebiyat yapmıyorsa bile onu sevmeli, onun insanoğluna bahşettiği güzelliklerden kendini mahrum bırakmamalı. İnanın, o zaman dünyayı başka gözle görmek mümkün olur.  Schopenhouer’ın dediği gibi “sanatçı dünyayı görebilelim diye gözlerini bize ödünç verir.” Alalım o gözle seyredelim dünyayı.
  
Ya Felsefe?

Felsefe bir başka dünya, bir başka derya..  Viktor Hugo diyor ki “Felsefe düşüncenin mikroskobudur.” Mikroskobun işe yaraması için bakması gereken düşünce olması lazım. Ne yazık ki bizim insanlarımız yetişme biçimleri ve eğitim sistemi nedeniyle düşünce tembelidirler. Çünkü eğitilenler iyi eğitilmiyor, büyük kısmı ise eğitimsizdir. Oysa “Eğitilmeyen kafalar düşünce üretemezler.”  İşte bu yüzden felsefe büyük bir ihtiyaçtır. O yüzden hemen her şeyin, özellikle de eğitimin temelinde bulunması gerekir, diye düşünüyorum. Ama ne yazık ki bizim eğitim sistemimizin en eksik olduğu yan da burasıdır. Bunu nerden anlıyoruz?

Bakın etrafınıza çok iyi matematik bilen, bilgisayar kullanan insan, uzaman göreceksiniz, hem de çok sayıda. Ama bunları yaratan, yani bilgisayar yapan, matematik yapan ya çok az ya da hiç yok. Neden? Nedeni eğitim sistemimizin temelini oluşturması gereken felsefe eğitimi eksikliği bana göre.

Bugünkü sitemde insanlar eğitilirken sanki sadece fabrikada çalışan, ekonomi için üreten, teknolojinin bir parçası ve onunla bütünleşen bir varlık olarak yetiştiriliyor. Bu büyük bir yanlış. Böyle bir yaklaşım insanı sadece araç sayar, onu üretimin herhangi bir öğesi durumuna düşürür ki, ünlü Filozof Kant bu yaklaşımı yadsır ve reddeder. Burada Kant’ın vazgeçilmez ahlak kuralı olan ‘’insanı hiç bir zaman bir araç olarak kullanmayacaksın’’ sözünü hatırlamak gerekir. Çünkü insanı hayvandan ayıran sadece derece farkı ve zekâsı değildir. İnsan aynı zamanda düşünen, seven, düş kuran, tinsel bir varlıktır  (Max Scheler). O halde onun tinsel ve moral yanını asla göz ardı edemeyiz. Bu durumda aslolan bilgisayarları kullanan değil bilgisayar üretebilen yaratıcılığı ortaya çıkarmaktır. Bu da eğitim sistemini ve eğitim ilkelerini akla getirir. İşte bu yüzden ezberci, tek tipçi, teliften ziyade tercümeye dayanan eğitim sisteminden vazgeçmek gerekiyor.
 
Çünkü "Standardizasyon" eşyaya mahsus bir işlemdir. İnsanlar standartlaştırılamazlar. Her insan duygu, düşünce ve yetenekleri ile diğerinden farklıdır. İnsanın belli standarda tabi tutulması demek, kendine has düşünce ve yaratıcılığının baskı altına alınması ve hapsedilmesi demek olur. Kişi böyle bir işlem sonunda kendine saklı olan potansiyellerini geliştiremez. Yaratıcılığı körelir, yok olur gider. Bunun sonunda yaratıcı, dinamik bir toplum yerine taklitçi, statik, yaratıcı olmayan bir toplum ortaya çıkar. Yaratıcılığın olmadığı yerde bilimsel düşünce ve bilim gelişemez. Bilim gelişmediği zaman da teknoloji gelişmez.

Bilim ve teknoloji gelişmeyince toplumsal refah olmaz.
 
Son olarak söylemek istediğim  de şu: Bu etkinliğimiz bugün burada yarın ise MTS O’nun salonunda devam edecek.  “Neden?”,  diye bir soru akla gelebilir? Bu üniversite olarak bizim bilinçli bir tercihimiz.  Üniversite ile kenti, üniversite ile halkı buluşturmak, kaynaştırmak istiyoruz. Yaptığımız etkinliklerden kentin de istifade etmesini istiyoruz.  Kent buraya gelemiyorsa biz oraya gideceğiz.

Bunun da kanıtı bu yaptığımız. Nitekim Aralık ayında gerçekleştirmeyi düşündüğümüz “MERSİN KALKINMA SEMPOZYUMUNU” da bu anlayış ve yaklaşımla gerçekleştireceğiz.
 
Son sözüm öğrencilerimize… Bugün ve yarın bu etkinlik çerçevesinde Türkiye’nin yetiştirmiş olduğu çok değerli felsefecilerini, bilim adamlarını, siyaset adamalarını bir arada göreceksiniz. Bu kadar değerli şahsiyeti bir arada ve burada görmüşken onlardan istifade edin. Onlarla konuşun, tartışın, soru sorun.  Soru sormaktan, konuşmaktan ve tartışmaktan hiçbir zaman çekinmeyin. Unutmayın ki üniversite eğitiminin, hele hele felsefe eğitiminin bir insana kazandırması gereken en önemli özelliklerden biri soru sorabilme yeteneğidir. Bu yetenek böylesi etkinliklerde daha da gelişir. Bu fırsatı iyi değerlendirin
 
Bu arada buradan 20 Kasım 2011 dünya felsefe günü. Ben bu vesileyle hepinizin “Felsefe Gününü” kutlarken bu etkinliğimizin başarılı geçmesini temenni eder, sevgi ve saygılar sunarım.

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları