loading
close
SON DAKİKALAR

Türkiye'nin çözüm bekleyen akut sorunları ve AKP-CHP koalisyonu

Prof. Dr. Ahmet Özer
Tarih: 16.07.2015

Prof. Dr. Ahmet Özer; MHP’nin öne sürdüğü şartlar dolayısıyla AKP-MHP iktidarı bu noktada güçlü bir seçenek gibi durmuyor...

Yeni durum yeni çözüm gerektirir

Cumhurbaşkanı kafasındaki erken seçim seçeneğinden olsa gerek koalisyonun kurulması işini hep yavaştan aldı. Nihayet Meclis Başkanlık Divanı da seçildi ve iktidarın kurulması için seçimden bir ay dört gün sonra beklenen görevlendirme oldu. Başbakan Davutoğlu Pazartesi günü CHP ile görüştü, Salı MHP, Çarşamba da HDP ile görüşecek. MHP’nin öne sürdüğü şartlar dolayısıyla AKP-MHP iktidarı bu noktada güçlü bir seçenek gibi durmuyor. HDP’nin AKP ile bir iktidara dahil olması ise Demirtaş'ın kendini bu konuda bağlayan sözleri daha sonra muhtemelen buna bağlı olarak iktidarın HDP için takındığı tavır nedeniyle mümkün görünmüyor. Geriye bu durumda daha önce de belirttiğimiz gibi en güçlü seçenek AKP – CHP koalisyonu kalıyor.

AKP-CHP Koalisyonunu olur mu?

Şimdilerde herkesin merak ettiği soru bu. Bence büyük ihtimalle olur. Neden mi? Bir kere AKP ayakta kalmak için iktidarda kalmak zorunda. Aksi taktirde kendi içinde bölünmesi kaçınılmaz. Ayrıca Davutoğlu ve ekibi için Cumhurbaşkanın arzuları nedeniyle, koalisyon kurarak da olsa iktidarda kalmak yeni bir versiyona girmekten, hatta erken seçime gitmekten daha iyi görünüyor. 

Gelelim CHP cephesine. CHP de iktidarı istiyor; çünkü o da iktidara susamış tabanına iktidar vermek zorunda. 

Aksi taktirde mevcut yönetim uzun süre parti içi iktidarı elinde tutamaz. Reel siyaset açısından süreci okuduğumuzda görünen tablo şimdilik bu.

Peki bu iktidar hangi temelde olacak ve neler yapabilecek?

Asıl soru bu. Bu konuda CHP’nin ileri sürdüğü 14 madde olduğu gibi kabul edilmeyecek tabi.. Çünkü ortaklık zaten azami müştereklerde değil asgari müştereklerde olabilecek bir şey. CHP de bunun farkında. 14 madde siyasetten söylenmiş bir şey. Üstelik talihsiz bir biçimde bu maddelerin içinde aslında en başta olması gereken “Çözüm Sürecine” dair bir şey olmaması da manidar. Daha önce de yazmıştık, bu da CHP’nin neden Kürtlerden oy alamadığının açık bir delili.. CHP bu konuda bırakın arkada kalmayı tam tersine ön almalıdır.

Koalisyonu bekleyen iki akut sorun

Türkiye bu süreçte biri iç diğeri dış olmak üzere iki önemli problemle karşı karşıya. İçerideki Kürt sorunu, dışarıdaki ise Suriye sorunudur. İkisi de akut hale gelmiş, kan kaybı yaşadığınız, çözüm bulunmadığı takdirde daha büyük kayıplar yaşanacak iki sorundur. Üstelik iç problemin dışarıya yansıyan etkileri, dışarıdakilerin de içeriye büyük etkileri söz konusudur. Bu iki sorun da karşılıklı olarak birbirini etkileyen bazen biri diğerini tetikleyen fonksiyonel bir etkileşim içindedir.

Söz gelimi Türkiye’deki Kürt sorunu Rojava'daki gelişmelerle çok yakından ilgili ve ilişkilidir. Rojava meselesi ise Suriye meselesinin bir parçasıdır. Dolayısıyla Suriye’de süren savaş ile Türkiye'deki çözüm süreci veya daha kapsamlı bir tanımla Kürt Sorunu birbirinin kopmaz parçaları haline gelmiştir. Birine müdahale öbürüne de direkt ya da dolaylı müdahale demektir. Tabi müdahalenin niteliği burada önem kazanıyor. Olumlu müdahale var, olumsuz müdahale var. İşte kim kurarsa kursun yeni koalisyonu bekleyen en önemli iki sorun bu iki sorundur. Birini çözmek zaten diğerinin de çözümünü kolaylaştırmak demektir aslında. Ya da tersi de mümkündür.

Çözüm süreci ve Suriye meselesi iç içe geçmiştir

Eğer Türkiye’nin Rojavaya olumsuz bir yönelimi olursa, örneğin güvenli bölge adı altında askeri bir bölge oluşturulmaya kalkışılırsa bu durum ister istemez Türkiye’deki Kürtleri derinden etkileyecektir. Bu etki bumarang etkisi yaratıp dönüp çözüm sürecini etkileyecektir. Türkiye'nin Rojava sınırlarında yapacağı böyle bir müdahale, çözüm sürecini sonlandırmakla kalmaz aynı zamanda Kürtlerin Türkiye’den aidiyet bağı olarak kopmasını da hızlandırır. Çünkü hem dış konjonktür hem de iç konjonktür buna müsaittir.
Ateşkesin bitme noktasında olduğunun konuşulduğu bu günlerde bütün bunlar dikkatle ölçülüp biçilmelidir. Şimdilik kendi iktidarlarının derdine düşenler bilmeli ki toz duman dağıldığında ortalıkta bulacakları kocaman mesele budur, O halde birlik berberlikten bahsedenlerin gerçekten bunu ne kadar istedikleri bu hamasete bakılarak değil yapıp ettiklerine bakılarak anlaşılmalıdır. Bu bir. 

İkincisi şudur ki; herhangi bir Suriye'ye müdahalesi Sadece Türkiyeyi Suriye bataklığına çekmekle kalmaz aynı zamanda içerideki Sunni-Alevi ayrımını derinleştirir. Bu da gelecekte telafisi mümkün olmayan çatışmalara ve bunalımlara yol açar. Bunu görmek ve bilmek için kahin olmaya gerek yoktur. Kimi siyasiler kendi siyasi hırsları için ülkeyi ateşe attıklarının farkında olmayabilirler, veya hırsları gözleri kör etmiş olabilir işte o zaman toplumsal muhalefet devreye girerek o gözleri açmalı, ateşe körükle gitmenin kimseye bir yararının olmayacağını açık etmeliler. Üstelik de Türkiye'nin olmayan bir savaşa...

Ne Osmanlıcı hayaller kurarak bütün bir ülkeyi sürüklemek akıl mantık karı değil. Nitekim bırakın diğer partileri, AKP’nin eski genel başkanlarından, eski başbakan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül bile yeni Cumhurbaşkanına “bu gidişattan vazgeç Orta doğu politikasını gözden geçir” deme noktasına gelmiş, kamuoyu önünde bu çağrıda bulunmak mecburiyetinde kalmıştır. Boş hayaller uğruna ülkeyi kanlı felaketlere sürüklemeye kimsenin hakkı yoktur, cumhurbaşkanı olsa bile. Bu da iki.. Bu mesele olası bir AKP-CHP koalisyonun yumuşak karnıdır. CHP’nin iktidar ortağı olarak bu konuda düzenleyici bir fonksiyonu olabilir.

Ekonomi meselesi yolsuzluklarla yakından alakalıdır.

Diğer bir konu da ekonomidir. Hala krizdeki Yunanistan'ın bile üçte biri kadar kişi başı gelire sahip değiliz, gelir dağılımı ise son derece bozuktur, esnaf kepenk kapamakta, işçi emekli geçinememekte, dolardaki dalgalanma dış ticaretten sanayiye bir çok sektörü etkilemektedir. Her yer saray değil, herkes de zarrap değil. O nedenle bir an önce kurulacak iktidarın ekonomiyi düze çıkarması etrafımızda dolanan krizden etkilenmemek için tedbir alınması elzemdir. Kılıçdaroğlu'nun emekliler için söylediği iki maaş tutarındaki ikramiye meselesi var. CHP’yi tatmin etmek için bir ikramiye ile ortayı bulacaklardır. Böylece hem Kılıçdaroğlu'nun sözü yerine gelecek hem de bütçe fazla zorlanmayacaktır..

Ekonomi yolsuzluklarla da yakından ilişkilidir. O nedenle yolsuzlukların üstüne gitme meselesi önemlidir. Bu konuda tersine bükülmüş demir artık düzeltilmelidir. Bu aslında Davutoğlu için de arayıp bulamayacağı bir fırsat sunuyor. Örneğin 17 Aralık için yeniden düğmeye basılabilir. Tabii 25 Aralığa ilişemeyeceklerini biliyoruz. Çünkü o AKP’dekilerin yapamayacağı bir şey, şimdilik. Yani dört bakanın yüce divana gönderilmesi gerçekleşebilir ama (gerçekçi olmak lazım) Cumhurbaşkanı ile ilgli işlem yapılması bu süreçte beklenmemeli. Bunu iki tarafta kabul edecektir. Zaten Davutoğlu da baştan beri dört bakanın yüce divana gönderilmesinden yanaydı. Ama Erdoğan söz konusu olduğunda bir şey yapmayacaktır. Cumhurbaşkanı zaten konumundan dolayı yargılanamaz. Bu da hem CHP’nin hem de AKP’nın maksadını hasıl edecek gibi görünüyor. 

Hukukun üstünlüğü olamadan demokrasi olmaz

Hukukun üstünlüğü, mal can güvenliğinin sağlanması, 12 eylül hukukunun kaldırılması, siyasi ahlak yasasının çıkarılması, örtülü ödeneğin başbakan tarafından kullanılması, vergi denetimi, kesin hesap komisyonun kurulması ve medya özgürlüğü... Bunlar elbette olmalı. CHP bunları kendi 14 maddesi içinde birer şart olarak ileri sürüyor. Kim bu genel geçer maddelere kağıt üzerinde karşı çıkabilir ki.. Bu gibi maddelerde önemli olan zihniyet ve icraattır. İş icraatta bindiğinde belli olacak şeyler bunlar. Zaten zurnanın zırt dediği yer de burasıdır. Çünkü bu konuda AKP’nin ne yaptığı nasıl yaptığı zaten belli değil mi? Eh belki koalisyonun hatırı için başta biraz esneyeceklerdir.. Ama zamanla AKP eğer tekrar eski alışkanlıklarını terk etmezse CHP ya dirayetli olup yönlendirecek ya da bu koalisyonda daha da küçülüp bitecektir. O taktirde yeni bir sol ve sosyal demokrat hareket ve iktidar alternatifi oluşabilir. 

Anayasa meselesi 

Asıl büyük iş bu. Ama onun da daha zamanı var, sadece bu iki partiyle değil diğer partiler ve toplumsal mutabakat da gerekli bu hususta. Hele başlayalım göç yolda düzelir denecektir. Bir diğer anayasal mesele de Cumhurbaşkanın cumhurbaşkanı gibi davranması meselesidir.. AKP yönetimi buna hayır demez. Zaten başkanlığı seçmen reddetmişse Erdoğan da istese de eskisi gibi davranamaz artık. Böyle bir tavır başbakanın da işine gelecektir. Geriye ne kaldı? 

Sonuç 

Bence temel meseleler bu dört maddedir. Çözüm süreci, Suriye meselesi, ekonomi ve yeni bir anayasanın yapılması. Kısacası demokrasi, adalet ve barışın tesis edilmesi.. Bunlar yapılırsa Türkiye'nin önü açılır, sıkıntılı süreç aşılır ve gelecekte Türkiye bu sorunlarını önemli ölçüde halletmiş olarak 2 veya 3 sene içinde seçime gider.

Prof. Dr. Ahmet Özer

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları