loading
close
SON DAKİKALAR

Yeniden Oslo ama nasıl?

Prof. Dr. Ahmet Özer
Tarih: 29.09.2012

Ahmet Özer yazıyor, ''Sınırda savaş tamtamları çalarken AKP iktidarını sürdüreceğini düşünüyorsa fena halde yanılıyor demektir...''

Oslo sürecinin yeniden gündeme gelmesi olumlu bir gelişme. Ancak bunun sadece gündeme gelmesi değil, bu gündemin yol alması ve belli sonuçlara ulaşmasıdır önemli olan. Yoksa Türkiyede siyasetçiler bazen gündem değiştirmek, bazen kendi siyasi beklentileri uğruna bazen de konjoktüre gore bir takım görüşler ortaya atar, sonra da bunlar unutulur gider.Hesabı kitabı da sorulmaz, söyleyen söylediğiyle, dinleyen duyguğuyla kalır. Değilmi ki otuz yıldır bu nevi hamset dinliyoruz: Her bahar, “bu yaz terörün belini kıracağız” denir, sonra cenazeler gelmeye başlar, siz merak etmeyin bunlar örgütün son çırpınışları”, ardından hergün bir çatışma, bir bombanın ardından “operasyonlar tam hız devam ediyor, sonu yakındır” yaz gelir geçer, gelecek bahar aynı terane devam eder, tam otuz yıldır halk bu martavallarla uyutuldu. Nitekim tam bir çıkmazda iktidar, devletin gücü satılan cakayla, afra tafrayla sergilenmeye çalışılıyoyor, oysa devletin gücü en ucra yerde bile vatandaşını koruyup korumadığıyla ölçlür. Binilen mersedesler, oturulan kilimalı odalar ya da koruma ordularıyla ölçülmez. Toplum artık bıçağın kemiğe dayandığı noktada ve artık yeter bu kan dursun diyor.

Nitekim 2012 yazı her bakımdan felaketler yazı gibi geçti. Uludere faciasının ardından Suriye ve Afyon olayları toplumu derinden sarstı. Bir başka olay ise hergün üstüste onlarca cenazenin gelmesiydi. İçerde Kürt meselesi dışarda ise Suriye’de yaşananlar derinde cereyan eden bir dip dalgası gibi AKP hükümetini vurmaya başlamış durumda. İlk defa on yıllık iktidarında halk büyük tedirginlik içinde ve bu yüzden ilk defa akp oylari başaaşaği gidiyor. Nyse ki kongre işi imdada yetişti ve yaşananalara karşın yayaşanmamış gibi yapan başbakan yeni bir atılım yapacağının sinyalini verdi.
Erdoğan bu vesileyle çıktığı televizyonlara verdiği mesajlar ortamı nispeten yumşatan mesajlardı. Bu husustaki en önemli iki açıklaması 1) Gerekirse Oslo sürecinin tekrar başlayacağı ve 2) Kanın durmasına hizmet edecekse Öcalan’la görüşülebileceği söylemleriydi. Ancak bu gerçekten bir iyi niyet beyanı mı yoksa kongre öncesi bir taktik manevra mı? Bekleyip göreceğiz. Tabi bizi böyle düşündürten iki neden var: Birincisi geçmişte bu nevi bir adım ileri atıldığında hemen arkasından iki adım geri atıldığına çok tanık olduk. Böyle düşünmemizin ikinci sebebi de “ Öcalan ve Kandil’le görüşülebileceğini” söyleyen Erdoğan hemen ardından BDP’ile görüşmeyeceğini, üstelik 8-10 BDP milletvekilinin dokunulmazlığının kalkabileceğinin işaretini vermiş olmasıdır. Bu ne pehriz bu ne lahana turşusu diye buna denir işte. Biz genede işi olumlu yönünden tutup analizimizi sürdürelim. Diyelim ki bu sefer artık sonuç alınmak isteniyor. Habur ve 1.Oslo sürecinde yaşananlar yaşanmayacak. Eğer niyet buysa ve oralarda yaşanan fiyaskolarla tekrar karşılaşılmak istenmiyorsa o taktirde bazı hususlara dikkat etmek gerekecektir.

Bu kez artık kaçak görüşmenin anlamı yok. Yani, “ben görüşmeleri yapayım eğer açığa çıkarsa ben değilim deyip inkar ederim; yok eğer anlaşılmazsa sürdürürüm” mantığıyla bir yere varılamayacağını 1.Oslo süreci ortaya koydu.O halde bu kez görüşmeyi yapacak heyet sadece birokratlardan oluşmamalı.İşin içinde siyasiler de olmalı.Daha doğrusu bu süreç sorumsuz yetkililerle olmaz. Bu işin sorumluluğu eğer siyasilerin omuzlarında ise bu riski göğüslemelidirler. Bu büyük riskin bedeli ağır olduğu gibi ödülü de o oranda büyüktür. Bu mevzuda risk de ödülde siyasetindir. İkinci olarak bu işi AKP tek başına üstlenmemeli.İşin içine muhalefeti de katmalı. BDP doğrudan taraf, MHP ise gelemeyecektir. O zaman en azından CHP mutlaka bu zeminde rol oynamalı, işin içinde olmalı, riski paylaşmalıdır. Bu hem toplumsal mutabakat için hem de sonuca giden ipi göğüslemek için gereklidir. Kaldı ki şimdi bu noktada CHP’nin “Akil Adamlar Komisyonun” tam zamanıdır. Son olarak bu müzakereler iki yönlü yürümeli. BDP kürtlerin büyük çoğunluğunun oyunu alarak parlamentoya girmiş ve grup kurmuş bir partidır. Dolayısıyla Kürt sorunun çözümünün muhatabı BDP’dir. Ancak silahların susmasının muhatabı BDP değil PKK’dir. Çünkü çatışan taraf PKK’dır. O halde burada çözümün mahtabı örgüttür. Kürt meselesinin çözümü için atılacak adımlar parlamentoda BDP’nin de katılacağı platformda görüşülürken silahların bırakılması konusu PKK ile görüşülmelidir. Parlementoda yapılacak müzakerelerin bir Uzlaşma Komisyonunca yürütülmesi işi sonuca görürmek için önemlidir.

Peki bu strateji ile sonuç alınır mı? Evet alınır. Bunun tek koşulu var. O da her iki tarafın taşıdığı niyettir. Yani gerçekten Kürt meselesi demokratik yollarla çözülmek isteniyor mu, gerçekten silahların susması isteniyor mu, yoksa “isteniyor ...mış gibi” mi yapılıyor. Dememiz o ki bu mevzuda eğer niyet gerçekten çözümse çözülür. Çünkü niyet yapmanın yarısıdır. İşin diğer yarısı ise yapılacak görüşmelerin performansına ve niteliğine bağlıdır. Tabi burada devletin niyeti kadar örgütün niyeti de önemlidir. Örgüt de silah bırakmayı gerçekten istiyor mu yoksa bırakacakmış gibi mi yapıyor? İşte işin püf noktası burası.

Bu babda son sözümüz şu: AKP birinci ikinci dönem itibariyle halkın taleplerine kulak vererek iktidar oldu. Üçüncü dönemde de buminval üzere iktidarını sürdürdü. Ama şimdi görünen o ki üç dönem üstüste iktidar olmak iyi gelmedi, bir baş dönmesği yaşıyor sanki. Bu son iktidar döneminde digger ikisinin tesine halkın taleplerinden ziyade kendi isteklerini halka dikte etmeye çalışıyor. Bu politikanın sonu yoktur. Şimdi bu Oslo sürecinin başlayabileceğinin sinyali bu yanlış politikadan vaz geçildiğini gösteriyor gibi. Umarız lafta kalmaz.

Çünkü halka artık gına geldi. Toplum artık bu kanın durmasını istiyor. Hergün bu kadar kan akarken, sınırda savaş tamtamları çalarken AKP iktidarını sürdüreceğini düşünüyorsa fena halde yanılıyor demektir. Boşuna dememişler zararın neresinden dönülürse kardır. O halde artık yanlıştan dönmenin zamanı. Çünkü çok bozuldu şimdi yapma zamanıdır artık. Çünkü onarılması mümkün olmayan noktaya gelirse bütün çabalar beyhude kalır. Onun için çözüm hemen şimdi, yarın geç olabilir, diyoruz.

Prof. Dr. Ahmet Özer

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları