loading
close
SON DAKİKALAR

Tanrı'ya dönüşmek isteyen hayvan..!

Prof. Dr. Ahmet Özer
Tarih: 11.05.2020
Kaynak: www.istanbulgercegi.com

Prof. Ahmet Özer: Bilimkurguya değil bilime ihtiyaç var. Bizi insanlıktan çıkaracak hayallere değil daha insan yapacak sanata, edebiyata ihtiyacımız var. Tanrılarla yarışmak olmamalı amacımız, amaç yaptığımız ve yarattığımız her işin ve üretimin bir felsefeye bir felsefi temele sahip olması olmalıdır.

70 bin yıl önce, Homo Sapiens hala Afrika’nın bir köşesinde kendi işiyle meşgul olan önemsiz bir hayvandı. İlerleyen bin yıllarda kendisini tüm gezegenin efendisi ve ekosistemin baş belasına çevirecek dönüşümü gerçekleştirdi.

Bugün ise, sadece ebedi gençliğin değil, yaratmak ve yok etmek gibi ilahi becerileri de ele geçirmenin peşinde ve üstelik de arifesinde. Maalesef dünyadaki Sapiens rejimi şu ana kadar gurur duyabileceğimiz çok fazla şey üretmedi. (Ör. Gezegeni adeta durduran, türünü topyekün hapseden, yüzbinlerce ölüme neden olan Covit 19 adında önüne geçilmez bir virüs üretti. İşte çılgın gelişiminin geldiği noktalardan birisi...)

Corona Virüsü insan kibrine indirilen bir şamardır...!

Etrafımızı şekillendirdik, gıda üretimini arttırdık, şehirler yaptık, imparatorluklar kurduk, çok uzak ve geniş ticaret alanları oluşturduk, ama dünyadaki acıyı azalttık mı? Bir virüs ortaya çıktı bunca yıllık gelişmeye ve ilerlemeye meydan okudu. Ve insanoğlu bu meydan okuma karşısında çaresiz kaldı, aylarca bulduğu tek çare eve kapanmak oldu…

Vurgulamakta fayda var, insanın gücündeki büyük artış birey olarak Sapiens’in durumunu daha iyi hale getirmedi; üstelik de Hariri’nin de (2015,407) vurguladığı gibi genellikle diğer hayvanlara çok büyük acılar çektirdi. Kibirli davrandı ve doğayı katletti. Covit 19 bu kibre vurulan bir şamar olarak da okunabilir.

Tür olarak nereye gidiyoruz?

Geçtiğimiz on yıllarda insanların durumuyla ilgili bazı somut gelişmeler sağlayabildik; kıtlığı, salgınları ve savaşları küsmen de olsa azaltabildik. Fakat doğaya karşı çevre bilincini yeterince geliştirdiğimiz söylenebilir mi? Öte yandan, hayvanların durumu her zamankinden de hızlı kötüleşiyor ve insanların durumundaki düzelme de hem çok yeni hem de emin olmak için henüz çok erken.

İnsanların yapabildikleri olağanüstü şeylere rağmen hedeflerimiz konusunda emin değiliz ve her zamanki kadar memnuniyetsiziz. Kano ve kadırgalardan buharlı gemilere ve uzay mekiklerine vardık ama kimse nereye gittiğimizi bilmiyor. Her zamankinden daha güçlüyüz ama bunca güçle ne yapacağımızı, bir virüsle nasıl başa çıkacağımızı bilmiyoruz.

Daha da kötüsü, insanlar her zamankinden daha sorumsuz gibiler. Kendi kendini yaratmış küçük tanrılar olarak kimseye hesap vermiyoruz. Diğer hayvanları ve etrafımızdaki ekosistemi sürekli mahvediyoruz ve bunun karşılığında sadece kendi konforumuzu ve eğlencemizi düşünüyoruz, üstelik tatmin de olmuyoruz. Ne istediğini bilmeyen, tatminsiz ve sorumsuz “tanrılardan” daha tehlikeli bir şey olabilir mi?

Geleceğin Geleceği...!

Evet, dördüncü sanayi devrimi dediğimiz dijital teknoloji devrimini yaşıyoruz.

Birinci sanayi devrimi; 18. yy sonlarında gerçekleşti. Buhar gücüyle çalışan makinelerin sanayide yaygınlaşmasıyla otomasyonun ön plana çımasına şahit olduk.

İkinci sanayi devrimi; 20. yy’da başladı Henry Ford’un elektrik ile seri üretim konseptini gerçekleştirmesi ile hız kazandı.

Üçüncü sanayi döneminde 1970 sonrasi bilişim teknolojilerine geçilmesi sonrasında elektronik sistemlerle tam otomosyon yaygınlaştı; kişisel bilgisayarlar, iletişim ağları bu dönemin yapı taşları oldu.

Dördüncü sanayi dönemi; dijital teknoloji devrimi ile başladı, dijitalleşme ve teknolojinin sunduğu otomasyon ile yapay zekâ, nesnelerin interneti, büyük veri analizi, bulut gibi temel yapı taşları ortaya çıkardı.

İşe otomasyonla başlayan yolculuk bizi bugün yapay zekânın getirdiği avantaj ve dezavantajlarla karşı karşıya bıraktı. Nereden nereye geldik?

Yukarıda karamsar görünebilecek bir tablo çizmiş olabiliriz. Ama en büyük umut gene bilimde saklıdır; sanatta ve felsefede saklıdır. İnsanın tekrar kendine dönmesinde saklıdır.

Şimdilik gelecek konusunda çok iyimser de çok kötümser de olmak için neden yok. Gerçekçi olmak gerekiyor. Bilimkurguya değil bilime ihtiyaç var. Bizi insanlıktan çıkaracak hayallere değil daha insan yapacak sanata, edebiyata ihtiyacımız var. Tanrılarla yarışmak olmamalı amacımız, amaç yaptığımız ve yarattığımız her işin ve üretimin bir felsefeye bir felsefi temele sahip olması olmalıdır.

Hoşgörü çok önemli

Söylediğimiz şu; insanlık dev adımlar atıyor, eğer doğru bir yol izlenmezse sorunlar da dev gibi olacak. Covit 19 ya da başka bir salgın, IŞİD, Ortadoğu’daki sorunlar ya da küresel ekonomik kriz, çevresel tahribat, küresel ısınma gibi önemli mevcut sorunlar, insanın gelişiminden doğan sorular karşısında devede kulak kalacak.

Ne kadar ileri gitsek de bilim, aslında ne kadar cahil olduğumuzu kabul etmemizi salık veriyor ve bunu görmek lazım. Tarihteki en büyük keşif cehaletin keşfidir. O halde ne yapmak lazım?

Yetenek (Tailent) ve teknoloji (Tecnology) ile birlikte, hoşgörüyü (Tolerns) de elden bırakmamak çok önemli. “Üç T” bu bağlamda ülkeler için kritik. Bu yüzden, siyasetin insanı eğitimle yetenekli ve donanımlı hale getirmesi; insani teknolojik gelişmelere ayak uydurabilmesi ve hoşgörülü bir demokratik sistemi yaratabilmesi gerekiyor. Sadece insana değil, doğaya ve hayvanlara da saygı gerekiyor.

Hayvanlara acı ve stres hissedebilen canlılar olarak değil makine gibi yaklaşıyoruz. Halbuki bilim tersini çok önce ortaya koydu. Örneğin bütün bir süt endüstrisi anne ve yavrusunun arasındaki ilişkiyi kesme üzerine kurulu. Bir inek, buzağısını beslemek için süt üretir; ama insanlar yavruyu alıp kesiyor, sütü de kendileri için sağıyor.

Türkiye bu sürecin neresinde

Yetenek ve teknoloji, hoşgörünün olduğu ülkelere akıyor. Çünkü yaratıcı sınıflar ancak huzurlu, mutlu, istikrarlı ve güven veren coğrafyalarda yaşamak ve iş yapmak istiyorlar. Bu huzurlu toplumları ise ancak vicdanlı, demokratik ve çağdaş bir siyaset anlayışı kurabilir.

Türkiye bu dijital oluşumun ve değişimin neresinde? İmam Hatip liselilerinin ülkenin tek umudu olarak görüldüğü, internet teknolojilerinin kimi zaman yasaklandığı, her eleştirinin hakaret olarak değerlendirilip davalar açıldığı bir süreçte bu konuların hiçbirinde olumlu adım beklemek mümkün mü? (Devam edecek)

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları