loading
close
SON DAKİKALAR

Yeni Yök Tasarısı

Prof.Dr. Bekir Koçazeybek
Tarih: 09.11.2012

Prof. Dr. Bekir Kocazeybek yazıyor: ''Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak''...

1981 tarihli 2547 sayılı YÖK yasasının yerine yeni TYK (eski YÖK) yasa tasarısı 5 Kasım 2012 tarihinde YÖK Başkanlığınca tartışmaya açıldı. 

10 bölüm ve 79 maddeden oluşan taslak yasa tasarısı AKP hükümeti doğrultusunda tüm üyeleri değiştirilmiş mevcut YÖK Başkanlığınca hazırlanıp, Basına, Akademik kamuoyuna ve Akademik derneklerin dikkatine sunuldu. Peki 1981’den beri üniversitelerin başında ucube gibi duran, 12 Eylül faşist Askeri cundanın eseri olan 2547 sayılı yasa neden bugün değiştiriliyor ve yerine sunulan taslak genel hatlarıyla ne getiriyor.

2547 sayılı yasa gereği YÖK yapısı 2000’li yılların ortasına kadar AKP karşıtları tarafından bu yıllardan sonra AKP yandaşları tarafından belli amaçlar doğrultusunda kullanıldı ama kaybeden hep üniversite özerkliği ve bilim oldu. Güç geçtikçe akademisyenlerin ekonomik ve özlük haklarında gerilemeler ciddi boyutlara ulaştı. YÖK’ün yapısını ele geçirenler YÖK’ü kaldıracağız diye iktidara geldiler ama bu kurumu kullanmaya devam ettiler.

31 senede neler olmadıki? Doğramacıyla başlayan süreçte kaos, kavga, kutuplaşmalar, politik amaçlar doğrultusunda mantar gibi artan üniversite sayısı ( özellikle Tıp Fakülteleri) 2547 sayılı yasaya göre seçim öngörülen iki makamda (Rektörlük ve Anabilim Dalı Başkanlığı) bitmek bilmeyen gruplaşmalar kavgalar, mobing uygulamaları, kadrolaşmalar, uygulanmayan mahkeme kararları velhasıl 31 yıllık rezalet YÖK’ün uygulamalarından özellikle başörtüsü ve idolojik yaklaşımdan şikayetçi olan AKP ne yaptı, iktidara gelince kaldıracağım dedi, ama tersine 7-8 senedir bu kurumda ve bağlantılı ÖSYM’de ve Üniversiteler Arası Kurulda kadrolaşmayı seçti. 

12 Eylül cuntasının eseri olan Anayasada en önemli kurum olan YÖK’e son 12 Eylül referandumunda dokunmadı bile. Belli siyasi amaçlarına (başörtüsünü yasaya dayanmadan fiili durumla çözdü, belli vakıflarla bağlantılı üniversite sayısını artırdı.) ulaşırken YÖK’ü kullandı.

Peki YÖK’ün kamuoyuna getirdiği yasa taslağında en dikkati çeken “ yağmurdan kaçarken doluya tutulma” sözünü hatırlatan ve bizleri yıllardan beri bıktıran en önemli sorun 3 bölüm, 10 madde de (Üniversite Konseyleri kurulması) belirtilmiştir. Bu madde gereği konseye “her biri farklı Fakültelerde görev yapan öğretim üyeleri arasından beş, Bakanlar Kurulu tarafından seçilen iki, kurul tarafından ilgili üniversitenin Profesör ünvanlı öğretim üyeleri arasından seçilen iki, bu dokuz üniversitenin ilgili Üniversitenin mezunları arasından seçtiği bir ve son üç yıl içinde üniversitenin bulunduğu ildeki vergi mükellefleri içerisinde en çok gelir vergisini ödeyen tüzel kişi temsilcileri arasından veya ilgili üniversite en çok bağışta bulunanlar arasından seçtiği bir kişiden olmak üzere onbir üyeden oluşur.

Bu maddeye bakıldığında demokrosi ve seçim kavramlarının okşayıcılığı yanında dikkati çeken önemli üç tehlikeli unsur var. Öncelikle birincisi, Fakültelerden gelecek olan beş kişinin arasına girmek için yapılacak olan seçimler, Bakanlar Kurulundan gelecek iki kişinin durumu ve sermayeye sahip olan bir kişinin durumu. Peki bu üç durumla ilgili sakıncalar neler olabilir.

1) 5 kişinin arasına girmek için kıran kırana seçim olacaktır. Çeşitli siyasi gruplaşmalar, mesleki (Doktor, mühendis vb), Fakülteler (Tıp, Mühendislik), bölüm (Fen, sosyal, sağlık) gruplaşmaları ve kutuplaşmaları, bireysel tavizler gibi. Zaten mevcut Rektörlük ve Anabilim Dalı Başkanlık seçimlerinde seçim süreçlerinin durumu ortada ve bu rezilliklerden dolayı yeni yasaya gereksinim duyulmadı mı?

2) Bakanlar Kurulundan iki kişinin olmasıyla “ Biz hükümetin temsilcisiyiz, parayı biz veriyoruz” felsefesi ne kadar üniversite özerkliğiyle uyumludur. Siyasetin ve siyasi kadrolaşmanın HSYK’ yı ne duruma getirdiği ortada

3) Sermayeye sahip olan bir kişinin durumu; yönetsel kurumlarda güç ve para her zaman bazı etik değerlerini yok eder, biat getirir böyle bir para gücüyle ve siyasi güç (Bakanlar Kurulu iki üyesi) birleşirse böyle önemli yönetsel bir yapılanmada sonuçlar nereye varır?

Sonuç olarak, biz öğretim üyelerinin umutla beklediği yeni yasanın mevcut yasadan ders alınarak düzenlenmesinde yarar vardır, Demokrasi ve seçim gibi kavramlar çok güzel ve hoş, toplumları toplum yapan kavramlar ancak iyi uygulanabilirse, belli amaçlar için kötü uygulanmazsa yarar vardır. 

Herhalde 31 senedir akademik ve üniversite özerkliği adına hiç ders alınmamış gibi yeni tasarıda anti- demokratik seçim süreçleri, siyasi ve sermaye gücünün üniversite özerkliğini bozacak faktörler olarak 10.madde de yoğunlaşmış olması. Üniversitelerin kavgasız patırtısız, demokratik ve özerk bir şekilde yönetilebilmesi için özellikle bu maddenin tekrar dikkatle düzenlenmesinde yarar vardır. 

Bu sorunun demokratik yollarla sadece öğretim üyelerinin özgür iradesiyle seçilmiş ve en fazla oyu almış kişinin üniversite yönetimine Rektör olması, Fakültelerde ise yine en fazla oy almış kişinin Dekan olmasıyla çözülebileceğine inanıyoruz. 

Vişne Haber Ajansı

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları