loading
close
SON DAKİKALAR

2017’de dünyayı tehdit edecek 10 gelişme arasında Türkiye de var

2017’de dünyayı tehdit edecek 10 gelişme arasında Türkiye de var
Tarih: 19.02.2017 - 09:59
Kategori: Gündem

Küresel ‘güvenlik’ politikalarının belirlendiği Münih Güvenlik Konferansı’nda 2017’de dünya güvenliğini tehdit eden 10 gelişme arasında Türkiye’de OHAL altında gidilen referandum da sıralandı.

Almanya’nın güneyindeki Münih kentindeki tarihi Bayerische Hof Oteli’nde 17 Şubat’ta başlayan ve bugün sona erecek olan 53. Münih Güvenlik Konferansı’nda bu yıl da Türkiye’deki siyasi gelişmeler önemli bir yer tuttu. Başbakan Binali Yıldırım’ın yanı sıra Milli Savunma Bakanı Fikri Işık, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın da katıldığı konferansta yayımlanan Güvenlik Raporu’nda, Türkiye’deki olağanüstü hâl uygulaması ve referandum sürecine kapsamlı şekilde değinildi.

Rapor, Münih Güvenlik Konferansı Vakfı tarafından hazırlanıyor ve içinde istatistikler, yıl boyunca uluslararası güvenliği etkileyebilecek gelişmeler ve tehditler yer alıyor. Raporda 15 Temmuz Darbe Girişimi ve ardından ilân edilen OHAL'le birlikte yaşananlar da yer alıyor. Raporda, bu süreçte yapılan seçim kampanyası ve referandumun "ekonomiye, istikrara ve bölge ülkeleriyle ilişkiye zarar verme ihtimalinden" söz ediliyor.

OHAL, referandum, baskılar

BirGün'de Derviş Cemal imzasıyla yer alan habere göre; Raporda yer alan, "2017’de güvenlik sorununda rol oynaması muhtemel aktörler" başlığında Türkiye'deki gelişmeler de var. Raporda, 15 Temmuz sonrası uygulamaların ‘ciddi bir baskı aracına dönüştüğü’ yazıyor. Raporda AKP iktidarı için “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hükümeti” ifadesi kullanılıyor. Türkiye’nin Batı ile ilişkilerinin gerildiği ancak, iki tarafın da birbirine ihtiyacı olduğu görüşüne de raporda yer verildi.

***
ABD adım atmadı Rusya’ya yöneldik!

“Türkiye’nin Bölgesindeki Rolü” başlıklı toplantıda da, Türkiye’de yaşanan iç siyasi gelişmeler, ABD ve AB ile anlaşmazlıklar, Kürt sorunu, Suriye politikaları ve Rusya ile işbirliği tartışıldı. Milli Savunma Bakanı Fikri Işık, Batı İttifakı’nın zamanında atması gereken adımları atmamasından ötürü Rusya’nın ağırlığını artırdığını söyledi. Suriye’de Türkiye ve ABD’nin ortaklaşa benimsediği kırmızı çizgilerin aşıldığı 2012-2013 döneminde Obama yönetiminin müdahale etmemesinden kaynaklanan boşluğu Rusya’nın “çok iyi doldurduğunu” söyleyen Işık, Rusya’nın bu sayede herkesin dikkate alması gereken bir aktör konumuna geldiğini söyledi.

ABD ile görüş ayrılıklarına rağmen ilişkilerin kopartılmadığını söyleyen Bakan Işık, “İlişkileri koparmadık hâlâ konuşmaya devam ediyoruz” şeklinde konuştu.

“PYD’yi Suriyeli Kürtlerin temsilcisi olarak görürsek son derece büyük bir yanlışa düşeriz” diyen Işık, Rakka operasyonunun büyük önem taşıdığına işaret ederek, “Biz formülümüzü ortaya koyduk, DEAŞ’ı süpürme operasyonunu, Suriyelilerle, DEAŞ’ın evinden yurdundan ettiği Rakkalılarla yapalım, bu konuda Türkiye’nin tecrübesi var” diye konuştu.

Eski CIA direktörü: Gerilimin nedeni Suriye politikaları

Eski ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatının (CIA) Direktörü David Petraeus ise Türkiye’nin kilit öneme sahip olduğunu söylerken, Türkiye-ABD ilişkilerinde ihtilafın Esad ile başladığını aktardı. Petraeus, bir diğer ihtilafın Suriyeli Kürtler konusunda yaşandığını söyledi. Suriye’deki Kürtlerin IŞİD’e karşı mücadelede “çok iyi savaşçılar” olduğunu söylerken PYD’yi PKK’nin ‘kuzeni’ olarak nitelendiren Petraeus, “Bu, gerilimin diğer bir sebebi” diye konuştu.

Petraeus, Rakka operasyonuna da değinirken, “Edindiğim bilgilere göre büyük bir hassasiyet var, Rakka’nın bir Kürt kenti olmadığı ve bu nedenle Kürtler tarafından kurtarılamayacağı anlayışı var. Askeri anlayışa göre ‘tutamayacağın toprağı kurtarmamalısın” sözlerini kaydetti.

‘Kürt sorunu askeri yöntemle çözümlenemez’

AB’nin Genişlemeden Sorumlu Komiseri Johannes Hahn ise Türkiye’nin AB ile ilişkileri ve tam üyelik süreciyle ilgili dikkat çekici açıklamalar yaptı. İstikrarlı bir Türkiye’nin AB için çok önem taşıdığını ifade eden Hahn, “Son yıllarda tanık olduğumuz bazı gelişmeler Türkiye’nin AB yolunda ilerlediğini göstermiyor. Nisan ayındaki referanduma bakacağız. Yargı bağımsızlığı gibi konularda öngörülen bazı değişiklikler AB perspektifiyle örtüşmüyor” diye konuştu.

“Kürt sorunu salt askeri yöntemlerle çözümlenemez” diyen Hahn, bu konuda Türkiye ile görüş ayrılığı olduğunu kaydetti. AB Komiseri, “Ancak siyasi çözüm kalıcı olacaktır. Bizim de çıkarımız bu soruna kalıcı çözüm bulunmasından yana. 17 milyon Kürt yaşıyor Türkiye’den Avrupa’ya yeni bir göç dalgası olması çıkarımız ile örtüşmüyor” diye konuştu.

***

Konferans ile ilgili sorular

1. Münih Güvenlik Konferansı’nı önemli kılan nedir?

Münih Güvenlik Konferansı, güvenlik politikasıyla ilgili en etkin kişilerin bir araya geldiği tek uluslararası platform özelliğini taşıyor. Hatta aralarında anlaşmazlıklar bulanan ülkelerin güvenlik uzmanları ve politikacıları bile burada buluşuyor.

Pensilvanya Üniversitesi, Münih Güvenlik Konferansı’nı “Dünyadaki en iyi think-thank organizasyonu” olarak nitelendiriliyor.

2. Münih Güvenlik Konferansı’na kimler katılıyor?

Bu yıl 53’üncüsü düzenlenen Münih Uluslararası Güvenlik Konferansı’na tüm dünyadan 500’ün üzerinde politikacı, bürokrat, güvenlik uzmanı, uluslararası örgüt temsilcisi ve araştırmacı katılıyor. ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence, Almanya Başbakanı Angela Merkel, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, AB Konseyi Başkanı Donald Tusk, NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, Polonya Cumhurbaşkanı Andrej Duda, Ukranya Cumhurbaşkanı Poroşenko, Afganistan Cumhurbaşkanı Mohammed Aşraf Ghani, Norveç Başbakanı Erna Solberg, Macaristan Başbakanı Victor Orban, Irak Başbakanı Haydar El Abadi, Suudi Arabistan Dıişileri Bakanı Adel El Cubeir, İran Dıişileri Bakanı Muhammed Cavad Sarif, Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, İngiltere Dışişleri Bakanı Boris Johnson, Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Marc Ayrault, İsrail Savunma Bakanı Avigdor Liberman, ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence, Savunma Bakanı General James Matties katılımcılardan sadece bazıları.

3. Münih Güvenlik Konferansı’nda hangi konular tartışılıyor?

Dünya gündeminde öne çıkan gelişmelerin tümü, Münih’te de ele alınıyor. Trump’ın ABD Başkanı seçilmesi, İngiltere’nin AB’den ayrılması, NATO ittifakı içindeki anlaşmazlıklar, olası ticaret savaşları, mülteci sorunu, Suriye’deki iç savaş, Çin ve Kuzey Kore odaklı Asya-Pasifik bölgesindeki gelişmeler, siber güvenlik, Ortadoğu barış süreci, Avrupa ve dünyada yükselişe geçen milliyetçi akımlar, Ukrayna krizi ve dünya genelinde artan terör tehlikesi, konu başlıklarından sadece birkaçı.

4. Münih Güvenlik Konferansı ne zamandan beri düzenleniyor?

İlk kez 1963 yılında düzenlenen konferansı Alman yayıncı Ewald von Kleist ve Amerikalı fizikçi Edward Teller hayata geçirdi. Von Kleist, Hitler’e karşı direniş hareketinin içinde yer almıştı. Aslen Macar asıllı bir Yahudi olan Edward Teller ise hidrojen bombasının mücitlerinden biriydi. İlk olarak “Askerî Bilimler Buluşması“ ismiyle düzenen etkinlik, sonradan Münih Güvenlik Konferansı adını aldı.

***

Sponsor silah endüstrisinin tekelleri

Sponsorları arasında silah endüstrisinin büyük şirketleri ve ‘’Güvenlik’’den kâr elde eden Krauss – Maffei Wegeman, Reyteon, Lockhead, Core Grooup Meeting, Münich Strategy Forum, European Defence, Energy Security, Cyber Security ve Health Security’nin yanısıra, savaş ekonomisi ile ilişkili de yatırımları olan çok sayıda şirket var.

***

Konferansa karşı eylemler

Savaş karşıtları zirveye karşı Münih sokaklarında eylemler yapıyor. Onlarca parti, dernek, sendika, kurum ve siyasi yapının bir araya gelmesiyle kurulan platformun çağrısıyla yapılan eylemler de zirvede yeni savaş politikalarının tartışıldığı ve kararlarının aldığı belirtildi. Eylemciler “Savaşa hayır”, “NATO’ya hayır”, “Sınırlar kaldırılsın” gibi sloganlar attı.

***

2016’da beklenen 10 güvenlik tehdidi şöyle sıralanmıştı:

1 ABD ve Avrupa’nın son 70 yıldır kritik önemde olan işbirliğinin zayıflaması ve Ortadoğu krizlerinin bu sebeple büyümeye terk edilmesi.

2 Sığınmacı krizi ve terör tehdidi sebebiyle Avrupa’nın sınırlarını kapatması ve birliğin kuruluş ilkelerine meydan okunması.

3 Çin’in dünya sahnesine öncü ve etkili bir güç olarak çıkması ve uluslararası aktörlerin buna nasıl yanıt vereceğini bilmemesi.

4 IŞİD ve sempatizanlarının güç kazanması, buna verilen yanıtın yetersiz kalması.

5 Suudi Arabistan’da istikrarsızlığın devamı ve gittikçe daha izole olması sebebiyle Ortadoğu’da daha agresif tutum takınması.

6 Yüksek teknolojinin öneminin artması ve bunun devlet dışı aktörler tarafından kullanılması, bilgisayar sistemlerini bozan yasadışı örgütlerle nasıl mücadele edileceğinin henüz bilinmemesi.

7 Ne yapacağı tahmin edilemeyen liderler Rusya Devlet Başkanı Putin ve Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan başta olmak üzere, Suudi Arabistan Kralı Selman ve Ukrayna Cumhurbaşkanı Poroşenko da bu liderlerin arasında.

8 Brezilya sorunu, Başkan Rousseff’in politikaları sebebiyle ülkede siyasi ve ekonomik krizin 2016’da daha da büyümesi riski.

9 Gelişmekte olan piyasalara sahip ülkelerde 2016'da hiç seçim olmaması, 2016’da ekonomik sorunların büyümesi riski karşısında yönetimi değiştirecek seçimlerin olmaması sebebiyle halkın sokaklara dökülmesi olasılığı.

10 Türkiye’de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sistemi değiştirme ve Başkanlık sistemine geçme çabası, bu sebeple tutunacağı sert siyasi tutumun ülkenin zaten sıkıntı yaşayan yatırım ve ticaret alanine daha da kötü etkilemesi riski.

***

2017’de uluslararası güvenliği etkileyebilecek 10 gelişme:

1 Bağımsız, uluslararası gelişmeleri önemsemeyen tek taraflı bir ABD.

2 Çin’in ABD’ye aşırı reaksiyon gösterme ihtimali.

3 Merkel’in yeniden seçilse bile daha güçsüz bir konuma gelmesi olasılığı

4 Birçok ülkede seçimler olacağı için 2017’de reformların ikinci, üçüncü plana atılması.

5 Ortadoğu’da halkın öfkesini artıran iletişim araçlarının güçlenmesi.

6 Merkez Bankalarının gittikçe daha fazla siyasileşmesi.

7 Beyaz Saray ile Silikon Vadisi’nin çatışması, yani bilim alanında yapılacak özgür yatırımların azalması.

8 Türkiye’de OHAL sürecinde yapılan seçim kampanyası ve referandumun ekonomiye, istikrara ve bölge ülkeleriyle ilişkiye zarar vermesi.

9 ABD’ye daha da fazla tepki göstermek için kapasitesini artıran Kuzey Kore.

10 Afrika’da nadir bulunan istikrar sahibi ülkelerden Güney Afrika’da, Zuma’nın iktidar savaşı sebebiyle siyasi çatışma yaşanması.


ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları