DP iktidarına son veren 27 Mayıs İhtilalinin üzerinden 56 yıl geçti
ANLAŞILAMAYAN 27 MAYIS 56 YAŞINDA
27 Mayıs 1960, Türkiye siyaset tarihinde önemli bir tarih. Birçoklarınca o da daha sonrakiler gibi Darbe işte. Atanmış askerlerin “seçilmiş” sivilleri iktidardan alaşağı ettiği, dolayısıyla nedenleri ve sonuçları ne olursa olsun karşı çıkılması gereken bir hareket. 56 yıl geçmiş üzerinden.
Son yıllarda özellikle sosyalistlerin içinde zararlı bir virüs gibi yayılmaya çalışan liberal vıcıkların yüksek perdeden biteviye bağırarak insanların bilincine sabitlemeye çalıştığı bir şey var: “27 Mayıs da 12 Mart ve 12 Eylül darbeleri gibi bir darbedir, demokrasi aşıkları olanlar tümüne birden karşı durmalılar ki demokrat olsunlar” der dururlar. Ne yazık ki bu yüzeyselliklerini birçok iyi niyetli sosyaliste de bulaştırmayı başardılar.
“Herkes için demokrasi nasıl olabilir?”, “sistemi topyekun karşıya almadan nasıl demokrat olunabilir?” gibi alfabetik soruları sorsak da alacağımız cevap yine liberal birtakım safsatalar olacaktır.
Sosyalistler ekonomiye “mülkiyet”, siyasete “iktidar” açısından bakarlar. Bakalım bir büyük devrimci nasıl bakmış?
“Sınıf egemenliği çok kez Sınıf Diktası (Tahakkümü) ile karıştırılır. Bunu özellikle en şoven diktacı olan Finans – Kapital karıştırır. Maksadı açıktır. Fahişenin kendisini namuslu göstermek için bütün mahalleyi fuhuşla suçlayışı olağandır. Finans - Kapital de, kendi kimi ‘Demokratik’ maskeli sınıf diktatörlüğünü açıklayanları Dikta ile suçlar.
“İktidar ne zaman Tahakkümdür? Bir avuç sömürücü azınlık, çoğunluğu aldatma veya zorla kendi oyununa getirirse, o zaman tahakkümdür. İster Faşist, ister Demokrat olsun, Finans - Kapital hiçbir vakit çoğunluğu sömürmekten cayamaz. Finans - Kapital iktidarı her zaman tahakkümdür.
“Modern Toplumda burjuva tahakkümüne karşı çıkan tek İKTİDAR alternatifi, Proletarya Sosyalizmidir. Proletarya da azınlıktır. Ama sömürücü bir sınıf değildir ve kendisinin sömürüden kurtulması için, yeryüzünde hiç kimsenin sömürü ve dolayısı ile de tahakküm altında kalmaması gerektiğine inanır. Onun için, daha ilk adımında, Finans - Kapital tahakkümüne karşı bütün köylü, esnaf, aydın tabakalarını hatta burjuva liberallerini ve bütün insanlığı çağırır.
“27 Mayıs Devrimcileri bu çok aşırı basit gerçekliği akıllarına getirmeden bir iktidarı devirdiler. Devrilen Finans - Kapital iktidarı mıydı? Açıkça oydu. 27 Mayısçılar öyle sanmadılar. ‘Kişileri’ devirdiklerine inandılar. O kişi kuklaları oynatan Sınıfları görmediler.” (Dr. Hikmet Kıvılcımlı, 27 Mayıs ve Yön Hareketinin Sınıfsal Eleştirisi, s. 131)
Demek ki neymiş? Finans- kapital sınıf diktası demekmiş, Finans-kapital iktidarı her zaman sınıf tahakkümü imiş.
Kıvılcımlı bu belirlemelerin ardından çok net biçimde alternatifi koyar: “Modern Toplumda burjuva tahakkümüne karşı çıkan tek İKTİDAR alternatifi, Proletarya Sosyalizmidir” diyerek, hiçbir demagojiye pabuç bırakmayacak biçimde işçi sınıfı ve partisinin, iktidarın gerçek ve tek alternatif olduğunu göze batırır.
Burada kısa kısa bazı karşılaştırmalar yapalım:
- 27 Mayıs o zaman iktidarda olan Finans-Kapital ve Tefeci Bezirgan ittifakına karşı yapılmış ve o iktidarı alaşağı etmiştir.
- Sadece o ittifaka ve onun siyasi iktidardaki temsilcilerine zarar vermiş, halka dokunmamıştır.
- Gerek hemen yaptırdığı yeni anayasa ve daha sonra çıkarılan kanunlarla o zamana dek görülmemiş ölçüde özgürlükler sağlanmıştır.
- O zamana kadar finans-kapital tahakkümü altında çil yavrusu gibi örgütsüz olan halkın, özellikle de işçi sınıfı örgütlenmesinin önü tam olmasa da açılmıştır.
Ancak;
“ İktidar sistemi, 27 Mayıs'ın ister istemez bilinçsiz halkın Vurucu Gücüyle DP biçiminde devrilmiş olmasına rağmen, ondan sonra, sınıf savaşı ve sınıf bilinci olmadığı için, devrimci gücümüzün, vurucu devrimci gücümüzün adeta kendisi de farkına varmaksızın, hazırca tekrar bir Finans-Kapitale iktidarı devretmesi biçiminde, AP iktidarı şekline girmiştir.” (Durum Yargılaması, s. 67-68)
Yukarda saydığımız olumlu işleri yapan 27 Mayısçıların gerçek anlamda bir proletarya devrimi yapmaları beklenemezdi elbette. Hele de işçi sınıfının bilinçli ve örgütlü olmadığı bir ortamda yukarda sayılanların gerçekleşmesi bile beklenmesi güç şeylerdi.
12 Mart ve 12 Eylül faşist darbelerinin ise asıl hedefi işçi sınıfı, devrimci gençlik, sosyalistler ve Kürt halkını ezmektir. Bunun için:
-1961 Anayasası ile getirilen bütün demokratik hakları geri almak bu her iki faşist darbenin baş hedefi olmuştur.
-Finans- kapital iktidarına hiç dokunulmadığı gibi aksine iktidarı sağlamlaştıracak bütün tedbirler hizmete sunulmuştur.
-İşçi sınıfının sendikal ve siyasal bütün hakları kısıtlanmıştır.
-Devrimci gençlik adeta sürek avına uğratılarak ülke gençlerin kanıyla boyanmıştır adeta.
-Toplumun her kesimine örgütlenme kısıtlaması getirilerek adeta toplumun nefesi kesilmiştir.
-Kürt halkı üzerindeki baskı ve zulüm, katliamlar boyutuna ulaşmıştır.
-Tüm bunların olabilmesi için, toplumun bu zamana kadar gördüğü en demokrat anayasa olan 1961 Anayasasının izlerini bile bırakmamışlardır.
Bu kısa karşılaştırma bile 27 Mayıs’a ve anayasasına ne kadar yüzeysel bakılıp haksızlık edildiğini göstermeye yeter. Bize düşen Emperyalizm kaynaklı demagojilerle faşist sivilleri alkışlamak değil, olayı olduğu gibi görerek 27 Mayıs’ın kıymetini bilmektir.
Toplum son 15 yıldır “sivil” bir iktidar tarafından yönetilmektedir. Aklı olan herkesin görebileceği gibi Cumhuriyet tarihinin en geri ve gerici uygulamaları bu dönemde yapılmıştır. Şimdi sivil anayasa yapalım teraneleriyle tüm bu gerici uygulamalar yapılacak anayasa ile değişmez hale getirilmeye çalışılıyor.
Sosyalistler olayların diliyle konuşur, olanı olduğu gibi görerek ilerisi için dersler çıkarmaya çalışır. Hiçbir olay tek başına “iyi” veya “kötü” olamaz. Ancak iyi yanları veya kötü yanları ağır basabilir. ‘7 Mayıs ihtilalinin ve getirdiği anayasanın toplum gelişmesinde olumlu yanları daha çok olmuştur.
27 Mayıs’ın gerçek tahlilini yine Kıvılcımlı’nın dilinden paylaşalım.
“Vurucu Güç, gerici iktidarı, sırası gelince, bir gecede vurup düşürebiliyor. Ondan sonrası, öne geçen Özgüç’ün niteliğine kalıyor. Bu nitelik karşıdevrimci ise, vurucu gücün devrimciliği amortize edilerek güme gider, nitelik devrimci ise Sosyal Devrim yörüngesine oturabilir.” (Halk Savaşının Planları s. 132)
Demek ki bize demagoji değil, proletarya partisini örgütleyerek tüm halk güçlerini Sosyal Devrim yörüngesine oturtmak düşüyor.
Ahmet Kale