loading
close
SON DAKİKALAR

28 Şubat'ın 23. yılı

28 Şubat'ın 23. yılı
Tarih: 28.02.2020 - 11:20
Kategori: Gündem

28 Şubat süreci, Necmettin Erbakan'ın başbakan, Tansu Çiller'in dışişleri bakanı olduğu 28 Şubat 1997'de olağanüstü toplanan Millî Güvenlik Kurulu toplantısı sonucu açıklanan kararlarla başlayan süreçtir.

28 Şubat süreci, Türkiye siyasi tarihine geçen kararlar ve bu kararların uygulanması sırasında Türkiye'de siyasi, idari, hukuki ve toplumsal alanlarda yaşanan değişimlere neden olan bir süreçtir. Yaşananlar, post-modern darbe olarak da adlandırıldı. "İrticayla mücadele eylem planı" ile anılan bu süreçte verilen kararların ve yaptırımların uygulanıp uygulanmadığı denetlemek için Çevik Bir öncülüğünde Batı Çalışma Grubu kuruldu, 28 Şubat sürecinin yargılamaları ilk kez Ergenekon davaları ile başladı.

28 Şubat kararları nelerdir?

28 Şubat'ta yapılan MGK toplantısı 9 saat sürdü. MGK laikliğin Türkiye'de demokrasi ve hukukun teminatı olduğunu vurguladı. 28 Şubat 1997'deki MGK'nın tavsiye kararları hükümete bildirildi.

Kararda, laiklik için yasaların uygulanması istendi, tarikatlara bağlı okullar denetlenmeli ve MEB'e devredilmeli, 8 yıllık kesintisiz eğitime geçilmeli, Kuran kursları denetlenmeli, Tevhid-i Tedrisat uygulanmalı, tarikatlar kapatılmalı, irtica nedeniyle ordudan atılanları savunan ve orduyu din düşmanıymış gibi gösteren medya kontrol altına alınmalı, kıyafet kanununa riayet edilmeli, kurban derileri derneklere verilmemeli, Atatürk aleyhindeki eylemler cezalandırılmalı, deniliyordu.

28 Şubat ortamı nasıl oluştu

4 Şubat 1997'de Sincan'dan geçen tank. RP-DYP Koalisyonu kurulmasının ardından bu dönemde yaşanan bazı olayların, 28 Şubat sürecini tetiklediği ve hızlandırdığı düşünülmüş, 2 Ekim-7 Ekim 1996 tarihleri arasında Başbakan Necmettin Erbakan sırasıyla Mısır, Libya, Nijerya'yı ziyaret etti. Libya'da, Kaddafi'nin bir çadırda Erbakan ile yaptığı görüşmede sarfettiği sözler muhalefet ve basın tarafından ağır bir şekilde eleştirildi.

6 Ekim 1996'da Ankara Kocatepe Camii'nde "şeriat isteriz" diye bağıran sakallı, cübbeli ve asalı Aczmendiler gösteri yaptı.

3 Kasım 1996'da Susurluk'ta meydana gelen trafik kazasında mafya-siyasetçi-polis ilişkileri açığa çıktı.

Başbakan Erbakan 'fasa fiso' dedi, Adalet Bakanı Şevket Kazan ise, aydınlık için bir dakika karanlık toplumsal eylemi için "Mumsöndü oynuyorlar" dedi.

Yine Kayseri'nin Refah Partili Belediye Başkanı Şükrü Karatepe, 10 Kasım 1996 tarihli Refah Partisi İl Divan Toplantısındaki konuşmasında, Türkiye'de henüz gerçek demokrasinin olmadığını, hâkim güçlerin herkesi kendi görüşleri doğrultusunda hareket etmeye zorladığını söyledi. Karatepe konuşmasında 28 Şubat süreci içindeki kararları eleştirerek "Refah Partili olarak yeryüzünde tek başıma da kalsam, bu zulüm düzeni değişmelidir. İnsanları köle gibi gören, çağdışı bu düzen mutlaka değişmelidir. Ey Müslümanlar sakın ha içinizden bu hırsı, bu kini, nefreti ve bu inancı eksik etmeyin. Bu bizim boynumuzun borcudur" dedi.

Ancak Karatepe bu konuşması nedeniyle 1 yıl hapis ve 420.000 lira ağır para cezasına mahkûm edildi. Dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan, 11 Ocak 1997 günü, Başbakanlık Konutunda tarikat liderleri ve şeyhlere iftar yemeği verdi.

Görüntüler kamuoyunda geniş yer bulmuş, Türk Silahlı Kuvvetleri'nde (TSK) tepkiye neden olmuş ve komuta kademesi, Başbakan Erbakan ve yardımcısı Tansu Çiller'i eleştirmeye başladı.

Yüksek rütbeli subaylar 22 Ocak 1997 tarihinde Gölcük'te toplanarak irticanın iktidarda olduğunu tartıştılar. 30 Ocak 1997'de Sincan Belediyesi "Kudüs gecesi" düzenledi. Belediye başkanı Bekir Yıldız, İran büyükelçisinin misafir olduğu gecede sahneye konulan cihat oyunu basında tepki oluşturdu. Bekir Yıldız daha sonra tutuklandı, mahkûmiyet aldı.

3 Şubat 1997'de, Ankara'da Star TV muhabiri Işın Gürel'in muhafazakar biri tarafından saldırıya uğraması toplumda büyük bir tepkiye neden oldu.

4 Şubat'ta Sincan'da askerler 20 tank ve 15 zırhlı araçla geçiş yaptı.

5 Şubat'ta Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Başbakan Erbakan'a uyarı mektubu gönderdi. Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya İrtica, PKK'dan daha tehlikeli' dedi.

11 Şubat'ta Şeriata Karşı Kadın Yürüyüşü Ankara'da yapıldı.

23 Şubat 1997'de Fatih Camii'nde öğlen namazının ardından bir grup ellerindeki yeşil bayraklarla "şeriat isteriz", "yaşasın Hizbullah" sloganlarıyla yürüdü. İslamcı gazeteci Yaşar Kaplan, gerektiğinde İslam uğruna şehit olacaklarına dair bir açıklama yaptı.

28 Şubat sonrası gelişmeler

4 Mart'ta dönemin Türkiye Başbakanı Erbakan, MGK kararları yumuşatılmazsa imzalamayacağını söyledi ve daha sonra da imzalamadı.

21 Mayıs'ta Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş, ‘‘Ülkeyi iç savaşa sürüklediğini’’ söyleyerek, RP'nin kapatılması için dava açtı.

3 Haziran'da Susurluk Davası 7 ay aradan sonra DGM'de başladı.

7 Haziran'da Genelkurmay, irticai faaliyetleri desteklediğini iddia ettiği firmalara ambargo koydu.

10 Haziran'da Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay başkan ve üyeleri Genelkurmay Başkanlığı'na çağrılarak kendilerine irtica konusunda brifing verildi.

18 Haziran'da Necmettin Erbakan başbakanlıktan istifa etti. İstifasının nedeninin başbakanlığı Tansu Çiller'e devretmek olduğunu belirtti.

Ertesi gün 19 Haziran'da Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, hükümet kurma görevini o sırada arkasında TBMM çoğunluğu olan DYP lideri Tansu Çiller'e vermeyip, ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz'a verdi.

30 Haziran'da Mesut Yılmaz, Bülent Ecevit ve Hüsamettin Cindoruk'la birlikte ANASOL-D Hükümeti'ni kurdu.

Fazilet Partisi 18 Nisan 1999 tarihinde yapılan seçimlerde 111 milletvekili çıkarmış ve meclisteki yerini almış, İstanbul'dan milletvekili seçilen Merve Kavakçı 28 Şubat sürecinin ve başörtüsü yasağının devam ettiği o günlerde başörtüsü nedeniyle daha seçildiği ilk günden itibaren Türkiye kamuoyunda yer bulmuş, dönemin meclisin en yaşlı üyesi TBMM geçici başkanı Ali Rıza Septioğlu ise Atatürk'ün Şapka İnkılâbı'nı işaret ederek ve Kavakçı'nın başörtüsüyle meclise genel kuruluna giremeyeceğini ve yemin edemeyeceğini söylemiştir.

Daha sonra 2 Mayıs 1999 tarihinde Yüksek Seçim Kurulu'ndan mazbatasını aldıktan sonra meclisin açılış oturumuna katılmak için Merve Kavakçı, Nazlı Ilıcak'la beraber TBMM Genel Kurul Salonu'na gelmiş ancak başörtüsüyle meclis genel kuruluna girmesi üzerine Demokratik Sol Parti (DSP) milletvekilleri sıralara vurarak ve yuhalayarak Kavakçı'yı protesto etmişler, bu sırada DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit meclis kürsüsüne gelerek şu sözleri sarf etmiştir:

"Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Türkiye'de hanımların giyim kuşamına, başörtüsüne özel yaşamlarında hiç kimse karışmıyor. Ancak, burası hiç kimsenin özel yaşam mekanı değildir. Burası, devletin en yüce kurumudur. Burada görev yapanlar, devletin kurallarına, geleneklerine uymak zorundadırlar. Burası, devlete meydan okunacak yer değildir! Lütfen bu hanıma haddini bildiriniz!"

28 Şubat sürecinde dikkat çeken isimlerden Fethullah Gülen olmuş, 11 Ocak 1997'de Necmettin Erbakan, Ramazan nedeniyle 51 tarikat ve cemaat liderini Başbakanlık Konutu'na iftara çağırmış, Fethullah Gülen de çağrılanlar arasında olmuş ancak iftar yemeğine katılmamış, olay kamuoyunda yoğun tartışmalara neden olmuştur.

29 Mart 1997'de Samanyolu TV'de katıldığı bir televizyon programında Türk Silahlı Kuvvetleri'ni siyasete müdahale etmek ve muhtıra vermekle eleştirenlere karşı "Asker demokratik yollarla sorunların çözümünü istedi" demiş,[22] 28 Şubat sonrasında Necmettin Erbakan'ı eleştirenler arasında yer almış ve Türk Silahlı Kuvvetleri'nin müdahalesini demokratik bulduğunu söyledi. Yine 16 Nisan 1997'de Kanal D'den Yalçın Doğan'a verdiği röportajında da askerin tutumunu destekleyerek şöyle dedi:

"Askerlerimiz bir yönüyle yaptıkları bazı şeylerden ötürü bazı çevrelerce, belki antidemokratik davranıyor sayılabilirler. Ama onlar konumlarının gereğini anayasanın kendilerine verdiği şeyleri yerine getiriyorlar. Hatta dahası, ben zannediyorum, onlar, bazı sivil kesimlerden daha demokrat. Herhalde onların temsil ettikleri kuvvet şu partiler arasında birbirini istemeyen insanların elinde olsa bir gece hızlı bir baskınla gelirler hasımlarını bertaraf ederler onun yerine otururlar. Kuvvet ellerinde olduğu halde çok mantıki davranıyorlar. Çok muhakemeli davranıyorlar. Epey zamandan beri. His öne çıkmıyor burada ve kuvvet, güç gösterisi şeklinde öne çıkmıyor. Bana demokraside daha dengeli geliyorlar, o açıdan."

Sürecin önemli isimlerinden Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya'nın 25 Şubat 1997’de devletin geleceği için birinci tehdit PKK terörünün kontrol altına alındığını bundan sonra aşırı dinci akımların PKK tehdidinden daha büyük bir tehlike olduğunu iddia etmiş, bu kesimin laik cumhuriyete tehdit oluşturduğunu "Bu defa silahsız kuvvetler gereğini yapsın" sözleriyle savundu.

TİSK, TESK, Türk-İş ve DİSK'in yayınladıkları "Laiklik ve demokrasi sahipsiz değil" bildirisi ise Erkaya'nın belirttiği silahsız kuvvetleri oluşturuyordu.

Yine dönemin Türkiye Başbakanı Bülent Ecevit, 23 Ocak 1999'da Hürriyet gazetesine verdiği röportajda ordu ile hükumet ilişkilerini değerlendirirken "28 Şubat sürecinin defteri kapandı" sözlerinden 5 gün sonra 28 Ocak 1999 tarihinde yapılan MGK toplantısında dönemin genelkurmay başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu 28 Şubat sürecini Refah Partisi, Necmettin Erbakan ve destekçilerini işaret ederek; irticai faaliyetlerde bulunan bir parti ve onunla işbirliği içerisinde olanlara ve neticesi; laik Türkiye'yi korumak maksadıyla yapılmış bir hareket olarak tanımladı.

28 Şubat'ın en dikkat çeken isimlerinden birisi de dönemin Türkiye Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel olmuştur. Süreç içerisinde "irtica" ile mücadelesi için silahlı kuvvetleri desteklemiş, Refahyol hükümetinin uygulamalarını eleştirmiş ve Türkiye'de askerî müdahalelerin ağır sonuçları olduğunu söyleyerek bir topluluk konuşmasında "Çıkın sokaklara, yıkın bu hükümeti" dedi.

Demirel, 2006 yılında Habertürk'te Melih Meriç'in sunduğu bir televizyon programında başörtüsü yasağıyla ilgili olarak şöyle konuştu:

"Orası üniversite, oranın kuralları var. Danıştay, Anayasa Mahkemesi karar vermiş. İlle başı bağlı okumak istiyorsan, başı bağlı olarak okunabilen yerler var, oraya git. Arabistan'da falan öyle yerler vardır, oraya gidin, orada okuyun! Türkiye laiklikten vazgeçemez. Herkes aklını başına toplasın. Bu ülkenin halkı yüzde 99'u Müslüman diye, Müslümanlığı istismar ederek, bu milleti arkamıza düşürürüz diye düşünen varsa aldanıyor. Hem de çok aldanmaktadır. Cumhuriyet 5'inci neslini yetiştirmiştir ve bu nesil cumhuriyete sahip çıkmaktadır. Türban özgürlük falan değildir. Bu gericiliktir."

2013 yılında MGK'da alınan 28 Şubat kararlarının 1997 yılından 2009 yılına kadar da uygulandığını söyledi, 28 Şubat'ın darbe ve yanlış olmadığını savundu, Erbakan hükumetinin istifası sonrası hükümeti kurma görevini Tansu Çiller'e değil Mesut Yılmaz'a vermesine yönelik eleştirilere karşı "Takdir Cumhurbaşkanı'nın diyor Anayasa. Yani benim takdirim" dedi.

28 Şubat davası

2012 yılında ise TBMM, darbeleri araştırma komisyonu kurarak,  28 Şubat başta olmak üzere askeri darbeleri araştırmaya başladı. 28 Şubat davası, 28 Şubat sürecinde "Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini cebren devirmeye, düşürmeye iştirak"la suçlanan 103 sanık hakkında 2 Eylül 2013-de başlayan davadır. Dava, Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görüldü.

Sanıklar ilk defa 2 Eylül 2013'te hakim karşısına çıktı. Davada 76'sı tutuklu, toplam 103 sanık vardır. Davanın sanıkları arasında bulunan eski Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı sağlık sorunları olduğu için duruşmaya katılmadı.

Dönemin hükümet ortağı DYP‘nin Genel Başkanı Tansu Çiller ile İçişleri Bakanı Meral Akşener‘in, "mağdur" olarak gösterildiği iddianamede, eski Bakanlar Hasan Celal Güzel, Teoman Rıza Güneri ve Şevket Kazan, kapatılan Refah Partisi‘nin milletvekilerinden Şeref Malkoç ve Mehmet Bekaroğlu ile kapatılan Fazilet Partisi‘nden 1999‘da milletvekili seçilen, ancak TBMM‘de yemin edemeyen Merve Kavakçı, eski Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi Başkanı Bülent Orakoğlu‘nun da aralarında bulunduğu 481 kişi "müşteki/mağdur" olarak yer aldı.

76 tutuklu sanıkla başlanan davada 19 Aralık 2013 tarihinde "Tutuklu süreleri göz önüne alınarak ve delilleri karartma şüphesinin ortada kalkması" sebebiyle adli kontrol şartıyla tahliye kararı verilmiş ve Emekli Orgeneral Çevik Bir, Emekli Orgeneral Çetin Doğan, Emekli Tümgeneral Erol Özkasnak, Emekli Tümgeneral Kenan Deniz ve Tuğgeneral İdris Koralp tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmıştır. Böylece Balyoz Planı davasından hüküm giyen Emekli Orgeneral Çetin Doğan dışında tutuklu sanık kalmadı.

Dönemin Başbakan yardımcısı, DYP Genel Başkanı Tansu Çiller 18 Temmuz 2017 tarihinde İstanbul'dan telekonferans sistemiyle Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesine bağlanarak ifade verdikten sonra tarafların sorularını yanıtlarken "Amaç hükümeti götürmekti, bunun için DYP'yi parçalamak lazımdı, parçaladılar, Refah Partisini de kapattılar... Bu bir darbedir, başka türlü ifade etmek mümkün değildir" dedi.

Dönemin 54. Türkiye Hükûmeti'ni "cebren devirmeye, düşürmeye iştirak"la suçlanan aralarında dönemin genelkurmay başkanı İsmail Hakkı Karadayı, dönemim YÖK başkanı Kemal Gürüz, dönemin orgeneralleri Çevik Bir ve Çetin Doğan'ın da olduğu 103 sanık hakkında açılan dava Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görüldü.

Mahkeme 13 Nisan 2018'de İsmail Hakkı Karadayı, Çevik Bir ve Çetin Doğan'ın da aralarında bulunduğu 21 sanık hakkında müebbet hapis cezası verdi. 21 isim için yaş ve sağlık durumlarını da dikkate alarak yurt dışına çıkma yasağı ve imza karşılığında adli kontrol uygulanması kararı verildi. Hayatını kaybeden 4 sanık hakkında dava düşürüldü. 68 sanık ise beraat etti.

Kaynak : www.istanbulgercegi.com

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları