loading
close
SON DAKİKALAR

Akşener: Erdoğan seçim kazandı ama maalesef Türkiye kaybetti

Akşener: Erdoğan seçim kazandı ama maalesef Türkiye kaybetti
Tarih: 17.03.2021 - 11:35
Kategori: Siyaset

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin grup toplantısında konuşuyor.

Akşener'in konuşması şöyle:
"Bu ülkede, Mustafa Kemallere idam fermanı yazanlar oldu. Bu ülkede, milletin meclisinin üzerine ordu gönderenler oldu. Bu ülkede, milletine terörist diyenler oldu. Bu ülkede, Andımızı yasaklayanlar oldu. Aslında buna çok da şaşırmıyoruz. Çünkü onları anlayabiliyoruz. Andımızın sözleri ağır gelenler, elbette andımızı yasaklamak ister. Küçüklerini korumak yerine, onlara göz dikenler,  elbette andımız okunmasın ister. Oy hesabı dışında, büyüklerini sayıdan saymanlar, yaş almışına, emeklisine sahip çıkmayanlar elbette andımız duyulmasın ister. Yandaşını milletinden çok sevenler, yükselme ve ileri gitme idealini içine sindiremeyenler, elbette andımız bilinmesin ister. Büyük Atatürk dendiğinde kaşıntı tutanlar, çalışmak yerine, çalıp çırpanlar elbette andımız hatırlanmasın ister. En önemlisi de Türk demenin bir ayırma değil bir birliktelik arzusu olduğunu görmek istemeyenler son bağımsız Türk devletini, uçuruma sürükleyenler,    Elbette andımızın son cümlesinde şaşkına döner.  Ama o arkadaşlar hiç kusura bakmasın, bizler hala buradayız. Türk Devleti hala burada. Cumhuriyet hala burada. Çünkü bu topraklarda, milletini ve memleketini özünden çok sevenler, kendilerini ve koltuklarını, özünden çok sevenlere karşı her defasında galip gelmiştir. Her zaman da galip gelecektir. Andımız, inancımızda, sözümüzde, yaptıklarımızda ve yapacaklarımızdadır. Andımız, milletimize duyduğumuz sevgide büyük, güçlü ve zengin bir Türkiye’ye duyduğumuz özlemdedir.  Andımız, kahraman atalarımızın aziz hatırasında  Atatürk’ümüzün mirasındadır. Andımız kalplerimizde, andımız ruhumuzda, andımız irademizdedir. O nedenle andımıza el uzatmaya cüret edenlere inat bir kez daha ne mutlu Türküm diyene. Bakanlıklarımız içinde, ikisinin adının başında “milli” kelimesi vardır. Kafiye olsun diye değildir. Zaten kafiyeli de değildir. Biri Milli Savunma Bakanlığı, diğeri de Milli Eğitim Bakanlığı’dır. İşte o nedenle, Milli Eğitim Bakanlığı’nın, milli kimliğimize vurgu yapan milli şuuru besleyen Andımızla yargı üzerinden mücadeleye girmesi, acı olduğu kadar da ironiktir. “Yerli ve milliyiz” diyenlerin aslında ne olmadıklarını göstermesi bakımından da bir o kadar öğreticidir. Biliyorsunuz Danıştay’ın 2018 yılında verdiği “Andımız yeniden okutulmalı” kararının ardından bu kürsüden birçok defa “Kararı uygulayın” çağrısı yaptım. Meclis grubumuz soru önergeleri verdi.  Tüm bu süreçte iktidardan da, ortağından da ses çıkmadı. Danıştay kararına rağmen, üç yıldır ortağına “Andımızı okutun” diyemeyenler şimdi ise çıkmışlar Genel Kurul kararından sonra bu karara isyan ediyormuş gibi yapıyorlar. İbretlik gerçekten. Allah kimseyi böyle yoldan çıkartmasın.  

Sayın Erdoğan ve iktidarı cumhuriyetin değerleriyle ve milletimizin kazanımlarıyla kavga etmekten, bir türlü bıkmadı, bir türlü yorulmadı. Değerleriyle kavga ettiğiniz bir devleti, hakkıyla ve layıkıyla yönetemezsiniz. Nitekim yönetemiyorlar. Çünkü devlet yönetmek ciddiyet ister.

Akıl ister, sağduyu ister, özveri ister. Kendi menfaatini değil, milletin çıkarlarını gözeten bir irade ister. Hele ki, uluslararası ilişkilerde, atılacak her adım, ince hesaplar, isabetli kararlar ister. O nedenle, koca Türkiye Cumhuriyeti’ni, “paşa gönlüne göre” yöneten bir anlayışın, bırakın isabetli adımlar atması, adım atabilmesi bile mümkün değildir. Nitekim son günlerde, 2013 yılında diplomatik ilişkilerin kesildiği, Mısır konusunda bazı açıklama ve girişimler var. Önce Milli Savunma Bakanı ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü, ardından da Dışişleri Bakanı, Mısır’la yeni bir döneme girileceğini söyledi.

Geçen cuma da Sayın Erdoğan, artık gelenek haline getirdiği, “Cuma sonrası gıybeti” seansında konuştu. “Türkiye’nin Mısır’la ilişkileri, öyle en üst düzeyde değil de, şöyle bir “tık” altında sürecek.” dedi. Fesuphanallah. Şu devlet insanı ağırlığına bakar mısınız? Şu devlet ciddiyetine bakar mısınız? Şahsım diplomasisinden, “tık” diplomasisine terfi ettik. Hayırlı uğurlu olsun. Bir “tık” altında sürecekmiş. Bir “tık” ne demek Sayın Erdoğan? Sisi’yle sen görüşmeyeceksin, bir “tık” altında, Sayın Çavuşoğlu mu görüşecek? Elçilik açmayacaksınız, bir “tık” altında, maslahatgüzar mı göndereceksiniz?

İhracat yapmayacaksınız, bir “tık” altında, ithalat mı yapacaksınız? Sisi’ye darbeci, diktatör demeyeceksiniz, bir “tık” altında “Cumhurbaşkanı” mı diyeceksiniz?

Rabia yapmayacaksınız, bir “tık” altında 3 parmak mı göstereceksiniz? Biz elbette Türkiye’nin tüm ülkelerle, sağlıklı ve istikrarlı ilişkiler kurmasını isteriz. Bunu da Amerika istiyor diye değil, Avrupa ısrar ediyor diye değil, Türkiye’nin kazanması için isteriz.

Ama Türkiye’yi Ortadoğu’da yalnızlaştıran, milyarlarca liralık yatırımı heba eden bir politikanın herkesçe malum olup da seslendirilmeyen sebeplerle terkedilmesini elbette sorgularız.

Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Mısır’a niye küstü, şimdi niye barışıyor, hayır mı şer mi elbette bilmek isteriz. Ve kaybedilen zamanın, tepilen fırsatların hesabını kim verecek elbette öğrenmek isteriz.

Bu milletimizin bize verdiği sorumluluğun gereğidir. Ama tüm bunlara cevap veremeyip, bir de üstüne “Bir tık aşağısı” demek “Oylarım düşüyor, dış politikada da zor durumdayım. Kendimi kurtarmak için Sisi’yle görüşmem lazım ama bunu nasıl yapacağımı bilmiyorum” demektir.

Şahsi çıkarların, koltuk korkularının dayattığı “tıklarla” devlet yönetilmez Sayın Erdoğan. Devlet, akılla, stratejiyle, planlamayla yönetilir. Bir “tık” aşağısı, bir “tık” yukarısıyla, milletin, memleketin çıkarları korunmaz. Çık, devlet insanı gibi milletimize şimdiye kadar atılan yanlış adımların hesabını ver. Sonra da milli çıkarlarımız neyi gerektiriyorsa onu yap.

Sayın Erdoğan’ın Mısır için, Gazze için yaptığı aslında nedir biliyor musunuz? Oralarda yaşanan acıları, iç siyasete malzeme yapıp kullanmaktır.

Çünkü Sayın Erdoğan’ın siyaset anlayışına göre herkes ve her şey, sadece kendi iktidarına hizmet ettiği sürece değerlidir. Her acı, her kriz, Sayın Erdoğan için siyasi ranta dönüşebildiği sürece anlamlıdır. Bu nedenle gün gelir Sayın Erdoğan’ın iktidarının devamı Mısır’la, İsrail’le konuşmayı, el sıkışmayı gerektirir. İşte o zaman ne Rabia meydanı, ne Gazze, ne de Mavi Marmara Sayın Erdoğan için artık önemli değildir.

Gün gelir Sayın Erdoğan’ın iktidarının devamı Yunanistan’la anlaşmayı gerektirir. İşte o zaman ne Kıbrıs davası, ne de Kıbrıslı kardeşlerimiz Sayın Erdoğan için artık önemli değildir.

Gün gelir Sayın Erdoğan’ın iktidarının devamı PKK ile masaya oturmayı gerektirir. İşte o zaman ne şehitlerimiz, ne de memleketin bütünlüğü Sayın Erdoğan için artık önemli değildir. O gün geldiğinde, ki o günü daha önce defalarca gördük,sessiz sedasız kapalı kapılar ardında görüşmeler yapılır, temaslar başlar, masalar kurulur, tavizler verilir. Sayın Erdoğan ve arkadaşlarının insanların değerlerine duydukları saygı işte bu kadardır. Değerler, onları iktidarda tuttuğu sürece, yani kullanışlı olduğu sürece savunulur. Yaşananlar işte tam olarak budur. Peki bu anlayışın sonucunda ne olur? Sayın Erdoğan için yeni bir gün doğar, şov tam gaz devam eder. Yapılan yanlışların bedelini Türkiye öder, Türk milleti öder. Olan kutuplaşan milletimize, ekonomimize, itibarımıza olur. Düşünün mesela daha makul ve akılcı bir dış politika yürütseydik nasıl olurdu? Mısır ile Yunanistan arasındaki Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılması Anlaşması bize rağmen imzalanabilir miydi? 2013’ten sonra Mısır’a yaptığımız ihracat hızla düştü. Yaklaşık 4 milyar dolarlık yani 30 milyar liralık ihracat kaybımız var. Bu kaybı yaşar mıydık?

Libya’da karşımızda, Mısır’ın merkezinde olduğu, geniş bir diplomatik koalisyon oluştu.Mısır ile ilişkilerimiz bu kadar gerilimli olmasaydı, bu koalisyon yine de oluşur muydu? Bu soruların hepsinin cevabı “hayır”.

Sayın Erdoğan’ın ergen siniri, egosantrik tavırları ile dış politikayı, iç politikaya malzeme eden çarpık stratejisi nedeniyle devletimizin güvenliği zayıflatıldı, milletimizin çıkarları da kollanamadı. Sayın Erdoğan seçim kazandı, ama maalesef Türkiye kaybetti. 8 yıllık akılsızlığın ve vizyonsuzluğun ardından gelinen nokta işte budur. Bundan iki yıl önce, İstanbul seçiminde Sayın Erdoğan vatandaşımıza, “Pazar günü şuna karar vereceksiniz, Sisi’ye mi oy vereceğiz, Mursi’ye mi?” diye sormuştu. Bugün de aynı soruyu ben kendisine sormak istiyorum. Sayın Erdoğan, milletimiz ilk sandıkta sana mı oy verecek, yoksa Mursi’ye mi?

Bu iktidar artık her adımını sadece iktidarını korumak için atıyor. Diplomasideki manevraları da, reform paketleri de, eylem planları da hep aynı amaca hizmet ediyor. Bakıyorlar ki iktidarı korumak için bazı adımlar atmaları lazım, hemen ortaya yeni bir paket, yeni bir plan sürüyorlar. Bunun son örneği olarak Sayın Erdoğan geçen hafta “Ekonomide Reform Paketi’ni” açıkladı. Beklenenin aksine açıklama sırasında hem döviz kuru, hem de faizler arttı. Hatırlarsınız biz bu durumu daha önce de görmüştük. Damat Bakan da, bakanlığı döneminde bol bol paket açıklardı. Onun da açıkladığı her pakette döviz kuru ve faizler artardı.

Demek ki, bu durum bir aile geleneğiymiş. Ekonomi artık dikiş tutmuyor, Sayın Erdoğan. Gerçeklerden uzak paketlerine, planlarına, milletimiz artık inanmıyor. Bak şimdiden uyarıyorum, damadın da hemen her ay yeni bir paket açıklıyordu, sonunda paket oldu. Geçmişten ders al, olanlardan feyz al.

Demokrasi olmazsa, hukuk düzgün işlemezse, devlette akıl, liyakat ve şeffaflık olmazsa, tüm ihaleleri yandaşların kaparsa, sen ne açıklarsan açıkla tutmaz.

Milletinin gerçeklerini reddeden hiçbir iktidar, sandıktan çıkamaz. Bu kadar basit. Ama illaki “Bu kafayla gideceğim” diyorsan o zaman sana, şu meşhur hikayedeki gibi üç mektup yazıp çekmecene koymanı tavsiye ederim.

 Ekonomi ile ilgili konulara ilişkin bilgiler de, zaten Yıllık Program’da ve Orta Vadeli Program’da var. Yani saray danışmanları, üç ay boyunca allamışlar pullamışlar, eski programlardakileri kopyalayıp yapıştırmışlar.

Mesela reçete diye sundukları “ürün uzayı”,10 yıldan beri akademisyenlerin, sanayi odalarının çalıştığı bir konu. Hatta biz çoktan üzerinde çalışıp projelendirdik bile. Keşke altını dolduramayıp rezil olmak yerine bize sorsalardı. Bize sorsalar, kendileriyle paylaşırdık. 

Pakette öyle maddeler var ki, bu maddeler sanki bizzat Sayın Erdoğan’a karşı yapılmış. Kendisinin bunlardan haberi var mı, gerçekten şüpheliyim. Mesela, kamuda taşıt alımı ve kiralanmasına, temsil ve ağırlamaya, harcama sınırları getirilecekmiş.

Yönetim kurullarına yapılan atamalara da sınırlama getirilecekmiş. Yani çakarlı lüks arabalara, banka yönetimine atanan güreşçilere, üç-dört yerden maaş alan yeğen, görümce ve bacanaklara kısıtlama geliyor.

Mesela “Meclisin bütçe hakkının kapsamı genişleyecek, şeffaflık ve hesap verebilirlik artacak” diyorlar. Çok güzel, sonuna kadar da destekliyoruz.

Ama bir şartla! Hesap verebilirliğe, Merkez Bankası’nın buhar olan 128 milyarından başlayalım. Var mısınız?

Paketi neresinden tutsanız elinizde kalıyor. Mesela Sayın Erdoğan, dünyanın en yüksek enflasyonuna sahipken “fiyat istikrarını bir yana koyuyoruz” diyor. Ekonomimizin en önemli problemlerinden biri yüksek enflasyon ve hayat pahalılığı iken Ekonomi Reform Paketi’nin getirdiği çözüm fiyat istikrar komitesi kurmak.

Sayın Erdoğan, siyasette alıştığın polisiye tedbirleri, ekonomiye uygulamayı artık bırak. Bu millet, polisiye tedbirlerin işe yaramadığını, daha önce tanzim satış kuyruklarında gördü. Bunlarla uğraşacağına, önce git ekonomide verimliliği nasıl arttırırım, piyasa sistemini daha iyi nasıl çalıştırırım, iş dünyasına güven verip, ekonomideki riskleri nasıl azaltırım, fiyat istikrarını nasıl sağlarım bunlara kafa yor."

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları