loading
close
SON DAKİKALAR

"Bana da Otel’de yer ayrılmıştı, kalmadım"

"Bana da Otel’de yer ayrılmıştı, kalmadım"
Tarih: 11.02.2012 - 22:52
Kategori: Söyleşi

Cuma günü iki gazeteci arkadaşımızın, Sebahattin Yılmaz ve Cem Emir’in enkaz altından cansız bedenleri çıkarıldı...

Cuma günü iki gazeteci arkadaşımızın, Sebahattin Yılmaz ve Cem Emir’in enkaz altından cansız bedenleri çıkarıldı. Bunun acısıyla gittim Prof. Ahmet Ercan’la randevuma... O ise her zamanki gibi deprem bilgilendirme toplantılarından birinden, Bursa’dan yorgun argın geldi. Başka bir toplantıya yetişmeden önce beni araya sıkıştırmak zorunda kalmıştı. İDO Yenikapı İskelesi’nde buluştuk bu sebeple... 

“Başınız sağ olsun” diye girdi söze... Erciş depremi sonrasında o da ben de felaket bölgesindeydik, hatta enkaz başında bir söyleşi yapmıştık, hatırlayacaksınız, “Bu binaları yapan bütün müteahhit ve mühendisler cinayetten yargılanmalı!” demişti, öfke ve çaresizlikle... Zira belki binlerce kez tüm meslektaşlarıyla birlikte uyarmalarına rağmen hiçbir şeyin değişmediğini gördüğünden... 

Söyleşiden sonra bir daha karşılaşmamıştık. Merakla sordu, “Siz de arkadaşlarınız gibi Bayram Otel’de mi kalmıştınız?” diye. Kalmamıştım. Hem Erciş’e daha yakın hem de daha güvenli diye Erciş’e 78 km uzaklıkta Adilcevaz’da bir oteli tercih etmiştim. “Çok isabetli olmuş” dedi ve devam etti Prof. Ercan; “O söyleşiyi yaptığımız gece bize Bayram Otel’de yer ayırtmışlar. Ama Jeofizik Mühendisleri Odası’ndan arkadaşlar otele gitmişler, bakmışlar pek çok çatlak var; ‘Hocam sizi başka bir otele götürelim. Bu otelde kalınmaz’ dediler.”

İyi güzel, Ercan’ı uyarmışlar, peki ya otel yetkililerini?.. “O arkadaşların görevi orayı incelemek değildi, ama mutlaka uyarmışlardır. Gerçi uyarsanız bile gece yarısı 02.00’de kim dinler ki? Van’ın halini siz de gördünüz! Herkes başını sokacak bir yer arıyordu o soğukta” oldu cevabı.

Velhasıl gitmişler daha güvenli bir otel olan Ada Otel’e... Güvenli miymiş gerçekten? Hayır! Dördüncü katta üç oda tutmuşlar, birinde Ahmet Ercan tek başına kalacak, diğer ikisinde dörder kişi... Asansör çalışmıyor. Niye? Cevap, “Deprem nedeniyle!” Yüklenmişler bavulları, dördüncü kata merdivenlerden çıkarken ne görsünler; duvarlar hep çatlak... Odalarda durum daha da beter! Üstelik su yok, kalorifer yanmıyor... Sonrasını biraz fıkra gibi anlatıyor Ercan: “İçim ürperdi. Pencereden baktım sıkıntıyla... Bir yandan da söyleniyorum kendi kendime, ‘Ahmet Ercan sen bu hasarlı binada nasıl kalırsın? Hem deprembilimcisin, hem yıllardır çürük binalar hakkında insanları uyarıyorsun.’ Söylemesi kolay da, dışarısı buz gibi, yorgunluktan ölüyorum. Tek alternatif var o da araba, ama dokuz kişi hangi arabaya sığacağız? Öyle dalmış sokağa bakıyorum, bir de ne göreyim bizimkiler oteli terk ediyor! ‘Ahmet senin yazgın buraya kadarmış’ dedim; ne var ne yoksa giydim üstüme, çektim yorganı başıma... Otel her artçıda sallandı da sallandı... Her sallantıda duvarlara baktım, çatlaklar genişliyor mu diye... Dışarı çıksam yapılar birbirine öyle yakın ki, kaçacak yer yok. Şiddetli bir sallantı olsa hepsi üzerime yıkılacak. Ben bile çaresizlikten bunu yaptım, o hasarlı otelde kaldım!”

Sabah öğrenmiş ki, asansör çalışmıyor, zira depremde sıkışmış kalmış. Yani o bina bayağı bir yerinden oynamış! Zor atmış kendini dışarıya... Çıkarken görevliyi de uyarmış, “Çok tehlikedesiniz” diye... Cevap, “Sahibi depremden sonra İstanbul’a gitti. Biz de oda isteyen olursa veriyoruz. Ne yapalım? Bu soğukta geri mi çevirelim” olmuş. Bu ikinci büyük depremde Bayram Otel gibi çökmemiş, ama yan yatmış gitmiş Ada Otel de! Yani felaketten kıl payı kurtulmuş. 

Benim içimde iki arkadaşımızın acısı, Ahmet Ercan’da öfke, böyle başladık söyleşiye... Çaresiz kalınca, hasarlı binada herkesin kalabileceğini bilmenin bir başka çaresizliği içinde! Memleketinde 9’luk depremden kurtulup, Van’da 5.6’lık bir depremde hayatını kaybeden Japon doktorun çaresizliğini içimizde hissederek! 

İki saat boyunca konuştuk, Prof. Ercan’ın öteki randevusuna geç kalma pahasına... Üç önemli sözünü hiç unutmayacağım. Birincisi; “Van’da hâlâ tehlike sürüyor. Yeni bir deprem olabilir. Asla evlere girilmemeli!” İkincisi; “İstanbul’daki yapıların sadece yüzde 2’si 7.5’lik depreme dayanıklı, sağlam yapılar. Oralarda da zenginler oturuyor... Bunun dışında tüm Türkiye’de en sağlam adres, TOKİ konutları... Bir tek Yalova’dakiler dışında, o da zemin sebebiyle...” Ve üçüncüsü, biraz kalbimize su serpecek bir bilgi; “İstanbul’da 2045 yılına kadar deprem olmayacak!” Diyeceksiniz ki, “Çoğu uzman depremin zamanı tespit edilemez diyor. Bu nasıl oluyor?” Cevabı Prof. Ercan versin; “4 bin yıllık bir deprem tarihi araştırması yaptım. Tam 15 yılımı aldı. Dört hafta önce bunu Budapeşte’de bilimsel bir tebliğ olarak sundum. Kesinlikle söylüyorum, en erken 2033, en geç ise 2071’de İstanbul sallanacak, yaklaşık 7.5 büyüklüğünde. Eğer önlem alınmazsa, İstanbul’u kimse kurtaramaz!” Önlem deyince hiç bina güçlendirmeyi falan düşünmeyin. Ercan da 

Başbakan gibi düşünüyor, “Güçlendirme bir çözüm değil. Binalar yıkılacak, baştan yapılacak. Benim 81 yaşındaki annemi 18 yaşında yapabilir misiniz? İşte bu kadar net!”

İstanbul’da 2045 yılına kadar deprem olmayacak!

Jeofizik Mühendisi Prof. Ahmet Ercan 1999’dan beri bu fikre sahip, ama devlet ve vatandaş rehavete kapılmasın diye açıklamamış. Şimdi niye açıklıyor? Çünkü 4 bin yıl öncesine giden bir çalışma yapmış, İstanbul için deprem denklemini bulmuş, net bir sonuç çıkarmış. “İstanbul’da 2045’e kadar deprem olmayacak” diyor. İçiniz rahatladı mı? Rahatlamasın, bir sözü daha var; “Bu deprem 7.3 büyüklüğünde olacak ve tek çare var o da binaları yıkıp baştan yapmak, güçlendirmekle olmaz. Eğer bu yapılmazsa, İstanbul’u kimse kurtaramaz!”

İstanbul’da ne zaman deprem olur?

Belki de Türkiye’de bu konuda uzun erimli deprem kestirmeleri yapan tek kişiyim. 1980’de, ABD’de MIT’de doktora üstü çalışmamı da bu konuda tamamladım. O yıllarda depremlerin kestirilmesi konusunda ABD’de derin araştırmalar yapılıyordu. Çünkü California’da deli bir fay var, San Andreas fayı. Bizim Kuzey Anadolu fayına çok benziyor. O fay üzerinde yapılan jeofizik çalışmalara ben de katıldım. Türkiye’ye döndüm, tam bu konuları teşvik ederken, 1999 depremi oldu ve ne yazık ki Ahmet Mete Işıkara, “Depremler önceden bilinemez” diye bir açıklama yaptı. Çok talihsiz bir açıklamaydı. 

Neden hocam?

Ben depremleri önceden kestirme konusunu basın aracılığıyla halka anlatıyordum, “İstanbul için projeler yapılsın” diyordum. Işıkara da ısrarla, “Deprem kestirilemez” diye açıklama yapıyordu. Işıkara’nın pozisyonu çok önemli bir pozisyondu o günlerde, Kandilli Gözlem Evi’nin müdürüydü ve neredeyse ilahlaştırılmıştı. Ağzından çıkan her söz doğru kabul ediliyordu. Tabii basında da bir baskı unsuru yaratıyordu bu. O günlerde Uğur Dündar, “Bu akşam haber programında birlikte olabilir miyiz?” dedi. Uğur Bey ile de çok önceden tanışırım. Yapı yolsuzlukları, heyelan alanlarının yapıyla doluşması, çarpık kentleşme üzerine programlar yapmıştı. Ben de bilirkişi olarak katılmıştım. Kendisine saygım vardır. Teklifine “Tabii” dedim. Gittim baktım bir yanında da Şener Üşümezsoy oturuyor. Uğur Bey, bana döndü ciddi bir tavırla şöyle dedi; “Sayın hocam, siz depremler kestirilir diye halka umut veriyorsunuz. Bunu neden yapıyorsunuz? Duydunuz, Sayın Işıkara depremler önceden kestirilmez dedi.” Yani “Işıkara bunu söyledikten sonra sen ne diyorsun” diyor. Çok tuhafıma gitti, ama belli ki çok inanmış Işıkara’ya... “Bu konuda 15 tane jeofizik parametre vardır. Bunların 12’si çakışırsa, jeofizik mühendisleri deprem uyarısı yapar” diye başladım anlatmaya... Örnekler verdim.

Çin’de yılanlar donmuştu

Hangi örnekleri hocam?

1975’te Çin’deki 7.3 büyüklüğündeki Haichang depremi 5 saat önceden bilinmişti. 300 bin kişinin yaşadığı kent tümüyle boşaltılmıştı. Jeofizikçiler Haichang’te yaşayan binlerce insanla birlikte 5 yıl öncesinden çalışmaya başlamıştı ve yer kabuğunda olası tüm değişiklikler gözleniyordu. Doğada oluşan olağanüstü her olay Jeofizik Kurulu’na iletiliyordu. 

Ne tür olağanüstü olaylar?

Depremden 1.5 ay önce, dağlarda yuvalarından çıkmış ve karda donarak ölmüş yüzlerce yılan bulunmuştu. Su kaplumbağalarının suları terk ederek kaçıştıkları, kedi ve köpeklerin deprem günü huysuzlaştıkları gözlenmişti. Depremden 7.5 saat önce kuyulardaki su düzeyi 1 metre yükselmişti. Jeofizik algılamalarda ise; 1.5 ay öncesinden depremsellik artmış, deprem olacağı günün sabahı aniden depremler durmuş, bunun üzerine halka uyarı yapılmış, uyarıdan 5 saat sonra da büyük deprem olmuştu. Böylece 300 bin kişinin hayatı kurtarılmıştı. Çin’de tam bir yıl sonra 7.8 büyüklüğündeki Tanshang depremi de önceden bilindi, ancak uyarı yapılmadı ve 255 bin insan öldü. 

Belirtiler elde edilmesine karşın halk neden uyarılmamıştı?

Bunun nedeni şu; Haichang Depremi’nde olduğu gibi benzer değişimler bu bölgede de saptandı. Ancak bu sefer öncü depremler oluşmadı. Sonuçta kararı verecek olan siyasilerdi ve onlar da öncü depremlerin beklenmesi gerektiğine inandırılmıştı. Bunun üzerine halka duyuru yapılmadı. Ne yazık ki bu deprem öncü deprem üretmeden oluştu ve resmi rakamlara göre 255 bin insan öldü. Sonuç çok daha vahimdi ama...

Peki hiç yanlış uyarı örneği yok mu?

Var. Tanshang Depremi’nden bir ay sonra Hong Kong yakınındaki Kwangtung Bölgesi’ndeki çalışmada ise kestirimler tutmadı. Milyonlarca insan iki ay süreyle dışarıda tutuldu, ancak deprem olmadı. 

Türkiye’de şu anda bu çalışmayı yapacak bir bilim kurulu var mı?

Kurul yok ama tek tek bilimciler var. Kopuk kopuk da olsa çalışmalar yapılıyor. 

İstanbul’da 2 deprem olacak

Türkiye gibi deprem kuşağında olan bir ülkede bu çalışmaları yapacak bilim adamlarının kopuk kopuk değil, bir arada çalışması gerekmez mi?

Evet. Ama onlar bir araya gelemiyor... Neyse, o akşam televizyon programında Uğur Dündar’a da bunları anlattım, örnekleri verdim. O yine de Şener Üşümezsoy’a döndü, “Hocam siz ne diyorsunuz? Ercan Hoca’nın ve Ahmet Mete Işıkara’nın dediğine? Depremler önceden kestirilebilir mi, kestirilemez mi?” diye sordu. Şener’in konusu deprem kestirmeleri değil ama o da “Kestirilemez” dedi. Uğur Dündar bana döndü, “Bakın gördünüz mü hocam, halka boşu boşuna umut vermeyin” dedi. Deprem konusu yargılandı basın tarafından. Bu çizmeyi çok aşmaktı aslında. Üzülerek eve dönerken “Ahmet” dedim, “Sen başla yarın bir kitap yazmaya.” Ertesi sabah kalktım, “Deprem nasıl bilinir?” diye yazmaya başladım. Ondan sonra bir kopyasını Uğur Dündar’a, bir kopyasını Şener Üşümezsoy’a, birini de Işıkara’ya yolladım. Ama tabii talihsizlik şu; Türkiye çok yıl kaybediyor. 

Peki İstanbul için beklentiniz nedir?

Deprem kestirmelerinde 3 aşama vardır. Uzun erimli çalışmalar, orta erimli çalışmalar, kısa erimli çalışmalar olarak... Uzun erimli çalışmalarda biraz önce anlattığım gibi o bölgenin deprem geçmişine bakarsın. Benim yaptığım iş şu anda o. Ben 4 bin yıl geriye kadar gittim. Eski depremleri, arkeolojik verileri, tarihsel verileri ve güncel depremleri karşılaştırdım... Bu epey bir zamanımı aldı tabii. Aşağı yukarı 15 yıldır bunun üzerine çalışıyorum. Şunu rahatlıkla diyebilirim; İstanbul’da iki deprem olacak. Biri Bakırköy-Küçükçekmece yönünde olacak, kıyıdan 10-15 kilometre uzakta, denizin içinde ve 5-7 kilometre derinde. Bu depremin büyüklüğü 6.4-6.7 arasında olur. Diğer deprem de Marmara Ereğlisi yönünde olacak. O da denizin içinde, aşağı yukarı 7 kilometre derinde olacak ve büyüklüğü de 7.0-7.2 arasında olacak. Yani aşağı yukarı Van Depremi kadar bir deprem olacak. İkisinden boşalan enerjinin toplamı ise 7.3 olacak. 

Ne zaman?

Benim en olası beklediğim tarih 2045. 1999 depremi olduğu zaman bazı arkadaşlarımız hemen, “İstanbul’da 1 yıl içinde deprem olacak” dediler, daha sonra 3 yıla çıkardılar bu süreyi... Ben de “2007’ye kadar deprem olmayacak” diye bir açıklama yaptım. Ama “2007’de olacak” demedim; “2007’de yeni bir açıklama yapacağım” dedim. 2007’de basın mensupları geldiler, bu sefer “İstanbul’da 2015’e kadar deprem olmayacak” dedim. Yine 2045’i söylemedim. Söylemememin nedeni şuydu; eğer insanlara çok uzun zaman verirsem aheste davranırlar ve yapılarını iyileştirmezler diye düşündüm. 

Ama yine de binalar güçlendirilmedi...

Evet. Şu an o aralık içindeyiz. Ve aynı zamanda bu aralıkta bir açıklama daha yaptım ve dedim ki, “Bütün dünyada 2013’te çok deprem olacak. Bunun da ana nedeni şu; yerçekirdeğinde olağanüstü büyük değişimler var. Dolayısıyla 2015’e kadar devam edecek bu felaket yılları. Dünya üzerindeki felaketler artacak. Sadece depremler değil, yanardağ patlamaları, heyelanlar, tsunamiler, hortumlar artacak.” Şimdi o arada depremler önceden bilinemez diyen Işıkara, “İstanbul’da 2012’de deprem bekliyorum” dedi. Yine depremler bilinemez diyen Naci Görür, “Ben Fransız gemisiyle Marmara’da faya indim, baktım köpürüyor, çok yakında deprem olacak” dedi. Halk galeyana geldi. Bunun üzerine ben de çıkıp “2015’e kadar deprem olmayacak” demek zorunda kaldım. Ama yine “2015’te deprem olacak” demedim. Şu anda bu süre içindeyiz. Ama artık açıklamak istiyorum, İstanbul’da 2045’e kadar deprem olmayacak... Deprem en erken 2033’te olur, en geç de 2071’de! Eğer 2033’te olursa, şaşırtıcı olur benim için.

Neden?

Hata sınırı içinde olduğu için. 2071’de de olursa şaşırtıcı olur. Çünkü 4 bin yıllık uzun erimli kestirim çalışmaları yaptım. Bir de dünya üzerinde daha hiç yapılmamış doğrusal, en küçük kareler kestirim yöntemi uyguladım. Deprem oluşum yıllarıyla deprem sırasına baktım. Roma döneminden Osmanlı’ya, oradan günümüze kadar hiç şaşmadan gidiyor. Ve bunu bilimsel bir tebliğ olarak da 4 hafta önce Macaristan’da Budapeşte’de Balkan Jeofizik Kongresi’nde sundum. 

Kaç yılda bir büyük deprem oluyor İstanbul’da?

Yıl değil. Depremlerde bir dönemsellik yok. İstanbul’daki depremlerin denklemini çıkarttım. Dünyada ilktir bu... 

Nedir o denklem?

O denklemi vermeyeyim, şimdi herkes onun üzerinden oynayıp harikalar yaratmaya kalkar! Çünkü çok net. Belli bir sabiti, deprem sırası ve bir katsayıyla çarpınca deprem yılını veriyor. İstanbul için çıkan sonuç; 2045 yılı. Hiç şaşmadı bugüne kadar. Bütün geçmişteki depremlerle denetledim... 

Van’da bir deprem daha bekliyorum

Hocam, siz 7.2’lik büyük depremden sonra, “10 Kasım’a kadar yıkıcı depremler olabilir” demiştiniz. Nitekim 9 Kasım’da oldu... Peki Van’da tehlike bitti mi?

Hayır. Gerginlik boşalmadı daha. Van’da yeni bir deprem daha bekliyorum. 5.2 ve 5.4’ten daha büyük olabilir. İrkitik bir deprem olabilir. 6 büyüklüğünde bile olabilir. 6.2’den büyük olması biraz zor. Çünkü geçmişteki deprem kimliklerini araştırınca şunu görüyorsunuz; en büyük artçı deprem ana depremin yaklaşık bir puan düşüğü kadar oluyor. Ama ille de bu böyle olacak anlamına gelmez. Biz jeofizik mühendisleri bir büyük deprem olduğu zaman arkasından daha büyüğü gelecek mi diye kuşkulanırız. Bu kuşku bende çok fazla yoktu. Çünkü 2003 yılında bu bölgeyi çalıştığım zaman, Van-Erciş’te 7.3 büyüklüğünde bir deprem olacağını söylemiş ve bunu kitabımda da yazmıştım. 

Peki hocam nasıl saptamıştınız bunu?

Biz buna ‘Uzun erimli deprem kestirme çalışması’ diyoruz. Oradaki geçmiş depremlerin kimliklerini tek tek incelemek gerekiyor. Depremler genelde sağlam karakterlidir, kişiliklidir, insanlar gibi sonradan kişilikleri bozulmaz. Yani güvenebilirsin depremlere. Geçmişte nasıl davranmışsa, gelecekte de aynen öyle davranır. O zaman geçmiş çözümlemesini iyi yapmak gerekir. O bölgedeki kırık boylarına, yerkabuğunun yapısına ve 4 bin yıllık deprem geçmişine baktığımızda üretebileceği en büyük deprem 7.3 çıkmıştı. Belki Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar da onun için, “Van’da daha büyük bir deprem beklentisi yok” dedi...

Ben olsam TOKİ evlerinde kalırım

Ama Van’da çok da sorumlu davranılmadığı ortada... Hasarlı binalar hep çöktü...

Onu irdelemek biraz zor... Bakan aslında çok çalışkan, iyi niyetli bir insan. İnsanları hemen kolay yıpratmamak gerekiyor. Ben TOKİ’yi başarılı bulan öğretim üyelerinden biriyim. Kaldı ki Van’da siz de gördünüz, TOKİ evlerinde herhangi bir yıkım yoktu. Ben olsam orada TOKİ evlerinde kalırdım. Çünkü sağlam yerde, sağlam yapılar Van’daki TOKİ konutları... Bakanın tabii kafası karıştı. Yeni bir bakan, bu konuyu iyi bilmiyor. Kendisi inşaat mühendisi, sürekli inşaatlarla ilgilenmiş. Tabii bu arada gereksiz yere, “Bu artçı deprem midir yoksa irkitik deprem midir?” konusu tartışıldı basında. Öğretim üyeleri de bunu yaptı. Gereği yok ki! Bu bir deprem! 7,2’lik ana depremin etkisiyle olmuş bir deprem, ister adı artçı olsun, ister irkitik olsun. İkisi de aynı kapıya çıkar. Biz genellikle ana kırığın üzerinde olmuş depremlere artçı deprem deriz. Ama Van depreminde ana kırığın hangisi olduğunu bilmiyorduk ki! Hâlâ da kuşkumuz var ana kırığın hangisi olduğu konusunda. Derinliği konusunda da Türkiye yaklaşık 5 km veriyor, ABD 7 km veriyor. Deprem büyüklüğüne de Türkiye önce 6.6 dedi, daha sonra 7.2’ye çıktı, ABD 7.3’te ısrar etti. Bunun pazarlığı da olmaz. Bunu nasıl netleştirirsiniz? Alan çalışmaları yapılır, kırığı görürsün, kırık boyunca atımları görürsün, kırığın boyuna, yüzey alanına bakarsın, oradan bu deprem 7.2 mi, 7.3 mü onu bulursun. Ama yüzeyde kırığın boyu görülmüyor. Benim hesaplarıma göre kırığın boyu yaklaşık 57 kilometre. Depremin süresi de 29 saniye. Yeri yamultma oranı, yani yerin yer değiştirme oranı da yaklaşık 2 metre 40 santim. Şimdi güneyde Gevaş-Edremit kırığı var. Tam kuzeyde de buna koşut Erciş kırığı var. Bunlar neredeyse birbirlerine dik. Deprem bu kırıkları hareket ettirdi şu an... Şimdi kuzeydeki kırığı irkitebilir. 

İrkitirse ne olur?

Erciş’teki yıkılmayan yapıları yıkar. Bütün o gördüğümüz çatlamış yapıların çoğu, Van’daki gibi göçer gider. 

Erciş de hâlâ tehdit altında

Erciş tehdit altında yani?

Bana göre tehdit altında. Dolayısıyla sağlam olmayan evlere girilmemesi gerekir. Bu tehdit bitmemiştir. Tabii bu açıklamalarımla bütün Van’ı boşaltmak gibi bir niyetim yok. Ama bir bilimcinin de halkı uyarması gerekiyor. Bizim görevimiz bu. Ama ben Erciş ya da Van’da olsam ya çadırda yaşarım ya da Anadolu’nun daha güvenli yerlerine göçerim... En azından deprem konutları yapılıncaya kadar. Ya da TOKİ konutlarında otururum. İstanbul’da da TOKİ konutlarında otururum. Çünkü 2007 deprem yönetmeliğine göre ve sağlam yerde yapılıyorlar. Sonra çok iyi denetleniyor yapılar. İyi malzeme kullanılıyor. Ne onların danışmanıyım ne de başka bir ilişkim var TOKİ ile. Sadece deprembilimci sorumluluğu altında gittim, konutları inceledim. Çok estetik yapılar değiller ama hepsi dayanıklı. Ve dünya üzerinde kim 100 lira aylıkla konut elde ediyor? Ev kirası bile değil 100 lira. Var mı böyle bir mucize?

Mine Şenocaklı/vatan

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları