loading
close
SON DAKİKALAR

Beştepe'de 'Medya Oscarları' töreni: Ahmet Hakan ödülünü Erdoğan'dan aldı

Beştepe'de 'Medya Oscarları' töreni: Ahmet Hakan ödülünü Erdoğan'dan aldı
Tarih: 14.01.2021 - 08:46
Kategori: Siyaset

AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Beştepe'de düzenlenen Radyo Televizyon Gazetecileri Derneği (RTGD) 2019 yılı Medya Oscar Ödülleri Töreni'nde konuştu.

Erdoğan, "Medya Oscarları ödül töreni münasebetiyle sizleri Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde, milletin evinde misafir etmekten memnuniyet duyuyorum. Radyo Televizyon Gazetecileri Derneğimizin yöneticilerine de bu güzel buluşmaya vesile oldukları için şahsım, milletim adına teşekkür ediyorum" diye konuştu.

Medya Oscarlarına layık görülen televizyoncuları, radyocuları, muhabir ve sanatçıları tebrik eden Erdoğan, şunları kaydetti:

"Fedakarca yürüttükleri çalışmalarla halkımızı bilgilendirme faaliyeti yürüten medya mensuplarımıza şükranlarımı sunuyorum. Radyo Televizyon Gazetecileri Derneğimizin hem kendi alanında hem de sosyal sorumluluk projelerinde üstlendiği öncü rolü takdirle karşılıyor, derneğimiz hepsi de birbirinden önemli alanlarda birçok kritik projeyi başarıyla hayata geçiriyor.

Dördüncü senesini artık geride bırakan 'Sporla Kal Güvende Kal' kampanyasıyla şimdiye kadar binlerce gencimiz spor ve sanata teşvik edildi. Farklı branşlardan milli sporcularımız, gazetecilerimiz, sanatçılarımız, ülkemizin dört bir yanında ailelerimizle ve evlatlarımızla bir araya geldi. Yine gençlerimizi uyuşturucu ve her türlü bağımlılıktan korumak, aileleri bilinçlendirmek amacıyla 'En İyi Narkotik Polisi: Anne' projesi hayata geçirildi."

Derneğin, terör mağduru kadınların haklı mücadelesini dünyaya duyurmak için yürüttüğü çalışmaları önemsiyoruz. Yaklaşık 40 yıldır terörle mücadele eden bir ülke olarak örgütün gerçek yüzünü deşifre etme konusunda halen arzu edilen seviyede değiliz. Bölücü terör örgütü, askerin, polisin, öğretmenin, din görevlisini ve en çok da Kürt kökenli vatandaşların kanını dökerek varlığını sürdürüyor. Baskıyla tehditle kandırarak dağa çıkardığı binlerce gencimizin kanından beslenen bu nebbaşlar, en büyük acıyı çocuklarını örgüte kaptıran analara yaşatmıştır. Kendi evlatlarını Paris'e, Londra'ya, Brüksel'e tatile gönderenler, analarından kopardıkları Kürt çocuklarını Kandil'e, Sincar'a, Suriye'ye ölüme yolladılar. Diyarbakır Anneleri, evlatlarına kavuşmak için açtıkları bayrakla hem korku duvarlarını yıktılar hem de terör örgütünün kanlı yüzünü ifşa ettiler. Terör örgütü sempatizanlarının kimi iğrenç saldırısına rağmen 500 gündür evlat nöbeti tutan bu cesur anneleri bir kez daha şahsım, eşim, milletim adına saygıyla selamlıyorum.

Ciğerparesine sarılmak isteyen bir ana yüreğini hiçbir tehdit korkutamaz, yıldıramaz. Anaları karşısına alan hiçbir yapı ne kadar çirkefleşirse çirkefleşsin hedefine ulaşamaz. Çocuklarını kurtarmak için çırpınan anaların önüne hiçbir set vurulamaz. Çünkü anaların evlatları için döktükleri her damla gözyaşında zalimi sarsan, zulmü deviren bir kuvvet vardır. Kandil'deki terör baronları ve siyasetteki uzantılarının Diyarbakır Annelerinin evlat nöbetinden korkmalarının temel sebebi de işte budur. Türkiye teröre, şiddete gözünü kan ve kin bürümüş katil sürülerine karşı yürüttüğü mücadeleyi inşallah anaların da desteği ile zafere taşıyacaktır, hiç endişeniz olmasın. Bu toprakların geleceğinde teröre ve şiddete yer yoktur, olmayacaktır. Şüphesiz bu süreçte hepimize özellikle de siz değerli basın mensuplarına, sanatçılarımıza büyük sorumluluklar düşüyor.

Teröristle mücadele güvenlik kuvvetlerinin, terörle mücadele ise siyaset kurumundan medyaya tüm toplumun görevi. Ancak bu konuda ülke olarak yıllardır çok ciddi sıkıntılar yaşıyoruz. Türkiye'de bölücü terörün 40 yıldır bitirilememesinde bir dönem yapılan yanlışlar kadar kimi basın yayın organlarının terörü meşrulaştıran, masumlaştıran dilinin de payı bulunuyor.

Kandil'deki teröristlerin reklam ajansına dönüşen kimi medya kuruluşları bırakın Diyarbakır annelerine destek vermeyi yaptıkları haberlerle bu masum eylemi itibarsız hale getirmeye çalıştılar. Aynı şekilde bölücü örgüte gönüllü avukatlık hizmeti sunan sözde insan hakları dernekleri bu annelerin feryatlarını kör ve sağır kesildiler. Bir kere ziyaret ettiklerini duydunuz mu, geldiler mi? Hayır, ama başka zamanlarda buralardan hiç eksik olmadılar. İttifak ortaklarını küstürmemek için devleti suçlayan, destek vermek yerine anaları desteğe giden bakanlarımızın eleştiren partiler oldu. Diyarbakır'a kadar gidip bölücü örgütün uzantılarına şirinlik yaparken, iki adım ötedeki bu acılı anneleri ziyaret dahi etmeyen siyasetçiler gördüm.

Lafa gelince demokrasiyi, çocuk ve kadın haklarını, özgürlükleri kimseye bırakmayanlar, evlatları dağa kaçırılmış annelere sahip çıkmadılar. Yine bu dönemde ne batılı medyadan ne de batılı insan hakları kuruluşlarından hiçbir dayanışma mesajı duymadık. 6-8 Ekim olaylarında onlarca masum insanın kanının dökülmesine sebep olan bir şahsı adaletten kaçırmaya çalışanlar, çocukları ellerinden alınan anneler için tek bir cümle dahi kurmadı. Ülkemizdeki muhalefet partilerinden sözde insan hakları örgütlerine, medyadan yazarlara kadar birçok kesim tam 500 gündür bu meselede üç maymunu oynadı. Diyarbakır Anneleri, haklı mücadeleleriyle sadece terör örgütünün karanlık yüzünü değil işte bu riyakarlığı da ifşa ettiler.

Terör ve şiddet konusunda ülkemiz içindeki ideolojik bağnazlığın ortaya çıkmasını onlar sağladı. Bu tablo karşısında Radyo Televizyon Gazetecileri Derneğimizin Diyarbakır Anneleri ile ilgili aldığı inisiyatifin daha da anlamlı hale geldiğine inanıyorum. Yurt dışındaki insanların bölücü örgütün bu coğrafyada açtığı derin yaraları öğrenmesi, anlaması, bizzat mağdurlardan dinlemesi önemlidir. Bu yönde atılacak her adımı desteklemekte kararlıyız. Derneğimizi bu yöndeki gayretleri için tekrar tekrar tebrik ediyor, Rabb'imden kendilerine Muvaffakiyetler diliyorum.

Dijitalleşmeyle beraber hayatın her alanında olduğu gibi iletişimde de köklü değişiklikler yaşandı. İnsanlık, merkezinde teknolojinin yer aldığı yeni bir hayat biçimine doğru yol aldı. Bir önceki kuşağın hayal dahi edemediği pek çok imkana bugün teknoloji sayesinde saniyeler içerisinde ulaşılabiliyor. Ben buna adeta bir 'teknolojik faşizm' diyorum, böyle bir yapıyla karşı karşıyayız. 

Koronavirüs salgınıyla beraber dijitalleşmede yeni bir safhaya geçtik. Eve kapanma zorunluluğu teknolojinin günlük hayatımızdaki yerini hiç olmadığı kadar artırdı. İş dünyasından eğitime, ticaretten sağlığa hayatın rutin düzeninin kısmen devam ettirebilmesinde teknolojinin katkısını elbette inkar edemeyiz.

Ancak dijitalleşme ve yeni medya araçları sağladıkları kolaylıkların yanında ciddi riskler de getirmektedir. Bir yanda demokratik mecraları çeşitlendiren dijital ağlar, diğer yanda siber zorbalık, siber terör ve yalan haber gibi kavramları da gündemimize taşımıştır. Hayatımızın hiçbir döneminde olmadığı kadar çok dezenformasyona maruz kalıyoruz. Bilhassa sosyal medyada yayılan haberlerin kahir ekseriyetini düzmece haberler oluşturuyor. Son günlerde yaşanan dramatik hadiselerin bu bakımdan önemli olduğuna inanıyorum.

Amerikan seçim sonuçları ekseninde süren tartışmalar bizim de bir süredir dile getirdiğimiz, bir taraftan teknolojik dedim diğer taraftan da dijital faşizmin nerelere kadar uzanacağını gözler önüne sermiştir. Bakınız burada sadece sosyal medyanın denetimsizliğinin yol açabileceği toplumsal kargaşalardan bahsetmiyorum asıl tehlikeli olan sosyal medya tröstlerinin siyasete ve özgürlüklere yönelik keyfi ve aleni müdahale cesaretlerinin artmasıdır. Demokrasiyi, demokratik kurumları hedef alan şiddet eylemlerini elbette mazur göremeyiz ancak hiçbir hukuki dayanağı olmadan insanların iletişim kanallarının kapatılmasını da kabul edemeyiz.

Türk mahkemelerinin terörü ve şiddeti öven hesaplarla ilgili kararlarının hemen hiçbirini uygulamadılar. Bölücü terör örgütü mensuplarına sergiledikleri müsamahayı, bu katillerin canını yaktığı insanlara göstermediler. Sosyal medya lincine uğrayan insanların mağduriyetini giderecek hiçbir çabanın içine girmediler. Daha da vahimi; içeriği, gayesi, çerçevesi ne olursa olsun tüm hukuki düzenlemeleri özgürlüklere müdahale yaygarasıyla sabote ettiler.

Türkiye olarak, Gezi olaylarından başlayarak bugüne kadar sosyal medya şirketlerinin birçok keyfiliğine maruz kaldık. Bu yapılara karşı vatandaşımızı ve demokrasimizi savunduğumuz için başta muhalefet partileri olmak üzere acımasızca eleştirildik. Ancak geldiğimiz noktada dijital diktatörlüğe ve siber zorbalığa karşı verdiğimiz hukuk mücadelesinin önemini daha iyi anlıyoruz. 'İyi ki bu meseleyi çok erkenden gündemimize almışız' diyoruz. Sosyal medya şirketlerinin baskılarına boyun eğmeyeceğiz.

 

Biz, genci yaşlısıyla 83 milyonun tamamına karşı sorumluyuz. Nasıl ülkemiz sınırları içinde teröre izin vermiyorsak sanal dünyada da terör propagandasına, terörün zemin kazanmasına müsaade edemeyiz. İnsanların tacize uğradığı, dolandırıldığı, onurlarının kırıldığı, linç edildiği, her türlü haklarının çiğnendiği bir sanal dünyaya asla teslim olmayacağız. Özgürlük kılıfı altında Türkiye'yi yalan haberin, iftiranın, hakaretin, tehdidin, provokasyonların kol gezdiği bir iklime terk etmeyeceğiz. İnsanımızın hak ve hukukunu gözetmede kendilerini hukukun üstünde gören sosyal medya şirketlerinin baskılarına boyun eğmeyeceğiz. Burada bir ofis kurma ama buradan reklamlarla her şeyiyle paraları al, topla ve Türkiye'yi adeta bir soygun cennetine çevir, yok böyle şey. Bak şimdi cezalar kesilmeye başlayınca onlar da kuzu olmaya başladılar. Ödeyeceksin, Batı'da nasıl ödüyorsan burada da ödeyeceksin.

Bu amaçla bir taraftan milli ve yerli alternatifleri geliştirirken diğer taraftan da hukuki düzenlemeleri kararlılıkla hayata geçiriyoruz.

Vatandaşların can ve mal emniyetine gösterdiğimiz hassasiyetin aynısını verilerin korunmasına da gösteriyoruz. 'Türkiye'nin verisi Türkiye'de kalmalı' diyerek başlattığımız çalışmalarda önemli mesafe aldık.

Son dönemde bazı uluslararası şirketlerin de içinde yer aldığı skandallar bu konuda ne kadar dikkatli ve hassas olmamız gerektiğini göstermiştir. Veri mahremiyetine dair farkındalık yükseldikçe milli teknolojilere yönelim de artıyor. Yabancı uygulamaların kişisel veriler konusundaki çifte standartlarıyla 'Bip' gibi milli anlık mesajlaşma uygulamalarının kullanımı yaygınlaşıyor. İnşallah önümüzdeki dönemde bu alanda yerli ve milli altyapımızın gücünü arzu ettiğimiz seviyeye çıkartacağımıza inanıyorum. İnşallah yerlisini, millisini biz de kuracağız, zaman yakın.

Medyanın, toplum adına kamuoyu oluşturan bir kuvvetten ziyade kendisini siyasetin, yargının, yasamanın yerine koyan bir anlayışa sürüklenmesinin en büyük zararı yine medyaya olacaktır. Darbe dönemlerinde Türk medyasının nasıl kötü bir görüntüye sürüklendiğini hepimiz gayet iyi hatırlıyoruz. Ayrıcalıklarını kaybedenler rahatsız olsalar da bugün daha renkli, daha demokratik, daha çoğulcu bir medya yapısına sahibiz. Halen eksikliklerimiz yok mu? Elbette var, bu eksiklikleri de gidermenin yollarını arıyoruz. Kaleminin ve mesleğinin hakkını verenlerin sayısı arttıkça inşallah Türk medyasındaki kötü hatıraların izleri de silinecektir."

Erdoğan, konuşmasının ardından 2019 yılı Medya Oscarları'na layık görüle isimlere ödüllerini verdi. 

Buna göre, tartışma programı kategorisinde Tarafsız Bölge programı ile CNN Türk'ten Ahmet Hakan Coşkun, kuşak haber programı kategorisinde TRT Haber'den Cengizhan Cevahiroğlu, güncel program kategorisinde Beyaz TV'den Ferda Yıldırım, kısa belgesel programı kategorisinde Toplumsal Hafıza programıyla A Haber'den Haktan Uysal, aktüel siyasi program kategorisinde Başkent Kulisi programıyla Kanal 7'den Mehmet Acet, ekonomi kuşağı kategorisinde A Para'dan Şafak Tükle Uysal ile Seans Öncesi programı, ekonomi programı kategorisinde Piyasa Hattı programıyla Bloomberg HT'den Gizem Yılmaz, spor programı kategorisinde Son Sayfa Programı ile A Spor'dan Mustafa Göksu ödül aldı.

Televizyon dizisi kategorisinde Atv'den Hercai, kadın oyuncu kategorisinde Kanal D Hekimoğlu dizisinden Ebru Özkan, erkek oyuncu kategorisinde Atv'den Kuruluş Osman dizisinden Burak Özçivit, yarışma programı kategorisinde Atv'den Kim Milyoner Olmak İster programıyla Kenan İmrizalıoğlu, radyo kategorisinde Polis Radyosu, radyo yapımcısı kategorisinde TRT Türkü Radyosu'ndan Türküler Ne Der programıyla Mehmet Özbek, yerel kanal kategorisinde Afyonkarahisar'dan Kanal 3 ödüle layık görüldü.

Mustafa Cambaz Özel Ödülü 24 Tv'de An ve Zaman programıyla Koray Şerbetçi'ye ve Nursal Tekin Özel Ödülü ise Kanal D'de yayınlanan Arka Sokaklar dizisi ekibine verildi.

Kaynak : www.istanbulgercegi.com

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları