Genel Başkan Kılıçdaroğlu CNNTÜRK’te Doğu-Güneydoğu’da alınan seçim sonuçlarını değerlendirirken, ''Cezaevi vadeden oy alıyor, fabrika vaad eden oy alamıyor'' dedi...
-“Sandığa giden, ‘Ya dinime, ya dilime oy vereceğim’ diyor. Bir partiye oy vereceğim demiyor. İki ayrı eksen var ikisi de sorun yaratıyor, sorun çözmüyor.”
-“Biz, sizin dininize de, inancınıza da, dilinize de saygılıyız ve sorunlarınızı çözmek istiyoruz diyoruz. Diyalog kurduk.”
-“Bizim artık oylarımızı artırmamız gerekiyor. Şunu söyleyeceğiz, bu bölgede bizim olmamızı, sorunlarınızın çözülmesini istiyor musunuz?”
-“İklim değişikliğinden tutun yoksulluğa kadar her konuda projelerimiz var. Parlamentoda uzlaşma komisyonu, ona paralel akil adamlar heyetinin kurulmasını öneren, Seçim barajının kaldırılmasını, faili meçhullerin araştırılmasını isteyen biz, reddeden AKP”
-“Dil yasağının kalkmasıyla ilgili ilk kanun teklifini veren parti biziz.”
-“20 – 25 belediye başkanı tutuklandı. Ellerine kelepçe takıldı, sıraya dizildi, fotoğrafı çekildi medyaya servis edildi. Kim eleştirdi? Ben. Nerede? Batman’da. Seçimle gelenler gözaltına alınamaz, tutuklanamaz. Eğer cezalandıracaksa seçimde halk cezalandırır onu dedim. Batman’dan biz oy mu aldık? Hayır”
Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu CNNTÜRK’ün canlı yayınında güncel olaylar ve özellikle tartışılan konular hakkında Cüneyt Özdemir’e açıklamalarda bulunurken, Doğu ve Güneydoğu’daki seçim sonuçlarıyla ilgili soruları da şöyle yanıtladı;
Cüneyt ÖZDEMİR- Sevgili seyirciler, CNNTÜRK Ankara stüdyolarındayız. CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nu 5N1K canlı yayınında konuk ediyoruz. Hem ben soracağım, hem de siz twitter hesabımızdan sorularınızı iletebilirsiniz. Hepsini sansürsüz olarak Sayın Kılıçdaroğlu’na soracağım. Kemal bey hoş geldiniz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hoş bulduk efendim.
Cüneyt ÖZDEMİR- Akşam saatlerinde bir
son dakika gelişmesi yaşandı ve CHP yönetiminde bazı değişiklikler olacağı söylendi. Olacak mı, yapıyor musunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Önümüzdeki süreçte olacak. Yani bu hafta içinde olacak.
Cüneyt ÖZDEMİR- Neden? Bir seçim revizyonu mudur? Yerel seçimin sonrasında başarılı olamayan ekibinizden hesap mı soruyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yo bir başarısızlık dersek doğru olmaz. Çünkü oyumuzda arttı ona baktığınız zaman. Ama ben Parti Meclisinde, milletvekilleriyle yaptığım toplantılarda, il başkanlarıyla yaptığım toplantılarda ve kadın kolları başkanlarıyla yaptığım toplantılarda böyle bir talep iletildi ve böyle bir değişikliğin yararlı olacağı ifade edildi. Bende MYK toplantısında bunu dile getirdim, arkadaşlara söyledim.
Cüneyt ÖZDEMİR- Değişiklik yeni yüzler derken yeni siyasi bir ideolojinin yer değiştirmesi mi? Yani diyelim ulusalcı kanadın tasfiye olup da yerine daha liberal solun gelmesi mi? Yoksa daha genç isimlerin farklı simaların mı gelmesini mi kastediyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Zaten her halükarda değişimi yaparken Parti Meclisinden alacaksınız. Yoksa dışarıdan birisinin Merkez Yönetim Kuruluna gelme şansı yok. Dolayısıyla bir görev değişimi olacak. Öyle bakmak gerekiyor.
Cüneyt ÖZDEMİR- Sayın Kılıçdaroğlu, şimdi yerel seçim sonuçlarında iki farklı sonuç çıktı bu yıl. İlki genel olarak büyükşehir belediye başkanlığı seçimi sonuçları. Bunda AKP %45.54 aldı. CHP %31.4, MHP 13.65, BDP’de %3.9 aldı. Bir diğer sonuç daha çıktı. Türkiye genelinde AKP oyları %43.1, CHP %26.4, MHP’de 17.7. Siz şimdi hangisini referans alıyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Normalde belediye meclis üyeliklerine bakmak gerekiyor. Büyükşehirlerin konumu biraz daha farklı. Ama ikisi de çok önemli. Büyükşehirler açısından bakıldığında bizim açımızdan biz %30 barajını psikolojik sınırdı bizim için onu aşmış görünüyoruz. Yüksek Seçim Kurulunun yaptığı açıklama 31.4 bizim için önemli bir rakam. Belediye meclis üyeliklerinde ikinci rakam, orada da geçen seçimlere göre oyumuzu artırmışız ama keşke o da %30 olabilseydi.
Bizim beklentilerimiz yüksekti. Ama o beklentiler gerçekleşmediği için doğal olarak hani böyle çok fazla sevinemedik.
Cüneyt ÖZDEMİR- Şimdi İstanbul’da da farklı bir sonuç var. AKP 47.9, CHP 40.1 alıyor. Siz 2009’da İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı olarak girdiğinizde AKP 44.71, CHP’yse 36.98 oy almıştı. Siz şuanda İstanbul’da bu sonuca rağmen başarılı olarak mı değerlendiriyorsunuz CHP’nin performansını?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Samimi söylemek gerekirse başarı şudur; yani siz eğer kazanıyorsanız başarıdır. Ama aldığımız oy tabi küçümsenemez. Önemli bir oy. Çünkü biz bu seçimleri sıradan, rutin seçimler olarak görmüyoruz. Bir AKP devletiyle mücadele ediyoruz seçimlerde. Valisiyle, kaymakamıyla, emniyet müdürüyle, vergi dairesi müdürüyle, defterdarıyla, yani bir devlet aygıtıyla mücadele ediyoruz biz. O açıdan bakıldığında İstanbul’da da, Türkiye genelinde de aldığımız sonuçlar iyi sonuçlar. Ama daha iyi olmasını isterdik. Nedeni de şu; onun da altını çiziyim. Bu kadar şaibeli bir iktidarın kendi beklediğinin üstünde oy alması bizde de bir hayal kırıklığı yarattı. Kendisi şaibeyi biliyor, rüşvet kimler tarafından alındı, neler oldu. Bütün bunları herkes biliyor ve kendisi referans olarak %38’i gösteriyor ama %43 alıyor. AKP bu süreç içerisinde tabi 2 milyondan fazla oy kaybetti baktığınız zaman. 2 milyonluk bir oy kaybı aslında çok önemli bir kayıptır. Ama buna rağmen beklediğinin üstünde oy aldığı için kendisini başarılı olarak gösterdi.
Cüneyt ÖZDEMİR- Yerel seçimler sonucunda hiç istifa etmeyi düşündünüz mü Sayın Kılıçdaroğlu?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır.
Cüneyt ÖZDEMİR- Neden?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Oylarımızda bir düşüş olmadı.
Cüneyt ÖZDEMİR- Ama pek çok büyük ili baktığınız zaman AKP kazandı. Yani Türkiye genelinde AKP önde. Büyükşehirleri AKP kazandı.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır baktığınız zaman bizimde kazandığımız büyükşehirler var. Oradan ona bakarsanız örneğin Hatay’ı biz aldık. Ama Antalya’yı kaybettik. %1 oyla kaybettik. Antalya’nın özelliği neydi? Tartışmayı şu zeminde yapmıyoruz. Aslında tartışmayı yapacağımız zemin şu; eğer eski yasa yürürlükte olsaydı bugün Ankara’yı, Antalya’yı zaten biz kazanmıştık. Ama sınırlar daha genişlediği için buralarda küçük oy farklarıyla kaybettik. Ankara’yı da öyle. 50 kilometrelik sınır eski yasada olsaydı biz zaten burada Ankara’yı şuanda Cumhuriyet Halk Partili belediye başkanı yönetecekti. Sayın Mansur şuanda olacaktı.
Cüneyt ÖZDEMİR- Şimdi bu seçimlerde aslında biraz gezi olaylarının biz farklı bir yansımasını gördük. Oy ve ötesi diye bir örgütlenme çıktı. Pek çok insan gitti gönüllü olarak sandıklarda görev aldılar. Benim arkadaşlarımda vardı aralarında. Ve pek çoğu da hayatında ilk kez böyle bir görev aldı. Ve onlarında çeşitli deneyimleri bloklarda yayınlandı, köşe yazılarında yayınlandı. Bizde konuşuyoruz aramızda. Şöyle bir eleştiri var. Deniyor ki, AKP teşkilatı çok iyi örgütlenmiş. Yani seçim sandıklarında her sandık başında bir ya da iki kişi var. Okullarda iki, üç tane sorumlu var. Çok iyi bir lojistik kurmuşlar. Yemekler geliyor, çaylar gidiyor. Üstelikte oy sandığı açılırken o kalabalık biraz daha artıyor. İkiyse dört oluyor, dörtse beş oluyor ve sonuna kadarda sandıkların başında duruyorlar. CHP teşkilatında da bir örgütlenme var. Ancak kimi yerlerde bir başıbozukluk var. Kimi yerlerde lojistiği yok. Kimi yerlerde adam yoktu biz gittik CHP’nin kontenjanından girdik. Hatta seçim sonuçları açıklandığında mesela Üsküdar belediyesi. Mesela oy ve ötesi bize sayım sonuçlarını getirecek diye twit atıyor. Bir kullanıcıda şey atmış, 90 yıllık CHP eğer bunu kendisi hala örgütleyemediyse ne anladım bu işten diyor. Bu kadar farklı ilde de %1’ler, %5 oy, 10’yla şey yaparken siz mesela bu yerel seçim muhasebesini yaparken oy sandığı güvencesi ve bu örgütlenmeyi bir daha bir göz önüne aldınız mı, eleştirdiniz mi, gözden geçirdiniz mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Elbette. Şimdi bakınız, il başkanlarımıza her seçim sandığında görevlendirilecek kişileri saptayın ve bize bildirin diyoruz. Onlarla zaman zaman örgütlerimiz iletişime geçiyorlar. Ama oy ve ötesi gibi gönüllü olarak sandıklarda görev yapmak isteyen gençler oldu. Biz aslında onlara müteşekkiriz. Gönüllü avukatlar oldu. Bunlar gittiler sabahın 6’sında sandık başına gittiler. Belki bizim CHP’liler biraz geç gitti.
Şimdi bütün sandıklarda CHP’li yoktu demek çok haksızlık olur.
Cüneyt ÖZDEMİR- Bütün değil ama örgütlenme özelliği karşılaştırıldığında AKP’yle CHP’nin örgütlenmesi arasında çok büyük eleştiriler geliyor.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi. Şöyle bir şey söylemek gerekir. Şimdi bakınız, az önce sizde söylediniz işte yemek servisinden tutun diğerine kadar çok mükemmel olduğunu vs. Bütün bunlar parayla ilgili şeyler. Cumhuriyet Halk Partisinin imkanlarıyla AKP’nin imkanlarını karşılaştırmak doğru değil. Az önce söyledim yani bir devlet aygıtıyla mücadele ediyoruz biz. Ama sandıklarda mutlaka bizim arkadaşlarımızın olması gerekiyordu. Biz ıslak imzalı tutanaklar istedik. Yani sandık başında imzalanan tutanakları bizim kendi üyelerimizden istedik. Bunun %70’ini sağladık. Bu çok önemli bir rakam aslında. Yani seçim sandıklarında tutulan ıslak imzalı tutanakların %70’i Genel Merkezimize geldi. Bu çok önemli. Bazı yerlerde bunu sağlayamadık. Orta Anadolu’da, Doğu, Güneydoğu’daki bazı kırsal kesimlerde Cumhuriyet Halk Partisinin temsilcisi sandıklarda yoktu, bu seçimlerde yoktu. Biz bunu biliyoruz zaten. Ama bunun altyapısını oluşturup daha da güçlendirmek istiyoruz. Sandık çevresi sorumlusu diye yeni bir uygulamayı başlattık ve onu güçlendirerek sürdüreceğiz.
Bakın şimdi, sağlıklı işleyen bir demokraside yurttaş gider oyunu kullanır, o sandıkta oyunun çalınacağı gibi bir kaygıya asla kapılmaz. Gidin Almanya’ya, Amerika’ya, Japonya’ya. Peki bizim ülkemizde neden böyle bir kaygı var? İktidar güven vermiyor. Şimdi bu Türkiye’nin en temel sorunu.
Cüneyt ÖZDEMİR- Kemal bey ama şuanda yani seçim yasasına baktığınız zamanda seçim yasası diyor ki, demokrasilerde bunun herhangi bir suiistimale açık olmadan işlemesi için her partiye biz bu sandık başı görevlisi hakkı veriyoruz. İkişer kişi gelsin olsun. Yani şimdi siz bunu sağlamadan bu oylar çalınıyor derseniz…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır hiç itirazım yok. Yani biz şimdi oylar çalınıyor mu, çalınmıyor mu? Şimdi bu konuda bakın biz yine bir uygulamayı hayata geçirdik. Bizim örgütlerden gelen rakamlarla YSK’nın bildirdiği rakamları hemen karşılaştırdık ve örgütlerimize nerelerde itiraz yapılabileceğini bildirdik zaten. Bunlar yapıldı. Orada avukat arkadaşlarımız vardı. Onlarda orada çalıştılar. Yani tümüyle böyle bir boşluk falan sözkonusu değil. Mücadele ediliyor mu? Ediliyor tabi. Kadıköy’den arkadaşlar, hatta karşıdan arkadaşlar Üsküdar’a gittiler. Seçim sandıklarına sahip olmaya çalıştılar. Sadece seçim sandığı, sadece oyların sayımı değil. O oyların çuvallara konulup götürülüp teslim edilinceye kadar o sürecinde izlenmesi lazım. Çoğu partilimiz zaten sabahın 4’ünde, 5’inde falan evine gitti. Biz bunları biliyoruz yani. Sürekli iletişim halindeydik.
Cüneyt ÖZDEMİR- Bu seçimde şu çok ortaya çıktı. Elektrikler kesildi. Ankara seçiminde iki saat bir anda bir şeyler oldu hiçbir sonuç gelmedi. Yalova’da işte bir oy ha CHP’de, ha AKP’de. Ağrı’da oylar 28 kez sayıldı. Yani bugüne kadar hiçbir seçimde görmediğimiz bir ortam gördük. O yüzden yani %70 başarı ama yani %1 bile çok fark ediyor. 1 oy bile çok fark ediyor.
Kemal KILIÇDAROĞLU- 1 oy bile çok fark ediyor. Tabi şunu sormak gerekiyor. Elektrikler neden kesildi?
Cüneyt ÖZDEMİR- Neden kesilmiş buldunuz mu? Kedi girdi diyor.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Öyle diyor tabi. Ama o kedinin kim olduğunu hepimiz biliyoruz üç aşağı beş yukarı.
Cüneyt ÖZDEMİR- Kim sizce?
Kemal KILIÇDAROĞLU- İktidar neden elektrikleri keser?
Cüneyt ÖZDEMİR- Neden kesiliyor elektrikler? Şimdi normalde kesilmiyor. Tam seçim gecesi Türkiye’nin yarısında elektrik kesildi. Neden kesildi siz araştırdınız mı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bakın, eğer elektrikler kesildikten sonra bakan giderse, müsteşarlar telefon ederse, sandık görevlilerinin başında manevi baskı yaparsa siz kaygı duymaz mısınız, endişe duymaz mısınız?
Cüneyt ÖZDEMİR- Yani teoriniz ne, ne oldu diyorsunuz? Elektrikler kesildi şimdi. Pek çok izleyicimiz gözünde canlandıramıyor. Oy sayılıyor, elektrikler kesiliyor ve bilgisayara mı girilmiyor, yanlış mı giriliyor? Yani neyi kastediyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Sayım, çuvallar var, sayım var orada. Mum ışığında sayım yapılıyor. Bizim arkadaşlarımız orada bekliyorlar. Ama pek çok kaygıyı ve kuşkuyu beraberinde getiriyor. Bizim asıl itiraz ettiğimiz o. Elimizde veri varsa zaten itirazını yapıyoruz. Ama veri yoksa kalkıp da boşuna bir suçlama içine de girmek istemiyoruz.
Cüneyt ÖZDEMİR- Yerel seçim kampanyanızda hata yaptığınızı düşündüğünüz oldu mu? Çünkü genelde tapeler, yolsuzluklar üzerinde çok durdunuz ve hep eleştiren bir tavrınız vardı. Bu da eleştiride aldı. Kimileri şey yaptı ama sonuca bakalım. Sonuçta bu formülün en azından çok fazla işlemediğini görüyoruz. En azından sizi pek çok ilde almaya kadar götüremediğini görüyoruz. Hiçbir muhasebesini yaptınız mı bunun?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi bakın, orada da şöyle bir yanlışlık var. Sanki biz sadece konuşmalarımızda iktidarın yolsuzluklarını dile getirmişiz de başka bir şeyi dile getirmemişiz. Yok böyle bir şey. Ben herhangi bir ile gittiğim zaman miting için. Belediye başkan adayını çağırıyorum, il başkanını da çağırıyorum. Burada hangi konulardan söz etmemi isterseniz. O bölgenin ilgi alanına göre onlardan bilgi alıyorum. Konuşmamın başında zaten onlardan söz ediyorum. Artı belediye başkanımız konuşmak istiyorsa ayrıca ona da söz veriyorum ve belediye başkanımızda kendi projelerini anlatıyor.
Şimdi medya tabi bunları vermiyor. Televizyonlar neyi veriyor? Yolsuzlukları veriyor. Haklımı yolsuzlukları vermekte? Haklı. Bakın bütün gazetelere ki bizim havuz medyası dediğimiz gazetelerde dahil hepsinin manşetinde yolsuzluk vardı. Kimse kalkıp da A ilinin sorunu, B ilinin sorunu. Şimdi burada mesela Ankara’yı alalım. Ankara’da ulaşım konusunda Mansur beyin dünya kadar projesi vardı ve bunları dillendiriyordu. İstanbul’da yine Sayın Sarıgül’ün dünya kadar projesi vardı onları dillendiriyordu. Ulaşımda ne olacaktır, ücreti ne olacak. Oraya kadar iniyordu. Manisa’ya gittik orada.
Bakın, ben size daha tipik bir örnek vereyim. Kırıkkale bizim burnumuzun dibinde yani Ankara’ya yakın komşu ilimiz, eski ilçesi. Toplu ulaşımı olmayan Türkiye’deki tek il. Bunu ben dile getirdim. Ama medyada yer aldı mı? Yer almadı. Dolayısıyla şu eleştiri yapılıyor. Siz hiç pozitif bir şey söylemediniz. Hayır efendim pozitif çok şeyde söyledik. Ama eleştiride yaptık. Peki yolsuzluklar ana gündem olmak zorunda mı? Ana gündem olmak zorunda. Eğer bu ülkede demokrasi varsa, eğer bu ülkede özgürlükler varsa, eğer bu ülkede kul hakkı yiyenden hesap sorulması gerekiyorsa, eğer bu ülkede 76 milyon yurttaş vergi ödeyip birileri o vergiyi çalıyorsa siz bunu dile getirmezseniz asıl sorumlu siz olursunuz. Ben şunu çok rahat söyleyebilirim size. Yolsuzlukları dile getirdin diye bizim oyumuz %10 azalacak idiyse ve ben bunu bilseydim yine ben onları gündeme getirirdim. Türkiye’nin kirlenmeye değil, temizlenmeye ihtiyacı var.
Cüneyt ÖZDEMİR- Genel bir görüş pek çok siyasi yorumcu seçimler sonrasında Türkiye’de halkın yolsuzluklardan çok ekonomiyle ilgilendiğini ve ekonomi iyi gittiği sürece tamam yapıyorlar ama iş de yapıyorlar gibi bir algının yerleştiğini, bunun aslında Türk siyasetinde yerleştiğine inandığını yazdı, çizdi. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Çalıyorlar ama iş de yapıyorlar.
Cüneyt ÖZDEMİR- Ben söylemedim onu şimdi ayıp olmasın diye.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yani kahvede söylenen diyelim. Bir kişinin hem çalması, hem iş yapması ve bu ikisi de bilindiği halde benim buyur çalmaya devam et demem doğru değil. Halkında demesi doğru değil. O nedenle ben seçimlerde hep halkın vicdanına seslendim. Birde çalmayan ama iş yapan bir adam seçim. Örnek mi istiyorsunuz dünya kadar örneği var bunun.
Cüneyt ÖZDEMİR- Seçmediler.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bakın, halkın büyük bir kısmı hala bu yolsuzluklardan haberdar değil. Anketler var. Yani büyük bir kısmı dediğim tabi böyle %50 – 60 değil. Yani %10 – 15 civarında bir kesim hala böyle bir yolsuzluk olduğundan haberdar değil. Bir kısmı seçim sürecinde dile getirildiği için bu bir seçimde karşılıklı bir iktidar, muhalefet arasındaki söylemmiş gibi bir algı çıktı ortaya.
Bir üçüncüsü, o kadar çok arka arkaya yolsuzluk olayları oldu ki, ya bu kadar da olur mu diye bir başka bir şey çıktı ortaya. Ama ortada bir başka gerçek var. Şimdi hepimiz oturacağız soğukkanlı düşüneceğiz. Bakın, bakanlarla ilgili fezlekeler görüşüldü. Bir iktidar düşünebiliyor musunuz parlamentoyu halka yasaklıyor. Görüşmeleri halka yasaklıyorsunuz. O nedenle AKP’ye oy veren saygıdeğer yurttaşlarıma seslenmek istiyorum. Seçim süresince bizim söylemlerimizi belki dikkate almadınız bir muhalefet söylemi olarak düşündünüz. Ama parlamentoda 4 bakanla ilgili fezleke görüşülürken o bakanların konuşmaları bile sizlere dinletilmedi.
Cüneyt ÖZDEMİR- Pazartesine denk geldiği için dinletilmemiş. Pazartesi yayın yapmıyormuş.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bilinçli yapıldı. Neden Pazartesi? Pazartesi normalde parlamento çalışmıyor. Salı, Çarşamba, Perşembe çalışıyor. Ama Pazartesi. Neden? O gün meclis televizyonu çalışmıyor. O zaman yurttaşın şunu sorması lazım. Yatarken, başını yastığa koyarken insanın kendisiyle hesaplaştığı andır. Ben vergi ödüyorum bu ülkede neden birileri çalıyor. Ve ben çalan bu insanlara neden oy veriyorum diye kendisine sorması lazım. Çalıyorlar ama iş yapıyorlar. Olmaz. Çalmasınlar iş yapsınlar. Bizim inancımızda böyle bir kural var mı? Yok böyle bir kural. Demokrasilerde böyle bir kural var mı? Yok böyle bir kural. Ahlakta böyle bir kural var mı? Ahlakta da yok böyle bir kural. Adalette böyle bir kural var mı? Adalette de yok bu kural. Eğer sizin kültürünüz bozulduysa bozan insanlardan sizin hesap sormanız lazım. Sizde bir kültür bozulması var o zaman. Çalıyor ama iş yapıyor. Ne demek çalıyor ama iş yapıyor? Tarihte böyle bir örnek var mı? Orada da yok.
Bizim yapmamız gereken eğer çocuklarımızı düşünüyorsak, ödediğimiz her kuruş verginin hesabını sorma gibi bir yükümlülüğü kendi vicdanımızda hissediyorsak o zaman bunun da hesabını sormak zorundayız. 4 bakanla ilgili fezlekeler görüşülecek, siz halkın duymaması için her türlü çabayı harcayacaksınız.
Cüneyt ÖZDEMİR- Şimdi o fezlekeye geleceğim ama yerel seçimle ilgili bir iki sorum daha var onu bitireyim isterseniz. Yani bu baktığınız zaman güneydoğuda CHP’nin durumu felaket pek çok yerde. Çok düşük. Yani öyle hani 5 – 10 değil yani. Makas çok açılmış durumda.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet doğru.
Cüneyt ÖZDEMİR- Siz bunu masaya yatırdınız mı? Yahu bu neden böyle dediniz mi? Ne yapacaksınız? Veya şimdi mesela çok eleştiri var. İşte bir grup sizi ulusalcı olduğunuz için eleştiriyor. Bir grup çok liberal oldu diye eleştiriyor. Bir grup diyor ki, bunlar çok cemaatle işbirliği yaptı, çok hoşgörüyle bakıyorlar o yüzden eleştiriliyor. Herkes sizi yerden yere vuruyor kim olursa şuandaki şeyde gördüğüm kadarıyla. Siz ne yapıyorsunuz? Yani bunların muhasebesini yaptınız mı? Nasıl bir muhasebe yapıyorsunuz seçim sonrası?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bir; doğu – güneydoğuda ne söylersek söyleyelim böyle bir oyumuz patlayacak, biz oradan büyük oylar alacağız diye biz bu hayal içinde değiliz. Gerçekçi olmak durumundayız.
İki; 20 – 25 – 30 yıllık bir birikimi, yani olumsuz birikimi bir gecede hepsini düzelteceğiz ve oyumuz artacak diye bir hayal içinde de değiliz. Üç; bütün bunlara karşın Kürt sorununun çözümüyle ilgili en sağlıklı, en tutarlı söylemleri geliştiren partiyiz. Bakın onu da söylüyorum. Çünkü biz bu ülkenin birliği ve bütünlüğü için mücadele ediyoruz. Çünkü biz sosyal demokrat ideolojiyi savunuyoruz. Çünkü bizim gözümüzde Aslolan unsur insandır ve insanın sorunlarıyla ilgilenmektir. Bölgenin sorunlarını çözmek için 17 maddelik özgürlük ve demokrasi manifestosu yayınladık. Bana başka bir siyasal parti gösterin böyle bir manifestoya imza atan.
Cüneyt ÖZDEMİR- Ama bunun bölgede bir karşılığı yok gördüğümüz kadarıyla. Çünkü muhafazakar kesim olsun, işte BDP milletvekilleri olsun, Kürt milliyetçisi ya da daha farklıda tanımlayabiliriz. Kürt sosyalistleri diyelim her neyse onun adı. Ya da işte bakarsanız AKP olsun bunlara teveccühlerini gösteriyorlar. O zaman burada biz ne yapalımdan öte bir şeye bakmak gerekmiyor mu? Demek ki bir hata var burada.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Var tabi. Tek bir pencereden bakmak doğru değil. Şimdi burada kemikleşen bir yapı var. Sandığa giden ne diyor? Ya dinime oy vereceğim ya dilime oy vereceğim diyor. Bir partiye oy vereceğim demiyor. O parti bana neler vaat ediyor ona da bakmıyor. Biz oraya üçüncü yol olarak gitmek istiyoruz. Sizin dininize de saygılıyız, inancınıza da saygılıyız dilinize de saygılıyız. Ama biz sizin sorunlarınızı çözmek istiyoruz.
İki ayrı eksen var ikisi de sorun yaratıyor, sorun çözmüyor aslında. Biz sorunları çözmek istiyoruz. Ama giderken o kemikleşmiş, kronikleşmiş yapının birdenbire düzeleceğini ve CHP’ye döneceğini elbette düşünmüyoruz. Ama orada çalışmak zorundayız, örgütlerimizi güçlendirmek zorundayız. Gençlik kollarını oluşturmak zorundayız. Biz bunun mücadelesini yapıyoruz. Ve bu mücadeleyi de kararlılıkla yapıyoruz. %1 değil, 1 oyun bile bizim için ne kadar önemli olduğunu biliyoruz biz.
Hakkari’den genç sporcu çocuklar beni ziyarete geldiler. Hakkari üniversitesinden gencecik öğrenciler geldiler. Benim ziyaretime geldiler. Sorunlarını bana aktardılar. Ben mutluyum. Hakkari’de oyum yeteri kadar yok. Ama sorunun çözümü için bu insanlar bana geliyorsa ben bunu çok önemsiyorum. Çok da değerli buluyorum. Biz o bölgeye bakın eskiden eleştiri gelirdi siz Sivas’ın ötesine geçemiyorsunuz diye. Biz şimdi her tarafa gidiyoruz. Bu bile çok önemlidir. Bizim milletvekillerimiz, bakın o bölgede milletvekilimiz yok ama o bölgeden sorumlu milletvekillerimiz var. Sürekli giderler o bölgeye. Kahvede otururlar, sivil toplum kuruluşlarıyla görüşürler, ortak çalışmalar yaparlar. Bize oy verir vermez o ayrı bir şey. Ama en azından orada bir Cumhuriyet Halk Partisi var ve Cumhuriyet Halk Partisine gidip vatandaşlar sorunlarını açık yüreklilikle dile getiriyorlar. Bizi eleştiriyorlar mı? Eleştiriyorlar tabi. Onlara göre bizim çözümlerimiz yetersiz. O da olabilir. Ama sonuçta biz o insanlarla bir diyalog kurmayı sağladık. Bu bizim çok önemli ve çok değerlidir.
Cüneyt ÖZDEMİR- Sağladınız mı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet. Şimdi bundan sonraki süreçte bizim artık oylarımızı artırmamız gerekiyor. Diyaloğu geliştirdik. Şunu söyleyeceğiz, bu bölgede bizim olmamızı istiyor musunuz? Sorunların çözülmesini istiyor musunuz? Evet.
Cüneyt ÖZDEMİR- Siz bu barış sürecini devam ettirebilir misiniz? Çünkü en büyük şüphelerden bir tanesi ya da şuanda gördüğümüz durum yani başta Öcalan olmak üzere bu işi AKP’yle götüreceğini ve bu işin AKP’yle bir yere varacağını en azından görüyor gibi bir hava var. AKP’de nitekim bu şekilde davranıyor ve hatta bununda söylemini biz farklı miting meydanlarında Başbakan Erdoğan’ın ağzından da duyuyoruz. Yani siz iktidara geldiğiniz zaman bu barış süreci biter mi sizce?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Niye bitsin?
Cüneyt ÖZDEMİR- Böyle bir hava var çünkü. AKP götürecek, CHP bunu bozacak.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır niye bitsin. Şimdi bakın, bu hava bilinçli olarak yaratılıyor. Sorunu çözmek kimsenin tekelinde değildir. Sorunun çözüm adresinin meclis olduğunu söyledik biz. Gidin Diyarbakır’da Diyarbakır’daki vatandaşta aynı şeyi söylüyor. Neden böyle bir siyasal partinin tekeline veriyoruz. Ya çözülmezse. O zaman bu sorun hiç mi çözülmeyecek? Türkiye’nin sorun çözme kapasitesi vardır. Cumhuriyet Halk Partisinin de vardır. Hangi soruna ilişkin biz çözüm üretmedik? Her soruna ilişkin biz çözüm ürettik. İklim değişikliğinden tutun yoksulluğa kadar bizim projelerimiz var. Biz parlamentoda bir uzlaşma komisyonu kurulmasını öneren biziz. Akil adamlar ona paralel akil adamlar heyetinin kurulmasını önerende yine biziz. Peki bunlar bölgede yankılanıyor mu? Elbette yankılanıyor. Ama bölgedeki halk şunu söylüyor. Benim partim var diyor. Niye bize oy vermiyorsunuz? Bizim partimiz var biz oraya vereceğiz. Ama biz çözmek istiyoruz bakın sorununuzu. Siz zaten sosyal demokrat partisiniz ve bunları söylemek zorundasınız diyorlar bize. Evet biz bunları söylemek zorundayız. Biz Türkiye’nin var olan sorunlarını çözmek istiyoruz ve çözeceğiz de bunları. Bu konuda bizim kararlılığımız var.
Bize şunu söylüyorlardı eskiden. Efendim siz söylüyorsunuz ama sorunların çözümüyle ilgili adım atmıyorsunuz. Cüneyt bey biz var olan sorunların çözümüyle ilgili kanun tekliflerini hazırladık, milletvekillerimiz kapı gibi imzalarını attılar ve meclise verdik. Ne kadar samimi olduğumuzu göstermek için. Ben size bir şey söyleyeyim. İngiltere’deydik geçen yıl ve bir televizyon programına orada katılmıştık sizin programınıza. Bana şunu söyler misiniz bir ülkenin Başbakanı bir ile gidecek seçim sırasında bir konuşma yapacak ve onlara diyecek ki eski hapishaneyi yıkacağım size daha modern bir hapishane yapacağım ve oy alacak. Bunu ne diye tanımlarsınız siz? Ne diye tanımlarsınız? Fabrika vaat edene değil bakın, hapishane yapacağım diyene oy veren bir anlayışı, kilitlenmiş bir anlayışı nasıl çözersiniz? Bana sorduğunuz soru bu. Nasıl çözersiniz?
Cüneyt ÖZDEMİR- Yani bunu bir metafor olarak kullanıyorsunuz anladığım kadarıyla.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Başka ne diyebilirsiniz siz? Ben dünyada böyle bir örnek görmedim. Demokrasilerde de böyle bir örnek yok. Hapishane vaat edeceğim oy alacağım, fabrika vaat edene oy vermeyeceğim diyor. İşsizliği çözeceğim diyor sana oy vermem diyor. O zaman bir sorunumuz var. Kalıcı ve köklü…
Cüneyt ÖZDEMİR- Ama sorun nerede? Yani bir sorun varda bu sorun CHP’de mi bir sorun var, halkta mı bir sorun var?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır şimdi bakın, bir sorunumuz var. Önce ben kendime bakarım. Eğer ben bu sorunu çözemiyorsam o zaman bir eksiğim var.
Cüneyt ÖZDEMİR- Yani biraz önce sizin dediğiniz eğer bir ülkenin büyük bir bölümü diyelim 5’te 1 kadar bir bölümü siyasi tercihlerini ya dil ya da din üzerinden kuruyorsa demek ki burada bir ihtiyaç var. Ve eğer CHP’de buna karşılık bir şey koyamıyorsa demek ki CHP’nin de yapamadığı eksik bir şey var.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bakın, ihtiyaç din üzerinden siyaset bütün demokrasilerde yasaktır. Etnik temelli siyasette bütün demokrasilerde yasaktır. Sorunumuz zaten o. Biz 19. yüzyılın…
Cüneyt ÖZDEMİR- Kemal bey ama demokrasilerde insanlar ana dilini, doğduğu dili konuşabiliyor. Böyle demokrasilerden bahsediyorsunuz herhalde.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Elbette.
Cüneyt ÖZDEMİR- Yani yıllarca bir savaşın ortasında kalmıyor, köyleri yakılmıyor demokrasilerde. Yani bir şeyin sonucu olarak bu çıkıyor.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi hiç itirazım yok ona. Ama dil yasağının kalkmasıyla ilgili ilk kanun teklifini veren parti biziz. Biz niye bu dili konuşuyorsunuz diye hiçbir zaman suçlamadık. Suçlandığı dönemde biz onları savunduk bunu getiremezsiniz diye. Ben size bir örnek daha vereyim. 20 – 25 belediye başkanı tutuklandı. Ellerine kelepçe takıldı, sıraya dizildi, fotoğrafı çekildi medyaya servis edildi. Kim eleştirdi? Ben. Nerede? Batman’da. Seçimle gelenler gözaltına alınamaz, tutuklanamaz. Eğer cezalandıracaksa seçimde halk cezalandırır onu diye. Batman’dan biz oy mu aldık? Hayır.
Cüneyt ÖZDEMİR- Peki neden?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Sorunumuzda zaten bu.
Cüneyt ÖZDEMİR- O zaman bir iletişim problemi var. Yani siz bir iletişim şeyini kıramıyorsunuz. Yani bu dediklerinizle hayatın gerçekleri bayağı örtüşmesi gerekiyor.
Kemal KILIÇDAROĞLU- İşte zaten sorunumuzda o. Şimdi orada da dönüp kendimizi sorguluyoruz.
Cüneyt ÖZDEMİR- Siz mi anlatamıyorsunuz acaba Kemal bey?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi benim bu anlattığım eğer anlaşılmayan bir dilse söz veriyorum bu dili değiştireceğim. Ama bu anlaşılıyorsa ki ben anlaşıldığı kanısındayım. O zaman bir başka sorunumuz var.
Bakın, biz %10 seçim barajı. Eğer siz demokrasiyi savunuyorsanız darbe yasalarını değiştireceksiniz. Askeri darbe döneminde çıkan bir siyasi partiler yasasının arkasına sığınıyorsanız siz demokrat değilsiniz. %10 seçim barajı kalksın diye savunan kim? Biziz. Gidin bölge halkına sorun bölge halkıda diyor %10 seçim barajı kalksın. Siz bir partinin hülle yoluyla gelmesini savunuyorsunuz.
Cüneyt ÖZDEMİR- Ama siz böyle diyorsunuz da İzmir milletvekilinizde kalkıyor kardeşim nereden çıktı bu Kürtçe diyor, demeç veriyor, yerden yere vuruyor. Bunu da yapan CHP milletvekili. Yani İzmir’deki CHP milletvekili başka bir şey söylüyor, siz şimdi bambaşka bir şey söylüyorsunuz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi bakın, bir şey söyleyeyim. Hiçbir CHP milletvekili nereden çıktı bu Kürtçe diye demez. Dememiştir de bakın bundan kesinlikle emin olmanızı isterim.
İki; ben bu partinin Genel Başkanıyım. Partinin Genel Başkanının söylemleri partiyi bağlar. Tüzüğünde hüküm vardır. Şimdi AKP içinde de farklı görüşler var. Ama bizden birisi farklı bir düşünce dile getirdi diye CHP’nin içinde kaynıyor. Yok öyle bir şey. Az önce ne söyledim? Doğu – güneydoğu sorununun çözümüyle ilgili kanun teklifini verdik. CHP milletvekilleri altına bastılar imzayı ve verdiler. Bunların hepsi birer belgedir artık. Hiç kimse bu imza bana aittir demiyor mesela. Verdik ve dedik ki bu olayların üzerine gideceğiz ve gideceğiz.
Cüneyt ÖZDEMİR- Kemal bey iki isim Mustafa Sarıgül ve Sayın Mansur Yavaş herhalde CHP’nin bu seçimlerde en çok konuşulan iki ismiydi. Sözcü gazetesine bir demeç verdiniz. Mustafa Sarıgül hakkında şöyle diyorsunuz. Mersin’deki adayımız çok çalıştı ama az bir oy farkıyla kazanamadı MHP önde çıktı. Manisa ve Niğde’de oylar MHP’ye kaydı. Bazı yerlerde örgüt partisinin aleyhine çalıştı. İstanbul’da Sarıgül oyları arttırdı ancak Türkiye Değişim Hareketiyle CHP örgütü kaynaşamadı. Siz Sayın Mustafa Sarıgül’ün başarısız olduğunu mu düşünüyorsunuz? Ne düşünüyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır başarılı. O değişim tabi birdenbire bir günde olacak bir kaynaşma değil. Bu kaynaşmanın zaman içinde daha sağlıklı gelişeceğini sanıyorum.
Cüneyt ÖZDEMİR- Mustafa Sarıgül’ün bir gün koltuğunuza aday olmasından çekiniyor musunuz Genel Başkan koltuğundan?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır niye olsun yani. Demokrasilerde herkes aday olabilir.
Cüneyt ÖZDEMİR- Seçim öncesinde bir kurultay düşünüyor musunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Seçim öncesinde hayır. Onu şöyle düşündük; seçim öncesi bir kurultay yapmak için il ve ilçelerde kongreler yapmak gerekiyor. Ben hatta şöyle düşündüm, eğer biz bunu böyle bir aylık bir zaman dilimine sıkıştırabilirsek normal zamanda kurultayımızı yapalım diye düşündük. Eğer yapamıyorsak ve daha uzun sürecekse o zaman bunu yapamayacağız çünkü seçimler var.
Cüneyt ÖZDEMİR- Genel seçimlere Kemal Kılıçdaroğlu başkanlığında mı girecek CHP anlamına geliyor bu söz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet.
Cüneyt ÖZDEMİR- Mansur Yavaş MHP kökenliydi Ankara’da çok sevildi ve yüksek oranını yakaladı. Mansur Yavaş’ı başarılı buluyor musunuz? Cumhurbaşkanı adayı olarak düşünüyor musunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Mansur bey başarılı. Başarılı bir performansta gösterdi. İyi bir sonuçta aldı. Aslında Mansur bey kazandı öyle dememiz lazım. Ben onu Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı olarak görüyorum. Önümüzdeki süreçte ne olur bilmiyorum. Tabi itirazlar hala devam ediyor. Mansur bey Cumhurbaşkanı adayı olabilir mi? Tabi olabilir. Yani bilgisiyle, birikimiyle, çalışmasıyla bunların hepsini gösteriyor. Ama önümüzdeki süreçte ne olur onu hep beraber göreceğiz.
Cüneyt ÖZDEMİR- Cumhurbaşkanlığı seçimine 3 ay kaldı hala adayınızı açıklamıyorsunuz. Neyi bekliyorsunuz? AKP’de herkes artık Başbakan Erdoğan’ın aday adayı olduğunu ya da aday olduğunu konuşuyor. Herkes AKP’yi konuşuyor.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Konuşuyor ama aday daha henüz açıklanmadı.
Cüneyt ÖZDEMİR- Bu bir strateji mi yoksa adam mı bulamıyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır olur mu? Bu bir strateji. Yani adaylarımız var, gerçekten nitelikli, kaliteli adaylarımız var. Ama bu adayların açıklanması için belli bir zamana ihtiyacımız var.
Cüneyt ÖZDEMİR- 3 ay kaldı Kemal bey.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet.
Cüneyt ÖZDEMİR- Siz aday olacak mısınız?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır.
Cüneyt ÖZDEMİR- Neden? Yakışmaz mısınız mesela köşke çıksanız gayet uyumlu bir şekilde.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yo hayır. Ben siyasal partilerin Genel Başkanlarının Cumhurbaşkanlığına aday olmalarını çok şık bulmuyorum. Çünkü o makama oturacak kişinin bütün kitleyi kucaklaması lazım. Yani AKP, MHP, BBP, BDP şimdiki adıyla Halkların Demokrasi Partisi. Bütün bunların hepsini, bütün yurttaşları kucaklayan bir kimlikte birisinin olmasını istiyoruz biz orada. O nedenle hani ben bir siyasal kimliği çok öne çıkmış bir kişinin Cumhurbaşkanı adayı olmasını öteden beri söylüyorum pek doğru bulmadığımı zaten. Çünkü sembolik bir makam orası.
Cüneyt ÖZDEMİR- Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ı Cumhurbaşkanı adayı olarak görür müsünüz mesela?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Olabilir tabi niçin Sayın Kılıç yani sonuçta…
Cüneyt ÖZDEMİR- Böyle bir ihtimaliniz var mı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Onu bilemiyorum. Onu zaman gösterir tabi.
Cüneyt ÖZDEMİR- Metin Feyzioğlu mesela?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi olabilir.
Cüneyt ÖZDEMİR- Deniz Baykal?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi Sayın Baykal’da olabilir niçin olmasın.
Cüneyt ÖZDEMİR- Sami Selçuk?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet iyi bir hukukçu.
Cüneyt ÖZDEMİR- Ümit Boyner?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi. Yani bunlar gazetelerde yer alan, haklı olarak da sizin sorduğunuz. Bu konuda bizim bir özel çalışmamız var ayrıca yürütüyoruz. Onu göreceğiz hep beraber önümüzdeki süreç içinde.
Cüneyt ÖZDEMİR- Şimdi bugün MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin bir üçgen şeyi var gördünüz mü? Ben size veriyim bir tane.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Gördüm evet.
Cüneyt ÖZDEMİR- Şimdi burada diyor ki, üçlü bir şey yapacağız diyor. Hürriyet gazetesinden meslektaşım Şükrü Küçükşahin’e demiş. Diyor ki, sağın oyu %64, solun oyu %36 biz diyor yeni üçgen çıkartacağız buradan diyor. Böyle biraz çoğunu alacağız buradan sağ oyların diyor. Sol oylarında alacağız diyor ve oradaki bizim ortak cumhurbaşkanı adayımızı olacak diyor. Bu da diyor milliyetçi, muhafazakar ve manevi değerleri taşıyan birisi olacak, demokrat olacak, laik olacak. Şaşırdınız mı böyle matematik hesabını Bahçeli Bey seviyor gerçi.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şaşırmadım. Sonuçta Sayın Bahçeli kendi düşüncesine göre bir sorunu çözmek için bir çalışma yapıyor.
Cüneyt ÖZDEMİR- peki sizin kafanıza yattı mı bu çalışma? Sizde de böyle bir profil var mı mesela?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bizim profilimiz herkesi kucaklayan bir aday olması yönünde. Aslında biz yanlış şeyleri tartışıyoruz. Tartışmamız gereken Türkiye Cumhuriyetine nasıl bir cumhurbaşkanı seçmeliyiz ve bu cumhurbaşkanının nitelikleri ne olmalı?
Şimdi biz nitelikleri bir tarafa bıraktık Ali mi olsun Veli mi olsun. Bizim önce nitelikleri bulmamız lazım. Nasıl bir cumhurbaşkanı? Bu cumhurbaşkanı aydın birisi olmalı, bu cumhurbaşkanı elbette ki ülkenin değerlerine bağlı olmalı, bayrağına bağlı olmalı, herkesi kucaklamalı. Bu cumhurbaşkanın çok temiz birisi olması lazım. Şaibeli birisinin olmaması lazım. Çünkü o bütün ülkeyi temsil ediyor. Bayrağı temsil ediyor. Vatanı temsil ediyor baktığınız zaman. O cumhurbaşkanı Türkiye’yi ve dünyayı iyi okuması lazım. Dünya dengelerini bilmesi lazım. O cumhurbaşkanının barışçı olması lazım, özgürlükçü olması lazım, demokrat olması lazım. O cumhurbaşkanının hakları kamplaştırmaması lazım. Tam tersine kullandığı dille kucaklayıcı olması lazım. Herkesi kucaklaması lazım. O cumhurbaşkanının iktidar-muhalefet arasındaki dengeyi gözetmesi ve o denge içinde görevini yapması lazım. O cumhurbaşkanının baktığınız zaman esnaftan da, sanayiciden de, çiftçiden de, emekçiden de destek alması lazım. O cumhurbaşkanının bütün Türkiye’ye hitap etmesi lazım.
Şimdi böyle bir aday profili üzerinde bizim önce oluşturmamız yani kafamızı önce nasıl bir cumhurbaşkanı belki benim söylediklerimde eksikte olabilir fazla da olabilir. Ama sonuçta biz medyanın ve bizim halka ve önüne koyacağımız cumhurbaşkanı adaylarına bu profilden, bu pencereden bakmamız lazım. Ben eğer gerçekten bunların hepsini taşıyan bir cumhurbaşkanı adayı koyuyorsam veya benim eksiğim var koyduğumuz aday eksik ama bir siyasal parti daha iyi değerleri koyabiliyorsa zaten halk onu seçmeli. Ama biz bir ortak payda üzerinde bir cumhurbaşkanı adayı üzerinde anlaşmalıyız.
Cüneyt ÖZDEMİR- Şu anda MHP ile görüşüyor musunuz? Ortak bir aday fikriniz var mı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şu anda herhangi bir görüşme yok ama MHP ile de diğer siyasal partilerle de elbette görüşürüz. Yani görüşmeyeceğiz diye bir kavram yok. Eğer biz illa bizim adayımız olsun ve biz sadece bizim adayımıza oy verelim diye bir düşünceyi de taşımıyoruz. Çünkü çıkacak aday seçildiği zaman zaten bütün Türkiye’yi kucaklayacak.
Cüneyt ÖZDEMİR- Teknik bir soru sormak istiyorum. Mitinglerde CHP örgütü olarak bu mitingleri organize edip kürsüye çıkmayı düşünüyor musunuz cumhurbaşkanlığı seçiminde eğer aday olmazsanız aday olacak kişinin arkasında yoksa bu kampanyayı aday olan kişimi götürmeli?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Kampanyayı ağırlıklı olarak adayın götürmesi lazım. Doğrusu da odur zaten. Sonuçta halk ona oy verecek ve halkın müstakbel cumhurbaşkanı adayını görmesi lazım, tanıması lazım. Bunun eserleri var mıdır yok mudur? Birikimi nedir ne değildir? Dünyaya bakış nedir?
Cüneyt ÖZDEMİR- Ama u pahalı bir iş. Reklam vermek para. Miting organize etmek para. Bir yerden bir yere siz daha iyi biliyorsunuz bir de üç miting, helikopter kiralıyorsunuz. Bütün billboardları eğer bulabilirseniz kiralıyorsunuz. Bunu kim finanse edecek? Bu da bir soru işareti.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bir bağış kampanyası açılacak. Tabi şimdi YSK’nın bu konuda bazı kriterler belirlemesi lazım. Normalde bir bağış kampanyası açılması lazım. Yurttaşların bağışlarıyla bu işin finanse edilmesi lazım. Onunla ilgili yasada belirli bir sınırlamalar getirilmiş…
Cüneyt ÖZDEMİR- Peki mesela Başbakan Erdoğan eğer cumhurbaşkanlığına adaylığını koyarsa Tarhan Erdem’in tartışmaya açtığı bir konu vardı Radikal Gazetesi yazarı. Diyor ki, Başbakan eğer cumhurbaşkanlığına adaylığını koyarsa Başbakanlığı bırakmak zorundadır. Siz buna katılıyor musunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Elbette bırakmak zorunda.
Cüneyt ÖZDEMİR- Bırakmazsa?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Doğru olmaz. Milletvekili adayları halkın önüne eşit koşullarda çıkarlar değil mi? Cumhurbaşkanı adaylarının da halkın önüne eşit koşullarda çıkması lazım. Şimdi hem adaletten söz edeceğiz hem adaletsizlik yapacağız.
Cüneyt ÖZDEMİR- Geçtiğimiz gün çok tecrübeli bir hukukçu CNNTürk koridorlarında ben çıkıyorum yayından Ahmet Hakan konuklarıyla yayına girecek tam bu 17 Aralık sürecinde işte soruşturmalar başlamış ben diyorum ki, hakim savcı istedi, polis yapmak zorunda mı? Yapmak zorunda diyor. Peki diyorum yapmazsa ne olur? Öyle bir şey olmaz diyor. Diyorum ki, yapmıyor. Siz diyorsanız ya böyle yapmak zorunda, olması gereken bu.
Kemal KILIÇDAROĞLU- O nedenle zaten krize devlet krizi dendi. Eğer savcı bir şeyi istiyor ve polis yapmıyorsa orada artık devlet krizi vardır. Orada bir hukuk krizi çok daha derin sürecin üzerine oturmuş demektir. O nedenledir ki TBMM Başkanı Anayasanın 138.maddesi çökmüştür dedi. Yani artık ortada Anayasa bile yoktur anlamına geliyor.
Cüneyt ÖZDEMİR- 17 Aralık sürecinden 30 Mart gününe kadar 29 Mart gününe kadar Türkiye bir tape cumhuriyetine dönüştü. Ardı ardına sesler yayınlandı. Kayıplar yayınlandı. Bunların kimi mahkeme kararıyla yapılmıştı, kimi gizli yapılmıştı, kimi skandal niteliğindeydi, kiminde yolsuzluklar, rüşvetler medyaya yansıyan çok şey vardı. Büyük bir fırtına geçirdik siyasi bir fırtına. Hiçbir ülkenin yakın tarihinde görülmeyecek kadar ses kaydı yayınlandı. Sonra 30 Martta her şey bıçak gibi kesildi. Binlerce polis görevlerinden alındı. Yüzlerce hakim, savcının yeri değiştirildi. Geçici olarak HSYK’nın yapısı değiştirildi. Sonra bozuldu ama zaten giden gitmişti kalan kalmıştı. Şimdi de son olarak 4 bakanın fezlekesi meclise geldi. Ne oldu? Bitti mi bütün bu karmaşa? Bütün dosyalar kapandı mı? Yerel seçim çünkü Başbakan Erdoğan diyor ki yerel seçimde tamam halkımız bize teveccühünü gösterdi. Bunların yalan olduğunu da anladık diyor. Kapandı mı bütün bu dosyalar?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Asla kapanmadı. Kapanmaz da zaten. Daha halkın önüne çıkmamış yani günışığına çıkmamış çok sayıda belge var o fezlekelerde. Dünya kadar klasör var. Onlar meclis tarafından gizlendi. Soruşturma komisyonuna ben onları teslime edeceğim dendi. Şimdi soruşturma komisyonu önümüzdeki günlerde kurulacak ve o dosyalar tek tek gözden geçirilecek. Birileri çağrılacak. İfadelerine başvurulacak. Dünya kadar ses kayıtları var be bunlar mahkeme kararıyla alınan ses kayıtları. Bakanların çocuklarıyla ilgili ses kayıtları var. Ayrıca önümüzdeki günlerde Erdoğan içinde bir soruşturma komisyonu kurulmasını isteyeceğiz.
Cüneyt ÖZDEMİR- Kurulur mu sizce?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Niye kurulmasın?
Cüneyt ÖZDEMİR- Yani meclisteki çoğunlukla veya şu andaki…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Meclisteki biliyoruz. Ama herkes elini vicdanına koyup karar verecek. Tarihin önünde sorumlu olacak. Çocuklarına karşı sorumlu olacak. Ülkenin geleceğine karşı sorumlu olacak.
Bir başbakan ben temizim diyorsa gidip aklanacak. Tipik örneği vardır; Suat Hayri Ürgüplü. Kayseri milletvekilidir. Bakandır. Gümrük Tekel Bakanıdır. Adı bir yolsuzluğa bulaşınca iki dilekçe yazar. Biri Meclis Başkanlığına, ben yüce divana gitmek istiyorum. İkincisi başbakana, ben bakanlıktan ayrılıyorum der. Gider yüce divanda yargılanır. Beraat eder gelir. Suat Hayri Ürgüplü bu ülkede daha sonra başbakan oldu.
Cüneyt ÖZDEMİR- Bir şeyi hep merak ettim. Onu şimdi sormak istiyorum; diyelim bir senaryo düşünelim. 17 Aralık süreci AKP’ye yönelik değil de CHP’ye yönelik bir süreç olsaydı. CHP hakkında 4 ayrı araştırma, soruşturma dosyası ortaya çıksaydı, en yakınlarınız hakkında çok ciddi telefon tapeleri yayınlansaydı, savcıların verdiği kararlarla polisler sizin telefonlarınızı dinlemiş olsaydı. Bu da yetmezmiş gibi sizi ailenizde, ailenizdeki çocuklarınızın kız arkadaşlarıyla hatta ya da farklı isimlerle yaptığı telefon konuşmaları yayınlansaydı ve bunun sadece şahsınıza değil CHP’ye de yönelik bir siyasi kampanyaya dönüştüğünü görseydiniz ne yapardınız?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bir; eğer bir CHP’li milletvekili veya Genel Başkanı kim olursa olsun bir yolsuzluk olayının içindeyse o kesinlikle dışarı bırakılır. Geçmişte örnekleri var mıdır? Vardır. İSKİ olayında olayı başlatan kimdir? Sayın Nurettin Sözen’in savcılığa verdiği bir dilekçeyle başlamıştır. Biz kabul etmiyoruz olayı soruşturun diye ve gidip ifade vermiştir. Bu kadar açık, bu kadar net.
Geçmişte yine bir bakan, koalisyon döneminde Çocuk Esirgeme Kurumuyla ilgili bir ilan dolayısıyla, ilanın bedelini yanlış hatırlamıyorsam bir yakının vefatı dolayısıyla ilanın bedelini Çocuk Esirgeme Kurumu ödedi diye istifa ettirilmiştir.
Cüneyt ÖZDEMİR- Oğlunuzun, kızınızın özel konuşmaları dinlense…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bakın oraya da geleceğim. Özel hayatla ilgili, özel konuşmalarla ilgili asla bunların yayınlanmasını doğru bulmayız ve biz bunları kullanmadık. Hiçbir yerde de kullanmadık. Doğruda bulmayız. Özel hayat adı üstünde zaten özel hayat. Kaldı ki Anayasa özel hayatın gizliliği esastır diye temel bir kural getirmiştir. Bu evrensel bir kuraldır. Sadece Türkiye için geçerli değil. Bütün demokrasilerde geçerli bir kuraldır. Özel hayatı alacaksınız onu kamuoyu önüne onu lanse edeceksiniz. Bunu doğru bulmayız ve asla bunu hiçbir yerde de kullanmadık.
Ama kol saatiydi, Umre ziyaretiydi, kuyumcudan alınan paralardı, ayakkabı kutusundan çıkan dolarlardı. Oğluna telefon edip, oğlum paraları sıfırladın mı? Babacığım 30 milyon Euro kaldı. Bunlar affedilecek olay değil. Bunlar özel hayat değil. 30 milyon euroluk özel hayat mı olur? Böyle bir para mı olur? Varsa bunun hesabını verecek. O nedenle AKP’nin milletvekilleri de eğer gerçekten vicdanlarının sesini dinliyorlarsa Erdoğan içinde soruşturma komisyonu kurulması lazım. Onun da hesabını vermesi lazım.
MİT, 18 Nisan 2013. Erdoğan’ın önüne 3 sayfalık bir rapor koyuyor. 3 sayfa. Diyor ki, Rıza Zarraf’la senin bakanların ilişkisi var. Duyulursa partiye zarar verilir. 18 Nisan. 8 ay geçiyor hiçbir şey yapmıyor. 17 Aralık hareketinden sonra bunlar gene çıktılar otobüsün üstünde el kaldırdılar, kamuoyunun tepkisi üzerine 4 bakan beni rahatlatın diye önlerine konan istifa dilekçelerini imzaladılar. Soru şu? 18 Nisanda MİT senin önüne koydu. Sen neden gereğini yapmadın? Bunun hesabının sorulması lazım.
Cüneyt ÖZDEMİR- Siz yine seçim döneminde Deniz Baykal’ın yayınlanan görüntüleriyle ilgili bir iddiada bulunmuştunuz ve Başbakan Erdoğan’ın görüntüleri izlediğine görüntüleri izlediğinizi söylemiştiniz. Nerede o görüntüler? Bunu neye dayandırarak söylemiştiniz? Nerede izlediniz mesela?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Ben o ayrıntıya girmek istemem şimdi. Ama görüntüleri izledim.
Cüneyt ÖZDEMİR- Nasıl girmezsiniz? Bir ülkenin Başbakanın muhalefet liderine yapılan komplonun görüntüsünü izlediğini iddia ediyorsunuz yani.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Sadece onunkini değil.
Cüneyt ÖZDEMİR- Kim izletiyor bunu size?
Kemal KILIÇDAROĞLU- ben o ayrıntılara girmiyorum. Ben izlemedim desin. Gözlüğünü eline alıp takarken ve izlerken. Sonra onun ses kayıtları da düştü. Kılıçdaroğlu’nu da izletmemiz lazım diye. Bir Başbakana yakışır mı Allah aşkına?
Cüneyt ÖZDEMİR- Siz o sırada Genel Başkan değilsiniz? Neden sizin de izlenmenizi istiyor sizce? Çünkü o dönem Deniz Baykal’ın görüntüleri daha çıkmış sizin daha Genel Başkan olduğunuz belli değil. Yılmaz Özdil’de bununla ilgili bir yazı yazdı. Neden acaba Kılıçdaroğlu’nu da izletiyor diye?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Komployu kuran o zaten. Kurduran o zaten.
Cüneyt ÖZDEMİR- Sayın Kılıçdaroğlu, bu yaptığınız suç değil mi? Yani Başbakan Erdoğan’ın gizlice kaydedilmiş görüntülerini izliyorsunuz? Her ne kadar o olay gizli bile olsa bir suç işlenmiş diyelim birisi o suçu izliyor, sizde o suçu izleyeni izliyorsunuz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bir Başbakanın zavallılığını gösteriyor. Bel altından medet uman bir kişi. Nasıl yaparsınız siz bunu. Özel hayat, özel hayat diye konuşuyor. Neden Sayın Baykal’la ilgili komplo bir türlü aydınlığa kavuşmuyor? Neden kavuşmuyor?
Cüneyt ÖZDEMİR- Bu görüntüler sizde var mı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır.
Cüneyt ÖZDEMİR- Sadece izlediniz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet. Bir bölümü internete düştü zaten. O görüntüyü izlerken. O kare o. Ama bu görüntüler hiç çıkmayacak anlamında değil. Yeri zamanı gelir o görüntülerde çıkar. Bilmiyoruz. Yalanlıyor mu? Yalanlamıyor. Hiç o konulara girmiyor.
Cüneyt ÖZDEMİR- Yani birisi benim hakkım böyle bir iddiada bulunsa direk dava açması gerekiyor. Böyle bir iddia karşısında dava açmak gerekiyor sanıyorum size?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Açamaz. Zaten söylüyorum bakın, ahlak denen kavram çok önemlidir. Ahlak denen kavram insanın kendi vicdanıyla hesaplaşmasıdır. Siz kalkıp eğer böyle bir şey yapıyorsanız ben sizin ahlakınızı sorgularım. Nasıl yaparsınız siz bunu? Sonra kalkacaksınız meydan meydan gezip ahlaktan söz edeceksiniz. Olmaz.
Zaten Türkiye’nin temel sorunu bu. Az önce neyi konuştuk? Çalıyor ama iş yapıyor. Olmaz. Ahlaklı bir toplumda böyle bir kavram olmaz. Bu kavramlara hep beraber karşı çıkmalıyız. Medya etiği diyorsunuz değil mi? Siyasette de etik olmalı, ahlak olmalı. Batı da ne diyor? Koymuş kuralı. Sana birisi hediye verebilir. Ama değeri bin doları geçerse bunu devletin hazinesine vereceksin diyor. Beş yüz doları geçerse devletin hazinesine vereceksin diyor.
Cüneyt ÖZDEMİR- Sosyal medyadan gelen tepkilere bakıyorum. Artık siyaset bizde bir futbol takımına dönüşmüş. Yani aynen Fenerbahçeliler, Galatasaraylılar gibi işte AKP’liler, CHP’liler var. Herkes takımını savunur gibi savunuyor. Bu ikinci izlenimimde insanlar normal bir söyleşi, yani batılı tarzı bir söyleşi, yapılmayı artık unutmuş durumdalar Türkiye’de. Rahmetli Birand’ın kulaklarını çınlatalım, çünkü genelde işte mesela Başbakanı görüyoruz bir sürü kanalda konuşuyor ama hep sevdiği gazetecilerle konuşuyor. Hep o konuşuyor. Benim sizin sözünüzü kesmem zaman zaman sorularla aşmayı çalışmamda bazı CHP’liler de rahatsızlık yaratmış. Umarım sizde bir rahatsızlık yaratmadı?
Bu kadar siyaset yeter. Ne yapıyorsunuz şu günlerde? Ne okuyorsunuz? Mesela bir kitap çıktı. Kapital adında. Bütün ekonomistler bunu konuşuyorlar, tartışıyorlar. Okuyabildiniz mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Okuyamadım. Ama bizim medyada çıkan kitapla ilgili yazılar okudum. Umarım kısa sürede tercüme edilir.
Cüneyt ÖZDEMİR- İş Bankası Yayınları tercüme diyormuş diye duyduk.
Kemal KILIÇDAROĞLU- İş Bankasının gerçekten çok güzel yayınları var, kültür yayınları özellikle kültür, tarih, çocuk. Çok güzel yayınları var. Çıkarsa mutlaka okunması gereken bir kitap öyle anlaşılıyor. Solun yeniden doğuşu olarak da tanımlanıyor. Hatta Mars yeniden mi doğuyor diye de batıda eleştirilerde var.
Cüneyt ÖZDEMİR- En son hangi filme gittiniz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Aslında sinemaya gitmeyi çok arzuluyorum ama gitme şansım yok. Geçenlerde Sevda Cenap And Vakfının Ankara’da düzenlediği bir konser vardı. Rus sanatçıların geldiği. Olağanüstü güzel bir konserdi. En son ona gittim.
Cüneyt ÖZDEMİR- Fazıl Say CHP’yi Antalya’da kaybedince kızıyor, ben diyor bırakacağım gitmeyeceğim Antalya’daki piyano festivaline. Menderes Türel’le de böyle bir gerilim yaşıyorlar farkında mısınız?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi Fazıl Say sadece Türkiye’nin değil aslında dünyanın üzerine titrediği bir sanatçı. Bir piyano sanatçısı. Bir bestekar aynı zamanda. Siyasetçinin görüşü ne olursa olsun hepimizin ortak alanı sanat olmalı, kültür olmalı. Sanat çok aslında yaşam kalitesini belirleyen temel unsurdur. Eğer siz tiyatroya, sinemaya, şiire, romana yani edebiyata ağırlık vermezseniz o insanlar arasında ayrım yapar, bununla aynı dünya görüşünü paylaşmıyorum o zaman onu sanatını da reddediyorum derseniz doğru olmaz.
Cüneyt ÖZDEMİR- Ama Fazıl Say orada reddediyor. Ben diyor CHP ile çalışıyorum Menderes Türel’de zaten bizden haz etmiyordu bende oraya gitmiyorum gibi bir sözü var.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Ama işte oradaki cümle haz etmiyordu diye. Aslında haz etmesi lazım. Yüceltmesi lazım. Sonuçta sanatçının duyarlılığını bir siyasetçinin anlaması gerekiyor. Sanatçı aykırı insandır aslında. Nazım rüzgara karşı yürüyor. Heykeli de öyle baktığınız zaman mezarındaki. Şimdi sanatçının aykırı görüşünü ve aykırı dünyasını doğal kabul edeceksiniz. O sizin ruhunuzu okşayan veya egonuzu okşayan cümleleri asla kullanmaz. O aykırı bir insandır ve dünyaya eleştirel gözle bakar. Eğer siz sanatçıyı böyle konumlandırmazsanız, böyle bakmazsanız siz sanatı da anlamıyorsunuz demektir.
Ben Sayın Cumhurbaşkanının, Başbakanın en azından bir sanat gösterisine katılmasını çok arzu ederdim. Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası var. Neden oraya katılmaz. Bir tiyatroya, bir sinemaya gidilebilir. Film izlenebilir.
Yani biz insanız aslında. Bizde bu toplumun bir parçasıyız. Sokaklarda yürüyen insanlar neyse bizde onların bir parçasıyız. Onlar sinemaya gidiyorlar bizimde gitmemiz lazım. Aslında bizim temel sorunlarımızdan birisi de şu; geçenlerde bir gazetede okudum; Merkel medyada %1 ya da 0.1 civarında yer almış son 4 ayda veya 3 ayda. Bize baktığınız zaman yani yabancı birisi gelmiş onu bana anlattılar. Atatürk Hava Limanına iniyor. Yanındaki arkadaşa diyor ki, sizin ülkenizde darbe mi oldu? Yok diyor. Neden böyle bir kaygıya kapıldın? Bütün televizyonlarda aynı adamı gösteriyorlar. Çünkü Erdoğan konuşuyor.
Şimdi baktığınız zaman böyle bir yapı var aslında. Yani bu yapıdan Türkiye’nin sıyrılması lazım. Kurtulması lazım. Bu yapı toplumu kutuplaştırıyor.
Vişne Haber Ajansı