loading
close
SON DAKİKALAR

CHP'li Koç güncel olayları değerlendirdi

CHP'li Koç güncel olayları değerlendirdi
Tarih: 03.08.2012 - 17:48
Kategori: Söyleşi

CHP Genel Başkan Yardımcısı Haluk Koç Halk Tv’nin canlı yayını “Güne Başlarken” de, güncel olayları değerlendirdi...

CHP Genel Başkan Yardımcısı Haluk Koç Halk Tv’nin canlı yayını  “Güne Başlarken” de, güncel olayları değerlendirdi

 -“Suriye süreci böyle birden bire,  son bir haftada, 10 günde,  ya da bir ayda oluşan bir olay değil. Bu Büyük Ortadoğu projesi çerçevesinde, Kuzey Afrika’dan başlayan, daha sonra Mısır’a kadar gelen ve oradan da geçen sene bu planın oyun kurucuları tarafından artık Suriye’de de rejim değişmeli dedikten sonra Türkiye’ye verilen roller çerçevesinde bir başka gelişme yaşanmaya başlandı.” diyen  CHP Sözcüsü Prof.Dr.Haluk Koç’un sorulara verdiği yanıtlar şöyle; 

Sunucu- Sevgili izleyiciler haftanın son gününde Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkan Yardımcılarından parti sözcüsü Sayın Haluk Koç bizlerle birlikte. Hoş geldiniz diyoruz Sayın Koç.

Haluk KOÇ- Hoş bulduk, iyi yayınlar diliyorum.

Sunucu- Teşekkür ediyoruz. Ülke gündemi aslında birazcık böyle sıkıntılı, tedirgin edici. Baktığımız zaman dün iki şehidi uğurladık. Bugün yine güne dün akşamdan tabi bir şehit haberiyle başlıyoruz. Şemdinli’de bir operasyon devam ediyor. Fazla açıklama duyamıyoruz bundan dolayı eleştiriler var. Ama aynı zamanda Suriye’deki gelişmelerle birlikte Davutoğlu’nun Irak ziyaretiyle birlikte bir tedirginlik yaşanıyor Türkiye’de. Öncelikle başsağlığı dileyelim yakınlarına, rahmet dileyelim şehitlerimize ve başsağlığı hepimize gelsin diyelim tabi ki. Nasıl bir Türkiye fotoğrafı bu Sayın Koç?

Haluk KOÇ- Valla fotoğrafı siz tarif etmeye çalıştınız. Pek hoş olmayan Türkiye fotoğrafı. Tedirginlik Türkiye’de her kesimde mevcut. Bir defa ne oluyoruz, nereye gidiyoruz, önümüzdeki günlerde bizi neler bekliyor, nasıl bir karmaşanın içine sürükleniyoruz ya da çekiliyoruz ya da itiliyoruz? Bütün bunlar Anadolu’da her kahvede, her evde insanların yan yana geldiği her ortamda tartışılan konular. Kamuoyunun yeterince bilgilendirilmesini bırakın Türkiye’de demokrasinin temel gereği olan partiler arası ilişki, bilgilendirme, istişare dediğimiz süreç maalesef yine işletilmiyor. Ana Muhalefet Partisi Cumhuriyet Halk Partisinin bu süreçler konusunda iktidar tarafından hiçbir bilgilendirmeyle karşı karşıya olmadığını söyleyebilirim. Şemdinli dediniz gerçekten Şemdinli’de 10 gündür bir karmaşa hüküm sürüyor, ciddi çatışma haberleri geliyor. Fakat bununla ilgili yeterince bir aydınlık yok, bir bilgi yok. Kamuoyunda da yok. Sanıyorum basına dönük bir karartmada sözkonusu. Ve Sayın Başbakana bu soru kendi partisinin yetkili kurul toplantısında sorulduğu zaman Sayın Başbakanda basına yansıyan haberlerden söylüyorum bir tepkiyle karşılık veriyor. Yani kendi çalışma arkadaşlarına, mesai arkadaşlarına dahi bir gürleyen, onları azarlayan bir ses tonuyla cevap veriyor. Bu Türkiye’deki iktidar içinde bir tedirginlik olduğunu da gösteriyor.

Dış politika tabi son derece önemli günümüzde. Artık yani halkın geçim sıkıntısını, işsizliği, emeklilerin durumunu, eğitim başlayacak 1,5 ay sonra. Eğitimle ilgili 4+4+4’ün genç yavrularımıza neler getireceği konusunda tedirginlik. Bütün bunlar hepsi ikinci plana düştü. Varsa yoksa Türkiye’nin ateş çemberiyle çevrildiği bir coğrafyada şuanda neler yaşayabileceği ve yakın zamanda neler yaşayacağı konusuna odaklandı.

Sunucu- Aslına bakarsanız Türkiye’de bir Kürt açılımı sözü vardı. CHP’nin daha sonra bir Kürt meselesi ve terör sorununun çözümüne yönelik olarak bir zemin oluşturma çabası sergilediğini biliyoruz. Ama akabinde Suriye’de yaşanan, kuzeyde yaşanan gelişme konuyu Türkiye’yi sanki daha uluslararası bir boyutta çözümsüzlüğe yönelik bir itiş gibi görünüyor. Bu ilişkilendirmeyi nasıl buluyorsunuz?

Haluk KOÇ- Şimdi öncelikle şunu söyleyeyim. Türkiye’de bir Kürt sorunu var mı? Var. Yani bunu artık gerçekçi olarak ifade etmek lazım. Adını da değiştirmek lazım. Aslında bu bir Türkiye sorunu oldu yaygınlığı bakımından. Ve maalesef uzun zamandan beri, son zamanlarda değil uzun zamandan beri uluslararasılaştırılmak istenen bir sorun haline de geldi.

Şimdi Cumhuriyet Halk Partisinin burada tabi ki, Kürt kardeşlerimizin, yurttaşlarımızın sorunlarının demokratik süreçlerle çözümü taleplerinin siyaset ortamında tartışılması noktasında biz hiçbir tutuculuk sergilemedik. Bu konuda ben Mayıs 2010 ile Kasım 2010 arasında bölgede yine Cumhuriyet Halk Partisi adına bir grup arkadaşımla beraber çok ciddi çalışmalar yaptım. Bütün bunlar Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Merkezinde duruyor. Yani sorunun siyaset yoluyla tartışılmasının önündeki tabuyu yıkmaya çalışıyoruz. 89’da başladığımız bir süreç vardı biliyorsunuz.

Sunucu- Konuşma zemini.

Haluk KOÇ- Konuşma zemini ama bütün siyasi partilerin katılabileceği bir ortak zeminde bunların tartışılma gereğini ortaya koyuyoruz. Şimdi şunu söyleyelim. Böyle bir sorun bir defa var. Bu sorunun insan hakları sorunu var, demokrasi algısı sorunu var, kamu yönetimi algısı sorunu var, hak, adalet işleyişi sorunu var. Sosyal, ekonomik, kültürel, güvenlik boyutuyla, yerel yönetimler boyutuyla birçok alt başlığı var. Bütün bunların hepsi siyasetin konusu olması gereken süreçler, tartışma alanları.

Şimdi burada bir defa bunu reddetmiyoruz. Bunu gerçekçi bir şekilde kabul ediyoruz. Ve Cumhuriyet Halk Partisi tek başına değil. Tüm siyasi aktörlerin katılımıyla bunların tartışılmasının gereğinin altını çiziyoruz. Bu ayrı bir konu. Fakat siyaset kurumu bunu ele almalı diyoruz. Ama hangi siyaset kurumu dediğimiz zaman burada bir açıklık getirmemiz gerekiyor. Son zamanlarda şiddetlenerek artan olaylarda gösteriyor ki terör ve silah tehdidiyle, şantajıyla hareket etmeyen bir siyaset kurumundan bahsediyorum. Yani terörün ve silahın şantaj altına almadığı, tehdit etmediği masada onun gölgesinde oturmadığı bir siyaset kurumunun bu ciddi sorunları tartışma gereğinin altını çiziyoruz. Bu bir.

İkincisi; tartışılacak öneriler biz bölgede de bütün STK’larla çok geniş çaplı toplantılarda yaptık. Tartışılacak öneriler ben oradaki toplantılarımda da söyledim. Türkiye’de yaşayan tüm kardeşlerimiz tarafından makul bulunabilir ve tartışılabilir öneriler olması lazım. Ki siyasi gerçek zeminine oturabilsin. Yoksa çok uç bir önerinin Türkiye’deki bütün kardeşlerimiz tarafından makul karşılanmayacak, kabul görmeyecek, tartışma konusu dahi yapılmayacak bazı önerileri siyasetinde gündeminde olmaması gereğinin altını çiziyoruz.

Burada terör ve silahı Kürt kardeşlerimizin, Türkiye’de yaşayan ortak hukuku, eşit adaleti paylaşmak istediğimiz Kürt kardeşlerimizin temel sorunları ayrı, terör ve silahla Türkiye’ye bir şeyler dayatmaya çalışan, bir şeyler dayatabilirim düşüncesinde olan, içeriden ve dışarıdan bir takım tezgahlarla bugün başımıza bela edilen konu ayrı. Bunu kalın bir duvarla ayırıyoruz.

Sunucu- Şimdi zaten huzurun sağlanmasında, sorunun çözümünde en büyük engelde bu mudur acaba Sayın Koç?

Haluk KOÇ- Zaten bu olduğu sürece bu yurttaşlarımızı temsil ettiğini iddia eden siyasi partide sözleriyle havada kalıyor. Çünkü terör ve silahla siyaset aynı masada gözükmez, olmaz. Böyle bir şeyde sözkonusu değildir.

Sunucu- Şimdiki sürece baktığımız zaman örneğin Şemdinli’ye baktığımız zaman Şemdinli’nin bir ele geçirilme istihbaratından söz ediliyor.

Haluk KOÇ- Şimdi bakın ben genelini söyledim demin. Şimdi Şemdinli olayı ayrı. Son yaşadığımız Suriye süreci de böyle birden bire son bir haftada, 10 günde ya da bir ayda oluşan bir olay değil. Bu Büyük Ortadoğu projesi çerçevesinde işte Kuzey Afrika’dan başlayan, daha sonra Mısır’a kadar gelen ve oradan da geçen sene bu planın oyun kurucuları tarafından artık Suriye’de de rejim değişmeli dedikten sonra Türkiye’ye verilen roller çerçevesinde bir başka gelişme yaşanmaya başlandı. O da nedir? Dışişleri Bakanının ve Sayın Başbakanın günübirlik yaptıkları Suriye ziyaretleri kesildi. Çok sıcak ilişkiler kurulan Esad yönetimi ki o zamanda tek parti yönetimiydi. Hani şimdi Baas rejimi diye adlandırdıkları rejim o zamanda sözkonusuydu. Yine muhaliflere göz açtırılmıyor idi, yine hiçbir hak yoktu, yine gizli servis ajanlarıyla Suriye Baas Partisi etrafında bir Esad iktidarını götürmek için çaba gösteriyordu. Ama Türkiye bu tabloyu Sayın Başbakan ve çalışma arkadaşları bu tabloyu çok olağan karşılıyorlardı ve iyi bir mesai arkadaşı olarak, hatta ailelerini de sürece katarak çok farklı bir ilişki zenginliği götürüyorlardı biliyorsunuz. Ama bu büyük projenin uygulayıcıları tarafından artık sıra Suriye’ye geldi mesajı Türkiye’ye verildikten sonra, eleştirdiğimiz noktalardan bir tanesi de bu biliyorsunuz. Türkiye tamamen bir oyun kurucularının planlarına göre Suriye ile ilişkilerini farklı boyutlara taşıdı ve ondan sonrada Suriye içinden karışmaya başladı. Yaşadığımız süreç budur. Ve ondan sonra geldiğimiz noktada da Suriye’nin dünden beri yaptığım konuşmalarda da ifade ediyorum. Kuzey demek istemiyorum. Çünkü Irak’taki gibi bir bölünmüşlük haritasının çıkmasını sözlerimizle teyit etmek ya da olgunlaştırmak istemiyorum. Ama Suriye’nin bize komşu olan bölgelerinde Esad yönetiminin belki de Türkiye’ye dönük, Türkiye’nin kendi içindeki muhalifleri teşvik etmesinden kaynaklanan bir karşı reaksiyonla orada bir Suriye’deki Kürt kökenli Suriyelilerin oluşturduğu bir sanki özerk yapı gibi bir yapıya giden bir harita sunulmaya başlandı. Bayraklar çekildi biliyorsunuz ve burada da Irak’taki federal Kürt bölgesinden gelen eğitilmiş militanların o bölgede bu sürece katkı verdikleri görüldü hatırlıyorsunuz gazete fotoğraflarında yol kenarlarında yürüyen eğitilmiş peşmergeleri hatırlıyorsunuz. Ve ondan sonra Türkiye farklı reaksiyon göstermeye başladı. Bir takım hareket ettirildi, işte 400 kilometrelik sınır boyunca Kamışlı karşısındaki Nusaybin olmak üzere başta o bölgede konuçlandırılmaya başlandı. Yani bir sıcak çatışmanın içine doğru adım adım giden bir Türkiye manzarası çıktı. Bu arada Amerika’dan da ilginç bazı açıklamalar geldi. Uluslararası müdahale koşulları sözkonusu değildir, böyle bir şey düşünülmüyor diye. Çünkü ABD’de de biliyorsunuz Kasım ayında tekrar başkanlık seçimleri var. Tekrar Afganistan’dan başlayıp Irak’ta yaşadıkları maceranın bir benzerini seçim öncesinde Amerikan iç kamuoyuna olumsuz yansımaları olacağı düşünülerek Amerika bu sürecin dışında…

Sunucu- Sorumluluğu almak istemiyor.

Haluk KOÇ- Almıyor. Yani ateşten kestaneleri bize çektirtmek istiyorlar. Bizde zaten Sayın Dışişleri Bakanına da sorduk kaç yurtdışı yaptınız, bunların içerisinde Suriye’ye, Şam’a kaç kere gittiniz sorusunu da sorduk. Çünkü bu gidişlerinin çoğu diplomatik amaçlı değildi. Çoğu mesaj götürmekti, postacılık yapmaktı, haber götürmekti. Şimdi tabi o temaslarda kesildi biliyorsunuz diplomatik şeyler kalktı. Yani geldiğimiz nokta Türkiye’nin bölgeyle ilgili öngörüsüz politikasının maalesef sonuçları. Şemdinli’ye bağlayacak olursak Suriye’nin bize komşu bölgelerinde yarattıkları fotoğrafı Türkiye’de de, sınır bölgesinde Kuzey Irak’tan sızarak Barzani’nin denetiminde olan bölgelerden sızarak yıllardır dün verdikleri gibi Barzani’ye mesaj verdiklerini iddia edenler Kuzey Irak’la ilgili, Kandil’le ilgili. Demek ki bu mesajların hiçbir anlamı olmadığını, mesajı aldı Barzani demenin hiçbir sonuç doğurmadığını görmezden geldikleri ortaya çıkıyor. Oradan sızanlar Şemdinli’de yaklaşık 11 gündür çok ciddi bir baskı oluşturuyorlar ve tabi ki güvenlik kuvvetleri de ülkenin sınırları içerisinde görevlerini yapıyorlar. Ve kamuoyu bilgilenmese bile, süreç karartılsa bile yansıyan bilgilere göre çok ciddi çatışmaların sürdüğü bilgisi geliyor. Şemdinli’deki olay Şemdinli’de de resmi binaları işgal edip aynı Kamışlı ve Suriye’nin bize komşu bölgelerindeki kentlerde yaptıkları gibi bir, bakın biz Türkiye’de de bu süreci işletiyoruz, Türkiye’nin sınırları içerisinde de biz bu tabloyu yaşatıyoruz fotoğrafını dünyaya vermekti. Bu çok acı bir durum. Bu süreç nereye kadar gidecek, ne olacak, Şemdinli dışındaki başka odaklarda ne tür gelişmeler olabilir? Bunlarla ilgili önümüzdeki günlerdeki tabloya göre bizde hareket edeceğiz. Ama TBMM’nin de, bilhassa ana muhalefet partisinin de, dün Sayın Genel Başkanımızla da konuştuk akşamleyin. Herhangi bir bilgiyi ya da bilgilendirme konusunda bir başvuru ya da bir talep olmadığı noktasında ben Cumhuriyet Halk Partisi adına ifade ediyorum. Burada da söylüyorum. Dünde ifade ettik. Bu sürecin çalışması lazım iç politika bakımından.

Sunucu- TBMM’nin el koyması…

Haluk KOÇ- El koyması derken hani hiç olmazsa muhalefet partilerinin başta Cumhuriyet Halk Partisi olmak üzere süreçle ilgili bilgilendirilmesi gerekir. Biz eleştirilerimizi yapacağız. Belki katkılarımızı yapacağız. Daha olayın boyutları bir ulusal duruşu hep beraber sergilememizi gerektirebilecek noktalara gidebilir. Bu konuda bir bilgimiz olması lazım. Sayın Başbakan kendi saz arkadaşlarıyla bu şeyi ne kadar sürdürebilecek. Bu mümkün değil. Ama orkestra şefinin dışarıda olduğu bir süreci hep beraber görüyoruz, tespit ediyoruz, bunu söylüyoruz, ikazlarımız budur. Bazen iğneli laflar oluyor, eleştiriler oluyor. Bundan çekinmemek lazım. Çünkü kendi bildiklerine göre koskoca Türkiye’yi tek başlarına götüremeyecekleri çok açık.

Sunucu- Sayın Koç şimdi biraz daha büyük bir resme bakalım istiyorum. Düşüncelerinizi merak ediyorum. Çünkü bu Şemdinli gerçekten ifade ettiğiniz gibi Suriye’nin kuzeyindeki olaylarla birlikte düşünüldüğünde çok ciddi bir endişe yaratıyor. Şimdi Irak’ın kuzeyindeki gelişmeler 1991 Körfez savaşına dayanıyor. Türkiye o dönemde tartışıldı, edildi. Aynı noktadayız gibi ama baktığımız zaman Kuzey’de bir federe devletinden söz ediliyor. Artık Irak örneğin Davutoğlu’nun belki Erbil ziyaretini böyle değerlendirmek lazım. Merkezi hükümet Davutoğlu’nu tutuklayabiliriz diyebiliyor. Yani o derece ayrı bir durum sözkonusu.

Şimdi bu noktadan bakınca Suriye’nin kuzeyinde de böyle bir girişime ciddiyetle müdahale etmediği için Türkiye’nin oluşan bir şey mi? Yoksa gerçekten büyük resmin bir parçası yeniden sunuldu mu?

Haluk KOÇ- Şimdi büyük resim ortada zaten. Sadece Irak ve Suriye’yle sınırlanmayacak kadar geniş bir fotoğraf var karşımızda. Maalesef bu fotoğrafın içinde süreç içerisinde Türkiye’nin çekilmek istenip istenmediği konusunda da ciddi tartışmalar var biliyorsunuz. Şimdi Davutoğlu’ndan masallar bölümünde biliyorsunuz ilk başta Sayın Davutoğlu’ndan öncede o dönem sorumluluk alanların Irak’taki süreç yaşanırken dillerinden düşürmedikleri bir tanımlama vardı. Irak’ın toprak bütünlüğü zedelenmemelidir. Irak’ın toprak bütünlüğü korunmalıdır. Amerika müdahale ederken de aynısı söylendi. Müdahale sonrasında da aynısı söylendi. Irak’ta çeşitli çatışmalar yaşanırken de aynısı söylendi. Kerkük’te nüfus değişiklikleri yaşatılırken de aynısı söylendi. Kuzey Irak’taki yapılar artık legal bir devlet yapısına dönüştürülmeye çalışılırken de kurumlarıyla beraber aynısı söylendi. Irak’ın toprak bütünlüğü korunmalıdır, zedelenmemelidir. Ortada var mı bugün Irak’ın toprak bütünlüğü? Böyle bir şeyden söz edebilir miyiz? Irak’ta üç ayrı yapı var. Güneyde Şii egemenliğinde bir yapı, yine ortada Sünni – Şii karışımı ama Şii ağırlıklı bir merkezi hükümet ve kuzeyde de ayrı bir federal etnik bir federatif yapı şuanda sözkonusu. Şimdi aynı masal, aynı söylem Suriye için dile getiriliyor. Suriye’nin toprak bütünlüğü korunmalıdır. Halbuki planda, programda öyle değil. Suriye’de en aşağı üç dört tane parça çıkartmak istiyor program. Aynı bu terzi gibi. Hani bir top kumaş alıyorsunuz bu top kumaştan üç tane elbise çıkartacaksınız. Şimdi Suriye bu. Yani Suriye’nin kuzeyinde şimdilik taslak halinde girişimler var. Bu sefer mezhepsel yapısına dönük bir takım alt gömlekler dikilecek Sünni ve Alevi yapısına göre. Bunları görüyoruz, bunlar açık, ortada. Zaten amaç bu. Ortadoğu’daki en temel sorun birinci dünya savaşından sonra o zamanın emperyal güçlerinin ortaya biçtiği ve Ortadoğu’nun raflarına yerleştirdikleri üç tane temel bomba var. Bir; dinler arası bir çatışma potansiyeli dosyası. İki; mezhepler arasında inanç farklılıkları arasında bir çatışma potansiyeli dosyası. Üç; etnik temelde çatışmaları körükleyecek bir çatışma dosyası. Bunlar rafta duruyor, tarihin rafında duruyor. Günün ihtiyaçlarına göre raftan hangi dosyayı çıkartıp tedavüle sokacaklarına karar veriyor oyun kurucular. Her ülke için ayrı. Türkiye içinde var. Onun için biz tüm yurttaşlarımızı kardeşlik içerisinde yaşamaya, 80 öncesinde yaşadığımız, 80 sonrasında en son Sivas’ta yaşadığımız süreçlerin yaşanmaması için uyanık olmaya, bu emperyalist oyunları bozabilecek bilinçte olmaya, kardeşliğimizi pekiştirmeye, herkesin kendi inanç dünyasında kendi özgürlüğünü yaşamasına saygılı olmamıza davetimiz hep budur. Rafta duruyor bunlar. Bakın bu marketin adı emperyalizm. Rafında da bu satışa sunulacak, tedavüle sunulacak dosyalar var. İstediği dosyayı istediği zaman, istediği ülke için çıkartıp uygulamaya sokuyor. Doğrumu söylediklerim? Bana göre doğru.

Sunucu- Türkiye Cumhuriyetinin kurucu iradesiyle bakalım dilerseniz buna geldiğimiz noktayı değerlendirirken.

Haluk KOÇ- Şimdi onun için Türkiye’yi kuran, kurucu irade Ortadoğu’daki, yani Misak-i Milliyi belirledikten sonra Ortadoğu’daki süreçlerin hiçbirine taraf olarak katılmamıştır. Hep bir denge rolü gözetmiştir, politikası gözetmiştir. Ki bu denkleme daha sonra 1945’ten sonra İsrail’de biliyorsunuz dahil oldu. O zaman raftaki en büyük dosya duruyor. Dinler arası çatışma dosyası. Bütün bunlara karşı Türkiye’yi kuran kurucu irade ve ondan sonra Türkiye’de dış politika sorumluluğunu, hükümet sorumluluğunu yürütenler bu 1950’den sonrada böyle. Yani Demokrat Parti, Adalet Partisi dönemlerinde de aynı şekilde gelmiştir. Ortadoğu’da her zaman bir denge politikası Türkiye gütmüştür. Ama Sayın Tayyip Erdoğan’ın AKP iktidarıyla bilhassa bazı yayın organları stratejik deha olarak değerlendiriyor. Biraz nükteyle yaklaşıyorlar. Düş bakanı diyenlerde var. Sayın Davutoğlu’nun kendi akademik görüşleriyle Türkiye’yi yoğurmaya çalışması ve kendi öz fikirleri olsa ona da eyvallah diyeceğim. Fakat demin söylediğim gibi esas büyük oyun kurucularının talepleriyle, onların iradeleriyle, onların yönlendirmeleriyle süreci tamamen Türkiye’nin sorunun içinde yer alacak şekilde ele almaları. Biz abilik yapıyoruz, işte etrafımızdaki sorunlara bir çare kalamayız, tarafsız kalamayız, tabi ki müdahale ederiz, tabi ki yönlendiririz. Yönlendirdiğin zaman oradaki demin söylediğim o raftaki tüm dosyalar senin içine de ithal edilir ve Türkiye’nin içinde de pimi çekilmiş bombalar olarak değişik yerlerde bulunur.

Şimdilik etnik kart kullanılıyor biliyorsunuz. İnanç farklılıklarından, mezhep farklılıklarından doğan çatışma ortamı zaman zaman körüklenmek isteniyor. İşte onun için sağduyu çağrımızı demin söylediğim gibi tekrar tekrar yapıyorum. Çünkü yaşadığımız deneyler var, acı deneyler var. Onun için bugün AKP’nin sürüklediği öngörüsüz dış politikanın sonuçlarını biran önce aşmak zorundayız. Bu çok tehlikeli bir süreç. Çünkü Türkiye’nin içini de doğrudan ilgilendirecek bir süreç. Uyarıyoruz. Zaman zaman bize kızanlarda oluyor, çok eleştiriyorsunuz, çok sert çıkıyorsunuz. Ne yapsın işte canım Dışişleri Bakanı konuşuyor. Fakat o kadar işi promosyona yapıyorlar ki, mesela dün Barzani Erbil ziyaretinden sonra Barzani mesajı aldı. Ne mesajı aldı? Daha öncede mesaj verildi ve mesaj almıştı. Sonuçlar? Kandil ve Kuzey Irak’taki yapılanmalar. Şimdi Suriye içinde mesaj aldı. Aldım diyor. Kanıyor musunuz? Yine sonuç benzer olacak.

Sunucu- İkna edici değil.

Haluk KOÇ- Benzer olacak. Bu arada tabi promosyon dedim araya birde Kerkük’te reklam molası veriyor. Bu sözüme dikkat edin. O da iç kamuoyundaki sorgulayan, eleştiren, bir takım duyarlılıkları olan kesimlere bak gördünüz mü orada milliyetçi, muhafazakar işte kendi soydaşlarını kucaklayan bir Dışişleri Bakanı 75 yıldan sonra ilk defa Kerkük’e giden bir Dışişleri Bakanı fotoğrafı servis ediliyor ve tüm haber kanallarında saat başı dönen bir fotoğraf. Ben buna Kerkük’te reklam molası diyorum.

Sunucu- Irak’tan gelen açıklama yalnız çok rencide edicimi demek lazım. Diplomatik olarak son derece sıkıntılı bir üslup aslında. Tutuklayabiliriz diyor Irak Dışişlerinden yapılan bir açıklama. Aynı zamanda bakıyoruz beyzbol sopası tartışıyoruz Obama – Erdoğan telefon. Bu nasıl bir Türkiye fotoğrafı Sayın Koç?

Haluk KOÇ- İşte deminden beri bu fotoğrafı anlatıyoruz. Bu fotoğraf o kadar artık flu değil artık. Eski tarzda gidip de hani fotoğrafın Arap’ı, beyazı filan yok. Doğrudan net son teknolojiyle çekilmiş bir fotoğraf. Irak’taki merkezi hükümetin, El Maliki’nin, Bağdat’ın verdiği tepki yani kendi söyler, kendi dinler vaziyette. Çünkü kendi otoritesi yok kendi toprak bütünlüğü içerisinde. Ki öyle bir bütünlüğü de yok, sözkonusu değil. Yeni kendi tepkisini ortaya koyuyor. Ama demin söylediğim söz çok daha önemlidir. Yani Erbil’de yaptığı ziyaret ve Barzani mesajı aldı şeklinde kamuoyuna yansıtılan o sürece iç kamuoyunu rahatlatmak için, iç kamuoyuna bir miktar promosyon sunabilmek, uyutmak için Kerkük’te de bir reklam molası veriliyor. Bunların hepsi bu piarın parçaları.

Sunucu- Bu piar acaba uluslararası çok net mi o konuda? Hiç şüphe yok mu yani? Bir taşeronluk?

Haluk KOÇ- O kesin. Bakın Suriye’deki olaylar Esad gitmeli emrinden sonra ya da tespitinden sonra Okyanus ötesindeki büyük ağabeyin. Ondan sonra hazırlıklar başladı. Daha Suriye karışmamıştı. Ondan sonra bizim güney bölgelerimizde bir takım hazırlıklar işte gelebilecek mülteci akınına karşı bir takım mülteci kamplarının altyapı çalışmaları şunlar, bunlar hepsi planlı programlı. Yani bir günlük, bir haftalık, bir aylık bir iş değil. O planın artık Suriye aşaması devreye geldi. Suriye aşaması da şu şekilde bir tabloya sıkıştırıldı.

Sunucu- Peki bir konu daha var merak ediyorum o konudaki düşüncenizi. Bu kuzeydeki oluşumla ilgili olarak Esad’ın zayıflaması ve Esad’ın tercihi Türkiye’yi madem siz muhalifleri destekliyorsunuz tepkisi olarak yorumlanırken bir yandan da Türkiye girmedi, tampon bölgeyi oluşturmadı, Esad’ı zorlamadı. Madem öyle bizde o zaman Kürtlerden destek alalım Irak’taki Kürt oluşumundan gibi bir uluslararası plan mı? Hangisi daha olası sizce?

Haluk KOÇ- Değil. Şimdi biz biliyorsunuz 1 Mart 2003 önemli bir tarihtir. 1 Mart 2003 ve onun çok kısa dönem öncesi, bir iki ay öncesi çok ciddi tartışmaların yaşandığı bir dönemdir.

Sunucu- At pazarlığı diye tarif edildi.

Haluk KOÇ- Bende o zaman Cumhuriyet Halk Partisinde ilk dönem milletvekiliydim ve Grup Başkanvekilliği görevini sürdürüyordum. 1 Mart 2003’te biliyorsunuz ABD’nin ve yanındaki koalisyon güçlerinin Irak’ta yarattıkları, var saydıkları bir takım kitle imha silahlarını yok etmek için Irak’a müdahale etmelerini Türkiye üzerinden yapma talebi ve Türkiye’nin de bu sürece katılma talebi TBMM tarafından 1 Mart 2003’te reddedilmiştir. Biliyorsunuz bu bir, bazıları keşke olsaydı efendim işte Irak’ta bu yapılanmaya müsaade edecek. Ben onları asker kökenlide olsa, diplomat kökenlide olsa hala çok saf olmakla değerlendiriyorum. Türkiye eğer o 1 Mart olayını kabul etmiş olsa idi bugün Suriye’de ve Türkiye’nin içinde planlanan şuanda yaşadığımız karışıklıklar çok daha erken tarihe çekilecekti. Çünkü onların hamileri, korucuları, oyun kurucuların esas aktörleri Türkiye’nin içinde de konuçlanmış olacaklardı. Yani bu kadar açık bir tehlikeyi biz biraz geciktirdik. Ama bertaraf edemedik henüz. Şimdi Tekrar Suriye’yle ilgili bir sürecin içine bu sefer uluslararası müdahale yok. Ben hekimim aynı zamanda. Şimdi bazı hastalıklar vardır tespit edersiniz hemen çok acil tedavi etmeniz gerekir. Yani hemen onun karşılığı ilacı vererek biran önce bir operasyon yaparsınız ya da bir ilaç tedavisiyle süreci toparlamaya çalışırsınız. Bazen de bir bekleyelim bakalım görelim dersiniz. O yavaş yavaş bazen mesela bir kangren olayı yavaş yavaş beslenme bozukluğu olan damarın kan götürmediği bölüm yavaş yavaş çürümeye başlar ve o şekilde en son noktada kesersiniz. Şimdi aynen ona benziyor Suriye olayı. Müdahaleye dikkat edin Irak’taki gibi yapmıyorlar. Çünkü çok insan kaybettiler, çok ekonomik varlık tükettiler ve ondan sonrada tam istediklerini elde edemediler planlarında.

Şimdi Suriye’yi kendi kendine çürümeye bıraktılar. Kendi kendine parçalanmaya bıraktılar. Ama süreci tabi içeriden karıştırıyorlar. Her türlü ajanın cirit attığı bir coğrafya parçası oldu yaşadığımız bölge. Aynen ona benzetiyorum. Kendi kendine çürüyor.

Bu arada Türkiye’ye dönükte sürece müdahale edip etmemesi konusunda bir takım telkinler oluyor. Bütün bunların dışında düşünmemiz gerekir. Türkiye kendi ulusal çıkarlarını bakın bunları söylerken bir kere daha altını çiziyorum. Hiç kimse yanlış bir yere çekmesin. Türkiye’deki Kürt kardeşlerimiz, birlikte tarihi paylaştığımız, birlikte bu ülkeyi kurduğumuz, birlikte ortak kaderde, tasada, kıvançta ortak olduğumuz Kürt kardeşlerimizi bu sürecin dışında tutuyorum. PKK ve bu oyunun aktörleriyle birlikte hareket edenleri ayrı tutuyorum. Bu son derece önemli. Yani buradan da CHP’ye dönük bir takım yorumlar yapmaya çalışan aymazlar oluyor. Bunlar AKP’nin içinde de var. Sayın Başbakanın eşinin önünde takla atan Hacivatlar var şu anda milletvekili görevi yapan. Onlar bana da dönük, CHP’nin bu tespitlerine de dönük kendi pusulasızlıklarından kaynaklanan, ilkesizliklerinden kaynaklanan, kimliksizliklerinden kaynaklanan bir takım suçlamalar yapıyorlar. Onları anladıkları dilde verecek kadar güçlüyüz. Bunu hiç kimse merak etmesin. Ama biz bu tespitlerimizi yapıyoruz, bizim kendi yurdumuzdaki Kürt kardeşlerimizin siyaset yoluyla taleplerinin gündeme getirilip tartışılmasını ayrı tutuyoruz. Bu son derece önemlidir.

Sunucu- Bir başka önemli nokta dış politikayı hep konuşuyoruz ama zaman zaman vurgu yaptığınız Türkiye’nin içine yönelik olarak şimdi Kürt kardeşlerimize birliktelik mesajı veriyoruz derken aynı zamanda bir Malatya olayını Alevilerin evlerinin işaretlenmesi, İstanbul Ayazağa’da bir etnik vurguyla gündeme gelen bir kavga, kalabalık bir kavga, ardından Dalyan. Türkiye ne hale geldi acaba? 10 yılda gelinen bu gerilim noktasını nasıl görüyorsunuz?

Haluk KOÇ- İşte onu söylüyorum. Demin size bir marketten bahsettim. Marketin raflarından bahsettim. O raflardaki bir takım piyasaya sürülmek istenen ürünlerden bahsettim. Bunlar hazır duruyor. Türkiye içinde bu söylediğiniz, odak odak tarif ettiğiniz yurdun değişik bölgelerinde bunların uygulamaları ya da bunların tahriki, provokasyonu olabilir, yaşayabiliriz.

Onun için hepimizin çok dikkatli olması gerekiyor. Biz birlikte yaşama iradesini koruduğumuz sürece, birlikte yaşama irademizi güçlendirecek her türlü siyasal sürece ortak katıldığımız sürece, bizi ayrıştıracak, esnetecek, gevşetecek her türlü tertibe, fitneye, sinsi öneriye karşı durduğumuz sürece raftan bu dosyaların Türkiye’nin içine sokulmasına mani oluruz. Birliğimizi, kardeşliğimizi koruruz. İşimiz zor ama yine Pazartesi günü ilk basın toplantımda da geniş olarak söyledim. Ama bizim bir farkımız var Suriye’den, Irak’tan şuradan buradan. Nedir o? O da şu; Türkiye Cumhuriyeti 1.Dünya Savaşında o savaşın galibi ve o günün dünyasının egemen güçleri İngiltere, Fransa daha Amerika yok. Onların pazarlıklarıyla, kendi aralarındaki paslaşmalarla, cetvellerle, pergellerle çizilmiş coğrafyalarla sınırları ortaya konmuş bir ülke değil Türkiye Cumhuriyeti devleti. Türkiye Cumhuriyeti devleti demin söylediğim gibi her inanç grubundan, her etnik kökenden bir imparatorluğun çözülüşü sırasında Kafkaslardan, Rumeli’den, kuzeyden, güneyden gelen insanlarımızın burada toplandığı ana yurtta herkesin ortaklaşa verdiği bedel ödeyerek ortaya koyduğu sınırların çizdiği bir cumhuriyet. Onun için pergelle, cetvelle çizilenler çok kolay çözülür, aynı iskambil kağıtları gibi tekrar karılır, tekrar dağıtılır. Ama Türkiye Cumhuriyeti devletinin farklılığını söylüyorum. Hiç kimse bizimle bu kadar kolay oynayamaz. Bu harcı koyanında hiç kimse çekinmeden söylesin, herkesin kolaylıkla bugün suçlamaya çalıştığı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bu harcını hiç kimse unutmasın, bu birlikteliği kuran o iradeyi hiç kimse unutmasın.

Sunucu- Tam da bu dönemde iyice düşünüp, iyice hatırlamak, iyice değerlendirmek gereken bir konu.

Haluk KOÇ- Ama aymazlar hep olacaktır. İlkesizler hep olacaktır.

Sunucu- Gençliğe hitabeyi hatırlamak lazım.

Haluk KOÇ- Yani daha hatırlanması gereken birçok şey var. Aymazlar hep olacaktır. İlkesizler hep olacaktır. İşbirlikçiler hep olacaktır. İçeride de olacaktır, dışarıda da olacaktır. Bugün iktidarda olabilir bazıları. Bugün iktidarın uygulamaları arasında önemli güç noktaların da bulunabilirler. Ama unutmasınlar tarih bu süreçte bu işbirlikçileri her zaman en kötü sıfatlarla anmıştır. Yakın örneklerde olduğu gibi.

Sunucu- Uzun soluklu olarak görecek Türkiye bu yaşadıklarının neticelerini, sonuçlarını. Bir yandan da işiniz zor derken aslında yargı gündemini de hatırlatmak istiyorum. Çünkü baktığımız zaman bir Ergenekon davası bugün manşetlerde Hilmi Özkök’ün ifadeleri var. Duyguları var aynı zamanda. Şimdi Suriye’yi konuşuyoruz. Komutanlar içeride. Gazeteciler içeride. Muhalif ses çıkaran bir torba sanki orası. Değişik üslubuyla ya da işte eylemleriyle dikkat çeken herkes orada. Suçlu, suçsuz karmakarışık. Zaten ortada bir hüküm yok. Bu sürece nasıl bakıyorsunuz.

Haluk KOÇ- Bu süreç çok açık. Bu herkesin ya da bizim düşüncelerimizin daha çok yurtseverlik temelinde Türkiye’nin sorunlarını değerlendirmeye çalışan tüm yurttaşlarımızın bu konudaki düşünceleri hemen hemen ortak. O da şu; Yani Türkiye’de Anayasamızda bir Cumhuriyet tarifi var biliyorsunuz. Demokratik, laik, sosyal, hukuk devlet. Son kelimesinden girelim isterseniz işe. Maalesef bir defa Türkiye’deki rejim demokratik değil. İki; son kelime, hukuk devletinin içi boşaltılmıştır. Şu anda Türkiye’yi bir demokratik, tam gelişmiş, kurallara göre kurumlarıyla yönetilen hukukun üstünlüğü ya da yargı bağımsızlığı, yargıç bağımsızlığı olan bir ülke olarak değerlendirmek mümkün mü? Bütün bu AKP uygulamalarını devreye sokak söylüyorum. Şu anda bağımsız yargı var mı Türkiye’de? Yok. Son Anayasa değişiklikleriyle beraber artık tamamen iktidar güdümünde, iktidar telkininde karar almaya zorlanan ve bunu baskıyla hisseden ve bunu da maalesef kararlarında yansıtan bir yargı süreci var. Yargı mekanizması var. Üzülerek söylüyorum. Örnekleri çok. Bahsettiğiniz davalara geleceğimde onun için bunu anlatıyorum.

En son tekrar bir yargı paketi güya hazırlandı. Bunlarda işte güya Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Türkiye’yle ilgili yapılan başvuruların azaltılmasına dönük bir takım tedbirleri içeriyor. Bu arada adli kontrol mekanizması da girdi. Uzun tutukluluk sürelerini kısaltmaya dönük, işte yargı süreci devam ediyor. Tutuklu kişiler işte bunlar değişik yöntemlerle adli kontrol mekanizması içerisinde tutularak tahliye edilebilirler şeklinde bir kolaylık getiriyor bazı noktalarda detayını bir hukukçu gibi zaten değilim anlatacak zaman da yok.

Şimdi bilhassa tutuklu milletvekilleriyle ilgili bölüme geçeceğim. Sayın Balbay’ın kamuoyuna bir mektubu vardı. Burada 3 yıl 4 aydır tutuklu yargılanıyor. Haberal Hoca CHP Zonguldak milletvekili. Zonguldak’ta seçmenlerin iradesini üzerine almış, onları TBMM’ye temsil etmesi gereken Sayın Mehmet Haberal Hocamız 3 yıl 4 aydır tutuklu yargılanıyor ve bu son çıkan yargı paketi çerçevesinde tabi Balbay’ın konumu da benzer. İstanbul 13.Ağır Ceza Mahkemesinde tahliye talebinde bulunuyor. Aslında hukuken her duruşmada her gün tahliye talebini yineleyebilir sanık ve avukatları. Burada karar alıyor. Nedir karar? Özel yetkili mahkeme. Ne zaman? Ayda bir alırım diyor bu talebi. Bu ayki sırada bu kanunla çıktıktan sonra bu adli kontrol mekanizmasının bize yani sanıklara da uygulanması, tutuklu sanıklara da uygulanması için müracaat ediyorlar ve mahkeme çok ilginç bir karar veriyor. Daha önce söylediklerim dikkate alındığı ihsası rey olacağı gerekçesiyle tahliye kararı vermiyor. Bu nedir biliyor musunuz? O mahkeme de karar veren 3 yargıcın iradesi değildir. Bu doğrudan Sayın Başbakan aslında ilk eki de kaldıralım Türkiye’nin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın milletvekillerini siyasi rehine eyleminin devam ettiğinin bir göstergesidir.

Sunucu- Ne kazanıyor sizce?

Haluk KOÇ- Başbakanı tarif etmek farklı. Daha önce tam 5-6 kere mahkemeye verildik. Ama Sayın Başbakanı hekim gözüyle de tarif etmek mümkün. Kendi yetersizlikleri içerisinde bocalayıp uygar bir insan intikam duygusu, kin duygusu gütmez. Uygar insan tartışır. Haklı olduğu zaman bak ben haklıyım der. Haksız olduğu zamanda haksızmışım diye kendisi bir özeleştiri yapmalıdır. Sayın Başbakanın yapısında böyle bir şey yok. O her zaman haklı. Zaten her şeyin başı.

Sunucu- Bir kin duygusuyla yapılıyor diyorsunuz.

Haluk KOÇ- Bütün söylemlerinde var ve rehin alıyor. Bakın, çok açık mesaj veriliyor.

Sunucu- Türkiye ne kaybediyor?

Haluk KOÇ- Bakın ben aynı zamanda CHP’nin Avrupa Konseyinde parlamenter mecliste temsil ediyorum. Sosyalist grubun yönetim kurulundayım. Yine Avrupa Konseyinin denetim komisyonundayım. Orada Türkiye adına değil sosyalist grup adına denetim görevindeyim ve Türkiye denetim raporu gündeme geldiğinde ki, bir Fransız senatör raportör. İnanılmaz şeyler var. Sayın raportör geldiğinde Silivri’ye gitti. Sayın Haberal’ı, Sayın Balbay’ı, MHP milletvekili Sayın Alan’ı, Sayın İlker Başbuğ’u ziyaret etti. Bazı gazetecileri ziyaret etti. Müyesser Hanım zaten Sayın raportörün ziyaretinin hemen ertesi günü tahliye edildi.

Yani bütün bunlar AKP’nin ilk iktidara geldiği dönemde biz demokratik reformlar yapıyoruz, Türkiye’deki statükoyu kaldırıyoruz, işte bir vesayet rejimini ortadan yıkıyoruz, her kurum ve kurullarıyla AB ile bütünleşebilecek bir müktesebatı çalıştırıyoruz propagandası batıda tuttu. Batı AKP’nin kökleri, kafasının arkasındaki ortada olmasına rağmen çok büyük destek verdi.

Bugün geldiğimiz noktada aynı fotoğraf görülmüyor. Artık AKP’nin kafasının arkasındaki netleşmiş durumda okunması Avrupa tarafından ve bilhassa bu tutuklamalar. Efendim gazetecilerin çoğu terörist. Silah mı aldı eline? Ben tahliye olan Nedim Şener’i, Ahmet Şık’ı, Müyesser Hanımı filan söylemiyorum.  Tamam bir takım düşünce düzeyinde farklı çizgilerde gazetecilik yapan kişiler var. Yani teröre, silaha bulaşmadığı sürece bana çok aksi gelebilen, size çok aksi gelebilen, kabul edilemez gibi gözüken her düşünce savunulabilir. Her düşünce ifade edilebilir demokrasilerde. Bu düşünce özgürlüğüdür.

Sunucu- Bu demokrasinin doğasıdır değil mi aynı zamanda? Hani AKP’nin söylediği bir ileri demokrasi söylemi var ama…

Haluk KOÇ- İleri demokrasi derken geri vitesle söylüyor onu. İleri demokrasi derken vitesi geride tutuyor. O geri demokrasi oluyor. Kendine demokrasi oluyor. Yani genel demokrasi olmuyor.

Şimdi batıdaki Türkiye fotoğrafı bu algıyla inanılmaz derecede bozulmuş durumda. Sayın Başbakan bunun içinde hiddetleniyor zaman zaman. Açıklamalar yaptırıyor, kendi arkadaşlarına geliyor tabi komik oluyorlar. Efendim, onlar terörist. Milletvekilleri tutuklu canım. Burada 1 sene geçmiş, 13 ay geçmiş seçimlerden sonra 14 ay olacak. Hala bu insanlar tutuklu. 8 tane 7 tane milletvekili tutuklu. Siz bunlara Yüksek Seçim Kurulu o zaman aday olduklarında seçilebilir dediniz mi? Bir engel çıkartmadınız değil mi? Hukuksal bir engel çıkartmadınız. Yani eğer öyle bir engel varsa baştan ne diyecektiniz? Bu kişiler seçilme hakkına sahip değiller. Listelerde yer alamazlar. O zaman listeye konmayacaktı. Listeye girdi. Zonguldak, İzmir, İstanbul, Van değişik yerlerden girdiler ve milletvekili seçildiler. Milletvekili seçildikten sonra ben seni bırakmam, tutuklusun. Bir yargı kararı var mı kesinleşmiş? Kabul edelim bizde. Hayır, yargı kararı yok. Daha delil topluyoruz, delil karartılabilir onun için tahliye etmiyorum. Bir kontrol mekanizması getirdim, onun içerisine bir mahalle tut ya da bir mahallede tut. Hayır, onu da yapmıyorum. 3 yıl, 4 yıl boyunca sen hala delil karartmadan bahsediyor isen adam yurtdışından gelmiş, eski YÖK Başkanı, kendisi teslim oldu. Kaçabilir, delil karartabilir, tutuklu.

Bunu anlatmak mümkün değil. Bunu kendileri de anlamıyor. Artık yani kovanın dolduğunu görmeleri lazım. Başbakanın tutuklu milletvekillerini rehin alma eylemini sonlandırması lazım. Eğer sonlandırmazsa CHP olarak Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’da bunu belirtti. Çok daha farklı boyutta, çok daha farklı eylemlerle süreci hem Türkiye’de hem dünyada, Türkiye’yi dünyaya şikayet ediyorlar, Avrupa’ya şikayet ediyorlar. Ne yapacağız? Sesimizi kesip senin siyasi egonun tatmin olmasını mı bekleyeceğiz. Senin ruhunu mu okşayacak Türkiye?

Bunu kabul etmek mümkün değil. Başbakan bu gerçeği görmek zorunda. Eğer görmez ise kendisine zorla gösterilecektir.

Sunucu- Bizyaz sıcak geçiyor diyoruz ama galiba sonbahara daha mı sıcak olacak?

Haluk KOÇ- Vallahi sıcaklık derken siyaset hiçbir zaman soğumuyor. Yine benim konuşmalarımda çok sık söylediğim şey var. Burası Danimarka değil, İzlanda değil, donmuş bir coğrafya değil. Sorunsuz bir yer değil. Demokrasisi kurumsallaşmış bir ülke değil. Onun için bizde siyaset hiçbir zaman soğumaz. Sorunlarda soğumaz. İşte gündemde öyle. Bakın çok ciddi bazı gündemler oluyor Türkiye’de. Tam o tartışılırken o konuda fikirler oluşturulurken, çözüm aranırken pat başka bir gündem düşüyor. Bütün herkes canlı yayına geçiyor. O gündem unutuluyor. Dikkat edin ne kadar çabuk gündem eskitiyoruz.

Sunucu- Türkiye’de siyaset sorun çözüyor mu?

Haluk KOÇ- Tabi demokrasinin yerleşmesi kolay değil. 1200’li yıllarda biliyorsunuz 1210 küsurda İngiltere’de Manga Carta’yla başlamış olay. Fransa’da 5.Cumhuriyete gelene kadar 1789 sonrasın da bir sürü aşamalardan geçmiş. Çok bedel ödemişler. Türkiye daha 90 küsur yılda. Geldiği nokta küçümsenmez. Ama çok daha iyi olabilecek bir noktadayken. İlkel kafaların, ilkel düşüncelerin esiri olan bir demokrasiyi kabul etmek mümkün değil. Mertseniz, söylediğiniz gibiyseniz, o zaman gelin tüm kurum ve kurallarıyla işleyen gerçek bir demokrasiyi hep beraber oluşturalım.

Şimdi her konuda yani yasama konusunda da öyle, uygulama konusunda da öyle, bunların içerisinde ben vesayet rejimini kaldırdım, şimdi çok daha karanlık bir vesayet rejimi var. Şimdi tek adamın iradesine bağlı ve onun etrafında kümelenmiş, iktidar nimetlerini paylaşan, ne söylerseniz söyleyin hemen sizi hainlikle suçlayan, canım hiç mi iyi şey yapmadılar? Hiç mi başarılı değiller? Yapacaksın kardeşim. 10 yıl olmuş. 10 yıldır iktidarsın. Yolda yapacaksın, hastanede yapacaksın, her şey yapacaksın. Hizmette yapacaksın. Maaşta vereceksin. Seni oraya yat diye seçmedi ki bu millet. Ama yapamadıklarına bak ya da berbat ettiklerine bak onları söylemek suç mu?

Bunları söyleyeceğiz.  Sadece TV stüdyolarında değil. Belki ben ağırlıklı olarak bu televizyonlarda konuşacağım. Sayın Genel Başkanımız, diğer arkadaşlarımız konuşacak ama öyle huyuna, suyuna gidecek bir CHP beklemesinler.

Sunucu- Zaten iktidardaki siyasi oluşumun partinin görevi icraat. Muhalefetin görevi de o icraatı takip edip eksikleri, yanlışları vurgulamak. Halkında herhalde bunu böyle gördüğünü düşünelim. Dilerseniz bu karanlık tablonun içerisinde çözümü de bir sunalım. CHP 34.Kurultayını yaptı. Yeni bir dönem var artık gerçekten sıcak olaylar olacak gibi görünüyor. Çok sorun birikti çünkü o siyaset çözümü derken onu sormak istedim aslında. Sorunlar birikti. Suriye var vs. Bu yeni döneme yönelik halkımıza neler söylemek istersiniz?

Haluk KOÇ- Tabi CHP biz demokrasiyi ülkede tüm kurum ve kurullarıyla işler gelmesini savunuyoruz ama kendi içimizde de demokrasiyi geliştirecek çok adımlar attık. Bunun içinde birçok arkadaşımız mücadele verdi ve son Tüzük Kurultayında da parti içi demokrasiyi diğer partilere örnek olacak şekilde eksiklikleri bulunmasına rağmen önemli ölçüde bir adım olarak gerçekleştirdik ve bu çerçevede de kurultayını yaptı ve CHP’deki delege iradesi dikkat edin delege iradesi kendilerine Genel Merkez tarafından hazırlanan matbuu listeleri sandığı atarak değil bire bir çarşaf listeyle bir değerlendirme yapma hakkını verdi. İradesini oraya yansıttı. Sayın Genel Başkanda Tüzüğün 39.maddesindeki yetkisiyle bir üst çalışma yönetimi oluşturdu. Yani MYK’yı oluşturdu. CHP görev bölümünü yaptı. Zaten Kurultaya giderken örgüt seçimleri yenilemiş idi. Bazı yerlerde aksaklıklar olabilir, sandık konulmamıştır, hatalar olmuştur, kayırtmalar olmuştur. Bunların hepsini kabule diyoruz.

Ama bir adım atılmıştır. Bir şey yapılmıştır. Bir hareket gelmiştir ve son kurultaydan sonrada tabanda bir umut belirmiştir. Tabanda yeniden bir hareket belirmiştir. Şimdi CHP’nin Genel Merkez yönetimi de, CHP’nin örgütleri de artık iç tartışmayı noktalayıp Türkiye’nin kuşatıldığı bu dönemde iç ve dış sorunların artık Türkiye’yi iyice bunalttığı bu dönemde hem çözüm öneriyle ilgili CHP’nin değişik alanlarda sosyal, ekonomik, kültürel her boyutta çözüm önerisi de hazır. Bunları halka giderek, halkla beraber anlatacak, paylaşacak, en kılcal damarlara kadar çalışacak bir tempo içerisinde evet, ben onu da söyledim yani AKP bağırıyor artık ya ben yoruldum diyor. Bak diyor benim liderim de yoruldu. Saçmalıyor artık diyor. Cumhurbaşkanıyla aracılar arasıyla çatışmaya başladı. Kendi içinde problemli.

Artık onlarda yoruldu. Demokrasi de bir nöbet değişimi gerektirir. CHP topluma şunu da göstermek zorunda; ben kadrolarımla, kendi kadrolarımla, programımla, örgütlerimle Türkiye’yi idare etmeye bu kritik dönemde adayın ve buna sizden yetki istiyor mu anlatmak zorunda. Hep beraber bu çabanın içinde olmalıyız. Birbirimizi tabiî ki eleştireceğiz ama bunlar artık kendi içimizdeki seçim dönemlerinde olacak. O kurultayda noktalandıktan sonra bundan sonra dışarıya dönük mücadeleyi hep beraber sürdürmemiz gerekiyor.

Hiç kimse CHP’de dışlanacak durumda değil. Zaman zaman bakın bende dönemler yaşadım ama partime hiç kırılmadım, küsmedim. Partimin bütünlüğünü sarsacak hiçbir sürecin içine girmedim. Eleştirilerim oldu. Yine olabilir. Bizler düşünen insanlarız. Yanlış bir şey olduğunda kendi içimizde tartışırız, söyleriz, eleştiri dozumuz bazen daha yüksek olabilir. Ama bir kurumun içerisinde o kurumunda disipliniyle hep beraber başarıya odaklanmış bir çalışmanın da her birimiz birer neferi olmak zorunda olduğumuzu hatırlatmak istiyorum.

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları