loading
close
SON DAKİKALAR

CHP'nin 'Doğa Hakları İhlalleri 2020' kitabı yayınlandı

CHP'nin 'Doğa Hakları İhlalleri 2020' kitabı yayınlandı
Tarih: 24.02.2021 - 14:40
Kategori: Siyaset

CHP Doğa Hakları ve Çevreden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı tarafından hazırlanan Doğa Hakları İhlalleri 2020 isimli kitap basılı ve elektronik olarak yayınlandı.

İki bölümden oluşan kitabın, ilk bölümünde 2020 yılında CHP Doğa Hakları tarafından hazırlanan rapor ve metinlere yer verilirken, ikinci bölümünde 2020 yılında yaşanan doğa hakları ihlalleri Covid 10 ve Hava Kirliliği, Afetler ve Aşırı Doğa Olayları, Atık Sorunları, Çevre ve Halk Sağlığı, Gıda Hakkı, Hayvan Hakları, Doğal, Tarihi ve Kültürel Koruma Alanları, İmar, Yapılaşma ve Kentler, Enerji ve Madencilik, Orman-Mera-Tarım Alanları, Toplumsal Mücadeleler başlıkları altında sıralandı.

CHP Doğa Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Kahramanmaraş Milletvekili Ali Öztunç’un Doğa Hakları İhlalleri 2020 için kaleme aldığı önsözde, “2020 yılı içerisindeki maden ihaleleri, sel, deprem, orman yangınlarına vurgu yapılarak kırı ve kenti rantsal kaygılardan arınarak, şeffaf ve katılımcı bir süreçle afete karşı dirençli, iklimle uyumlu yeniden inşa etmenin vakti geldi” çağrısı yer alıyor.

CHP’nin İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesinde yer alan Gelecek Nesiller İçin Ekosistem Hakkını Koruma başlığını hatırlatarak 2021 yılındaki hedeflerini aktaran Ali Öztunç “Yaşamı yeniden nefes alınabilir hale getirmek, ekosistem hakkını korumak ve geliştirmek için çalışacağız. Ekosistem hakkını Anayasal güvence altına aldıracağız.” dedi. 

CHP'nin 'Doğa Hakları İhlalleri' kitabından bazı bölümler şöyle:

"Türkiye’de maden yatırımları, kalkınma politikaları ve söylemleri kapsamında meşrulaştırılmaktadır. Bu nedenle, bu projelere dair karar alma süreçlerinin şeffaflığından, katılımcılığından söz etmek gittikçe güçleşmektedir. Kentlerin ve kırların doğal alanlarını yok edip yaşanmaz hale gelmesine yol açan maden firmaları birer temel istihdam kaynağı olarak gösterilmekte, spor kulüpleri veya üniversiteler gibi yerel kurum ve kuruluşlara sponsor olmakta, kentlerin en büyük destekçisi pozisyonuna sokulmak istenmektedir.

Kalkınma söylemiyle meşrulaştırılan maden yatırımlarının, tartışmasız olarak kamu yararı taşıdığı algısı yaratılmakta, maden projelerine karşı çıkan yerel toplulukların ya da sivil toplum örgütlerinin yürüttüğü mücadeleler ise kalkınma karşıtlığı olarak nitelendirilmekte, kimi zaman kriminalize edilmektedir. Erzincan İliç’teki firmanın sadece tesisin bulunduğu köyde, köylülerin susmalarını, madene karşı herhangi bir toplumsal refleks göstermemelerini isteyerek hane başına 130,000 TL karşılığında sözleşme imzalattığını biliyor musunuz? Peki, bu firmanın Erzincan’da nasıl bir rüşvet ağı oluşturduğunu biliyor musunuz? Bizim kulaklarımıza gelenler var. Gerçekler elbet bir gün ortaya çıkacak. O zaman, “Avusturalyalılar bizi aldattı” diyecekler mi?

Kütahya Gümüşköy’de Yıldızlar SSS Holding’e ait ETİ GÜMÜŞ A.Ş. tesisi dibindeki Dulkadir Köyünün hayalet kasabaya döndüğünü söyleyebiliriz. Birbiri ardına kanser vakaları artınca köy boşaldı. 10 yılda 56 köylü kanserden ölmüş. Şu an köyde üç kişi yaşıyor. Yakın zamanda köylünün 150 koyunu sulardaki arsenik nedeniyle yaşamını yitirdi.

Siyanürlü liçleme işlemi sırasında büyük miktarlarda su tüketilmektedir. Yani bir yanıyla sular kirletilmekte ve zehirlenmekteyken, diğer yandan yüzey ve yeraltı suları azaltılmaktadır. Kazdağları, Munzur Dağı, Murat Dağı, Tokat Erbaa, Erzincan İliç, Artvin-Cerattepe gibi alanlarda kurulmak istenen madencilik projeleri su kaynaklarını tehdit etmektedir.

Murat Çayı, Orhaneli Çayı, Mustafa Kemal Paşa Çayı, Porsuk Çayı, Susurluk Çayı kirlenme ve kuruma tehdidi yaşamıştır.

Atık sorunu

Türkiye henüz kendi çöpüyle baş edemeyen bir ülkedir. Atık yönetimi ciddi bir konu, kapsamlı altyapı ve denetim mekanizmaları gerektirmektedir. Kontrolsüz, denetimsiz, şeffaf olmayan atık ithalatı Türkiye’nin kendi geri dönüşüm sisteminde var olan sorunların daha da artmasına neden olmaktadır. İthal edilen atıkların geri dönüştürülebilir olması gerekmektedir. Ancak dönüştürülüp dönüştürülmediği ve bu konudaki işleyişe dair şeffaflık söz konusu değildir.

Kuraklık kapıda

Birleşmiş Milletler ve UNESCO gibi kuruluşların raporlarına göre, iklim değişikliği, kuraklık, nüfus artışları nedeniyle suya duyulan ihtiyaç artmakta, tatlı su kaynakları azalmaktadır. Dünya Kaynakları Enstitüsü’nün 2019 yılı Ağustos ayında yayınladığı rapordaki35 verilere göre, dünya nüfusunun neredeyse dörtte biri su kıtlığı riski ile karşı karşıyadır. Rapora göre, su kıtlığı riskinin en fazla olduğu 17 ülkede tatlı su kaynaklarının %80’i tüketilmiş durumdadır. Rapordaki, “su kıtlığı riski listesinde” Türkiye 164 ülke arasında 32. Sırada yer almaktadır. Tarım ve Orman Bakanlığı Ulusal Su Planında (2019-2023)36 yer alan verilerde yıllık kullanılabilir su miktarı 1400 m3 civarı olarak gösterilmiştir. DSİ verilerinde Türkiye’de kişi başına düşen yıllık su miktarının 2000 yılında 1 652 m3 , 2009 yılında 1 544 m3 , 2020 yılında ise 1 346 m3 olduğu bilgisi verilerek, “Türkiye, kişi başına kullanılabilir su potansiyeline bakıldığında, su baskısı yaşayan ülkeler arasında yer almaktadır” denilmiştir. 37 TÜİK’in 2030 yılında ülke nüfusunun 100 Milyon olacağı öngörüsüyle38 birlikte kişi başına düşen kullanma suyu oranın daha da düşeceği söylenmektedir.

Avrupa Çevre Ajansı verilerine göre, içme suyu talebinin mevcut miktarı aşması halinde su kıtlığı oluşmaktadır Yıllık su rezervleri kişi başına bin 700 metreküpün altına düştüğünde bölgenin su kıtlığı yaşadığı kabul edilmektedir39 Türkiye’deki 25 su havzasından her biri ayrı bir soruna sahiptir. Büyük Menderes ve Ergene havzalarında kirlilik sorunu, Konya Kapalı Havzası’nda tarımda aşırı su kullanımı veya havzalar arası su transferi nedeniyle kuraklık sorunu yaşanıyor. Ancak, Türkiye’nin Nehir Havza Yönetim Planları (NHYP) henüz tamamlanmamıştır.

Kanal İstanbul Projesi İstanbul'u bitirir

Kanal projesi, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yapılan imar uygulaması sonucunda Firuzköy Mahallesinde bulunan tarla vasfındaki toplam 4 arazinin imara açılması kesinleşmiştir. Kültürel tesis, anaokulu, cami ve park gibi alanlar ile parsel sınırları kesinleştirilmiştir. Geçtiğimiz Temmuz ayında, İstanbul İli Yenişehir Rezerv Yapı Alanı (Kanal İstanbul Projesi) 1. 2. ve 3. Etabına İlişkin 1/5000 Ölçekli Nazım İmar Planları ve 1/1000 Ölçekli Uygulama İmar Planları askıya çıkarılmış, Çevre Düzeni Planına aykırı olarak Kanal İstanbul’un çevresine kurulacak “Yenişehir” plana işlenmiştir. Yurttaşları, sivil toplum örgütlerini, yerel yönetimleri sürece katmadan, üstten inme kararlarla Kanal projesi gerçekleştirilmek istenmektedir. Kanal projesiyle, İstanbul’un bu bölgede sahip olduğu ormanlar, tarım alanları, yerüstü ve yeraltı su kaynakları tehdit altındadır. Kanal projesi, İstanbulluların temiz su, temiz hava ve temiz gıda hakkını gasp edecek, hava kirliliği de dahil olmak üzere birçok soruna neden olacaktır.
 
Kanal projesi uygulanırsa;

-Devlet Su İşleri verilerine göre, Terkos Gölü ve Sazlıdere Barajı’nın yok edilmesi yüzünden yıllık iyi senaryoda 70 milyon m3 , kötü senaryoda 427 milyon m3 içme suyu yok olacak, İstanbul susuzluk yaşayacak. İstanbul’un su kaynaklarının yüzde 29’u ortadan kalkacak.
- Marmara Denizi çürük yumurta gibi kokacak ve Karadeniz Ekosistemi çökecek. Su kaynakları ve havzalarda tuzlanma ve kirlenme riski oluşacak.
-5 bin hektarlık orman alanı, yani yaklaşık 20 bin futbol sahası büyüklüğündeki orman yok olacak. En az 400 bin ağaç kesilme riski ile karşılaşacak. Bu kadar ağacın yok olması, 1 milyon 200 bin İstanbullunun bir yıllık oksijen kaynağının ortadan kalkması demek.
- 20 bin futbol sahası büyüklüğünde tarım alanı yok olacak. 30 bin kişilik tarımsal istihdam fırsatı, 136 milyon m2 tarım alanı heba edilecek. ---Kanal İstanbul Projesi kapsamında 440 adet mera, yaylak ya da kışlak vasıflı 418 taşınmazın nitelikleri kaldırıldı. Mera ve otlak alanların yok edilmesi hayvancılığı bitirecek.
- İmar ve yapılaşma yüzünden nüfus artacak. 316 bin kişinin yaşadığı bölgeye proje yüzünden 1 milyon 200 bin yeni nüfus eklenecek.
- Doğal, tarihi ve kültürel alanlar yok olacak. 14 Milyon m2 Arkeolojik, 2 Milyon m2 Karma Sit, 850 Bin m2 Doğal Sit alanı tehlikeye girecek. 
-Marmara ve Karadeniz’deki doğal yapı bozulacak, gemi atıkları, yakıt ikmal alanları gibi etkenlerle denizde ve projenin etki sahası içerisinde kirlilik artacak.
- Üç ilçe büyüklüğünde, 30 metre yüksekliğinde 1,3 milyar metreküp hafriyat oluşacak. Bu günde on bin kamyonun İstanbul trafiğine çıkması anlamına geliyor. Yani İstanbul trafiği yüzde 10 artacak.

İzmir depremi

AFAD’ın verilerine göre, Deprem nedeniyle 114 yurttaşımız yaşamını yitirmiştir. Yaralanan 1035 vatandaşımızdan 999’u taburcu edilmiş olup, 36 vatandaşımızın tedavisi devam etmektedir.47 Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın İzmir Büyükşehir Belediyesine aktardığı verilere göre, 114 can kaybının yaşandığı depremde, 34.072 binada tespit yapılmıştır. Buna göre, 231 acil, ağır hasarlı ve yıkılan bina, 251 orta hasarlı bina, 1834 az hasarlı bina bulunmaktadır. Ayrıca, Menemen ilçesi Asarlık bölgesinde 20 hanede zemin kayması yaşanmıştır. Daha önce erozyon nedeniyle çöken bölgede deprem ile birlikte zemin kayması olmuştur.

Depremin hemen ardından depremden etkilenen bölgeye ilk olarak İzmir Büyükşehir Belediyesi İtfaiye ve Arama Kurtarma ekipleri ulaşmıştır. İlk müdahalede enkaz altındaki 55 yurttaşımız İzmir Büyükşehir Belediyesi ekipleri tarafından sağ olarak enkazdan çıkarılmıştır. İzmir Büyükşehir Belediyesi 8 Bin üzerinde personeli ile ilçe belediyeleri ise yaklaşık 4 bin personel ile depremde evleri yıkılan, hasar gören yurttaşların hayatını sağlıklı bir şekilde sürdürmesine, İzmir’de yaşamın normale dönmesine yönelik çaba göstermiştir ve göstermektedir.

Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, 1 Kasım 2020 tarihli açıklamasında, İzmir Bayraklı’daki Rıza Bey ve Doğanlar Apartmanlarına ilişkin herhangi bir riskli bina başvurusu yapılmadığı için, binaya ilişkin riskli bina şerhi olmadığından söz etmiştir. Bu binalara ilişkin çalışmanın 3194 sayılı İmar kanununa göre değil, 6306 Sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanuna göre denetlenmesi gerekmektedir. Oysa ki, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı uygulamada ekseriyetle “soylulaştırma” amaçlı kentsel dönüşüm uygulamaları üzerine yoğunlaşmaktadır. Şahısların başvurusu üzerine riskli yapı ilanı yapılabileceği gibi Cumhurbaşkanlığının riskli alan ilanı yapabilmesi de hukuken mümkündür. Cumhurbaşkanı’nın zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıyan alanı riskli alan olarak ilan etme yetkisi bulunmaktadır.

Söz konusu Rıza Bey, Doğanlar ve Karagül Apartmanları hakkında Bayraklı Belediyesi Deprem Etüt Merkezi tarafından hazırlanan raporlarda, bu binaların çürük oldukları, güçlendirilmeleri gerektiği yönünde görüş bildirilmiştir. Söz konusu binaların zemin yapısındaki sorunlara da işaret edilmiştir. Bu binaların riskli yapı statüsüne kavuşabilmeleri için illa ki yurttaşlar tarafından bir başvuru yapılmasını beklemek ihmalleri ortaya koymaktadır. Uygulamada, yapı denetimin özelleştirilmiş olması da denetimsizliğin boyutunu arttırmaktadır.

Son yıllarda, sık sık deprem yaşanan İzmir’de, Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca re’sen araştırma yapılmamış olması, önleyici tedbirlere başvurulmaması ihmaldir. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, TOKİ ve Belediyeler; riskli alan, riskli yapı gibi kavramları, kentsel dönüşüm projelerine yasal bir kılıf gibi kullanmakta, bu konuda yeterli teknik raporlar hazırlanmadan işlemler tesis edebilmektedir. Böylelikle, afet riski altında olmayan kırsal ve kentsel alanlar da kentsel dönüşüm uygulama alanları haline dönüştürülmektedir.

İzmir’de 672 bin 211 bağımsız birim imar barışından faydalanmıştır. İmar barışından en fazla faydalanan 5 İl sırasıyla İstanbul, İzmir, Ankara, Antalya, Muğla’dır. İmar barışından İstanbul’da 1 milyon 87 bin 963 bağımsız birim, İzmir’de 672 bin 211 bağımsız birim, Ankara’da 361 bin 85 bağımsız birim, Antalya’da 349 bin 375 bağımsız birim, Muğla’da 303 bin 249 bağımsız birim faydalanmıştır. *

Mevzuata göre, imar barışı kapsamında yapı kayıt belgesi verilen yapılarda, afete karşı dayanıklı olup olmadığı konusunda bir inceleme yapılmamakta, imar barışından faydalanan yapı, sahibinin beyanları esas alınarak kayıt altına alınmaktadır.

-Fay Kanunu Teklifi bir an önce kanunlaştırılmalıdır.
-Bağımsız bir deprem kurulu oluşturulmalıdır.
-Toplanan deprem vergileri depremin zararlarını azaltacak tedbirler ve deprem sonrasındaki normale dönüş ile rehabilitasyon çalışmaları için harcanmalıdır.
-Öntedbirlilik ilkesi gereğince, Afet Riskini Azaltma politikaları belirlenmeli, imar uygulamaları gibi öncelikli uygulamalarda Afet Riskini Azaltma politikalarına göre hareket edilmelidir.
- Büyükşehir Belediyeleri bünyesinde Deprem ve Aşırı Doğa Olayları ile Mücadele Daire Başkanlıkları, il ve ilçe belediyeleri bünyesinde Deprem ve Aşırı Doğa Olayları İle Mücadele Müdürlükleri kurulmalıdır. Bu birimler tarafından deprem çalıştayları yapılmalıdır.
-Afetlere karşı dayanıksız yapı stokunun iyileştirilmesi ve kentsel dönüşüm uygulamaları yapılırken, soylulaştırma, zorla tahliye, mülkiyet hakkı ihlali, borçlandırma gibi uygulamalardan kaçınılmalı; yurttaşların sağlık ve konut haklarını tesis edecek adil uygulamalar geliştirilmelidir. - Afet riski tespitlerinin bilimsel ve objektif verilere göre hazırlanan raporlar ile yapılması; bu raporların neticelerine göre iyileştirme ya da kentsel dönüşüm uygulamalarının yapılıp yapılmamasına karar verilmelidir. Bu kapsamda, fay hattı üzerindeki tüm yerleşim birimlerinde bulunan yapı stokunun risk analizi bir an evvel yapılmalıdır.
-Kamusal müşterek alanlar, afet durumlarında kullanılabilecek mekanlar olarak kurgulanmalıdır. Arama-kurtarma, ilk yardım ve diğer temel ihtiyaç malzemelerinin bulunduğu üniteleri taşıması gereken, yurttaşların kolayca ulaşabileceği konuma sahip toplanma alanlarının sayıları arttırılmalıdır.
-Arama kurtarma ekiplerinin personel sayıları arttırılmalı, afetle mücadele sırasındaki temel ihtiyaçlarını gidermeye yönelik koşullar iyileştirilmelidir.
-İzmir Seferihisar Merkezli deprem nedeniyle oluşan mağduriyetlerin giderilmesi için zarar gören yerleşim alanlarına ve yurttaşlara herhangi bir ayrım gözetmeksizin eşit hizmet sunulmalı, mağduriyetleri oranında eşit koşullarda kamu hizmetlerinden yararlandırılmaları sağlanmalıdır.
-Deprem sonrasında evleri “oturulmaz” hale gelen mülkiyet sahibi ve kiracı yurttaşlara barınma imkânları sunulmalı; zararları tazmin edilmeli, eşya ve kira yardımı yapılmalıdır."

CHP'nin "Doğa Hakları İhlalleri 2020" kitabına ulaşmak için tıklayınız

Kaynak : www.istanbulgercegi.com

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları