loading
close
SON DAKİKALAR

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “Terör örgütleriyle mücadeleye, bütün mağdur ve mazlumların yanında olmaya devam edeceğiz”

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “Terör örgütleriyle mücadeleye, bütün mağdur ve mazlumların yanında olmaya devam edeceğiz”
Tarih: 22.08.2019 - 01:07
Kategori: Gündem

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’na ilişkin düzenlediği basın toplantısında, gündemdeki gelişmelere ve toplantıda ele alınan konulara ilişkin açıklamalarda bulundu ve basın mensuplarının sorularını cevapladı.

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’na ilişkin yaptığı açıklamada, “Terör örgütlerine karşı mücadelemiz sonuna kadar devam edecek. Biz Müslüman olsun, Hristiyan olsun, Kürt olsun, Arap olsun, Sünni olsun, Nusayri olsun, bütün mağdur ve mazlumların yanında olmaya devam edeceğiz” dedi.

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’na ilişkin düzenlediği basın toplantısında, gündemdeki gelişmelere ve toplantıda ele alınan konulara ilişkin açıklamalarda bulundu ve basın mensuplarının sorularını cevapladı.

Kamuoyu ile canlı olarak paylaşılan toplantıda, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın şunları söyledi: “Bugün Sayın Cumhurbaşkanımızın başkanlığında yapılan 14 No’lu Kabine Toplantısı’nı gerçekleştirmiş bulunuyoruz. Bugünkü toplantıya Sayın Cumhurbaşkanımız bir takdim ile başladılar. Burada özellikle iç ve dış gelişmeler, devam eden güvenlik operasyonları, bölgemizdeki gelişmeler, Suriye, Irak, terörle mücadele, genel olarak ekonomik durum ve bundan sonraki süreçle ilgili değerlendirmelerde bulundular.

“TERÖRLE MÜCADELEDE KARARLILIĞIMIZ DEVAM EDECEK”

Bildiğiniz gibi özellikle güvenlik noktasında Türkiye üç terör örgütüyle aynı anda mücadele etmeye devam ediyor şu anda. Bir tarafta PKK terör örgütü ve onun uzantısı olan PYD-YPG gibi örgütler. Diğer tarafta DEAŞ Suriye sahasında, Irak sahasında ve diğer bölgelerde faaliyet hâlinde olan ve onların uzantısı olan örgütler. Diğer taraftan da FETÖ’ye karşı dünyanın değişik yerlerinde mücadelemiz devam ediyor. Bununla ilgili genel bir değerlendirme yapıldı ve güvenlik noktasında da Millî Savunma Bakanlığımızın, İçişleri Bakanlığımızın ve Millî İstihbarat Teşkilatımızın sunumları oldu.

Bundan sonraki süreçle ilgili de terörle mücadelede kararlılığımızın tam olarak devam edeceği vurgusu güçlü bir şekilde yapıldı. Özellikle Millî Savunma Bakanlığımızın sunumunda da dile getirildiği gibi PKK terör örgütüne çok ciddi darbeler vuran Pençe-1 ve Pençe-2 Harekâtları da bundan sonra yoğun bir şekilde devam edecek. Yine eş zamanlı olarak İçişleri Bakanlığımız tarafından yürütülen Kıran Harekâtı da operasyonu da bildiğiniz gibi netice almaya devam ediyor.

Bunun yanında özellikle bölgedeki gelişmeleri de etraflı bir şekilde ele alma imkânımız oldu. Dışişleri Bakanlığımızın da bu konuda bir sunumu söz konusuydu. Burada da özellikle Suriye sahasındaki gelişmeler hem Fırat’ın doğusunda hem de batısında etraflı bir şekilde ele alındı.

“ABD İLE GÜVENLİ BÖLGENİN TESİSİ KONUSUNDA MUTABAKATA VARILDI”

Bildiğiniz gibi geçtiğimiz hafta Amerika Birleşik Devletleri ile güvenli bölgenin tesisi konusunda bir mutabakata varıldı, bu doğru yönde atılmış pozitif bir adımdır. Bunun fiiliyattaki uygulaması, süreci ve kapsamıyla ilgili de görüşmeler şu anda devam etmektedir. Ama genel olarak ana çerçeve üzerinde mutabık kaldığımızı ifade edebiliriz. Bununla ilgili gerek Dışişleri Bakanlığımızın, gerek Millî Savunma Bakanlığımızın ve ilgili diğer birimlerimizin görüşmeleri de devam ediyor. Bunun tabii sahadaki uygulaması son derece önemli. Daha önce Sayın Dışişleri Bakanımızın da ifade ettiği gibi Münbiç yol haritasında yaşanan gecikmeleri, oyalama taktiklerini kabul etmemiz mümkün değil.

Öte yandan bu adımla birlikte Fırat’ın doğusunda bir güvenli bölgenin tesisi için de önemli bir adım atılmış bulunuyor. Bu hem Türkiye’nin Suriye ile sınır güvenliğini sağlama noktasında hem Suriye’nin toprak bütünlüğünü koruma noktasında hem de Suriyeli mültecilerin evlerine dönmesini sağlayacak koşulların oluşturulması noktasında yeni bir süreci ifade etmektedir, sorularınız olursa bununla ilgili yine detay verebilirim.

“9. GÖZLEM NOKTAMIZIN İNTİKAL YOLUNA YAPILAN SALDIRI İLGİLİ OLARAK TEPKİMİZİ RUS TARAFINA İLETTİK”

Fırat’ın batısına geldiğimiz zaman ise özellikle Türkiye’nin Zeytin Dalı ve Fırat Kalkanı Harekâtı operasyonlarıyla bildiğiniz gibi Cerablus, Afrin, İdlib arası zaten güven altına alınmış idi ve burası büyük oranda bizim desteklediğimiz gruplar tarafından şu anda bir asayiş ile yönetilmeye devam ediyor. Bu bölgeye de bildiğiniz gibi geçtiğimiz yıl içerisinde yaklaşık 400 bin Suriyeli mülteci geri döndü. Benzer bir sürecin güvenlik şartları oluşturulduğu zaman Fırat’ın doğusunda da gerçekleşeceğini öngörüyoruz.

İdlib konusunda tabii değerlendirmeler oldu, oradaki durumun kritik bir hassasiyet arz ettiğini ifade edebilirim. Bununla ilgili özellikle 9. gözlem noktamızın intikal yoluna yapılan saldırı ve o konvoyda hayatını kaybeden Suriyeliler ve yaralanan diğer sivillerle ilgili olarak da tepkilerimizi Rus tarafına ilettik. Bununla ilgili de ilgili birimlerimiz görüşmelerini ve temaslarını sürdürüyorlar.

RUSYA DEVLET BAŞKANI PUTİN İLE GÖRÜŞME

Önümüzdeki birkaç gün içerisinde de Sayın Cumhurbaşkanımızın, Sayın Putin’le bir telefon görüşmesi olacak, bu konuyu da yine etraflı bir şekilde orada konuşma imkânları olacak. Zira bildiğiniz gibi İdlib Mutabakatı çerçevesinde orada özellikle bizim 12 gözlem noktamızın bulunduğu noktalarda güvenliğin tam olarak sağlanması, buralarda herhangi bir askerî hareketliliğin, operasyonun olmaması konusunda mutabık kalınmış idi. Bu mutabakata uyulmasını biz bekliyoruz, bununla ilgili de girişimlerimiz çeşitli düzeylerde devam etmektedir.

Özellikle o bölgede silahlardan arındırılmış ve çatışmasızlık bölgesi olarak ilan edilmiş sınırların korunması büyük önem arz ediyor. Aksi hâlde hem bu mutabakatın ihlali hem de buradan doğacak bir insani dramın ortaya çıkması kaçınılmaz hâle gelecektir. Bununla ilgili de çok yönlü değerlendirmelerimiz ve girişimlerimiz devam ediyor. Tabii buradan özellikle rejimin bu ihlallerine derhal son vermesi çağrısını da yenilemek istiyoruz. Zira geçtiğimiz Mayıs ayından beri İdlib bölgesine yapılan bu saldırılar neticesinde 500 civarında sivil insan hayatını kaybetti orada, binin üzerinde yaralı var. Dahası da yaklaşık 500 bin kişi yerlerinden göç etmek durumunda kaldılar. Yani bu insani dramın adeta bir ayak sesleri olarak değerlendirdiğimiz bu sürecin derhal sonlandırılması için de gerekli girişimleri bundan sonra da yapmaya devam edeceğiz.

“EKONOMİMİZ, İSTİKRARLI VE POTANSİYELİNE YARAŞIR BİR ŞEKİLDE YOLUNA DEVAM EDECEK”

Ekonomi ile ilgili bir hususu sizlerle paylaşmak istiyorum; bu da bugün özellikle gündemimizde olan konulardan bir tanesiydi. Sayın Cumhurbaşkanımızın takdim konuşmasında da ifade edildi. Ekonomi ekibimizin Hazine ve Maliye Bakanlığımızın dengeleme politikası çerçevesinde bildiğiniz gibi pozitif yönde ilerlemeye devam ediyor. Hatta son 12 aydaki ihracatımız 180 milyar dolar sınırına yaklaşarak başarısını yeniden ispat etmiş bulunuyor.

Turizm alanında yaşanan pozitif gelişmeler de kamuoyunun malumu. Yılın ilk yarısında Türkiye’ye gelen turist sayısı 21 milyonu aşmış durumda, bu trendin yılsonuna doğru da bu şekilde devam edeceğini öngörüyoruz. Bu ithalattaki azalmanın da etkisiyle cari açıkta ciddi bir düşüşün olduğunu, hatta cari fazla verildiğini memnuniyetle ifade edebiliriz. Bu çerçevede ekonomimizin istikrarlı ve güçlü potansiyeline yaraşır bir şekilde yoluna devam etmesi için de bildiğiniz gibi Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilen kalkınma planımız da disiplinli bir şekilde uygulanmaya devam edecek.

“ENFLASYONDA BELİRGİN BİR DÜŞÜŞÜN YAŞANMASINI ÖNGÖRÜYORUZ”

Bir diğer tabii önemli gelişme; doğrudan yatırımların trendini muhafaza ediyor olması, yani Türkiye’ye yurt dışından gelen uluslararası sermayenin ivmesini koruyor olması, hatta bir yükselme trendi gösteriyor olması son derece memnuniyet verici. Bu da Türk ekonomisinin yapısal bünyesinin ve temellerinin güçlü olduğunu teyit eden bir diğer önemli gösterge.

Bütün bu ekosistem içerisinde önümüzdeki aylarda da enflasyonda belirgin bir düşüşün yaşanmasını öngörüyoruz. Bunun tabii istihdama da olumlu yansımaları mutlaka olacaktır. Bildiğiniz gibi TÜİK Mayıs itibariyle işsizlik oranını 12.8 olarak açıklamıştı. Fakat özellikle bu yaz aylarında hem mevsimlik işçi, hem turizm alanının canlanması neticesinde bu rakamların şu an itibariyle daha da aşağılarda olduğunu öngörüyoruz. Önümüzdeki aylarda tabii kesin rakamlar çıktığında bunu da birlikte teyit etmiş olacağız.

“ORMAN YANGINLARINDA HASAR GÖREN ARAZİLERİN İMARA AÇILMASI ANAYASA’YA AYKIRIDIR”

Bir diğer konu, bugün Kabinemizin gündeminde olan bir diğer konu da bu orman yangınlarıyla ilgili Tarım ve Orman Bakanımız yaptığı bir sunum söz konusu oldu. Bu yangınların neden ortaya çıktığı, sebepleri, bunların önlenmesiyle ilgili şu ana kadar alınan tedbirler ve bundan sonra alınacak tedbirle ilgili de Sayın Bakanımızın kapsamlı bir sunumu oldu. Bununla ilgili hem Bakanlık olarak yapılması gerekenler, hem de toplumun farkındalığın arttırılması noktasında birtakım adımların atılması gerektiğini de ifade etmek isteriz.

Çünkü bu yangınların bir kısmının ihmal ve dikkatsizlikten kaynaklandığı anlaşılıyor, bir kısmının kasıtlı yapılmış olma ihtimali tabii ki her zaman vardır. Özellikle bu yangın alanlarının imara açılması gibi bir beklentiyle geçmişte bu tür yangınların çıkartıldığını biliyoruz. Ama bildiğiniz gibi yangında hasar gören arazilerin imara açılması Anayasa’ya aykırıdır, yani böyle bir şey asla söz konusu değildir.

“ORMAN YANGINLARIYLA İLGİLİ EYLEM PLANI HAZIRLANIYOR”

Yangın olduktan sonra bile, tabii ki temennimiz ve duamız olmaması, tedbirlerimizle yangınların tekrar yaşanmaması için gerekli tedbirlerin alınmasıdır ama olması hâlinde bile buralar tekrar orman arazisi olarak tabiata mutlaka kazandırılacaktır. Sayın Bakanımız da bu konuda kapsamlı bir sunum yaptılar. Bundan sonrasıyla ilgili de neler yapılacağına dair de bir eylem planı şu anda hazırlanıyor.

Ana hatlarıyla bizim bugünkü Kabine Toplantımızın gündeminde bunlar var, sizin sorularınıza geçebiliriz.”

Soru: “Diyarbakır, Van ve Mardin’de yapılan kayyım atamaları. Atamalara yönelik bazı tepkiler var. Öncelikli olarak 31 Mart seçimlerine bu belediye başkanlarının girmesine izin verilmesi, haklarında kesinleşmiş yargı kararı olmamasına rağmen bu kararın verilmesine dair eleştiriler var. 11. Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül ve eski Başbakan Sayın Davutoğlu’ndan da gelen eleştiriler var bunun millî iradeye aykırı olduğu yönünde. Bu eleştiriler için ne dersiniz? Muhalefetin bu yönde bazı iddiaları var İstanbul ve Ankara’da da benzer durumların yaşanabileceğine dair. Sayın Bahçeli bu operasyon sonrasında Sayın Süleyman Soylu ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi. Operasyon öncesinde ya da sonrasında Sayın Cumhurbaşkanıyla bir görüşmesi oldu mu?”

“VATANDAŞIN VERDİĞİ OYUN DEMOKRATİK KURALLAR ÇERÇEVESİNDE YÖNETİME YANSITILMASI İÇİN TEDBİRLER ALINMASI KAÇINILMAZDIR”

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “Terör örgütüne destek, yardım ve yatakçılık yapmak gibi suç kapsamına giren bir eylem içinde olmayan hiçbir belediye başkanıyla ilgili böyle bir tasarruf söz konusu değil. Türk Ceza Kanununun, Terörle Mücadele Kanunu’nun verdiği yetkiler çerçevesinde bu tasarruflarda bulunulmuştur. Dolayısıyla bu kapsamın dışında olan, mesela İstanbul ve Ankara’yı zikrettiniz, böyle bir şey söz konusu olmadığına göre bu belediye başkanlarıyla ilgili de böyle bir gündem yok. Ama teröre doğrudan ya da dolaylı destek olan, yardım ve yatakçılık yapan, belediyenin sağladığı, yani devletin sağladığı imkânları terör örgütüne kanalize eden, terör örgütleri mensuplarını çeşitli isimler ve kılıflar altında belediyelere alan ya da onlara istihdam-iş alanı açan, terör örgütüyle ilişkili şirketlere para aktaran belediye başkanlarıyla ilgili tabii ki kanunlar çerçevesinde gerekli adımlar atılmıştır. Eğer bu tür durumlar ortaya çıkarsa bundan sonra da atılacaktır.

“SEÇİLMİŞ OLMAK KİMSEYİ MASUM KILMAZ”

Millî iradenin tecellisi olan seçimlerin namusunun korunması, vatandaşın verdiği oyun demokratik kurallar çerçevesinde hayata, siyasete, yönetime yansıtılması için bu tedbirlerin alınması kaçınılmazdır. Bunlar Hükûmetin ya da İçişleri Bakanlığımızın keyfi olarak aldığı kararlar ya da tedbirler değildir. Dediğimiz gibi, aynı partiden ya da benzer siyasi görüşe sahip başka belediyeler de var, ama buralarda doğrudan suça karışma, terör örgütüne yardım-yataklık etme, destek olma gibi bir suç hâsıl olmadığı için bunlarla ilgili bir tedbir, tasarruf söz konusu olmamıştır. Ama seçilmiş olmak kimseyi masum kılmaz. Seçilmiş olmak, tam tersine seçim kuralları ve millî iradenin sağladığı demokratik kurallar çerçevesinde eylem yapmayı, icraat yapmayı gerektirir. Bu kuralların dışına çıktığınız zaman bu terörle ilgili bir suç olabilir. Bu adi bir suç olabilir, bu yolsuzluk olabilir, başka şeyler de olabilir. Bunlarla ilgili nasıl tedbir alınıyor ise, seçilmiş kişiler de yargı yoluyla görevinden alınabiliyorsa, burada da aynı kural uygulanmıştır.

YSK’nın bununla ilgili daha önce bir düzenleme yapıp-yapmaması meselesi, biliyorsunuz bir Anayasa değişikliği gerektiren bir konudur. Seçildikten sonraki 4,5 aylık süreç içerisinde de İçişleri Bakanlığımızın yürüttüğü idari soruşturmalar, ayrıca devam eden adli soruşturmalar neticesinde böyle bir karar alınmıştır. Dolayısıyla burada aslolan, milletin sandıkta tecelli eden iradesini koruyacak demokratik çerçeveyi muhafaza etmektir.

Bir diğer önemli şey de tabii ki orada vatandaşlarımıza hizmetlerin doğrudan, etkin bir şekilde ulaşmasını sağlamaktır. Atanan belediye başkanvekili vali arkadaşlarımızın da birinci önceliği, zaten bu hizmetlerin etkin bir şekilde vatandaşlarımıza ulaştırılması olacaktır.

Sayın Bahçeli'nin, Sayın Cumhurbaşkanımızla bu hadiseden sonra bir telefon teması-görüşmesi olmadı ama inşallah 26 Ağustos günü Malazgirt'te birlikte olacaklar. Belki orada bu konuyu da ele alma imkânları olur.”

Soru: “İdlib’deki gelişmelere ilişkin Başkan Erdoğan’ın, Sayın Putin’le bir telefon görüşmesi yapacağını iddia ettiniz, planlandığını. Bu çerçevede ABD Başkanıyla da bir görüşme gerçekleşebilir mi? Bir de Trump’ın, Türkiye ziyareti konusunda görüşmeler devam ediyordu, bu noktada netlik var mı? Dün Süryani Kadim Vakfı tarafından sosyal medyada paylaşılan bir mesaj, özellikle uluslararası topluma da çağrıda bulunuldu; PYD-YPG terör örgütünün Süryani gençleri kaçırdığı noktasında ve yine diğer faaliyetleri noktasında terör örgütünün. Bu noktadaki değerlendirmenizi rica edeceğim.”

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “Sayın Cumhurbaşkanımızın demin de ifade ettiğim gibi önümüzdeki günler içerisinde, birkaç gün içerisinde Sayın Putin ile bir telefon görüşmesi olacak. Ben bugün mevkidaşımla görüştüm, şu anda bir Finlandiya ziyaretini gerçekleştiriyorlar. İşte ilk fırsatta, muhtemelen yarın ya da en geç Cuma günü zannediyorum bu telefon görüşmesini gerçekleştireceğiz.

ABD BAŞKANI TRUMP’IN TÜRKİYE ZİYARETİ

Sayın Trump ile de bir telefon görüşmesi hazırlığı yapıyoruz. Benim Sayın Bolton ile bugün-yarın bir görüşmem olacak, ondan sonra da Sayın Cumhurbaşkanımızın Sayın Trump ile bir görüşmesi olacak. Tabii epeyi konu var, özellikle bu Suriye'deki güvenli bölge ve diğer konularla ilgili istişare edecekleri konular var.

Eylül ayında bildiğiniz gibi Amerikan Ticaret Bakanı büyük bir heyetle ülkemize gelecek. 100 milyar dolarlık ticaret hedefinin gerçekleştirilmesi için bir dizi görüşmeler yapacaklar. Onlar da bir işadamları grubuyla buraya geliyorlar. Bütün bu konuları istişare etmek üzere temasları olacak.

Tabii ayrıca New York'ta bildiğiniz gibi Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na gittiğimiz zaman da Eylül'ün son haftasında, orada da bir görüşme olma ihtimali var, onun üzerinde çalışacağız.

Sayın Trump’ın Türkiye ziyaretiyle ilgili, bildiğiniz gibi birkaç aydır bunu konuşuyoruz, bir zamanlama yapmaya çalışıyorlar, Beyaz Saray’ın bize söylediği bu. Şu anda henüz elimizde net bir tarih yok ama prensip olarak zaten Sayın Trump da kendisi Osaka’daki görüşmede hem kameraların önünde de söylemişti Türkiye'yi ziyaret edeceğini, ama şu anda spesifik olarak belirlenmiş bir tarih söz konusu değil. Onu da biz muhataplarımızla görüşmeye devam ediyoruz. Umarız yakında bu ziyaret de gerçekleşir.

“KADİM SÜRYANİ VAKFI’NIN YAPTIĞI AÇIKLAMAYI MEMNUNİYETLE KARŞILIYORUZ”

Kadim Süryani Vakfı’nın cemaatinin dün yaptığı açıklamayı memnuniyetle karşılıyoruz. Bildiğiniz gibi geçtiğimiz hafta kendini Suriye Süryanileri olarak tanıtan bir grup güvenli bölgenin kurulması ve Türk askerinin kuzey Suriye’de güvenli bölge çerçevesinde Amerikan askerleriyle birlikte ortak devreye gezmesi planıyla ilgili olarak bir açıklama yapmış ve bunu bir işgal girişimi olarak nitelendirmişti. Buna karşı da Süryanilerin gerçek temsilcileri olan Türkiye’deki Kadim Süryani Cemaati temsilcileri kendileri bir araya geldiler ve bir açıklama yaptılar. Bu açıklamada özellikle orada PKK, PYD, YPG gibi yapıların Süryaniler ve diğer Hristiyanlar da başta olmak üzere kendi kontrolleri altındaki bölgelerde insanlara zulüm yaptıklarını, Süryani çocuklarını zorla kaçırıp silahaltına aldıklarını, Süryani din adamlarının kendi yerlerinden kaçmak zorunda kaldığını açıkça ifade ettiler.

“TÜRKİYE HİÇBİR ZAMAN İNSANLAR ARASINDA DİL, DİN, ETNİSİTE AYRIMI YAPMAMIŞTIR”

Burada şu hususun altını çizmek isterim: Türkiye gerek Suriye’de gerek Irak’ta gerekse dünyanın başka bölgelerinde bugüne kadar mazlumlar söz konusu olduğunda din, dil, etnisite ayrımı hiçbir zaman yapmamıştır. Ülkemize gelen 3,5 milyondan fazla Suriyeli mülteci arasında Kürtler de vardır, Türkmenler de vardır, Araplar da vardır, Müslümanlar da vardır, Hristiyanlar da vardır.

Aynı şey geçmişte Irak’ta benzer zulümler yaşandığında Türkiye’ye göç eden insanlar için de söz konusu olmuştur. Başka ülkelerden de yani tarihimize baktığınız zaman, bildiğiniz gibi 16. yüzyıldan beri özellikle Osmanlı idaresinde Anadolu toprakları milyonlarca insanı göçmen olarak almıştır, yani bugün bizim Polenezköy’den Balkanlar’ın değişik yerlerine kadar, Bosna’ya, Arnavutluk’a, Kosova’ya, Kafkaslar’a uzanan o geniş coğrafya içerisinde, Orta Asya’ya, Ortadoğu’ya uzanan o geniş coğrafya içerisinde yaşayan insanlara hep ev sahipliği yapmıştır ve bu insanlar Türkiye’ye güvenerek gelmişler. Bazen bir Macar prensi olmuştur, bazen bir Kürt aşireti olmuştur, bazen bir Çeçen grup olmuştur, bazen Ahıska Türkleri olmuştur, bazen Bulgaristan’da, Yunanistan’da yaşayan Türkler olmuştur, bazen Balkanlar’daki Müslüman kardeşlerimiz olmuştur. Ama Türkiye geleneksel olarak hiçbir zaman bu insanlar arasında dil, din, etnisite ayrımı yapmamıştır.

“BİRİLERİ PYD VE YPG'Yİ ÖZGÜRLÜK SAVAŞÇILARI GİBİ TAKDİM ETMEYE ÇALIŞIYOR”

Suriye ile ilgili olarak da biz bugüne kadar özellikle oradaki dini azınlıkların hak ve hukukunun korunması noktasında da hep üzerimize düşeni yaptık. Oraya yardım götürürken de operasyon yaparken de o bölgeyi teröristlerden temizlerken de hiçbir zaman burası Hristiyan bölgesi veya burası Sünni bölgesi, burası Kürt bölgesi gibi bir ayrım içerisine hiçbir zaman girmedik. Bu konuda hamdolsun sicilimiz son derece temiz. Operasyonlara baktığınız zaman gerek Fırat Kalkanı Harekâtında, gerek Zeytin Dalı Harekâtında Cerablus’tan İdlib’e kadar, Afrin’e kadar uzanan o coğrafya içerisinde bunun net bir şekilde görüyoruz.

Tabii bir PYD-YPG ve PKK propagandası olarak yapılan o tür açıklamalar, yani bu Suriye kaynaklı yapılan açıklamaların da arka planına iyi bakmak gerekiyor. Hâlâ birileri bize PYD’yi ve YPG'yi terörle mücadele eden, DEAŞ barbarlarına karşı mücadele eden özgürlük savaşçıları gibi takdim etmeye çalışıyor.

Birtakım imgeler üzerinden, özellikle Kürt kadın savaşçıları üzerinden, terörü estetize eden, hatta romantize eden yaklaşımların zaman zaman Batı basınında öne çıktığını da sıkça görüyoruz. Ama gerçekler sahada çok farklı. Bakın 2014 yılında ve 2015 yılında İnsan Hakları İzleme Örgütü ile Uluslararası Af Örgütü’nün artarda yayınlanan raporları var. Bu raporları biz yazmadık, bunları uluslararası insan hakları örgütleri yazdı. Bu raporlara baktığınız zaman PYD ve YPG’nin kendi kontrolü altındaki bölgelerde ne tür insan hakları ihlalleri yaptıklarını açık bir şekilde görüyorsunuz. Zorla silahaltına alma, insan kaçırma, mülklere el koyma, köyleri yakma-yıkma, keyfi tutuklamalar, infazlar, siyasi partilerin kapatılması, medya kuruluşlarının kapatılması, göç gibi birçok uygulamanın bu insan hakları örgütleri tarafından savaş suçu olarak nitelendirildiğini de görüyoruz.

“BÜTÜN MAĞDUR VE MAZLUMLARIN YANINDA OLMAYA DEVAM EDECEĞİZ”

Tabii zaman zaman Batılı ülkelerin PYD’ye destek siyaseti çerçevesinde bu tür raporların hasıraltı edildiğini, gündeme getirilmediğini görüyoruz. Ama biz hep kendi gözlemlerimizden hem de Suriye halkının bize aktardıklarından çok açık ve net bir şekilde bu terör örgütlerinin amacının burada birlik, beraberlik, barış, huzur sağlamak değil kendi gündemlerini empoze etmek olduğunu net bir şekilde görüyoruz. Güvenli bölge, işte bu ihlalleri de ortadan kaldıracak bir adım olarak önem arz etmektedir.

Terör örgütü hangi tür propagandayı yaparsa yapsın ister Türkiye’de, ister Suriye’de, ister Irak’ta, ister Avrupa’da, bunlara hiçbir şekilde prim vermeyeceğiz, bu terör örgütlerine karşı mücadelemiz sonuna kadar devam edecek. Ve biz Müslüman olsun, Hristiyan olsun, Kürt olsun, Arap olsun, Sünni olsun, Nusayri olsun, bütün mağdur ve mazlumların yanında olmaya devam edeceğiz.”

Soru: “Güvenli bölgeyle ilgili çalışmalar devam ediyor, bir yandan müşterek harekât merkeziyle ilgili de çalışmalar devam ediyor. Bu hafta çalışmaya başlayacak mı müşterek harekât merkezi ve güvenli bölge noktasında ilk bölgede fiziki adım ne zaman atılacak? ABD ve Türk askerleri beraber devriyeye çıkacak mı, çıkacaksa ne zaman olacak? Derinlik ve uzunluk konusunda son bir karara varıldı mı?”

“FIRAT’IN DOĞUSUNDA TÜRK VE AMERİKAN ASKERLERİNİN ORTAK DEVRİYESİ YAKIN BİR ZAMANDA BAŞLAYACAK”

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “Bununla ilgili belirlenmiş bir takvim var arkadaşlar. Belli periyotlar içerisinde harekât merkezinin kurulması, ortak devriyelerin başlaması ve gerekli askeri planlamaların Suriye sahasında yapılmasıyla ilgili üç-dört aşamalı bir takvim söz konusu. O takvimin detaylarını şimdi sizinle paylaşmayacağım. Ama uygulama gerçekleştikçe onları zaten göreceksiniz. Ama bu plan çerçevesinde önümüzdeki haftalar içerisinde, aylar değil haftalar içerisinde bunun somut uygulamalarını hep birlikte göreceğiz.

Evet, Suriye tarafında, Fırat’ın doğusunda ortak devriyeler yakın bir zamanda başlayacak Türk ve Amerikan askerleriyle birlikte. Zaten bildiğiniz gibi şu anda İHA’larımız bizim orada uçmaya başladı. Bununla ilgili başka uygulamalar da söz konusu olabilir.

Derinlik ve kapsamla ilgili olarak da müzakereler hâlâ devam etmekle birlikte bizim zihnimizdeki çerçeve son derece net. Daha önce Sayın Trump’ın da ifade ettiği 20 mil, yani yaklaşık 30-32 kilometrelik bir alan. Biz bunun belki daha ileri gitmesini de görebiliriz, bu da olabilir. Coğrafyanın şartlarına göre burada birtakım daralmalar-genişlemeler söz konusu olabilir. Çünkü biz orada özellikle yerel halkın huzurunu, barışını dikkate alacak şekilde de bir planlama yapıyoruz. Ve bu devriyeler başlayıp buranın kontrolü bu güvenli bölge çerçevesinde bize geçtiğinde de yerel halkla zaten birlikte koordinasyon hâlinde buranın yerel yönetimini de sağlamaya devam edeceğiz ki bu hem orayı bir güvenli bölge hâline getirecek, hem de dediğim gibi Suriyeli mültecilerin oraya gönüllü bir şekilde, onurlu-izzetli bir şekilde kendi evlerine, vatanlarına, köylerine, kasabalarına dönmelerini sağlayacak.

“16 EYLÜL’DE, SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZIN EV SAHİPLİĞİNDE, ANKARA’DA ÜÇLÜ ZİRVE GERÇEKLEŞTİRECEĞİZ”

Zorla gönderme diye bir şey söz konusu değil, zaman zaman bu tür propagandaları da görüyoruz. Şu andaki uygulama biliyorsunuz Türkiye içerisinde kayıtlı olmadıkları şehirlerden kayıtlı bulundukları yerlere intikal ettirilmeleri. Ama tabii ki nihai olarak Suriye’de güvenlik ortamı sağlandıkça mültecilerin kendi köylerine, kasabalarına, şehirlerine dönmeleri. Bunun için de hem Fırat’ın doğusunda, hem de Fırat’ın batısında devam eden siyasi süreç büyük önem arz ediyor.

Bu çerçevede Sayın Cumhurbaşkanımızın ev sahipliğinde 16 Eylül’de burada Ankara’da bir üçlü zirve gerçekleştireceğiz Rusya Federasyonu ve İran’ın da katılımıyla. Ve bu zirvede bildiğiniz gibi daha önce başlattığımız Astana toplantıların bir devamı olarak Ankara’da Sayın Cumhurbaşkanımızın başkanlığında gerçekleşecek. Burada da tabii bu konuyu, özellikle İdlib mutabakatının uygulanmasını, anayasa komisyonunun kurulmasını ve bundan sonraki siyasi sürecin nasıl işleyeceğine dair ana parametreleri etraflı bir şekilde ele alma imkânımız olacak.”

Soru: “Orman yangılarıyla ilgili bilgiler verdiniz. Ancak bu Türk Hava Kurumu’nun uçaklarıyla ilgili süren bir tartışma var. Geçtiğimiz ay Türk Hava Kurumu yine benzeri bir yangında yaptığı açıklamada uçakların faal olduğunu açıklamıştı. Ancak dün Sayın Bakan uçakların işte bazı sıkıntıları olduğunu ve kullanılamayacağını söyledi veya bunun ekonomik olmadığını. Bu yürüyen tartışma çerçevesinde hem yeni dönemdeki orman yangınlarına müdahalede uçakların kullanılması gündemde mi, yeni bir uçak alımı veya bu konuda süren tartışmalara ilişkin değerlendirmeniz nedir?”

“ORMAN YANGINLARINA MÜDAHALE SÜRELERİ KISALDI”

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “Bunu bir tartışma olarak ifade etmek yerine önceliğimizin bu orman yangınlarının en hızlı bir şekilde söndürülmesi olduğunu ifade etmeliyim. Sayın Bakanımızın verdiği önemli bir rakamdı demin yukarıda sunumda; daha önce orman yangınlarına müdahale süreleri 30-35 dakikalarda iken bugün artık 10-12 dakikaya kadar inmiş durumda. Yani bir noktada yangın tespit edildiğinde buraya 10-12 dakika içerisinde müdahale edilebiliyor.

Coğrafyanın şartlarına göre tabii karadan-havadan müdahale biçimleri var. Gece devam yangın söndürme operasyonları var. Burada geçe uçma kabiliyetleri olan helikopterlerin, uçakların kullanılması söz konusu. Bu suların nereden alınıp, işte göletlerden ya da denizden alınması, oralara getirilmesi, bu bir tabii teknik kabiliyet meselesi. Bunu, yani şu uçak kullanıldı-bu kullanılmadı tartışılmasından ziyade önceliğimizi bütün imkânların seferber edilmesi ve orman yangınlarının en hızlı şekilde söndürülmesi olarak ifade edelim.

Tabii ki eksikler varsa bunlar mutlaka giderilecektir. Mesela güzel de bir koordinasyon sağlandı bu süreç içerisinde. Orman Bakanlığımızla İçişleri Bakanlığımız mesela hızlı bir koordinasyon hâlinde İçişleri Bakanlığının emrinde olan birtakım helikopterleri hemen bu sürece dâhil ettiler. Türk Hava Kurumu’nun elinde ya da başka yerlerde uçaklar, helikopterler varsa arazinin durumuna göre hangisi öncelikli kullanılmayı gerektiriyorsa, bunlar bugüne kadar kullanıldı, kullanılmaya da devam edecek.

“ORMAN YANGINLARININ ÖNLENMESİ KONUSUNDA TOPLUMSAL FARKINDALIĞIN VE BİLİNCİN OLUŞMASI SON DERECE ÖNEMLİ”

Ama tekrar baştaki hususun altını çizmek istiyorum; burada kasıt var veya yok, orman yangınlarının önlenmesi konusunda bir toplumsal farkındalığın, bilincin oluşması da son derece önemli. Yani bu mücadeleyi verirken devlet imkânlarını tabii ki seferber ediyor, 24 saat olayın başında. Ama aynı zamanda vatandaşlarımızın da dikkatli olması büyük önem arz ediyor. Özellikle bu sıcak yaz aylarında bu tür yangın hadiselerine sıkça rastlamak mümkün. Bunu önlemek, minimize etmek, asgariye indirmek için de elbirliğiyle bir çaba içerisinde olmamız önem arz ediyor.”

Soru: “İdlib konusu kritik hassasiyet içeriyor dediniz, o yüzden İdlib konusuna dönmek istiyorum. Özellikle 9. gözlem noktasının Esad rejiminin güçlerinin arasında kaldığı yönünde bir bilgi var. 9. gözlem noktasının başka bir noktaya taşınması söz konusu mudur? Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yine aynı bölgede yeni bir gözlem noktası oluşturması gibi bir durum söz konusu mudur, çünkü bu yönde de bir iddia var?

Yüksek Askeri Şûra çalışmalarını 20 gün önce tamamlamıştı, ama bazı ordu komutanlıklarının da olduğu bazı noktalarda atamaların hâlâ yapılmadığını görüyoruz. Bir aksilik mi vardır listede, nasıl giderilecek, bu atamalar ne zaman devreye girecek?”

“KURDUĞUMUZ BÜTÜN GÖZLEM NOKTALARI BULUNDUKLARI YERLERDE FAALİYET GÖSTERMEYE DEVAM EDECEKLER”

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “9. gözlem noktasının kapatılması yahut bir başka noktaya kaydırılması diye bir şey söz konusu değil. 9. gözlem noktası yerinde duruyor, başka planladığımız ve İdlib mutabakatı çerçevesinde kurduğumuz bütün gözlem noktaları bulundukları yerlerde faaliyet göstermeye devam edecekler. Tam tersine oranın güvenliğini artırmak, etrafın asayişini sağlamak için tahkimatlarımız da devam ediyor. Biz bunu Rusya ile de diğer aktörlerle de paylaşmaya ve koordine etmeye de devam ediyoruz.

Dolayısıyla orada önceliğimiz askerlerimizin bulundukları yerlerde kalmaları ve güvenliklerini sağlamaları. Dolayısıyla başka bir yere intikal ya da oranın kapatılması diye bir şey söz konusu değil, öyle bir arayış içerisinde değiliz. Çünkü yaptığımız bir anlaşma var, bu anlaşma çerçevesinde sadece 9 değil diğer bütün gözlem noktaları bulundukları yerlerde faaliyet göstermeye devam edecektir. Buradan tekrar tabii ki rejime ve ona destek veren Rusya Federasyonu’na da bu ihlalleri sonlandırmaları yönünde çağrımızı tekrar etmek istiyorum. Bununla ilgili dediğim gibi Rus makamlarıyla görüşmelerimiz de devam ediyor, bundan sonra da devam edecek.

“YÜKSEK ASKERİ ŞÛRA KARARLARIYLA İLGİLİ SÜREÇ BİRKAÇ GÜN İÇİNDE TAMAMLANACAK”

Diğer sorunuzla ilgili herhangi bir aksilik falan söz konusu değil, zaten Yüksek Askeri Şûra bildiğiniz gibi çalışmalarını tamamladı. Sayın Cumhurbaşkanımızın onayıyla da kararlar alındı. Bunların imzalanması, evrakın imzalanması süreci var, onun da önümüzdeki birkaç gün içerisinde tamamlanmasını bekliyoruz. Ondan sonra da zaten gerekli açıklamalar ve fiili atamalar da yapılmış olacak.”

Soru: Güvenli bölgeyle ilgili açıklamanızda dikkatimi çeken bir nokta var da, onu netleştirmek adına sormak isterim; derinlik konusunda ve kontrolün kimde olacağı noktasında uzun süredir bir tartışma var. Kontrol bize geçtiğinde ifadesini kullandınız, yani kontrolün Türkiye’de olacağına dair bir anlaşmaya varıldı mı, buradan bu sonucu mu çıkartmamız gerekiyor?”

“GÜVENLİ BÖLGENİN KONTROLÜNÜN TÜRKİYE’DE OLMASI ESASTIR”

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “Şimdi bu bizim bu anlaşmayla ilgili temel beklentimiz ve öngörümüz. Müzakere dediğim de zaten biraz bu unsurları da ihtiva eden bir şey, derinlik meselesi de öyle. Şu anda tabii ki bir adım atıldı, önemli bir adım. Beklentilerimizi belki bütünüyle karşılamamakla beraber olumlu yönde atılmış bir adım.

Cerablus, El Bab ve Afrin bölgesinde olduğu gibi bu bölgenin de kontrolünün Türkiye’de olması güvenli bölgenin tanımı gereği olması gereken bir şeydir. Yani buranın başka terör örgütleri için bir güvenli bölge ya da bir güvenli geçiş alanı hâline gelmemesi için bu kontrolün Türkiye’de olması esastır.

Türkiye’de olması derken; bazen birileri bunu alıp işte Türkiye işgale geliyor falan gibi yerlere çekmeye çalışıyorlar. Biz Cerablus’u işgal etmedik, El Bab’ı, El Azez’i işgal etmedik, biz Afrin’i de işgal etmedik, İdlib’i de işgal etmedik. Oraları teröristlerden temizledikten sonra buraların yönetimini yerel halka bıraktık. Ve orada aslında güzel bir fiil güvenli bölge alanı oluşmuş durumda, adı her ne kadar böyle konmasa da bu bölge bir güvenli bölge hâline gelmiş durumda. Neden? Burada PKK, PYD-YPG yok, burada DEAŞ yok, burada rejim de yok. Burada yerel halk kendi imkânlarıyla orada kendini yönetmekte ve asayişini sağlamakta. Fırat’ın doğusunda da bizim temel öngörümüz ve beklentimiz benzer bir modelin orada da hayata geçirilmesi.”

Kaynak : www.istanbulgercegi.com

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları