loading
close
SON DAKİKALAR

Devlet Bahçeli, 'Terörsüz Türkiye', Türk milletinin ve Türk devletinin tavizsiz kararıdır

Devlet Bahçeli, 'Terörsüz Türkiye', Türk milletinin ve Türk devletinin tavizsiz kararıdır
Tarih: 25.11.2025 - 10:51
Kategori: Gündem

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 'Terörsüz Türkiye', Türk milletinin ve Türk devletinin tavizsiz kararıdır. Bu karar ve kararlılığı sekteye uğratmaya, sabote etmeye hiçbir hayasız hamakat ve hamaset siyasetçinin takati yetmeyecektir. "Terörsüz Türkiye hedefine cephe açan düzenbaz, fitnebaz ve...

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda, MHP'nin saha çalışmalarını sürdürdüğünü, 24 Ekim'de başlattıkları "Hayırlı günler komşum ziyaretleri" ile "Derdin derdimizdir" sohbet toplantılarını yurt genelinde devam ettirdiklerini belirtti.

Devlet Bahçeli, 23 Kasım itibarıyla 81 il ve 953 ilçeyi kapsayan 9 bin 95 programla muazzam bir performansın gösterildiğini bildirerek, "dava arkadaşlarının" insan üstü bir emek sarf ettiğini söyledi.

MHP Kurucu Genel Başkanı merhum Alparslan Türkeş'in doğumunun 108. yıl dönümü olduğunu anımsatan Bahçeli, "Çok şükür, merhum Türkeş Bey'in iki emaneti, Milliyetçi Hareket Partisi ve Ülkü Ocakları emin ve ehil ellerdedir. Kaldı ki layıkıyla temsil edilmektedir." diye konuştu.

Türkeş'in bir ülkü etrafında toplanmak için kendilerine liderlik ettiğini, yol gösterdiğini, ömrünü Türklük ve Türkiye ülküsüne adadığını vurgulayan Bahçeli, "Başbuğumuz Alparslan Türkeş Bey'e ve ebediyete intikal etmiş bütün dava arkadaşlarıma Cenabıallah'tan rahmetler diliyorum." ifadesini kullandı.

Türkiye'nin ve milletin tarihi bir eşikte olduğunu dile getiren Bahçeli, hiçbir başarı, gelişme, fetih veya fecir vuslatının külfetsiz ve zahmetsiz olmadığını belirtti.

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli TBMM'de partiisinin haftalık grup toplantısında konuştu:

Değerli Milletvekilleri,

Saygıdeğer Misafirler,

Basınımızın Mümtaz Temsilcileri,

Haftalık olağan Meclis grup toplantımızın başında müstesna heyetinizi en kalbi duygularımla birlikte, hürmet ve muhabbetle selamlıyorum.

Yurt içinde ve yurt dışında; televizyon ekranlarından, radyo kanallarından, sosyal medya platformlarından bugünkü toplantımızı takip eden tüm vatandaşlarımızı,

Gönül ve kültür coğrafyalarımızda huzurlu ve onurlu bir hayatın mücadelesini veren bütün kardeşlerimizi selamların en güzeliyle selamlıyor, Allah hepsini var etsin diyorum.

Ne mutlu bizlere ki, Milliyetçi Hareket Partisi saha çalışmalarını inanmışlıkla ve olağanüstü bir gayret eşliğinde sürdürmektedir.

24 Ekim 2025 tarihinde başlattığımız “Hayırlı Günler Komşum” ziyaretleriyle “Derdin Derdimizdir Sohbet Toplantıları”nı yurt genelinde azim ve heyecanla devam ettiriyoruz.

Nitekim 23 Kasım 2025 tarihi itibariyle 81 il ve 953 ilçeyi kapsayan 9 bin 95 programla muazzam bir performans gösterilmiş, sizler başta olmak üzere dava arkadaşlarımız insanüstü bir emek sarf etmişlerdir.

Bu vesileyle hepinizi candan ve yürekten kutluyor, başarılı ve verimli çalışmalarınızın artarak devamını temenni ediyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi varsa huzur vardır, hedef vardır, güvenlik vardır, çözüm vardır, çare vardır, merhamet ve muhabbet vardır.

Bugün ayrıca partimizin kurucusu Merhum Başbuğumuz Alparslan Türkeş’in doğumunun 108’inci yıl dönümüdür.

Merhum Türkeş Bey, Türk ve Türkiye sevdasında erimiş dava ve gönül insanıydı.

Devlet ve siyaset hayatımızda müstesna bir mevkii bulunan merhum büyüğümüzün fani ömrü fedakarlıkla ve emsalsiz mücadele içinde geçmişti.

Onu daha iyi anlamak, anlatmak ve tanıtmak için kurduğumuz Alparslan Türkeş Siyaset Akademisi Vakfı’nın faal bir şekilde varlığını muhafaza etmesi de ayrıca bilinmesi ve üzerinde durulması gereken mühim bir husustur.

Çok şükür Merhum Türkeş Bey’in iki emaneti, yani Milliyetçi Hareket Partisi ve Ülkü Ocakları emin ve ehil ellerdedir, kaldı ki layıkıyla temsil edilmektedir.

Dünden bugüne parlayan üç hilalin ışığı, inançla ifade ediyorum ki, geleceğe ümit saçmakta, milletimize güven vermektedir.

Tarih boyunca Türk milletini yaşatmak uğruna hayatlarını feda eden kahraman ecdadımızı; aziz şehitlerimizi rahmet ve şükran duygularımla yâd ediyorum.

Bir ülkü etrafında toplanmak için bizlere liderlik etmiş, yol göstermiş, ömrünü Türklük ve Türkiye ülküsüne adamış Başbuğumuz Alparslan Türkeş Bey’e ve ebediyete intikal etmiş bütün dava arkadaşlarıma Cenab-ı Allah’tan rahmetler diliyorum.

Muhterem Arkadaşlarım,

Hangi cihet ve niyetten bakarsanız bakanız, Türkiye’mizin ve aziz milletimizin tarihi bir eşikte olduğunu hemen fark etmeniz mümkün ve müyesserdir.

Hayat ve hadiselerin iç yüzüne nüfuz ettiğiniz takdirde görürsünüz ki; hiçbir başarı, hiçbir gelişme, hiçbir fetih veya fecir vuslatı külfetsiz ve zahmetsiz nasip olmamıştır.

İnanç ve itikat aydınlığımız; kahırdan nice lütufların doğacağını, bu kutlu doğuşla birlikte hüzünle bezenmiş güz mevsiminin huzurla bereketlenmiş gül bahçesiyle yer değiştireceğini müjdelemektedir.

İçi akrep dolu altın kabın etrafında el ovuşturup pay kapmanın telaşına düşen, iç alemi tanımadan dışıyla alakadar olan, öze ve içeriğe değil de görünen ve gösterilenle ilgilenen yağmacı aymazların bu müjdeye uzak ve yabancı kalacağı çok açıktır.

Meşhur bir atasözümüzde tarif ve tavzih edildiği üzere; “Yerden havaya toz kalkar. Havadan yere rahmet iner. Her kap kendisine sızar.”

Aynı mana derinliğine haiz ve malik olan Hz.Mevlana’nın şu sözü de kulaklarımızda çınlamalıdır: “Testinin içinde ne varsa dışarıya o sızar.”

20’inci yüzyılın parlak düşünce insanlarından birisi aynısıyla şöyle demişti: “Hareket halindeki cehaletten daha korkunç bir şey yoktur.”

Ülkemiz bir yandan yeni yüzyılı barış, huzur ve kardeşlikle ihata etmenin haklı ve şanlı mücadelesini sürdürüyorken, diğer yandan hareket halindeki cehalet, dalalet ve melanetle biteviye meşgul olmakta, daha doğrusu meşgul edilmektedir.

Bunun yürek yaralayan, iç karartan, moral ve motivasyon erozyonuna yol açan pek çok misali vardır ve bütün yönleriyle karşımızdadır.

Bir kaşık suda fırtına koparan seciyesiz ve seviyesiz zihniyetlerin Türkiye’nin önünü kesme faaliyetleri dikkatle tefrik ve tefsir edildiğinde ne demek istediğim kolaylıkla anlaşılabilecektir.

Siyasi hayatları boyunca devamlı istasyon değiştirerek ne kemiksiz menfaat düşkünü olduklarını belgeleyenler fitnenin silahına sarılmışlardır.

Terörsüz Türkiye hedefine cephe açan düzenbaz, fitnebaz ve madrabaz siyaset cambazlarının haysiyetlerindeki zaafı, hüviyetlerindeki zayıflığı görüyor, bunların alayının beş para etmez ciğerini yakından biliyoruz.

Bu kapsamdaki değerlendirmelerimi teferruatla paylaşmaya geçmeden evvel dün kutladığımız 24 Kasım Öğretmenler Günü’yle ilgili düşüncelerimi huzurlarınızda ifade etmeyi zaruri addediyorum.

Değerli Milletvekilleri,

Öğretmenlik; hamlığı olgunlaştıran ustalık, körpe dimağları doyuran ussallıktır.

Öğretmenlik; cevheri özenle ve özgüvenle işleyen sanatkârlık, şahsiyeti kalem, kelam ve kitap teknesinde yoğuran alicenaplık, geçmişi özümseyip geleceğin sahnesini kuran sancaktarlıktır.

Sözün kısası öğretmenler medeniyet meşalemiz, aydınlık geleceğin mimarlarıdır.

Eğitim ve öğretim süreci, bir ibtila merkezi olan bu dünyada, maddenin neden olduğu metafizik-irrasyonel çukurlara düşmeden manen, ruhen ve fikren zengin yaşamanın emin ve emniyetli yoludur.

Bir insanın akli selime ve kalbi selime vasıl olması öğretmenin müşfik ve mültefit davranışına, sabır ve sebatla çerçevelenmiş bilgi, görgü ve tecrübe aktarımına bağlıdır.

Her öğretmen dünyadır, her öğretmen muhteremdir, her öğretmen kemali edeple hatırlanmalı ve maruz kaldığı sosyal, mesleki ve ekonomik sorunları birer birer çözülmelidir.

Mutsuz, umutsuz ve huzursuz öğretmen, kaygılı ve aklı karışmış nesillerin maalesef hazırlayıcısı olacaktır.

Yeni yüzyılda öğretmenlerimizin acil ihtiyaçlarını karşılayacak, onların yüzünü güldürecek, muhannete muhtaçlıklarını bertaraf edecek, öğrenen ile öğreten arasındaki bağı güçlendirecek kararlı adımların atılması gerekmektedir.

Ümidim ve dileğim, atanamayan tek bir öğretmenimizin dahi kalmamasıdır.

2023 KPSS sonuçlarına göre, ilk 20 bine giren ve atanmaya hak kazanan, ne var ki mülakatlarda elenen bin 611 öğretmen adayımızın haklarının iadesi, bu suretle ilave kontenjan tahsisinin ifası;

2024 KPSS’de yüksek başarı gösterip dereceye giren, ancak kısıtlı kontenjanlar sebebiyle ataması yapılamayan öğretmen adaylarımıza ek kontenjan hakkı tanınması,

2025 Akademi Giriş Sınavı sonuçlarına göre sadece 10 bin kadro ihdas edilmesinin mağduriyetlere yol açmasından mütevellit bu sayının artırılması, ayrıca 14 aylık akademi eğitiminin uzunluğu dikkate alındığında bu eğitim süresinin makul sınırlara çekilmesi teklif ve temennilerimizden bir kısmıdır.

Türkiye’de okul öncesi eğitim, ilköğretim ve ortaöğretim düzeyinde yaklaşık 19 milyona yakın öğrencimiz bulunmaktadır.

Bunun yanı sıra 208 yükseköğretim kurumunda 6 milyon 800 bin gencimiz öğrenim görmektedir.

Bu çarpıcı gerçekten anlaşılacağı üzere,

Türkiye’nin sahip olduğu öğrenci kapasitesi pek çok ülkenin toplam nüfusundan daha fazladır.

Bu bizim aynı zamanda doğru alanlara, doğru vasıtalarla, milli ve manevi temelde temerküz edecek sağlam ve sağlıklı politikalarla yönlendirilmeyi bekleyen muazzam bir potansiyele işaret etmektedir.

Gördüğümüz kadarıyla şu anda görevini başarıyla yürüten Milli Eğitim Bakanımız ve Bakanlık personeli fedakarlıkla çalışmalarına devam etmektedir ve desteğimiz tamdır.

2024-2025 eğitim öğretim yılında bir milyon 34 bin 564 öğretmenimiz görev yapmaktadır.

Bu eğitim kadromuzun temel meselelerini mutabakatla ele almak, mutlaka ortadan kaldırmak hepimizin ortak sorumluluğu olmalıdır.

Öğretmen, bir kişiden karakter inşa eden erdem ve emektar numunesidir.

Bizim öğretmenlerimize vefa ve gönül borcumuz vardır.

Hepsine birden medyunu şükran duymamız lazımdır.

Bu kutlu mesleğin mensuplarının çözemediğimiz sorunlarının milletimizin geleceğinde ağır bir bedelinin olacağını bilmek ve öngörmek durumundayız.

Bugün, hangi gerekçeyle olursa olsun onlardan esirgeyeceğimiz imkânların yarın karşımıza çıkacak toplumsal faturası çok daha ağır olacak, geleceğimiz, “huzursuz öğretmen, eğitimsiz öğrenci, bocalayan ülke” döngüsünden maalesef kurtulamayacaktır.

Bu itibarla ülkemizin önüne koyduğu hedeflere ulaşabilmesinin yolu, hızı ve kalitesi, öğretim kadrosunun niteliği ve huzuru ile doğrudan ilişkilidir.

Ne kadar ileri eğitim sistemi getirdiğimizi ileri sürsek de, eğitimi ne kadar geliştirdiğimizi iddia etsek de onu uygulayacak olan öncelikle öğretim kadrolarımızdır.

Bu görevin özellikle büyük fedakârlık gerektiren bir sanat ve şefkat yönü de vardır, bu niteliklerin eksikliği bütün sistemi ister istemez tahrip edecektir.

Geldiğimiz aşama ümit ve memnuniyet verici olsa da, daha iyisini yapmak ve daha fazlasına ulaşmak elimizdedir.

Nitekim Cumhur İttifakı bunu başarmaya muktedirdir.

Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı her zaman, her daim öğretmenlerimizin yanında olacaktır.

1928 yılında Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Millet Mektepleri Başöğretmenliği unvanını kabul ettiği gün olan 24 Kasım Öğretmenler Günü münasebetiyle, bütün öğretmenlerimizi kutluyor, en içten sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Başöğretmen Atatürk’e, 1917 yılında Irak cephesinde ilk şehit öğretmenimiz Abdülkerim Usta’dan, 2022 yılında Gaziantep Karkamış’ta şehit olan Ayşenur Alkan’a kadar, bugüne kadar şehit düşen 192 öğretmenimize, ayrıca ebediyet irtihal eden öğretmenlerimize Allah’tan rahmetler niyaz ediyorum.

 Şu anda emeklilik günlerini yaşayanlara uzun ve sağlıklı bir ömür temennisiyle birlikte, aktif olarak mesleğini sürdüren öğretmenlerimize başarılar diliyor, hepsini birden yürekten selamlıyorum.

Ayrıca aileleri ve öğrencileri ile birlikte mutlu, huzurlu ve müreffeh bir hayat diliyorum.

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Türkiye kendi içine kapanarak, kabuğuna sığınarak, küresel ve bölgesel gelişmeleri yedek kulübesinden izleyerek yeni yüzyıla istikamet çizemez.

Hep bir adım önde olmak, dünyayı Türkçe okumak, başkent Ankara merkezli politik dinamiklere sıkı sıkıya bağlanmak vazgeçilmez değer ve önemdedir.

Asıl mesele değişen dünyaya edilgen bir şekilde ayak uydurmak değil, yeni bir dünya mimarisinin taşıyıcı fikir ve kuvvesiyle öne çıkmak, öncü rol oynamaktır.

Bunu söylerken müessir referansım muhteşem tarih müktesebatımızdır.

Tarih şuurundan yoksun kişi ve toplumlar; kendilerini, ancak bir vasıta, bir alet, bir gölge, nasıl ortaya çıktıklarını bilmeyen bir parça sanacaklardır.

Bundan dolayı da kendi varlıklarının devamını, hatta mutluluklarını başka yerlerde, başka milletlerin coğrafyalarında arayacaklardır.

Bizim böylesine ne bir arayışımız ne de bir düşüncemiz vardır.

Bugün yaşadığımız an, yüzyıllar boyunca sürmüş mücadelelerin, heyecanla ve bedel ödeyerek çizilmiş olan haritaların, yeni bir geleceğe açılan kapısıdır.

Bundan mülhem diyebilirim ki, tarih sadece keşfolunan ve yalnızca seyredilen kuru olaylar resmigeçidi değil, aynı zamanda önümüze konan ve bir bakıma hala tekemmül etmemiş yaşayan bir hayattır.

Bizi köksüzlükten kurtarıp, ebediyete akıp giden coşkun bir nehre dönüştüren, aynı kaderi paylaşan diğer milletlerin arasında bize varlığımızı duyuran sahip olduğumuz tarih şuurudur.

İstikbali, istiklalimizden zerre kadar taviz vermeden planlayıp hayata geçirmemiz için de tarih şuuruna çok ihtiyacımız vardır.

Tarih şuurunun eksikliğinden dolayı, gelişmelerin değerlendirmesini ve sağlıklı analizini yapamayan muhalefet zihniyeti, her müspet gelişmeyi karalayarak daha demokrat olacağını sanma gafletine düşmüştür.

Tarihten ders ve sonuç yerine, husumet çıkaranların mazide kalan vakaları bilmediklerinden ya da fark edemediklerinden olsa gerektir ki bugünkü benzerlikleri de göremedikleri ortadadır.

Geçtiğimiz yüzyılın başlarında, Balkanlarda yaşanılan acı ve talihsiz olaylar, bugün içinde bulunduğumuz dönemle büyük benzerlikler göstermiyor mu?

Dünün çetin, birbirinden acı olayları sonucunda, topraklarımız elimizden çıkmadı mı; sınırlarımız gerilemedi mi?

Ne zaman birlik ve beraberliğimizi kaybettiysek, ne zaman birbirimize düştüysek bunu vahim sonuçlarına katlanmadık mı?

Balkan Savaşları sırasında, Efe Kazım adında bir Albay savaşın en kızgın adında 5.Kolordu Komutanını ağır ve hakarete varan ölçüde eleştirmişti.

Komutan, bu Albay’a susmasını söylemiş, fakat bu ikazına karşı silah çekilmişti.

Albay’ın yanında ve yakınındaki askerlerin engellemesiyle silah patlamasa da ordu içindeki ikiliğin volkan ağzı gibi patladığı ve sıcak lavlar gibi açığa çıktığı meydandaydı.

Ne hazin verici bir tablodur ki, Albay Efe Kazım İttihatçı, Kolordu Kumandanı Kara Sait Paşa Hürriyet ve İtilafçıydı.

“Edirne’ye Enver gireceğine Bulgar girsin” sözü nasıl bir felaketin içine sürüklendiğimizin vahim bir itirafı değilse, sorarım sizlere acaba nedir, izahı ne şekilde yapılacaktır?

Balkanları kaybettiysek bunun yegane nedeni birbirimize girmemiz, birbirimizden kopmamızdır.

Çanakkale’den tutun da ta Milli Mücadele’ye varıncaya kadar neyi kazanmışsak, neyi başarmışsak, hangi zaferlere imza atmışsak milli birlik ve kardeşliğimizin muazzez iradesiyle olmadı mı?

Üzerimizde oynanan oyunlara,

Aramıza sokulmak istenen fitnelere rağmen,

Al bayrağımızı yükseltmedik mi?

İstiklal onurumuzu yüceltmedik mi?

Aziz milletimizin tekmil nefer ve fertleri doğudan batıya, kuzeyden güneye kenetlenerek düşman postallarıyla çiğnenen vatanımızı şehit kanlarıyla yıkayarak temizledi mi?

İstiyorlar ki, birbirimize küselim ve birbirimizden kopalım.

Bekliyorlar ki, evlatlarımızın bayrağa sarılı tabutlarını omuzlarda taşıyalım.

Diyorlar ki, analarımız ağlasın, nasılsa ağlayanlar onlardan değil.

Diliyorlar ki, eşkıya dağlarımızda gezsin, fidan gibi kınalı kuzularımız toprağın kara koyununa girsin.

Tahakkümün zincirleri kırılıyor, bundan ürküyorlar.

Bölücülüğün kaynağı kuruyor, bundan korkuyorlar.

Terörün bitişiyle eşzamanlı olarak barış ve huzur kuşağının iç cephemizi saracak olmasından da aşırı derecede rahatsızlık duyuyorlar.

Türk ile Kürt’ü düşman etmek üzerine kurulmuş 1,5 asırlık Emperyalist komplo yerle yeksan ediliyor, bundan dolayı uyuşmuş vicdanlarıyla son kozlarını oynuyorlar.

Tarih boyunca, yurduna alçakları uğratmamak uğruna göğüslerini siper eden” bütün şehitlerimizle övünüyoruz.

Hiç kimse şehitlerimiz üzerinden istismar parantezi açmaya kalkışmasın.

Türk milletinin bağımsız ve onurlu yaşaması için, “bir gül bahçesine girercesine kara toprağa girmiş” kahramanlarımıza minnet duyuyoruz.

Hiç kimse minnet duygumuzla boy ölçüşmeye yeltenmesin.

Terörsüz Türkiye, Türk milletinin ve Türk devletinin tavizsiz kararıdır.

Bu karar ve kararlılığı sekteye uğratmaya, sabote etmeye hiçbir hayasız hamakat ve hamaset siyasetçinin takati yetmeyecektir.

Merhum Hocamız Prof.Dr. Ahmet Süheyl Ünver diyor ki:

“Bu beni alakadar etmez dediğiniz gün bu ülkeye en büyük suikastı yapmış olursunuz. Aksini vatana ve millete hizmet sayarım.”

Türkiye’nin terörden arınması ve arındırılması beni alakadar etmez diyenlerin alayı birden suikastçıdır.

Neymiş, bizi yargılayacaklarmış?

Neymiş, bizden hesap soracaklarmış?

Neymiş, anayasa ve kanunlara göre suç işliyormuşuz.

Siz yargılasanız yargılasanız çantacı pespayeliğinizi ve cukka düşkünlüğünüzü yargılarsınız.

Bakınız, şu yaşımda mertçe ve dürüstçe haykırıyorum, yeter ki Türkiye ve Türk milleti barış, huzur ve sükûnet bulsun, yeter ki terör hayatımızdan kalıcı olarak sökülüp atılsın; bizim sonumuz da varsın darağacı olsun.

Biz korkuyu korkutalı çok oldu.

Bizim sahte korkuluklara eyvallah ettiğimiz de hiç duyulmadı, hiç görülmedi.

Kurt izine karışmış çakal izinin sahte meydan okumalarına aldırış etseydik ya ülkümüzden ya da ülkemizden çoktan şüpheye düşerdik.

Kurdun takip edeceği yine kurttur, kimin kemik peşinde koşacağının cevabını verecek olanlar da bellidir.

Şüphe istisna, güven asıldır.

Bizim tarafımız asil Türk milletinin yeridir.

Terörsüz Türkiye hedefinin en ciddi muhataplarından birisi İmralı’dır.

TBMM’de kurulan “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi” Komisyonu’nun geçtiğimiz Cuma günü İmralı’ya gitmek üzere nitelikli çoğunlukla aldığı karar, bu karar doğrultusunda MHP, AK Parti ve DEM Parti’den birer milletvekilinin adaya gitmesi tarihi bir gelişmedir.

Bu vesileyle Genel Başkan Yardımcımız ve İstanbul Milletvekilimiz Sayın Feti Yıldız ile diğer milletvekillerimize yürekten teşekkür ediyorum.

CHP ve komisyonda bulunan diğer partiler İmralı’ya gitmekten sarfınazar etmişler.

Varsın etsinler, hiç sorun değil, ondan bundan medet umarak “Terörsüz Türkiye” hedefini takip etmiş olsaydık, onun bunun ağzının içine bakarak izin ve icazet arasaydık böylesi ağır bir sorunu bırakınız konuşmayı, yerimizden bile kıpırdayamazdık.

Korkarak yaşayanlar yalnızca hayatı seyreder.

Biz seyirci değiliz, hayatın yönünü değiştirme iradesi taşıyan zamanın ve zeminin müşahidi Milliyetçi-Ülkücü Hareketiz.

Cesaret zafere, kararsızlık tehlikeye, korkaklık felaket götürür.

Yüreğimizle, gönlümüzle Terörsüz Türkiye’nin yanındayız.

Tarihe, ecdada, şehitlere ve bayrağa sahip çıkmak,

Ortak geleceği kucaklamak,

Milli değerler etrafında birleşmek,

Türkiye’nin onurunu muhafaza etmek,

Milli birliği, milli kimliği ve milli devleti korumak, 

Bin yıllık kardeşliği yaşamak ve yaşatmak amacıyla Terörsüz Türkiye’nin sonuna kadar müdafaasındayız.

Siyasi, ahlaki ve vicdanı hiçbir ölçü tanımayan,

İlkesi, iradesi ve heyecanı olmayan,

Yalan, riya ve istismardan başka sermayesi kalmayan,

Yolsuzluk, hırsızlık ve soygun çamuruna batmış,

Sorunlara başka başkentlerden bakan,

Başarısız, kötü niyetli, şaibeli bir muhalefet zihniyetinin ne yaptığına, ne söylediğine bakmıyoruz.

Kalemi kiralanmış sözde yazarlara,

Üniversite zeminini kullanmaya çalışan fırsatçı mihraklara,

Siparişle sonuç çıkartan araştırma şirketlerine,

Güdümlü rapor üreten sözde düşünce kuruluşlarına,

Ecdadımıza hakaret eden kadrolu sahte aydınlara,

Menfaat bağı ile göbeklerinden bağlanmış medya kanallarına,

Sözde sivil toplum işbirlikçilerine,

Ekranlarda, manşetlerde, sütunlarda, kürsülerde boy gösteren bu şer cephesinin ortak paydasında kim varsa alayına birden teslim olursak, taviz verirsek, diyorum ki, kanımız kurusun.

Biz köklere, kökenlere bakmayız.

Biz inançlara, mezheplere ayırmayız.

Bölmeyiz, parçalamayız, dağıtmayız.

Bayrağa saygı var mı, ona bakarız.

Millete hürmet var mı, ona bakarız.

Vatana sadakat var mı, ona bakarız.

Bizim çağrımız, Yesevi’nin, Dedem Korkut’un, Hacı Bektaş’ın tarihten gelen çağrısıdır.

Bizim çağrımız; Kürşad’ın, Ulubatlı’nın, Sütçü İmam’ın, Kara Fatma’nın maziden ulaşan çağrısıdır.

Bizim çağrımız; zedelenen, aşağılanan, hor görülen milli onurun çağrısıdır.

Bizim çağrımız; Terörsüz Türkiye’nin, yeni yüzyılda hüküm veren, hükümran olacak Türk milletinin çağrısıdır.

Nihayet bizim çağrımız Türkiye’nin kurtuluş çağrısıdır.

Geçmişte yaşanan her şey geride kalmıştır.

Hayat devam etmekte ve ileriye doğru hızla ilerlemektedir.

Bu nedenle geriye takılıp kalmak bizleri ileriye götürmeyecektir.

Ancak bu, kusurlarımızı ve yanlışlarımızı örtmek demek de değildir.

Ne var ki, hedeflerimiz geriye doğru değil, ileriye doğrudur.

Gelecekte neler yapabileceğimizin arayışları şimdi önümüzdedir.

Mücadelemiz, milletimizi esas alan büyük bir birlik, birleşme mücadelesi vermektedir.

Vatanımızı temel alan büyük bir kucaklaşma ve kaynaşma mücadelesi vermektedir.

Bu kapsamda gün her zamankinden daha fazla birlik ve dayanışma günüdür.

Elbette gündelik yaşayış ve yaklaşımlarınızda bir elin parmakları gibi ayrı ayrı düşüncelerimiz olabilir.

Ancak eğer konu ülkemizin ali çıkarlarıysa bir yumruk gibi sıkılı olmaktan başka bir seçenekte tanınayız.

Eğer mevzubahis olan Türkiye ise ayrıyı gayrıyı bir kenara bırakıp birleşmek zorundayız.

Bozgunculara, yıkıcılara fırsat vermeyeceğiz.

İstismarcılara itibar etmeyeceğiz.

Tahrik ve tertiplere ihtimam göstermeyeceğiz.

Birlik olup kucaklaşacağız.

Kürt ve Türk olarak tek bir ses, tek bir nefes olacağız.

Türkiye’mizi ve aziz milletimizi çağların ötesine taşıyabilmemizin başka bir yolu ve yöntemi olmadığını aklımızdan çıkarmayacağız.

Hepimiz bunu başaracak azim ve inanca sahibiz.

Gün; kısır tartışmaların günü değildir.

Gün birleşme, bütünleşme, saflarımızı sıkılaştırma günüdür.

Hakikati arayan, hakkın peşinden giden hiç kimse gürültüye kulak asmaz, yalan ve dedikoduya itibar etmez.

İsrail’in bölgemizdeki soykırım ve şiddete dayalı provokasyonları,

10 Ekim ateşkes kararını inatla ihlali,

Rusya ile Ukrayna arasındaki savaşın ABD Başkanı’nın hazırladığı 28 maddelik planıyla sözde sona erdirme çabaları,

Mücavir coğrafyalardaki kutuplaşma ve kamplaşmadaki sertlik, yeni bir küresel çatışma denkleminin kurulma çalışmaları bize iç cephemizi sağlam esaslara bağlamayı mecburi kılmaktadır.

Biriz, beraberiz, kardeşiz, hep birlikte Türk milletiyiz.

Türk-Kürt kardeştir, araya giren, bozgunculuğa heveslenen kim varsa kamburdur, kalleştir, kanser hücresidir, kahrolmaya mahkumdur.

Terörün her türlüsünü reddetmenin, defetmenin ve imha etmenin sonsuz kararlığındayız.

Şuna inancım tamdır ki;

Türk milletinin vatan sevgisiyle dolu göğsü, düşmanların lanetlenmeye layık ihtirasları karşısında daima çelikten bir duvar gibi yükselecektir.

Bu duygu ve düşüncelerle sizleri saygı ve sevgiyle selamlıyor, bilhassa bütçe sürecinde üstün başarılar diliyorum.

Sağ olun, var olun, Cenab-ı Allah’a emanet olun diyorum.

Kaynak : istanbulgercegi.com

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları