loading
close
SON DAKİKALAR

Dr. Gergerlioğlu, TBMM’de gündemi değerlendirdi ve cezaevinde yaşanan hak ihlallerini anlattı

Dr. Gergerlioğlu, TBMM’de gündemi değerlendirdi ve cezaevinde yaşanan hak ihlallerini anlattı
Tarih: 06.02.2022 - 07:35
Kategori: Siyaset

Hakların Demokratik Partisi (HDP) Kocaeli Milletvekili Dr. Ömer Faruk Gergerlioğlu, TBMM’de Cezaevi Hak İhlalleri ve Gündem Değerlendirme Basın Toplantısı Yaptı.

AİHM kararlarına rağmen Osman Kavala’yı cezaevinde tutuyorsunuz. Ülkeyi rezil ettiniz!

Değerli arkadaşlar yine önemli hak ihlallerini gündem edeceğiz. Osman Kavala için Avrupa Konseyi Parlamenterler Bakanlar Komitesi ihlal prosedürünün ikinci aşamasını da ara karar ile kabul etti. Bildiğiniz gibi Osman Kavala zulmen tutuklu, siyasi bir nedenle tutuklu, tüm davalardan beraat etmesine, hiçbir şey tutturamamalarına rağmen hala cezaevinde, AİHM bir ihlal kararı verdi 18. Maddeden fakat tüm bunlara rağmen Osman Kavala halen cezaevinde. Bu çok önemli bir gelişme ve sonunda Türkiye Azerbaycan’dan sonra ikinci ihlal prosedürü işlemi yürütülen ülke olacak. Sayın Osman Kavala diyor ki: “AİHM’in derhal serbest bırakılmam gerektiği belirten kararından ve Gezi Davası’nın beraat ile sonuçlanmasından sonra tutukluluğumu devam ettirmek için gerçekleştirilen yargı uygulamaların tarafsız bir gözle incelenmesini değerli buluyorum. AİHM’in yapacağı değerlendirmenin ülkemizde insan hakları ile ilgili hukuk normlarının korunmasına katkı sağlayacağını umuyorum.” diyor. Ülkeyi rezil ettiniz! Başka bir şey değil! Apaçık yargı kararları, AİHM kararlarına rağmen bir insanı cezaevinde tutuyorsunuz, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi ihlal kararları veriyor, onaylıyor tüm komite bütün bunlara rağmen Sayın Kavala içeride. Bu kadar bir 3. Dünya ülkesi olamaz! Azerbaycan’dan sonra ikinci ara karar alan ülke durumundayız! Utanç verici bir haldeyiz. Sn. Osman Kavala’nın bir an evvel serbest bırakılması gerektiğini net bir şekilde söylüyoruz.

AİHM dokunulmazlıkların kaldırılması ile ilgili, HDP’li vekillerimizin dokunulmazlıklarının kaldırılması ile ilgili ihlal kararı verdi ve tazminat ödemeye mecbur kıldı Türkiye’yi.

Bakın AİHM dokunulmazlıkların kaldırılması ile ilgili, HDP’li vekillerimizin dokunulmazlıklarının kaldırılması ile ilgili ihlal kararı verdi ve tazminat ödemeye mecbur kıldı Türkiye’yi. Bu ne demek? Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, ifade özgürlüğü ile ilgili 10. Maddenin 2. Bendinin ihlal edildiğini apaçık gösteriyor bu dokunulmazlık kaldırma kararı. Ayrıca Muhalefetin siyaset yapma hakkının gasp edildiğini net bir şekilde gösteriyor. Ne kadar hukuken kötü durumda olduğumuzu gösteren iki örnekle başladım basın toplantıma. Birincisi Osman Kavala’nın serbest bırakılmaması karşısında Avrupa Konseyi Bakanlar Konseyi kararı. İkincisi dokunulmazlıkları kaldırılan milletvekillerine hak ihlali yapıldığı ve Türkiye’nin ağır tazminat cezalarına çarptırılma kararı. Utanç verici bir halde Türkiye iktidarı, hukuku ayaklar altına almış, anayasayı ayaklar altına almış, üstünde tepiniyor ve ağır cezalar alıyor, bütün bunlarda hazineden ödeniyor! Kendi yaptıklarının bedelini milletin cebinden ödettiriyorlar. Gerçekten çok üzücü bir hal, bütün bu kararlardan sonra ne olmalı? Dokunulmazlıklar kaldırıldıktan sonraki davalar düşmeli ve cezaevindeki arkadaşlarımız çıkmalı. Dokunulmazlıklar kaldırıldıktan sonra bir kısım arkadaşımız yurt dışına gitmek zorunda kaldı, bir kısmı mahkemeler ile uğraşıyor, bir kısmı cezaevlerinde. Tüm bu mağduriyetlerin bitirilmesi ve bu mahkemelerin düşmesi gerekiyor! Bu çok net apaçık ortada. Bütün bu argümanların çöktüğü, yasaların dışına çıkıldığı apaçık bir şekilde ortada.

Turgay Deniz olayı tam bir cinayet!

Türkiye hukuksuzluklar ile toplumu durağan bir iktidarın pençesi altında. Bakın son örnek bizim soru önergeleri de verdiğimiz Turgay Deniz, hasta mahpusun dün vefat ettiği haberini aldık. Daha öncesi burada geçtiğimiz haftalarda bu hasta mahpus ile ilgili hak ihlalini burada basın toplantımda vurgulamıştım, bana gelen soru önergelerini Adalet Bakanlığı’na iletmiştim, önceki yıllarda bu sene gelen soru önergesi ile ilettiğim başvurular konusunda maalesef ki Adalet Bakanlığı’ndan cevap alamamıştım çünkü ağır hak ihlalleri vardı ve bu ihlallere verebilecek bir cevapları yoktu. Gencecik bir kişi var, 38 yaşında zaten sosyo ekonomik koşulları kötü olan bir insan ve zulmen tutuklanmış bir insan. Sol akciğeri ameliyat ile alındığı halde, %80 engelli olduğu halde, cezaevine konulan cezaevi cezaevi dolaştırılan bir insan ve en sonunda kötü cezaevi koşullarından dolayı hastalanıp sağ akciğerinde de iltihap oluşup, sağ akciğerinde yapılan bir ameliyat ile lobektomi ameliyatında sağ akciğerinden de parça alınıp, iyice akciğerlerinin bittiği bir hasta ve akciğerleri yetersiz kalarak, yoğun bakıma düşen bir hasta, bir aydan fazladır yoğun bakımdaydı, 38 yaşında, gencecik bir hasta maalesef bu iktidarın kurbanı oldu. Başka bir şey değil, bu iktidarın kurbanı oldu, adil olmayan yargılamalar ile zindana atıldı, hasta bir kişiydi %80 engelliydi, bakım hastasıydı, tüm bunlara rağmen cezaevinin kötü koşulları altında sağ ciğerini de kaybetti ciğeri kalmadı ve teneffüs edecek bir ciğer olmadığı için yoğun bakımdan çıkamadı ve sonuçta hayatını gencecik yaşında, 38 yaşında kaybetti! Peki bu normal bir ölüm mü yoksa cinayet mi? Çok açık soruyorum! Biz bunu normal bir ölüm olarak göremiyoruz, bir hekim ve insan hakları savunucusu olarak dosyasını ayrıntılı bir şekilde incelediğim zaman bu ölümün normal bir ölüm olmadığını, zalimce, infaz erteleme vermeden, zorla cezaevinde tuta tuta bu insanın ölüme sürüklendiğini net bir şekilde görüyoruz. Bunlar affedilecek, unutulacak şeyler değil. Bütün bunları yapanlar, bütün bu hukuksuzluklara imza atanlar mutlak suretle bir gün bunların hesabını verecektir.

Diyarbakır İHD Şubesine baskın yapıldı. Bir göz korkutma mı? Ne anlama geliyor?

Türkiye’de insan hakları ihlallerinin ne durumda olduğunu gösteriyor! İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şubesi’ne Perşembe günü baskın yapıldı, daha Salı günü ben İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şubesi’ndeydim, Diyarbakır’daki binlerce haksız, hukuksuz davayı yakından takip eden, idealist genç avukat arkadaşlarım ile konuşmuştuk. Helin Hasret Şen davasına girmiştik, onların takip ettiği çok önemli bir davaydı, 6.5 yıl önce Diyarbakır Sur içinde 12 yaşında bir kız çocuğu vurularak öldürülmüştü polis aracından açılan ateş sonucu çok net bakın ve 6.5 yıldır bu cinayet örtbas ediliyor. Kamu yetkililerinin marifetiyle 6.5 yıldır 12 yaşındaki bir çocuğun vurulup öldürülmesi örtbas ediliyor. Olacak bir iş değil! Türkiye niye Avrupa tarafından fırçalanıyor? Niye azarlanıyor? Niye cezalandırılıyor diye sormayın! Türkiye’de 12 yaşındaki bir çocuk polis kurşunu ile vurulduktan sonra o polis tutuklanmıyor! O polis polisliğini yapıyor, üniforması ile görevine devam ediyor, başka kişileri darp ediyor, başka kişiler ile ilgili davaları devam ediyor ve buna rağmen polisliğine devam ediyor. Öte tarafta 12 yaşındaki masum bir kız çocuğu durup dururken kafasından beyninin akması suretiyle gerçekleşen bir ölümden sonra hayatını kaybeden bir kız çocuğunun hesabı 6.5 yıldır sorulmuyor ve bunu Diyarbakır İHD Şubesi takip ediyordu. Salı günü Helin Hasret Şen’in annesi, babasıyla davaya girmişlerdi, Perşembe de Diyarbakır İHD Şubesine baskın yapıldı. Bir göz korkutma mı? Ne anlama geliyor?

Polis ordusu ile Diyarbakır İHD Şubesi’nin basılması, bir insan hakları derneğinin polis tarafından basılmasını kınıyorum.

Polis ordusu ile Diyarbakır İHD Şubesi’nin basılması, bir insan hakları derneğinin polis tarafından basılmasını kınıyorum. Değerli arkadaşlar bakın bir ton hukuksuzluk yapan bir iktidar var, yargıyı boyunduruğu altına almış, bir çocuk cinayetinin 6.5 yıldır aydınlatılmaması sağlanıyor, dosyaya 4 yıldır gizlilik getirilmiş, asliye cezadan sonra ağır cezaya geldiği halde, olası kasıt ile ilgili bir cinayet mevzu bahis olduğu halde, polis memuru daha beni niye uğraştırıyorsunuz deme fütursuzluğunu gösteriyor ve hakim tüm ısrarlara rağmen polis memurunu halen tutuklamıyor! Apaçık bir şekilde sıkılan 3 kurşundan sonra yere yığılıp kafasından vurulmuş bir şekilde hayatını kaybeden bir kız çocuğu var ortada ve kimsenin umurunda değil, neden umurunda değil? Bir Kürt çocuğu olduğu için mi kimsenin umurunda değil? Çok değersiz olduğu için mi kimsenin umurunda değil anlamak mümkün değil ama net bir şekilde biz bunu gördük, 6.5 yıl önce ben onun vurulduğu yerdeydim ve yere dökülen kanlarının, kafa kemik parçalarının olduğu yerde bu davayı sonuna kadar takip edeceğime kendime söz vermiştim ve 6.5 yıl sonra da maalesef ki ilerlemeyen bir dava sürecini müşahede ettim ve Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde duruşmada büyük hayal kırıklığına uğradığımı apaçık bir şekilde söyleyeyim. Bu davayı takip eden, bu davadaki hukuksuzlukları kınayan İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şubesi’ne 2 gün sonra, Perşembe günü baskın düzenlendi. Olacak işler değil! Nasıl bir gözdağı verme hali anlamak mümkün değil ama maalesef işte Türkiye burası ve daha İnsan Hakları Mahkemesi’nden ağır cezalar alacağı belli olan bir ülke! İHD Diyarbakır Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Ferhat Berkpınar hakkında bir soruşturma yürütülüyormuş ve Ferhat bey gözaltına alınmış. Düşünün böyle abartılı polis tedbirleri, bir insan hakları derneği burası, insanların uğradığı haksızlıklara karşı mücadele eden, sivil bir dernek ve böyle ağır bir kriminalize etme çabası ile karşı karşıya bulunuyor maalesef.

“Vekilim biz öğrenciyiz Diyarbakır’da Dicle Üniversitesi beden eğitimi öğretmenliği okuyoruz elektrik faturamız 1106 lira gelmiş”

Değerli arkadaşlar bize gelen şikayetleri biz söylemeye devam edeceğiz. Son zamanlarda aşırı zamlarla halkın beli bükülmüş durumda, öğrenciler perişan edilmiş durumda. Öğrenciler bize elektrik faturalarını gönderiyor, olacak şey değil korkunç derecede, aşırı elektrik faturaları geliyor. Öğrenci kısmı bunlar, bakın elimdeki elektrik faturası 1106 TL’lik bir elektrik faturası! 1106 TL düşünebiliyor musunuz? Öğrenciler bize diyor ki: “Vekilim biz öğrenciyiz Diyarbakır’da Dicle Üniversitesi beden eğitimi öğretmenliği okuyoruz elektrik faturamız 1106 lira gelmiş ve biz bu ay tek odada uyuduk bir tane küçük soba yaktık itiraz ettik hiç gelip bakmadan direk reddettiler bursumuz 850 lira biz bu faturayı nasıl ödeyeceğiz? Lütfen sizden ricam bu elektrik şirketinin yaptığı zulme artık dayanacak gücümüz kalmadı geçen ayda 860 lira gelmişti faturaları size gönderiyorum.” Ben de size gösterdim.

Memleketi yağmaladılar, talan ettiler, faturayı da öğrenciden çıkarıyorlar.

“Diyargaz adlı şirket polisler eşliğinde bütün milletin doğalgaz sayaçlarını keyfi bir şekilde kaçak kullanım adı altında söküp götürüyor. 20 gün boyunca ve kesilen ceza ödenmeden de yeni sayaç da takmıyorlar. Bütün bir ilçe şuan mağdur ve bu karda kışta perişan durumda.” Diyor vatandaşlar. Değerli arkadaşlar elinizi vicdanınıza koyun sadece öğrenci arkadaşlar değil, hepimiz gelen aşırı elektrik faturalarından, doğalgaz faturalarından şikayetçi değil miyiz? Bu ne rezalettir? Halkın belini büktüler! %150’leri bulan zamlar. Elinizi vicdanınıza koyun bu nedir? Memur olan belki bunu ödeyebilir ama öğrenci bu! Babasından para alıyor. 1106 TL’lik elektrik faturası ne demek? Olacak işler midir? Memleketi yağmaladılar, talan ettiler, faturayı da öğrenciden çıkarıyorlar. Böyle bir rezalet olabilir mi? Biz halkın sesi olmaya çalışıyoruz. İnanın ki bize herkes diyor: “Bu aşırı zamlar, bu faturalar insan hakları ihlali değil mi vekilim?” diyorlar. Vallahi gazeteci arkadaşlar söylüyor, vatandaşlar söylüyor, esnaf söylüyor. Evet insan hakları ihlali! Kendi kötü yönetimlerinin faturasını vatandaştan çıkarıyorlar başka bir şey değil bu!

TUİK’e mi yoksa ENAG’a mı inanacaksınız? Vallahi ben ENAG’a inanıyorum. Çok net söyleyeyim. İkide bir Başkanı değişen TÜİK’e inanmıyorum!

Daha yeni açıklandı. Enflasyon oranları geldi. ENA Grup Tüketici Fiyat Endeksi Ocak ayında %15.52 arttı, E-Tüfe’nin son 12 aylık artışı ise %114.87 ENAG’ın rakamı bu. %114.87! Halkın gördüğü enflasyon bu! Peki resmi rakamlara bakalım. Resmi rakamlar; TÜİK az evvel açıklama yaptı Ocak ayı enflasyon oranı aylık %11.10 arttı. Yıllık enflasyon %48.69 diyor! TÜİK diyor ki: %48.69, ENAG:%114.87. Hangisine inanacaksınız? Vallahi ben ENAG’a inanıyorum. Çok net söyleyeyim. İkide bir Başkanı değişen TÜİK’e inanmıyorum! Parti Genel Başkanları’na kapıyı açmayan TÜİK’e inanmıyorum! Kendisi ile konuştuğumu ve ayrıntılı bir şekilde enflasyonu nasıl nitelikli bir şekilde takip ettiğini söyleyen ENAG’a inanıyorum! Bir milletvekili olarak yazıklar olsun diyorum, nedir bu devlet kurumlarının hali! Enflasyonu düşük göstermek için 40 tane takla atıyorlar. Enflasyonun %48 olmadığı apaçık ortada değerli arkadaşlar. ENAG geçtiğimiz ay %82 demişti, şimdi %114 diyor. TÜİK geçen ay %36 demişti, şimdi el mecbur indirememiş %48 diyor ama hepimiz biliyoruz ki; %114 civarında bir enflasyon var çok net bir şekilde ortada. Hem ülkeyi mahvettiler, hem halka yalan atıyorlar, hem memleketi talan ediyorlar ve vatandaştan da bu faturayı çıkarmaya çalışıyorlar. Bunları kabul etmiyoruz, bu zulmü kabul etmiyoruz değerli arkadaşlar.

Yargıtay demiş ki: “Cezayı verirken avukat yoktu, böyle ceza mı olur? Cezayı bozdum.”

Bakın ağır hak ihlalleri geliyor bize. Bir ihlal de diyor ki; Muş E Tipi Kapalı Cezaevi’nde Ömer Doğan. Adama avukatı olmadan ceza vermişler! Avukatı olmadan ceza vermiş, yerel bu cezayı vermiş, istinaf onamış, Yargıtay’a gelmiş, Yargıtay demiş ki: “Cezayı verirken avukat yoktu, böyle ceza mı olur? Cezayı bozdum.” Peki tahliyesi bekleniyor, tahliye edilmiş mi? Hayır! Duruşmaya kadar tekrar tutukluluğa devam! Bu arada yatarı bitmiş. 4 ay fazla yatıyor. El insaf yani! Zaten adil olmayan yargılama ile yatırmışsın, verdiğin cezanın yatarı bitmiş, 4 ay fazla yatıyor ve sen hala diyorsun ki: “Yeniden tutuklu yargılansın.” Gerçekten bu nasıl vicdansızlık? Bu nasıl halkın kimsesizliği, sahipsizliği el insaf diyorum! Biz halkımızı sahipsiz, kimsesiz bırakmamaya çalışıyoruz. Her bir bireyden gelen şikayetleri burada Meclis’te gündeme getirmeye çalışıyoruz.

Gelen ilacın kendi ilacı olmadığını söylüyor, ilacı alıyor, ilacı içiyor, fenalaşıyor ve hayatını kaybediyor! Hesap veren kimse yok!

Hatay Antakya Yayladağ Cezaevi’nde vahim bir vaka var. Bakın Süleyman Karataş oğlu ile beraber aynı cezaevinde yatıyordu ve hastaneye götürülüyor, koğuşa geliyor, ilaç istiyor, raporunu alıp karantinaya geldikten sonra ilacını istiyor. Gelen ilacın kendi ilacı olmadığını söylüyor, ilacı alıyor, ilacı içiyor, fenalaşıyor ve hayatını kaybediyor! Hesap veren kimse yok! Olacak iş mi arkadaşlar bu ne demek? “Bu benim ilacım değil, bana yanlış ilaç gönderdiniz.” Demesine rağmen o ilacı el mecbur “Doktor sana bunu gönderdi, iç.” Deniyor, ilacı alıyor, hayatını kaybediyor peki bir açıklama var mı Adalet Bakanlığı’ndan yok! Süleyman Karataş bu. El insaf, bu nasıldır ne iştir bir açıklayın! Neden öldü bu insan? Savcı şüpheli görmüş, otopsiye göndermiş, otopsiden gelecek cevabı bekliyormuş. Biz Adalet Bakanlığı’na bu konuda soru önergesi verdik, biliyoruz ki savcılıklar habire takipsizlik veriyor ama önemli vaka olarak Süleyman Karataş ölümünün peşini bırakmayacağımızı buradan belirtmiş olalım. Diğer kardeş de cezaevindeymiş ve o da sinir krizi geçirmiş ve cezaevinde işkence gördüğü yönünde şikayetler geliyor bize bu konuda.

Eşim Ömer Kapusuz Sincan L3 Cezaevinde A_6 Koğuşunda kalıyor ama eşimin 1 haftadır ne sesini duyabiliyorum ne de görebiliyorum

Tuğba Kapusuz: “Ankara’da yaşıyorum eşim Ömer Kapusuz Sincan L3 Cezaevinde A_6 Koğuşunda kalıyor ama eşimin 1 haftadır ne sesini duyabiliyorum ne de görebiliyorum eşim Sincan Kampüste Devlet Hastanesinde yatıyor Palyatif Bakım Tedavisi görüyor pandemiden dolayı bana göstermiyorlar ne halde bilmiyorum eşimin şeker hastalığı var ayağında platin var ödem toplamış, sedef hastalığı çıktı böbreklerinde iltihap oluştu, cezaevinde eşim çürüyor.” Diyor Tuğba Kapusuz “Ne olur bize çare bulun.” Öncesinde de gündem ettik, gerçekten vahim bir vaka. 4 aylık hamile olduğunu ve eşinin bu durumu karşısında yapayalnız olduğunu söyleyen bir kadın var. “Ne yapacağımı şaşırdım ya evde bakım ya da infazı erteleme verilsin.” Diye feryat ediyor, bu hastanın durumu ile ilgili de Adalet Bakanlığı’ndan bilgi istiyoruz. Böyle böyle hayatını mı kaybedecek bu kişi. Oldukça ağırlaşmış olduğunu anlıyoruz, eşi de kendisini göremiyor. Bu konuda Adalet Bakanlığı’ndan bir cevap bekliyoruz!

İzzettin Başboğa: “Kızım Zelal Başboğa Alanya L Tipi Kapalı Cezaevi’nde kalıyor.” 2 yıldır açık görüş yapamamışlar, açık görüşe gitmişler ve açık görüş yapamamışlar. İdarenin birtakım insan haklarına aykırı dayatmalarını kabul etmediği için mahpuslar açık görüşe çıkmamış ve 2 yıldır çocuklarını göremeyen ve “Ah görürürüz.” Diyerek cezaevine giden insanlar, mahpus kızlarını göremeden ayrılmışlar. Cezaevi yönetimlerini biraz insafa, vicdana ve yasalara uymaya çağırıyorum.

Serkan Erkuş Giresun L Tipi Kapalı Cezaevi’nde tahliye kağıdı eline geçmesine rağmen tahliye edilmemiş. Düşünün tahliye kağıdı eline geçmesine rağmen tahliye edilmemiş. Ne oldu? Tahliye kağıdı oluşmasa neyse ama tahliye kağıdı da eline verilmiş ve yine tahliye edilmemiş, son anda ne oldu ne bitti ne döndü bize Adalet Bakanlığı açıklamalı!

Mehmet Ali Sönmez Van Büyükşehir Belediyesi’nden ihraç edildiği günden sonra kıdem tazminatını 5 yıldır alamamış ve bu konuda mahkeme süreçlerinde masraf alındığı için de mağdur olacak. Kıdem tazminatının ona bir an evvel ödenmesi gerektiğini buradan hatırlatmış olalım.

Bakın şu fotoğraftaki aile ile ilgili Emine Kul Şakran Cezaevi’nde ve 3 tane çocuk annesi, Zehranur Kul 14 yaşında, Esmanur Kul 11 yaşında, Tahir Kul 5 yaşında. Diyor ki: “Babam Züfer Kul’da 2018’den beri tutuklu.” Anne baba tutukluluk hadisesi. “Tahir’in yaşıtları gibi parkta oynayıp okula gitmesi gerekirken o cezaevinde. Bizim yaşlarımızın küçük nedeniyle annemin 15 Şubat’ta mahkemesi bulunmaktadır. Ben kız kardeşimle ailem böyle iken derslerimi çalışmakta zorlanıyorum. Ailemiz darmadağın oldu, kız kardeşimde bende psikologlar ile görüşüyoruz.” Diyor. Bir aile daha mahvolmuş durumda, anne baba tutukluluk, 3 tane çocuk anne baba hapiste, perişan bir aile bu ailenin fertleri tutuksuz yargılanabilirdi, bu çocuklar suçlu değil, bu çocukları mahvetmeye, çocuk psikologlarına habire gitmeye mecbur kılınmasına hiç kimse böyle bir şeye hakkı yoktur! Bunu net bir şekilde söylemiş olalım.

Hüseyin Karahan Sungurlu T Tipi Cezaevi’nde bize aşırı kalabalık cezaevinden bahsediyor. “10 kişilik koğuşta 24 kişi kalıyoruz.” Diyor. Behçet hastası, buz gibi beton üzerinde yatıyor, koğuş çok dar ve 10 kişilik yerde 24 kişi kalınca kötü koku oluşuyormuş zaten Behçet hastası, olacak bir şey değil! Nakil konusunda en azından yardımcı olunmasını söylüyor çünkü Afyon’a 7 saat mesafede bir cezaevi, en azından Afyon’a nakledilebilir bu mahpus. Bu da yapılmıyor!

Kocaeli Kandıra Cezaevi’nden Tarık Kar bize başvurmuş. “15 gardiyan tarafından koğuşa koğuşa baskın yapılıp eşyalarımızı dağıttılar ve bizi darp etiler. Gardiyanlar beni ölümle tehdit ettiler.” Diyor. Bunu da Adalet Bakanlığı’na sunuyoruz.

Malatya Akçadağ T Tipi Cezaevi’nde aylık aramalarda sabah 07.00’da infaz koruma memurları geliyor, düşünün sabah 07.00 dışarıda -8 derecede soğuk var, avluya çıkarılıyor mahpuslar ve içeride arama yapılıyor! Düşünün -8 derecede insanlar titrerken içeride arama yapılıyor! Böylesi vicdansızca işler!

Bu soğuk havalarda cezaevlerinde çoğunlukla kaloriferler doğru dürüst yanmıyor. Konya T Tipi Ereğli Kapalı Cezaevi’nde Hakkı Saraç’tan bir başvuru var. Tekli hücrede kalıyor, ısınamıyor, kaloriferler, çok az yanıyor. “10 m2’yi bile ısıtamıyorlar.” Diyor.

Diyarbakır 4 No’lu T Tipi Kapalı Cezaevi’nde Recep Atan denetimli serbestliği verilmemiş. Hakkı olduğu halde verilmemiş, havalandırmayı kapatmışlar, psikolojik baskı yapıyorlar ve havalandırması açık. “Biz aile olarak görüşe gittiğimizde şahit olduk, diğer cezaevlerinde bize hak ihlali yapıyorlar.” Diyor. “Müdürler görüştürmüyorlar, yetkili hiçbir insanla görüştürmüyorlar. Fakir bir aileyiz görüşme yapamıyoruz, yan yana olsa kardeşler bir masraf olup görebiliriz, cezaevine gidecek yol paramız yok. Aynı kampüste cezaevinde olan kardeşi kardeşinin yanına vermiyorlar. Perişan bir durumdayız.” Diyor Cahide Uvat.

Sincan Cezaevi’nden şikayetler var! “Kız kardeşim Jiyan Ateş tahliye edilmesi gerekirken 27 Ekim 2021’de denetimli serbestliği geldi ve 3 ay daha ertelenmiş.” Maalesef onun da böyle büyük bir mağduriyeti var.

Silivri 1 No’lu Kapalı Cezaevi’nde koğuş sorumlusu Metin Eren’i darp ettiği iddia edilen Ramazan Koçak. Psikolojik şiddete maruz bırakmış mahpusları, Metin Eren’in sağlık sorunları tetiklenmiş ve psikolojik baskı, fiziksel şiddet kullanılmış. “Cezaevleri mahkumlar için zaten psikolojik olarak kaldırması güç bir yer, bunu da iyice daha da kötüleştirmeyin diyor.”

Hasan Çelik Antalya S Tipi Cezaevi’nde 25 Aralık’ta tahliye edilmesi gerekirken onun da denetimli serbestliği yakılmış, Mart’a ertelenmiş. İnfaz hakimliğine gitmişler. İnfaz hakimliği demiş ki: “Bu denetimli serbestlik verilmemesi yasalara aykırı.” Gözlem kurulunun keyfi kararları her yerde. Tüm cezaevlerinde. İnfaz hakimliklerinde hakimler bakıyor; hiçbir eksiklik yok, peki niye buna denetimli serbestlik vermedin? Ama öyle böyle cezaevinde tutmaya çalışıyorlar, zaten kalabalık olan  cezaevlerinde tutmaya çalışıyorlar.

Fırat Üniversitesi mühendislik son sınıf öğrencileri bütünleme sınavlarının online olma talebinde bulunuyorlar. Hava koşullarından dolayı 14 gün ertelenmiş, yüzlerce mağdur öğrenci var. “Burada 20 gün kalacak halimiz yok, soğuk, kış şartları ve paramız yok.” Online bütünleme yapılmasını istiyorlar.

Engin Demir Kahramanmaraş Türkoğlu Cezaevi’nde hem işlemediği bir suçtan orada yattığını ileri sürüyor mahpus yakınları hem de darp edilmiş infaz koruma memurları tarafından gözdağı verilmiş. Böyle kötü muamele gördüğü söyleniyor.

İhlaller bitmiyor! Gördüğünüz hasta mahpus 82 yaşındaki Yusuf Bekmezci tahliye edilmesi gerekiyordu, Alzheimer hastasıydı, birçok hastalığı vardı, yaşlı bir hasta. Tüm bunlardan sonra tahliye edilmedi ve yoğun bakımlık oldu şu anda bir ayı aşkındır halen cezaevinde inanılmaz bir şekilde hala tahliye edilmiyor! Cezaevine gitmesi mümkün değil, belki yaşayamayacak, yaşasa bile en fazla bakım hastası olacak. Bu hastayı hala tahliye etmiyorlar, başında jandarmalar bekliyor, yakınları göremiyor. Olacak bir şey değil! İstanbul ATK’dan karar bekleniyor deniliyor, yattığı hastane yoğun bakımda kötü olduğunu belirtmesine rağmen hala tahliye etmiyorlar, olacak bir iş değil! Kabul edilecek bir durum değil.

Garibe Gezer’in kardeşi bize mektup yazdı ve onun darba uğradığını, tecavüze uğradığını, tacize uğradığını telefonda kendisine anlattığını da söyledi Haşim Gezer Elazığ Cezaevi’nden bize yazdı. Garibe Gezer’in durumunu takip ediyoruz, 43 gün oldu 22 Aralık’taki soru önergemize cevap verilmedi, ölmeden önceki son önergelerimize de cevap verilmemişti. Adalet Bakanı Abdulhamit Gül gitti, binlerce soru önergemize cevap vermeden kendini kurtardığını sanarak gitti ama biz onun hukuken peşini bırakmayacağız. Bekir Bozdağ’a hatırlatıyoruz böylesine vahim bir vaka var, Garibe Gezer cinayet gibi bir köşeye sıkıştırılan idari uygulamalardan sonra intihar etti ve halen bu konuda bir hesap veren yok.

Özlem-Mehmet Demirtaş çifti ve 3 çocuğunu görüyorsunuz. 3 çocuk neredeyse 2 yıl sonra açık görüşte babalarını görmek için Çorlu’dan Balıkesir’e gittiler, saatlerce süren bir yolculuk, 3 çocuk yollarda istifra ede ede gittiler, perişan olarak gittiler. Mehmet Demirtaş’ın babası Urfa’dan Çorlu’ya geldi, o da çocuğunu görmek için, torunlarını aldı gitti ve Balıkesir Cezaevi’nde uyduruk gerekçelerle, 2 kez aşısı olmasına rağmen çocuklar babayı ziyaret edemedi, açık görüşte göremediler, olacak bir şey değil! Büyük bir zulümdür! Kabul edilecek bir durum değil. “Yok Sağlık Bakanlığı HES uygulamasını kayda geçirmedi.” Gibi birtakım gerekçelerle çocuklar babalarını açık görüşte görüp sarılamadılar ona! Büyük bir hasretle gitmişlerdi, mahpusun herhangi bir eksiği yoktu, 2 aşısını olmuştu ama idare sorumsuzluktan dolayı bu hadise gerçekleşti kabul edilecek bir durumumuz yoktur!

Sibel Balaç KHK’lı bir öğretmen, şu anda ölüm orucunda birçok istekleri var, onların gerçekleşmesini istiyor, adil olmayan yargılamaların bitmesini, İdil Kültür Merkezi’nin açılmasını istiyor ve bütün bunlar için ölüm orucunda. 1 ayı aşkındır ölüm orucunda bir öğretmen kendisi ama haksız yerine cezaevine atılmış durumda ve hayatını da kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya. Biz ölüm oruçları, açlık grevlerine karşıyız ama ölüm orucu, açlık grevine giren bir insanın sesinin duyurulmasını üzerimize bir borç olarak biliyoruz.

Kürtçe müziğin yasaklandığını maalesef İstiklal Caddesi’ndeki uygulamalar ile gördük. Kürtçe müzik yapan gençler cezalandırıldı ve müzik yapmaları engellendi. Polis onlara kaba bir şekilde müziklerini yapmamaları gerektiğini hatırlattı ve ardından partili arkadaşlarımız İstiklal Caddesi’nde Kürtçe müzik ve halaylar şeklinde bu yasaklamayı protesto ettiler. Tabii olan bir şeyi kimse engelleyemez, men edemez bunu da net bir şekilde herkese söyleyelim.

Turan Canpolat darbe öncesi tutuklanmasına rağmen darbecilikle itham edilen, trajikomik bir şekilde halen cezaevinde bulunan bir düşünce özgürlüğü mahkumu. Olacak şey değil! Bir hukukçu ve barolar bu konuda bir açıklama yapmıyor. Malatya Barosu’na çağrıda bulunuyorum, kendi avukatınıza sahip çıkın, bu kadar inanılmaz bir yargısal süreç ve dosya kabul edilemez.

Halen Adalet Bakanlığı tarafından cevap verilmeyen vakaları hatırlatıyorum. Mustafa Kabakçıoğlu bundan 1.5 yıl önce beyaz plastik sandalyede cenazesi bulunan bir mahpustu Gümüşhane Cezaevi’nde halen Adalet Bakanlığı bize cevap vermiyor.

Nesrin Gençosman 3.5 yıl önce Ordu Efirli Cezaevi’nde tedavi alamamaktan dolayı hayatını kaybetmiş bir hastaydı. Basit bir hastalığın tedavi edilmemesinden ve gecikmesinden dolayı gencecik yaşta, 30 yaşında bir genç hanım Kur’an kursu öğretmeni hayatını kaybetti.

Eğitim-Sen’li bir öğretmen Kazım Ünlü maalesef ki ihraç edilmişti ve hayatını kaybetti. Hayatını kaybettikten sonra iade edildi. Düşünün böyle en az 17 tane KHK’lı var onlardan birisi bir öğretmen Eğitim-Sen’li arkadaşımız.

İbrahim Söylemez kendisi de ihraç edilmişti. Hayatını kaybetti, daha sonra devlet kendisine pardon dedi, iade ettik dedi. Bunlar nasıl bir rezalettir? Nasıl bir skandaldır? Anlamak mümkün değil. İnsanların hayatlarını mahvediyorsunuz, yargısız infazla ihraç ediyorsunuz, OHAL Komisyonu kişi öldükten sonra iade kararı alıyor. Ne anlamı var? Mezarda iadenin ne anlamı var? Bunu herkese sormak durumundayız.

Gültekin Avcı da maalesef uzun süredir yazdığı 6 tane köşe yazısından, makalesinden dolayı mahpus durumda olan bir düşünce özgürlüğü mahkumu. İnsan yazdığı yazıdan dolayı müebbet hapse mahkum edilemez. Bunu net bir şekilde söyleyelim. OHAL hukuku Türkiye’nin AİHM kararlarını reddetmesi apaçık gerçekler ve yazdığı 3-5 yazıdan dolayı müebbet hapse mahkum edilen insanlar. İşte Türkiye’nin utanç tablosu Gültekin Avcı nezdinde apaçık bir şekilde ortada.

Türk Tabipler Birliği şu anda beyaz nöbet eyleminde. 04.02.2022 Cuma günü 12.30’da Meclis önünde Çankaya Kapısı’nda bir açıklama yaptı. Türk Tabipler Birliği, düşük ücretler, 7200 Ek göstergenin verilmemesi, kötü koşullarda yaşama, mobbing, şiddet vb. hak ihlallerine karşı hekimler direniyorlar, Türk Tabipler Birliği şu anda nöbette ve eğer ki uyarısı dikkate alınmazsa 8 Şubat’ta sağlık hizmetleri duracak, buna da tüm halkımıza hatırlatmış olalım.

Ben Ankara Barosu’nu uyarıyorum, Ankara Barosu Ankara Emniyeti’ndeki işkence vakaları ile ilgili İnsan Hakları Merkezi’ne bir rapor hazırlattı. Bu rapor oluştu ama rapor açıklanmıyor, olacak şey değil! Ankara Barosu’nu kendi İnsan Hakları Merkezi’nin hazırladığı işkence raporunu açıklamaya davet ediyorum. Suç duyurusu yeterli olmaz çünkü o suç duyurularının takipsizlikle sonuçlandığını çok iyi biliyoruz. Bir an evvel Ankara Barosu’nun bu lekeyi üzerinden atması, hazırlattığı işkence raporunun kamuoyuna açıklanmasını bekliyorum. Hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Kaynak : wwww.istanbulgercegi.com

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları