loading
close
SON DAKİKALAR

AKP’li belediye, MHP korkusundan Ozan Arif’i anmak için salon vermedi

Can Ataklı
Tarih: 13.02.2020
Köşe: Günlük Yazılar
Kaynak: Can Ataklı-Korkusuz

Can Ataklı: İYİ Partili tanıdıklarım “içeriden” bilgi aldıklarını belirterek “MHP Genel Merkezi’nden, Üsküdar Belediyesi’ne ağır baskı yapmışlar. Salonun verilmesi halinde bunun hesabının sorulacağını söylemişler, belediye başkanı da çaresiz salonu bize kapatmış” dediler.

ANALİZ

Erdoğan, içte ve dışta herkese savaş ilan etti

Erdoğan’ı hiç böyle görmemiştim.

Hatta 15 Temmuz gecesinde bile daha sakindi.

Yanındaki damat beyin ağzı kulaklarındaydı ve kendi aralarında “Bu bize Allah’ın lütfu” diye konuşuyorlardı belki ama Erdoğan hem çok sakin hem de çok kararlı görünüyordu.

Ancak dünkü AKP Meclis grubu çok farklıydı.

Partinin başkanı öyle bir esti gürledi ki yer gök inledi demek yanlış olmaz.

Bir saati bulan konuşmasından sonra aklımda kalan şu oldu; “Erdoğan hem içte hem dışta savaş ilan etti.”

Sonra kendi kendime ekledim; “Allah sonumuzu hayır etsin.”

Örneğin konuşmasında “İdlib’de rejim ve onlarla birlikte hareket eden Rus güçleri ve İran destekli militanlar sivil halka saldırıyor” dedi.

Böylelikle Suriye’deki hedefin sadece Esad askerleri olmadığını Rusya’nın da hasım durumuna geçtiğini ilan etmiş oldu.

“Şubat sonuna kadar rejimi gözlem noktalarımızın dışına çıkarmakta kararlıyız, bunun için havada, karada ne gerekiyorsa bunu yapacağız” cümlesiyle savaşı göze aldığını açıklıyordu.

Ama bana göre en önemli cümle şuydu; “Askerlerimize yönelecek olası bir saldırıda Soçi Mutabakatı sınırları dışında da rejimi her yerde vuracağız.”

Yani eğer bir çatışma olacaksa bu İdlib’deki gözlem noktaları ve çevresiyle sınırlı olmayacak.

Ve savaş kararı konusunda noktayı da şöyle koydu; “En küçük ihmali bile affetmeyeceğimiz bir döneme girdik. Rejimi belirlediğim sınıra kadar kovalayacağız. Artık herkes sadece saldırı alanına değil, her yerde bedel ödeyeceğini bilmeli. Mehmetçiklerin kanının döküldüğü bir yerde kimsenin güvende olmayacağını açıkça söylüyorum.”

AKP Genel Başkanı sonra içe döndü ve ikinci savaşı ilan etti.

Belli ki CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun “FETÖ’nün başı Recep Tayyip Erdoğan’dır” sözlerine çok içerlemiş.

Şimdi bir savaş ilanı ile intikam alacağını gösteriyor.

Saray ekibi, bütün gün çalışmış ve Kılıçdaroğlu’nu FETÖ’nün siyasi ayağı gibi gösteren bir belgesel hazırlamışlar.

Erdoğan, bunu milletvekillerine ve tabii bilmem kaç kanal sayesinde tüm ülkeye gösterdi.

Kılıçdaroğlu’nun elinde “çamurla yakalandığını” söyledi, FETÖ’nün siyasi ayağı olduğunu ileri sürdü.

“Kılıçdaroğlu ve ekibi omurgasızdır. FETÖ’ye diyet borçludur. Tek derdi şahsıma ve partiye zarar vermektir” dedi.

İçeride ikinci cepheyi başta İlker Başbuğ olmak üzere bazı eski komutanlara açtı. Onları da FETÖ’cülükle suçlayarak, “Madem biliyorlarmış, onca yıl boyunca neden ihraç etmek için listeleri önümüze getirmemişler” diye sordu.

Peki bundan sonra ne olacak?

Suriye’de bir çatışma çıkabilir mi?

Bu kadar ağır sözlerden sonra bana sanki dışarıda savaş olmayacak gibi geliyor.

Hatta öyle ki, belki de bir taraftan Amerika, bir taraftan Rusya, Suriye’nin kuzeyinde yeni bir küçük devlet yapılanmasından yanadır.

Belki bunu Esad da çok istiyordur.

Ve hatta öyle ki Esad bunu ülkesindeki Sünni nüfusun önemli bölümünü Türkiye’ye göndermek için bir fırsat olarak bile kullanmak istiyor olabilir.

İçerdeki savaşı ise en uç noktaya kadar tırmandıracak gibi geliyor bana.

Cumhurbaşkanı sıfatıyla, bir parti genel başkanını hem bir terör örgütüne yardım etmekle hem de 15 Temmuz’a katkı sağlamakla suçladı.

Bunu görev bilen savcılar harekete geçerek Meclis’e fezleke gönderebilir.

Meclis, hızlı biçimde Kılıçdaroğlu’nun dokunulmazlığını kaldırır ve ardından da yargılama hatta tutuklama bile gelebilir.

Gözlediğim kadarıyla her alanda iyice çıkmaza giren Erdoğan, kurtuluş için “savaşı” son çare olarak görüyor ve en büyük atağına kalkıyor.

Böylesine bir gözü karalıktan korkmak çok ayıp değil.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Putin’le görüşme açıklamaları “pek ortadan” ve “yuvarlak” laflarla dolu

AKP Genel Başkanı Erdoğan, Meclis kürsüsünden esip gürlerken, saraydan “Putin’le telefon görüşmesi yapıldığı” açıklamaları geldi medya organlarına.

Erdoğan, grup toplantısına çıkmadan önce Putin’le İdlib konusunu görüşmüştü.

Açıklamalara baktığımda gördüğüm şu oldu;

Bir kere görüşme ne olursa olsun, Erdoğan’ın öfkeli konuşmasının önünü kesmemiş.

İkincisi, her şeye rağmen Rusya adı zikredilmemişti konuşmada ama hani “Arif olan anlar” biçiminde kastedilenlerden birinin Rusya olduğu anlaşılıyordu elbette.

Üçüncüsü, görüşmede Rusya ile “Suriye ordusu ile savaşmama” konusunda bir anlaşma sağlanmadığı görülüyor.

Çünkü hem saraydan hem de Rusya’dan yapılan açıklamada “Görüşmede İdlib’de yaşanan gelişmelerin ele alındığı belirtildi” vurgusu yapılmış.

Bunun dışında yine her iki açıklamada da “Suriye konusunda ilişkili kurumlar aracılığıyla temaslara devam etme konusunda uzlaştığı” belirtilmiş.

Ayrıca iki liderin, “Türkiye-Rusya arasındaki anlaşmaların uygulanması konusunda fikir birliğine vardığı” da belirtilmiş.

Yani hepsi yuvarlak, ortadan sözler. Sonucu önümüzdeki bir iki günde “sahada yaşananlar” belirleyecek.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

AKP’li belediye, MHP korkusundan Ozan Arif’i anmak için salon vermedi

Önceki gün Beylerbeyi’nde yürürken İYİ Partili tanıdıklara rastladım.

“Canımız çok sıkıldı” dedi biri.

“Hayrola” diye sordum.

Meğer Ozan Arif’i anmak için bir gece düzenlemişler.

18 Şubat’ta yapılacak “Türk Milliyetçileri Olarak Çağımızın Dede Korkut’u Ozan Arif” adını verdikleri tören için Üsküdar Belediyesi’ne ait Bağlarbaşı Kültür Merkezi’ni kiralamışlar.

Davet için duyurular yapılmış, afişler asılmış, program hazırlanmış ve tam bu sırada Üsküdar Belediyesi “Salonu veremiyoruz” diye haber göndermiş.

İYİ Partili tanıdıklarım “içeriden” bilgi aldıklarını belirterek “MHP Genel Merkezi’nden, Üsküdar Belediyesi’ne ağır baskı yapmışlar. Salonun verilmesi halinde bunun hesabının sorulacağını söylemişler, belediye başkanı da çaresiz salonu bize kapatmış” dediler.

Ben bu yazıyı yazarken e-postama tertip komitesinden Oğuzhan Hasar’ın gönderdiği mesaj düşmüş.

Oğuzhan Hasar, belediyenin tavrını kınayarak “Biz Türk milliyetçileri olarak, ömrünü Türk Milleti’ne adamış büyük ozanımız ve kültürel mirasımız Ozan Arif için, bütün engellemelere rağmen anma programımızı ‘sokakta dahi olsa’ gerçekleştireceğiz. Yeni programımızın yeri ve tarihi, Türk milliyetçilerine ve büyük Türk Milleti’ne en kısa sürede bildirilecektir” diyor.

BUNU YAZMAK GEREK

Arşivleri yok etmeden konuşmamak gerek

Bugün biraz da mecburen Erdoğan’ın Meclis konuşması üzerinden yazdım yazıları.

Dünkü konuşmada dikkatimi çeken noktalardan biri Erdoğan’ın “Baykal kasetini” tekrar gündeme getirmesiydi.

Aslında Erdoğan bunu ilk kez yapmıyor.

Kaset konusunu daha önce de dile getirmiş, Kılıçdaroğlu’nun “kasetle gelen genel başkan olduğunu” ileri sürmüştü.

Bu kez bir “tık daha ileri” giderek kaset olayının FETÖ ile düzenlendiğini bile ima etti.

“CHP bunun neresindedir? Sayın Baykal’ın genel başkanlıktan ayrılması ve Kılıçdaroğlu’nun gelmesiyle birlikte, CHP bu işin tam göbeğine yerleşmiştir. Seni oraya getiren FETÖ, ne konuşuyorsun? Kılıçdaroğlu, kendisini genel başkanlığa taşıyan kaset kumpasının dahi sorumluluğunu üzerimize yıkmaya çalışarak, FETÖ’nün istediği yolda yürümeye başlamıştır” diyen Erdoğan, grubu dinleyenlerden müthiş alkış aldı.

Ancak bazen konuşurken “Ben geçmişte neler söylemiştim?” diye düşünmekte yarar var.

Bugün kaseti, Kılıçdaroğlu’nu FETÖ’ye bağlamak için kullanan Erdoğan, daha önce de Baykal’ı yerden yere vurmak için dillendirmiş.

Erdoğan, 4 Mayıs 2011’de AKP’nin Kastamonu mitinginde kürsüye çıkmış ve Baykal’a kurulan kumpasla ilgili şunları söylemişti:

“Kendisine Hacı Bektaş Veli’yi hatırlattık. Diyor ki ‘Eline, beline, diline hakim ol’. Hanım kardeşlerimden özür diliyorum. Kendisinden önceki, beline hakim olamadı, gitti. Genel başkanlıktan gitti ama şimdi milletvekili adayı. Peki diğer taraftaki hanım milletvekili ne oldu? Onu aday yapmadılar. Ne oldu, suçlu o muydu? İkisi de suçlu değil miydi? Halen bu medya, bu siyasiler böyle bir hareket için ‘İnsanın özeline karışıyorlar’ diyor. Yahu kendi eşiyle mi bir şey oluyor da özeli oluyor? Kendi eşiyle değil yahu. Buna nasıl kendi özeli dersin? Bu özel değil. Bu genel, genel. Bu genel bir ahlaksızlıktır. Başka bir şey değil.”

İnsan hafızasının unutkan olduğu kesin de arşivleri de yok sayamazsınız ki.

OKURDAN MESAJ

Ara Mavi ile İlayda Şamilgil ve TÜBİTAK

Okurdan mesaj diye yazdım ama bu mesajı çok sevgili dostum 68 kuşağının yiğit insanlarından Turgut Ünlü gönderdi.

Gerçek bir eğitimci olan Turgut Ünlü bakın ne yazmış, aynen size de sunuyorum;

Arda Mavi; 5 yaşında kodlama yapıp lisede işaret dilini sese ve yazıya çeviren  “SESLOGARİTMA” projesini icat etti.

2019 TÜBİTAK Türkiye şampiyonu oldu. Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Uluslararası Bilim Yarışması’nda Dünya 4’üncüsü oldu.

“Geleceğin En Parlak Yapay Zeka Araştırmacıları” arasında yer aldı.

Ancak TÜBİTAK’tan burs alamadı ve ABD’ye gidemedi. ABD’deki üniversitelerden birine parasızlıktan kayıt yaptıramadı.

İlayda Şamilgil: “Sıvılarda su oranını mıknatısla ölçen” bir proje üretti. Projeyi TÜBİTAK beğenmedi. 70 ülkeden 5 bin fizikçiyle İtalya’da girdiği yarışmada aynı projeyle dünya 1’incisi oldu.

Peki TÜBİTAK’ın beğenip desteklediği projeler nasıldı?

Levent Akbaba, imam hatip öğrencisi; “Ayet okunan fasulyelerin 31 cm, okunmayanların 13 cm  büyüdüğünü, üstelik rap-arabesk dinletilerin ise cüce kaldığı” projesini TÜBİTAK’a sundu.

Başka ne vardı bu projede? “Masum mor menekşelerin üzerine salınan mavi ve yeşil gözlülerde bunun tersi oldu.”

Ve bu proje TÜBİTAK BİLİM FUARI’nda sergilendi.

Zaten TÜBİTAK, Pardus Programı’nda; “Biz önce Allah rızası için sonra özgür yazılıma sahip olmak için uğraşıyoruz” diyerek “Bilimsel”! projelere!” bakış açısını belirtmişti.

Sahi, TÜBİTAK’ın açılımı neydi?

Turgut Ünlü-Eğitimci

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları