loading
close
SON DAKİKALAR

Anayasadaki aile kavramında 'kadının sayısı' belirtilmeli

Can Ataklı
Tarih: 02.11.2022
Köşe: Günlük Yazılar
Kaynak: Can Ataklı - Korkusuz

Can Ataklı; Maaş promosyonu denilerek bol keseden ve haksız para dağıtılıyor.

ANALİZ

Maaş promosyonu denilerek bol keseden ve haksız para dağıtılıyor

Maaşla çalışanları kısa vadede rahatlatacak “maaş promosyonu” var biliyorsunuz.

Bankalar sürekli müşteri kazanabilmek için “Maaşının bize yatırılmasını iste, biz de sana toplu para ödeyelim” diyorlar.

Özellikle emeklilerin ve memurların maaşları Ziraat Bankası’na yatırılıyor.

Hem özel hem kamu bankaları “Maaşını bize aktarırsan ve en az 24 ay bundan vazgeçmeyecek olursan sana şu kadar promosyon bedelini peşin ve toplu olarak öderiz” vaadinde bulunuyor.

Bu sayede milyonlarca çalışan maaşını bir başka bankaya aktararak kısa vade için toplu paraya kavuştular.

Ancak bu promosyon olayı giderek hem bir haksızlığa yol açıyor hem de konu iktidarın seçim propagandasına dönüştü.

İlk başlarda promosyon bedeli 5 bin lira dolayındaydı.

Sonra rakam yükselmeye başladı.

Sıradan emekliler veya küçük firmalarda çalışanlar yaklaşık 7 bin 500 lira promosyon alıyor.

Buna karşı kimi kurum ve kuruluşlarla şirketler, bankalarla özel anlaşmalar imzalamaya yöneldi.

Promosyon bedelleri de füze gibi çıkmaya başladı.

Bir baktık ki örneğin bir belediyede çalışanların maaşları başka bankaya geçince kişi başı 35 bin lira promosyon ödenmiş.

Bakanlıklar da promosyon pazarlıkları yapıyor ve anlaşmalar imzalıyor.

En son anlaşma Milli Eğitim Bakanlığı’nda yapıldı.

Bakanlık merkez teşkilatında görev yapan personelin maaş, ücret ve diğer ödemelerinin yapıldığı Vakıflar Bankası ile personel başına 3 bin lira ödenmek üzere 1 Ocak 2021’den geçerli ve üç yılı kapsayan banka promosyon anlaşması, Bakan Mahmut Özer’in talimatıyla güncellendi.

Vakıfbank Genel Müdürlüğü ile yapılan görüşmeler sonucu 31 Aralık 2023’te süresi dolacak maaş promosyon sözleşmesi, iki yıl ilaveyle revize edildi.

Buna göre, daha önce personel başına alınan 3 bin liraya ek olarak 22 bin 500 lira daha ödenerek maaş promosyonu 25 bin 500 liraya yükseltilmiş oldu.

Elbette çalışanların bu yolla beklenmedik bir anda toplu paraya kavuşmaları çok güzel.

Ama bunun da hakkaniyet içinde yapılması gerek.

Bir devlet kurumu, yine bir devlet bankasıyla özel anlaşma imzalıyor ve kişi başı ve 1 kerede ödenmek kaydıyla herkese 22 bin 500 lira kazanç sağlıyor.

Peki diğer kurumlarda, şirketlerde çalışanların ve emeklilerin ne günahı var.

Örneğin ben SSK emeklisiyim.

Emekli maaşım 20 yıldır Ziraat Bankası’na yatırılıyor.

Geçen ay bir arkadaşımın “Sen emekli maaşı promosyonundan yararlandın mı?” uyarısı üzerine ben de başvurdum.

Semtimdeki İş Bankası ile konuştum ve emekli promosyonu olarak ödedikleri paranın 7 bin 500 liraya çıkarıldığını söylediler.

Bunun üzerine ben de maaşımı bu bankaya aktarmaya karar verdim.

Şimdi 25 bin, 30 bin hatta 40 bin liralık promosyonu görünce canım sıkılıyor.

O zaman ister istemez zihnimde şu görüş beliriyor.

Bu iktidar seçime giderken maaş promosyonu adı altında ve genellikle kamu bankalarını kullanarak milyonlarca kişiye ek bir para kazandırıyor.

Böyle düzen olur mu?

Bir devlet kendi vatandaşları arasında bu kadar ayırım ve haksızlık yapar mı?

Yapıyor işte.

Bİ SORALIM BAKALIM

Anayasadaki aile kavramında “kadının sayısı” belirtilmeli

Bu hafta içinde kendimizi bir anayasa değişikliği tartışması içinde bulacağız.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Başörtülünün hakkını biz koruruz bu nedenle yasal düzenle teklifi yapacağız” demesinden sonra Erdoğan çıtayı yükselterek “Yasa olmaz bunu anayasaya sokalım, sıkıysa da referanduma gidelim” demişti.

Erdoğan sadece başörtüsü ile de yetinmemiş ve “Aile kavramını da anayasal güvenceye alacağız” diye konuşmuştu.

Buna göre anayasadaki aile tanımı “Aile eşler arasında eşitliğe dayanır” yerine “Aile kadın ve erkekten oluşur” haline getirilecek.

Amaç LGBT dayatmasına karşı çıkmakmış.

Bazı ülkelerde aynı cinsiyeti taşıyanların evlenmesine izin veriliyor ya bunu önlemek istiyorlarmış.

Hatta Erdoğan önceki gün “Yeni öğrendim, Meksika’da böyle bir karar alınmış, biz böyle sapkınlıklara izin vermeyiz. Biz Müslümanız” dedi.

Erdoğan’ın “Müslüman” vurgusunu duyunca insan ister istemez “Aile kadın ve erkekten oluşur” derken “kadının sayısının da belirtilmesi gerek” düşüncesi geliyor.

Anayasa değişikliği İslami amaçla yapılıyorsa ve kadının sayısı belirtilmezse yarın biri çıkıp “Anayasada yazıldığı gibi aile kadın ve erkekten oluşuyor ben inancıma göre birden fazla kadınla evlenmek istiyorum” der mi?

Derse bu anayasa maddesi buna engel olabilir mi?

BUNU YAZMAK GEREK

Gürkan Hacır’a küçük bir hatırlatma

AKP genel başkanı Erdoğan’ın “Türkiye Yüzyılı” toplantısına katıldığı için eleştirilerin hedefi haline elen Gürkan Hacır bir savunma yazısı yazmış.

Şöyle diyor Gürkan Hacır; “Ben gazeteciyim. Habere küsmem. Durduğum yerde, ideolojimde, sapma olur mu diye sorgulamak kimsenin haddi değildir. Hayatım boyunca Atatürk ilkelerini savundum. Bundan sonra da hep savunacağım. Onun ışığından yürüyeceğim. Milim şaşmadan.

AK Parti’nin ve fikri mirasçılarının ise bir milim yakınlarında olmadım olmayacağım. Ve kim olursa olsun anti-demokratik uygulamalara karşı sesim çıktığı kadar karşı duracağım. Hepsi bu. Tıpkı meslek ustalarımdan gördüğüm gibi. Tıpkı bugüne kadar yaptığım gibi.”

Çok güzel cümleler, altına imzamı atarım.

Ancak Hacır’a bunu hatırlatmak isterim;

Erdoğan’ın bu toplantısına katılanlar niçin eleştirildi?

Çünkü Erdoğan neredeyse 15 yıldır muhalif kesimde duran bütün gazeteci, yazarlarla, gazete ve televizyonlara ambargo uyguladı.

Çıktığı yurt içi ve yurt dışı gezilerde yanına bir kişi bile almadığı gibi kendisine kadar gelmiş geçmiş bütün devlet yöneticilerinin aksine herkesin katıldığı ve soru sorduğu tek basın toplantısı bile yapmadı.

Televizyonlara çıktığında gazetecileri seçti bununla da kalmadı bu gazetecilerin eline sorular önceden verildi.

Sonra bir anda 8-10 gazeteciyi böyle bir toplantıya çağırdı.

Bizler de “O davete katılmamak gerek. 15 yıldır gerçek hiçbir gazeteciyi davet etmeyen birinin davetine sırf ‘ben gazeteciyim, her yere giderim’ ilkesinden yola çıkarak katılmak yanlıştır.”

Eğer Erdoğan ve ekibi son 15 yılda gerçek gazetecileri de davet etmekten çekinmese soru sorulmasına izin verse inan ben de bu toplantıya giderdim çağrılı olmam halinde.

Türkiye Yüzyılı toplantısına yapılan davet tamamen bir göz boyamadır.

Bırak soru sorulmasına izin verilmesini, bir araya gelmek ayak üstü de olsa hal hatır sormak bile esirgenmiştir, Erdoğan toplantıya katılan gazetecilerin bile yanına gelmemiş, el bile sıkmamıştır.

Ayrıca bu davete katılmak için 40 yıl önceki Cumhuriyet gazetesinin manşetini paylaşmak da doğru değildir.

Evet Evren bir darbe lideriydi ancak şunu da unutmamak gerek o dönemin darbecileri gazeteciler arasında ayırım yapmamış, ambargo uygulamamıştı.

Nitekim haberde adı geçen Fatih Güllapoğlu o gün de bugün de baskıcı rejimlere muhalif bir isim.

Ama haberini yazdığı toplantıya çok uzun aradan sonra ilk kez davet edildiği için gitmemişti, zaten her toplantıya katılma hakkı vardı ve en önemlisi Evren’e bile soru sorabiliyordu.

Bu ayrıntıya dikkat çekmek istedim.

ŞAKA GİBİ

Bugünün en komik haberi

Gerçekten komik bir ülke olduk.

Başta iktidar mensupları olmak üzere tüm yandaşlar seçim yaklaştıkça panik halinde olur olmaz açıklamalar yapıyorlar.

Dün Ticaret Bakanı Mehmet Muş’un bir açıklamasını okudum.

Bingöl’ün Solhan ilçesinde konuşan Mehmet Muş bakın ne demiş;

“Son yılları saymazsanız, ortalaması yüzde 8-9 civarındadır. Tek haneliye indirmiştik, son dönemlerde enflasyonda bir artış var. Türkiye’nin etrafındaki çembere bakın, yaşanan gelişmelere, yaşanan olumsuzluklara, istikrarsızlıklara rağmen büyümesini sürdürmeyi başarmış bir ülke.”

Bir zamanlar enflasyonun tek haneli olması demek ki bugünkü çok yüksek enflasyonu mazur gösteriyor bu sayın bakana göre.

Diyorum ya “çok komik bir ülke” olduk.

Bugünün komik haberi de bu işte…

CANIMI SIKAN ŞELER

Bu kafa bizi olduğumuz yerde saydırır

YouTube kanalımdaki bir konuşmamın altına izleyicilerden biri şu mesajı yazmış;

“İstanbul’da bir çay 20 TL, bir tabak makarna 240 tl! Napmışlar TOGG yapmışlar.”

Bu arada emeği geçen Alman, İngiliz, Çin, İtalyanlara çok çok teşekkürler!”

Bu yorumun altına bir başka izleyici de şu yorumu koymuş;

“Vah vah alayım mı sana bir çay ile bir tabak makarna? Gözün kalmasın.”

Türkiye’yi getirdikleri hale bakar mısınız?

Bir vatandaş aşırı fiyat artışlarından yakınıyor.

Bir bardak çayın 20, bir tabak makarnanın 240 lira olmasına tepki gösteriyor.

Bir başkası ise sanki bu çok normalmiş gibi dalgasını geçmeye kalkıyor.

“Gel ben sana alayım, gözün kalmasın” diye densizce güya yorum yapıyor.

Bu kafa ile Türkiye’nin bir yere gitmesi mümkün mü?

Bir partiye ve bir kişiye bağımlılık bazılarına kendi ezilmişliklerini adeta kahramanlık, vatanseverlik gibi sunmalarına yol açıyor.

Yazık.

Ne zavallılık.

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları