loading
close
SON DAKİKALAR

Bu genç gazetecinin 'Biz' dediği kim oluyor?

Can Ataklı
Tarih: 13.11.2015
Köşe: Günlük Yazılar

Can Ataklı; 'Bizi dinle' diyerek bazı yandaş gazetecileri derhal temizlemesi talimatı veriyor. İyi de, Cem Küçük 'Biz' derken kimlerden söz ediyor?

--MERAK ETTİĞİM ŞEYLER--

Cem Küçük AKP döneminin parlayan gazete yazarlarından.
Gazeteci mi değil mi tam karar veremiyorum çünkü hesapta bir gazetede yazıyor ve sürekli yandaş kanallarda iri sözler söylüyor ama ifade tarzı gazeteciden çok hükümet komiserini andırıyor.
Hükümeti eleştiren herkese ağır sözlerle saldırırken hep “biz” ifadesini kullanıyor.
“Biz” diyor “Söylediğimizi yap ki sana merhamet edelim.”
Medya patronlarına talimatlar yağdırıyor. “Sen” diyerek medya patronlarına ayar veriyor.
Örneğin bir tarihte “Sen bu adamı hala nasıl yazıişleri toplantısına sokuyorsun” diye seslenmişti Habertürk’ün patronuna ve Fatih Altaylı’nın köşesi o gün kapatılmıştı.
Cem Küçük Hürriyet yazarı Ahmet Hakan’a da “Hala nefes alıyorsan bizim merhametimiz sayesinde, sinek gibi ezmesini biliriz” demişti. Ahmet Hakan bir süre sonra saldırıya uğramıştı.
Küçük, medya patronlarını sigaya çekmeye devam ediyor.
Aydın Doğan’a “Eyüp Can'ın ve yardımcısı var Bülent Mumay’ın sözleşmesini fesh et. İyi niyetini anlayalım. Nazlı Ilıcak Kanal D’de program yapıyor. Kovacaksın. Ahmet'i, Şirin'i, Nevşin'i kovsun demiyorum. Bizim için FETÖ birinci düşmandır. Eğer senin için de düşmansa, Eyüp Can, Bülent Mumay ve Nazlı Ilıcak’ı kovacaksın. Kovmuyorsan bedelini ödeyeceksin."
Sonra da devam ederek “Biz de bakacağız senin durumuna. 'Aydın Doğan iyi niyet gösteriyor' diyelim, merhamet edelim. Daha karar vermedik" diyor.
Yandaş medyanın bu genç silahşörü yandaş medya patronlarının en önde gidenlerinden Ferit Şahenk’e de sarmış durumda. “Bizi dinle” diyerek bazı yandaş gazetecileri derhal temizlemesi talimatı veriyor.
İyi de, Cem Küçük “Biz” derken kimlerden söz ediyor?
Tabii ki saray ve hükümetten.
Gazetecinin siyasi görüşü olabilir, bir siyasi partiyi veya hükümeti destekleyebilir, bu konuda yazılar yapabilir, konuşmalar yapabilir.
Ancak iktidar adına kişi ve kurumları tehdit etmek, olası yaptırımları önceden bir baskı aracı gibi kullanmaya kalkmak ve adeta şantaj yapmak olacak şey değildir.
Hükümete düşen bu rezalete “dur” demektir.
Başbakan eğer demokrasiye bağlıysa, hukuk devletinden yanaysa, basın özgürlüğü kavramına inanıyorsa “Bizim adımıza kimse kimseyi tehdit edemez” demek zorundadır.
Ama ne yazık biliyoruz ki “yeni Türkiye” dedikleri şeyin ürünleri olan bu silahşörlere bilgi, malzeme ve önemlisi cesaret veren zaten bu iktidar.
Ben de kimi kime şikayet ediyorum ki.

--BUNU YAZMAK GEREK—

Hoparlörden okunmayınca ezan susmuş olmuyor
Birkaç gündür yandaş medya Kıbrıs’ta alınan bir mahkeme kararı üzerinden yine din istismarı yapıyor.
Konu şu; Lefke’de mahkemeye başvuran bir avukat “Sabah ezanının hoparlörden çok yüksek sesle okunmasının rahatsızlık verdiğini” ileri sürerek dava açmış. Mahkeme de sabah ezanının hoparlörden okunmasını yasaklamış.
Bunu özellikle Türkiye’deki dinci çevreler “ezanın susturulması” olarak niteliyor.
Yani ezan hoparlörden okunmayınca susmuş mu oluyor?
Elbette hayır. Zaten hoparlör denilen alet elektriğin icadından sonra bulundu ve camilerde kullanılması da 60 yıl kadar önce başlamış.
Daha önce müezzinler minarenin şerefesine çıkar ve ezanı okurdu. Hoparlör olmayınca “ezan sesinin sustuğunu” düşünenlere göre 1350 yıl Müslüman topraklarda ezan sesi duyulmamış mı sanılıyor.
Ama şunu söylemeliyim. Birincisi; Ezan hoparlörden çok yüksek sesle okunduğunda daha çok Müslüman olmuyoruz. İkincisi hoparlör olmayınca ezan sesi susmuş olmaz ama elektrikler kesilince gerçekten ezan sesi susuyor. Çünkü hiçbir müezzin minareye çıkmıyor.
10 saat aşan o büyük elektrik kesintisinde hiçbir cami minaresinden ezan sesi yükselmedi. Ezan ya avluda ya da caminin içinde okundu.

--ÖNERİ---

Gençler toplu taşıma araçlarında sırt çantanızı elinize alın
Gençler, öğrenciler, kızlı erkekli hepsi sırt çantasını pek seviyor.
Kolaylık tabii. Her şeylerini içine koyuyorlar, sırta yükleyince de taşıması çok kolay oluyor.
Ancak bu çantalar toplu taşıma araçlarında özellikle kalabalık saatlerde başkaları için büyük sıkıntı yaratıyor.
Sırt çantası bu kalabalıklarda aslında bir kişilik yer tutuyor. Çanta taşıyan hareket ettikçe sırttaki çanta da onunla beraber yapışık ikinci kişi gibi hareket ediyor.
Geçenlerde metrobüste önümdeki genç dönmeye çalışıyor, sırt çantası yüzümü göğsümü adeta tırmalıyor.
Çantayı tutup gence şöyle bir baktım “Amca (bak terbiyesize) ne yapayım ki?” dedi.
Ben de “Çok kolay, otobüse binince çantayı eline al, böylelikle hem sen rahat edersin hem de kimseye rahatsızlık vermezsin” cevabını verdim.
Belli ki aldığı eğitimin hakkını veren bir gençmiş kibarca “Haklısınız, galiba doğrusu bu” diyerek özür diledi.

--ÇOK GÜLDÜM—

Yoksa saray mı “ricacı” oldu
Baştan söyleyeyim, bu yazı tamamen mizahtır. Gerçekle ilgisi yoktur. Kimse “Bunda da mı Erdoğan’a çakacak bir şey buldun” demeye kalkmasın. Ve yine kimi Galatasaraylılar alınmaya kalkmasın.
Çok sevgili bir Galatasaraylı dostumla son Rize maçının sohbetini yapıyoruz.
Biliyorsunuz Galatasaray, son iki dakikaya 3-2 önde girmişti. Ama ne olduysa oldu, uzatmalarda Rize iki gol birden attı.
Galatasaraylı dostum çok kederliydi “Yahu anlamıyorum, koca takım nasıl olur da iki dakikada iki gol yer?” diye hayıflanıyordu.
Ben de “Valla belki de saraydaki ‘ricacı’ olmuştur” dedim.
Bir anda ciddiye aldı. “Olabilir mi?” diye hayretle sordu.
Aslıda Galatasaraylı dostum çok da haksız değil.
Bu ülkenin Cumhurbaşkanı makamını işgal eden kişi hakemleri rehin alan bir takımın başkanını arayıp “Bırak hakemleri lütfen” diye ricacı olmadı mı?
Türkiye’de özellikle saray kaynaklı hiçbir haber beni şaşırtmıyor.

--ŞAŞIRDIM---

Bu reklamlardan para kazanan var
Televizyonlardaki Halkbank ve Ziraat Bankası reklamlarını izlediniz mi?
Bu kadar mı mantık dışı reklamlar olur.
İkisi de devletin bankası.
Kaynakları devlet tarafından dağıtılıyor.
Bu kadar kolay mıdır böylesine absürd reklamlara dünyanın parasını ödemek?
Reklamlarda “espri” belki izlenme açısından etkili olabilir.
Ama bunlar komik de değil. Gülümsetmiyor bile.
Anladığım şu ki, iktidarın kontrolündeki bu tür kurumlar, talimatla birilerine iş veriyorlar.
Yeteneklerine, çaplarına bakılmadan işleri bunlar yapıyor. Sonra ortaya böyle ucube reklamlar çıkıyor.
Ama sonuçta belli ki yine yandaş olan birileri devletin kasasından zengin oluyor.
Bu reklamları kim yapıyorsa alınmasın darılmasın, bunların parası bizzat bizim, halkın cebinden çıkıyor.
Denetlemek zorundayız.
Ama nafile. Yeni düzen böyle.

--YENİ ÖĞRENDİM---

41 bin kişilik horon ekibi
İzmit’te 27-30 Kasım tarihleri arasında yapılacak “Artvin Batum tanıtım günleri” etkinliğinde 41 bin kişi aynı anda horon teperek bir dünya rekoruna imza atılmaya çalışılacak.
Kocaeli’ndeki 11 derneğin girişimiyle düzenlenen etkinlikte 29 Kasım tarihinde ilin plaka numarası 41’i temsilen 41 bin kişi aynı anda Atabarı ile horon tepmeye başlayacak.
Türk-Gürcü- Laz- Hemşin kültürünün tanıtılacağı etkinliklerde Laz böreği, hınkal, çergebaz, gendirma, herisa, şilav, hasuta, kaysefe, zurbiyet, püşürük çorbası, soğan harşosu, çinçar çorbası gibi yöre tadları da konuklara sunulacak.
“Keşke zaman bulsam da katılsam” diye düşünüyorum.

Can Ataklı - Korkusuz

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları