loading
close
SON DAKİKALAR

En tehlikeli döneme girdik

Can Ataklı
Tarih: 15.01.2015
Köşe: Günlük Yazılar

Can Ataklı; Halkın galeyana gelebileceğini iddia etmek, aynı zamanda 'biz halkı galeyana getiririz' demektir.

İktidar ve yandaşları Paris’teki katliam şokunu üzerinden çok çabuk attı.
İlk anda “eyvah bu İslam dini için çok kötü bir gelişme, şimdi Türkiye’nin de başı derde girecek” paniğine kapılan iktidar kendini çabuk toparladı.
İlk hızla Paris’e koşan Başbakan, orada Netenyahu ile yan yana yürümek zorunda bile kaldı.
Cumhurbaşkanı’nın “kızım sana söylüyorum gelinim sen anla” mesajı verir gibi “Netenyahu, hangi yüzle gittin oraya?” diye sormasının aslında kendisine söylenmiş bir söz olduğunu anlayan Başbakan şimdi “Peygamberimize kimse hakaret edemez, buna karşı her şeyi yaparız, bunu da böyle bilin” demeye başladı.
Çok açık bir gerçek şu ki Paris olayı Türkiye’yi dış dünyada zora sokacaktır.
Buna karşı iktidar özellikle Cumhurbaşkanı’nın tavrıyla konuyu iç politikada bir avantaj haline getirecektir.
Nitekim şoku atlatan iktidar bu alanda hızlı adımlar atmaya başladı bile.
Radikal İslamcı teröristlerin kafa kesmeleri, diri diri insan yakmaları, kafalarına kurşun sıkmaları, masum insanların ortasında bombalar patlatmaları, kalabalık yerlere saldırıp insan öldürmeleri bir kenara bırakılıp “İslam dinine hakaret ediliyor” propagandasına hız verildi.
“İnsanların vahşice öldürülmelerine karşıyız ama İslama da hakaret ettirmeyiz” cümlesi ilk anda çok haklı ve doğru bir düşünce gibi gelebilir.
Oysa işin altında ne kadar vahşi olursa olsun kimi radikal İslamcı terör örgütleriyle kurulmuş bir gönül bağının sonucudur bu söylem.
Üstelik bu söylem, laik, demokrat çevrelerde bile destek bulmakta en azından aksini söylemek konusunda ciddi bir çekingenlik yaratmaktadır.
Elbette nüfusunun yüzde 90’dan fazlasının Müslüman olduğu bir ülkede islama, peygamberine hakaret edilmesi, dine inanmasa bile kimsenin aklına gelmez.
Bu açıdan bakınca iktidarın Türkiye’de uzun yıllardır yapılmak istenen ancak bir türlü başarıya ulaşmayan bir hamleyi hayata geçirebileceğinden endişe ediyorum.
Siyasi iktidarlar bugüne kadar dini istismar ederek halkı etkilemeyi ve bunu oya çevirmeyi becerdiler.
Ancak bütün çabalarına rağmen toplum içinde derin bir çatışma ortamı yaratmayı başaramadılar.
Bütün kışkırtmalara rağmen halkın sağ duyusu hep üstün çıktı, provokasyonlar başarıya ulaşmadı, en azından arzulanan hedeflere varılamadı.
Ancak şimdi durum farklı.
Konu din istismarından çıktı artık.
Paris olayından sonra iktidarın kapıldığı panik, istismardan da öte çok açık bir din kışkırtıcılığına dönmüş durumda.
“İslama hakaret ettirmeyiz, peygamberimize laf söyletmeyiz” söylemiyle fikir ve ifade özgürlüğü tamamen baskı altına alınmak istenecektir.
Zaten neredeyse nefesi kesilmiş olan muhalefet bu kez çok daha şiddetli biçimde ağır baskı altında tutulacaktır.
Cumhuriyet Gazetesi’ne yapılan baskın, henüz dağıtılmamış gazetelerin sansüre tabii tutulması bunun şimdilik ilk adımlarıdır.
İktidar sözcüleri “halkın galeyana gelmesini önlemek için böyle bir tedbir almak zorunda kaldık” diyebilirler.
Halkın galeyana gelebileceğini iddia etmek, aynı zamanda “biz halkı galeyana getiririz” demektir.
Nitekim iktidar güya bu tür bir önlem alırken, yandaş yalaka medyada “Böyle fikir özgürlüğü olmaz” söylemi hızla yükseliyor.
Fikir özgürlüğünü hiç bilmeyen, biraz bilse bile asla inanmayan bir kesimin hele iş İslama ya da peygambere hakarete gelince çok kolay tahrik olacağını tahmin etmek zor olmaz.
Seçime giden Türkiye’de iktidar muhalefeti bastırmak, sindirmek için bu kozu sonuna kadar oynayacaktır.
İşte tehlikeli geçit budur.
AKP iktidarı sistemli biçimde Türkiye’yi dini bir iklime sürüklemek için pek çok adım attı.
Bunlarda hayli başarılı olduğu da bir gerçek. Yaratılan ortam dindar olmasa bile pek çok kişiyi “dindarmış” gibi davranmaya itti.
Oysa şimdi kendiliğinden oluşan bir durumdan yararlanan iktidar Türkiye’yi tam ateşin ortasına atacak son hamleyi başlatıyor.
Seçimler yaklaştıkça “İslama, peygamberimize hakarete razı mısınız?” sloganı muhalefeti de çaresizliğe itecektir.
Muhalefetin bunun bilincinde olarak Paris olayını ve gelişmelerini iyi irdelemesi, bu kez din istismarı boyutunu da aşan bir “dini beyin yıkama” operasyonuna karşı doğru, mantıklı, inandırıcı ve güven yaratıcı bir söylem bulmalıdır.
Aksi takdirde bu beyin yıkama operasyonuna karşı konulması mümkün olmadığı gibi bu Türkiye’yi bu kez gerçekten bir çatışmanın içine sokabilecek nitelikteki hamlelerin önüne geçilmesi de mümkün olmayacaktır.

Can Ataklı

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları