loading
close
SON DAKİKALAR

Geldik mi yine geçen yılın tekrarına

Can Ataklı
Tarih: 03.01.2013
Köşe: Günlük Yazılar

Can Ataklı yazdı, ''Sadece istihbaratla yükümlü olan MİT’in, birinci dereceden emredici makam hâline geldiği anlaşılıyor...''

Pazartesi sohbetimde “Bana göre yılın olayı MİT krizidir” demiştim. Özel yetkili savcılar, önlerinde Genelkurmay Başkanı’nın tutuklanması olduğu için gerçekten özel yetkileri olduğuna inanarak bu kez MİT Müsteşarı’nı sorgulamaya kalkmış ama Başbakan’ın öfkesi karşısında şaşkına dönmüşlerdi.

Genelkurmay Başkanı söz konusu olduğunda “Ama özel yetkili savcılar istedikleri herkesi sorgulayabilir” diyen ve Genelkurmay Başkanı’nın Yüce Divan olarak da çalışan Anayasa Mahkemesi’ne değil hapishaneye gitmesine alkış tutan iktidar, sıra MİT’e gelince “Ama olmaz ki, yasada Başbakan’ın izni gerekir yazıyor” diye ayağa kalkmıştı.

Gerçi Genelkurmay Başkanı ile ilgili madde yasada değil Anayasa’da yazıyordu ama, olacak o kadar.

Nitekim Başbakan’ın talimatı üzerine AKP kolları sıvamış, 7 saatlik bir Meclis cenginden başarıyla çıkarak, mevcut yasayı aynen korumuş, eklenti olarak da “Başbakan’ın görevlendirdiği kişiler de izin kapsamındadır, Özel Yetkili Mahkemeler dâhil yargı buna uymak zorundadır” maddesini koymuşlardı.

Çünkü sorguya çagrılan MİT Müsteşarı Oslo görüşmeleri sırasında henüz MİT Müsteşarı değil, Başbakan’ın Özel Temsilcisiydi. O bakımdan yani. Aradan bir yıl geçti. Bu sürede izin istemeden Müsteşar’ı çağıran savcı değiştirildi. Yerine gelen yine izin isteyince ona da “güle güle” denildi. En yenisinin ne yapacağı henüz meçhul.

Ancak tam “sorun atlatıldı” sanılıyordu ki geçen yılın tekrarı aşağı yukarı aynı tarihlerde bir kere daha gerçekleşti.

Malatya Cumhuriyet Savcılığı Suriye’de düşen uçak konusunda MİT’in hata ve ihmali olduğu, daha da ötesi “Yabancı bir ülkeyi Türkiye ile savaşa sokacak biçimde tahrik etmek” suçlamasını içeren 304’üncü madde gereğince Müsteşar hakkında soruşturma açmak için Başbakan’dan izin istedi. Bu kez iş prosedürüne göre yapıldı. Direkt Müsteşar ifadeye çağrılmadı, önce Başbakan’a yazı yazıldı.

Başbakan bu kez izin verebilir mi?

Bana göre kesinlikle böyle bir olasılık yok. Başbakan tahminimce cevap bile vermeyecektir. Makul bir süre geçtikten sonra o savcı bir şekilde başka yere atanacaktır. Bu kadar basit. Tutulacak yol bu olsa bile, iddia çok vahim. Çünkü savcılık çok alçak uçuş emrini MİT’in verdiğini, askeri yetkililerin karşı çıkmasına rağmen bunda ısrarcı olduğunu iddia ediyor.

Eğer iddia doğruysa, ülke güvenliği ile ilgili devletin temel yapısında çok ciddi bir değişim olduğu gerçeği ile karşı karşıyayız demektir. Sadece istihbaratla yükümlü olan MİT’in, üstelik askeri operasyonlara bile karar verdiği, hatta birinci dereceden emredici makam hâline geldiği anlaşılıyor.

Bana göre asıl açıklanması gereken nokta budur.

*****


Hep aynı bahane bıkmadık mı?

Kürt sorununu güya tartışan kesimler her fırsatta “tam çözülüyordu ki, bir provokasyon oldu” bahanesinin arkasına sığınır. 90’lı yıllarda çözüm için adımlar atılacaktı ki, 33 askermiz şehit edildi, her şey bitti.

2000’lerin ortasında çözüm aşamasına geliyorduk ki, Dağlıca baskını oldu, her şey bitti. Habur açılımı ne güzeldi, yüz binler karşılamaya gitti, her şey bitti.

Cumhurbaşkanı “Çok güzel şeyler olacak” dedi, Silvan baskını oldu, her şey bitti.

Şimdi yine terör lideriyle görüşülüyor, yol haritası çiziliyor ki, savcılar MİT Müsteşarı’nı ifadeye çağırdı, yine her şey bitecek... Açıkçası ben bu bahanelerden bıktım usandım, siz de böyle düşünmüyor musunuz?

Kimdir her seferinde bu çözümü engelleyen ve kan dökülmesini arzulayanlar?

Bir üsteğmenin evindeki buzdolabının sol arka ayağının lastiğinin altındaki suikast krokisini bulacak kadar derin bilgiye sahip istihbarat örgütleri “Bu provokatörleri” neden bulup ortaya çıkaramaz?

Sanki her şey bir kandırmaca.

Acaba sorununun çözülmesini istemeyen “bilmediğimiz” güçler mi var, yoksa zaten kimsenin çözmeye niyeti yok da her seferinde aynı bahaneye mi sığınılıyor?

*****


28 Şubat iddianamesi ne zaman?

Eski YÖK Başkanı hariç tamamı generallerden oluşan 28 Şubat soruşturması tutuklu sanıkları için 7 aydır bir iddianame yazılmadı. Sanık yakınları bu durumundan şiddetle yakınıyor.

Bu konuda bana gelen bir mesajı sizlerle de paylaşmak istiyorum:

“Sayın Can Ataklı; 28 şubat tutuklusu eski Kara Kuvvetleri Komutanı Hikmet Köksal’in oğluyum. Bugün itibarı ile tutukluluğun 7’inci ayını doldurduk. 7 ay geçmiş olmasına rağmen, hâlâ iddianamenin hazırlanmamış olması, davanın bir hukuk davası olmadığını, önce suçu yaratmak sonra da suçlu bulmak üzerine kurgulanmış bir siyasi dava olduğu artık herkesçe bilinen bu davanın neredeyse unutturulmak istendiği, tutuksuz yargılama taleplerinin ısrarla klişe gerekçelerle ret edildiği, sözde kaldırıldığı söylenen Özel Yetkili Mahkemelerin devamı niteliğindeki bu mahkemenin alacağı kararı şimdiden görür gibiyiz. Bizleri rahatsız eden açılmış olan dava değildir, tutuklu olarak yargılamanın bizlere verdiği o tarif edilemez acıdır. Namık Kemal Köksal.”

*****


Soner Yalçın’a ilgi ve sevgi seli

Nihayet serbest bırakılan gazeteci Soner Yalçın dün Levent Polis Amirliği’ne giderek “kaçmadığını” kanıtlamak için polise imza verdi. Yalçın’la birlikte yüzlerce gazeteci ve vatandaş da bu ilginç töreni izlemek için karakolun önünde toplandı.

Ben de gittim. Dışarıdan da olsa Soner Yalçın’ın “kaçmadığına” tanıklık ettim.

Yalçın’ın karakolda çok uzun süre kalması dışarıda bekleyenler arasında “ne oluyor, yoksa başına başka bir iş mi açılıyor?” sorularına neden oldu. Ama çıkınca durum anlaşıldı. Meğer polisler jest yaparak ikramda bulunmuş, çay kahve ve sohbet nedeniyle “imza töreni” biraz uzamış.

Soner Yalçın imzasını attıktan sonra kendisini bekleyen kameralara karşı çok güzel ve özlü bir konuşma yaptı. “Aydınların, sanatçıların, gazetecilerin, yazarların kimseden izin almadan yazma ve konuşma özgürlüğü olduğunu” belirterek “Biz gerçekleri kimseden izin almadan, kimseden korkmadan yazmaya devam edeceğiz” dedi.

Yalçın daha sonra hemen karakolun yanındaki bir halı sahada ellerinde kitaplarla kendisini bekleyen okurlarına imza verdi.

İlginç ve heyecanlı bir saatti. İçimiz buruktu elbette. Bir gazeteciye, adi suçluymuş gibi “imza” dayatması yapılmasının, gazetecinin güvenilmez, kuşkulanılması gereken biri gibi halka sunulmaya çalışılmasının hüznünü yaşadık. Ama inanın geçecek bu günler de. Çıkanlara da hâlâ hapiste tutulanlara da sabırlar diliyorum.

*****


Yeni yılın zam yağmuru başladı. Biz 2013’e girdiğimizi sanıyorduk, galiba 2013 bize... (Gani Yıldız)

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları