loading
close
SON DAKİKALAR

İki siyasi saldırı oluyor, iktidar medyasının haberi bile yok

Can Ataklı
Tarih: 17.01.2021
Köşe: Günlük Yazılar
Kaynak: Can Ataklı - Korkusuz

Can Ataklı; Bu alçak saldırı haberi Sabah, Aydınlık, Akit, Türkiye, Milliyet, Takvim, Akşam gibi gazetelerin birinci sayfalarında tek satırla bile yer almamış. Sadece Hürriyet, Selçuk Özdağ’ı başlığa alarak “sanki bir sokak kavgası olmuş gibi” vermiş haberi.

HOŞUMA GİDEN ŞEYLER

Paketten değil insandan anlamak

Korona yüzünden hastanede yatarken sosyal medya gruplarından birinde bir yazı takıldı gözüme.

Ünlü bir gıda markası için “Bunun özelliği nedir?” başlığını taşıyordu.

Merakla okudum.

İçinde derin bir felsefe olduğu bilmiyordum yazıya başlarken, hiç beklemediğim bir sonla bitiyordu yazı.

Çok hoşuma giden yazıyı “Bir pazar günü köşeme koyarım” diye düşündüm ve elbette “kimin yazdığını merak edip araştırdım.

Bu yazı 2012 yılında Profesör Doktor Ahmet Saltık tarafından yazılmış.

Prof. Dr. Saltık, “BİLİMSEL AKILCILIĞIN PUSULA OLDUĞU TIP ve AYDINLANMA SİTESİNE HOŞGELDİNİZ” başlığı ile tanıttığı web sitesine koymuş.

Hoşgörüsüne sığınarak bu yazıyı sizlerle paylaşmak istiyorum.

Ancak küçük bir noktayı belirtmem gerek.

AKP iktidarı tarafından çıkarılan reklam yönetmeliklerine göre bir markanın başka markalardan daha iyi olduğunu anlatan her türlü yayın yasak.

İşte bu nedenle Ahmet Saltık’ın hoşgörüsüne sığınarak ufak tefek değişikliklerle yazıyı paylaşıyorum. “Falanca marka ürünün çok iyi olmasının sırrını bilir misiniz?”

Birden hocanın bu sorusunu duyunca herkes şaşırdı.

Üniversitede, üretim yönetimi dersindeydik.

Konu 6 Sigma.

Dersin ortasındayız ve hepimizin içi bayılmış.

Ama ürünün adını duyunca bir anda uyandık ve herkes konuyla ilgili bilgisini konuşturmaya başladı.

Biri “Kullanılan meyvasında” diye atıldı.

Kimi “Memleketin havasından” dedi.

Öteki “Artezyen suyundan” dedi.

En sonunda hoca herkesi susturup anlatmaya başladı:

Söz konusu gıda maddesini üreten fabrikaya yeni bir müdür atanmış.

Müdür daha fabrikaya gelmeden, ne kadar suratsız bir adam olduğuna dair söylentiler ulaşmış.

Herkes yeni müdürün ne kadar geçimsiz, ne kadar sinirli bir adam olduğunu konuşur olmuş.

Müdür gelince ilk iş, tüm yönetim takımını toplamış fabrikayı gezmeye başlamış.

Müdür gezerken tek bir laf bile etmemiş. Ama asık olan suratı, asıldıkça asılmış.

Böylece söylentilerin doğru olduğu anlaşılmış.

Gezinin sonunda yeni yetme bir mühendis:

“Beğendiniz mi efendim?” diye sorma gafletinde bulunmuş.

Müdür önce sert bir bakış atıp “Ben bu fabrikanın nesini beğeneyim?” diye kükremiş.

Mühendis iki büklüm olmuş, sorduğuna soracağına pişman, sinmiş bir köşeye. Müdür buna daha da sinirlenmiş. Yanında artık varil mi, paket mi ne varsa tekme atıp devirmiş. Herkes korkmuş şaşırmış, kimseden ses çıkmamış.

Neyse ki müdür yardımcıları aklıselim adamlarmış. Ertesi gün kendi aralarında toplanıp“Fabrikayı nasıl düzeltiriz” diye plan yapmaya başlamışlar. Gördükleri her eksiği tamamlamışlar.

Birkaç ay içerisinde fabrikayı iki katı verimle çalışır hale getirmişler.

Sonunda müdürün yanına çıkıp “Gelin fabrikayı bir daha gezelim” demişler.

Bu sefer tüm birimler çok düzgün çalışıyor, hiç bir yerde sorun yok.  Herkes pürdikkat görev başında.

Ama yeni müdür rahat durmamış. Paketleme yapılan alana gelince durmuş.

Paketlerden birini açıp, içinden ürünü çıkarmış.

Kapağını açıp koklamış, koklayınca yüzünü ekşitip, paketi yere atmış.

Tüm amirler, ustabaşları, işçiler şok.

“Efendim neyi beğenmediniz?” diye soracak olmuşlar.

“Bunun beğenilecek nesi var?” diye kükremiş müdür.

Herkes sus pus.

Ertesi gün yine tüm fabrika panik. Müdür yardımcıları yine toplanmış, çağırmışlar ustabaşlarını sormuşlar;  “Ürünü nasıl iyileştiririz?” diye.

Biri demiş “Şebeke suyu kullanmayalım. Kloru fazla.”

Öbürü demiş “Aroması çok keskin.”

Bir başkası demiş “Yaş üzüm kullanalım.”

Aylar boyu uğraşıp ürünü yenilemişler.

Sonunda müdürü alıp tekrar fabrikayı gezdirip yaptıkları yeniliklerden bahsetmişler. Müdür, paketleme yapılan yere gelince durup, paketlerden birini  açıp ikram etmişler.

Müdür durmuş. Önce paketi  alıp evirip çevirmiş. Sonra biraz tatmış. Tabi o içerken herkes pürdikkat bakıyor, ne diyeceğini merak ediyormuş.

Sonunda yine yapacağını yapmış “Bunun nesi güzel?” diye bağırıp, paketin içindekileri yere boşaltmaya başlamış.

Birden yaşlı bir ustabaşı dayanamayıp “Döktürmem ben sana bunları” diye atlamış.

Müdürün elinden kapmış paketi.

Herkes şaşkın bakarken de ustabaşı, “Ne demek nesi güzel. Sen bundan anlamıyor musun?” diye bağırmış.

Etraftakiler bir yandan “Ne yapsak yaranamıyoruz” diye ustabaşına hak veriyor, öte yandan müdür kızacak diye korkuyorlarmış.

Müdür ustabaşına bakmış. Herkes bağırıp çağırmasını beklerken o sakin sakin “Ben bundan hiç anlamam” demiş. Sonra da eklemiş;

“Ben insandan anlarım. Yaptığınız işi o kadar kötüledim, şimdiye kadar içinizden biri çıkıp sahiplenmedi. Demek ki aslında kimse ortaya çıkan işi savunacak kadar beğenmiyordu. Ama şimdi bu paketi çocuğunmuş gibi sahiplendin.”

Hoca hikayeyi anlatmayı bitirip durdu. Sonra da şöyle bir öğüt verdi.

“Bir gün bir fabrikanın başına geçecek olursanız, ürettiğiniz cansız nesneyi değil, onu üreten insanı yönetin. Siz paketin içindekinden hiç anlamayabilirsiniz. Merak etmeyin onu üreten onu nasıl mükemmel yapacağını bilir.”

İşte o ünlü ürünün sırrı o paketi sahiplenip, içindekini efsane haline getirmesini bilenlerdedir.

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

İki siyasi saldırı oluyor, iktidar medyasının haberi bile yok

Cuma günü Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ ile Yeniçağ Gazetesi Yazarı Orhan Uğuroğlu Ankara’da ayrı ayrı alçakça saldırıya uğradı.

Saldırıyı yapanların MHP’li oldukları kuvvetle muhtemel.

Sebep Özdağ ve Uğuroğlu’nun iktidarı ve payandası MHP’yi eleştirmesi.

Çok ürkütücü ve endişe vericidir bu iki saldırı.

İktidar ve iktidardan medet umarak “kraldan çok kralcılık yapanlar” kaçınılmaz sonun yaklaştığını görüyorlar anlaşılan.

Bu saldırganlık bunun belirtisidir.

Zaten iktidar medyasının aslında manşet olması gereken bu iki siyasi saldırıyı, görmezden gelmesi de bunun bir kanıtıdır.

Sanki her gün siyasi saldırı oluyormuş da kimse ilgilenmiyormuş gibi davranmış iktidarın tüm medyası.

Bu alçak saldırı haberi Sabah, Aydınlık, Akit, Türkiye, Milliyet, Takvim, Akşam gibi gazetelerin birinci sayfalarında tek satırla bile yer almamış.

Sadece Hürriyet, Selçuk Özdağ’ı başlığa alarak “sanki bir sokak kavgası olmuş gibi” vermiş haberi.

İnanın devekuşları bile utanır iktidar medyasının bu hallerinden.

ÇOK GÜLDÜM

Bu hafta iki fıkramız var

Yine sokağa çıkma yasağı var ve herkes evinde. Meteoroloji bugün için “görülmemiş kar yağışı” uyarısında bulunmuştu.

Fıkralara başlamadan lütfen pencereden dışarı bakın bakalım kar var mı?

Varsa kar yağdığı için güleceksiniz mutlaka.

Yoksa meteorolojinin bilememesine  güleceksiniz.

İkisine de gülmezseniz merak etmeyin; fıkralara güleceksiniz.

Haydi bakalım şimdi Yıldırım Tuna’dan bu hafta için gelen iki fıkrayı okuyalım.

Soruya samimi cevap verin!

Tanrıya Ne Zaman Şükredersiniz?..

– Sabah güneşin doğuşunu izlediğinizde,

– Çikolata yediğiniz zaman onun muhteşem aromasının damağınıza yayıldığını hissettiğinizde,

– Pandemi tamamen bitip okulların açıldığı ilk gün, okul servisinin kapınıza gelip durduktan sonra evdeki o artık patlamaya hazır hiperaktif yumurcağı alıp okula götürdüğünde…

Sarı -siyah çizgili “Jartiyer Yılanı”

Adam hastanede her tarafı paramparça yatan arkadaşına sormuş, “Nasıl oldu?” diye..
“Meşhur Jartiyer yılanını yakalamak için ormana gittim” demiş arkadaşı zorlukla konuşarak, “Derisinde sarı-siyah çizgileri olan, çok ender bulunan bir yılandır Jartiyer yılanı.. Ancak cangıl patikalarına uzanıp güneşlenirken yakalayabilirsin onu.. Bir elinle kuyruğunu ucundan tutup, kolunu yukarı kaldırıp hayvanın baş kısmını havada tutman şart… Dönüp de koluna dolanırsa ölürsün..”

Arkadaşı “Eee?” demiş merakla.

“Cangılda sessizce ilerlerken sarı – siyah yılanı çalıların arasında kıvrılmış bir şekilde yatarken gördüm… Baş kısmı otların arasındaydı.. Aynen tarif edildiği gibi elimle kuyruğunun ucunu tutup tam tersi istikamette koşmaya başladım, ama o sanki bir yere takılmıştı”

Bu sefer daha da meraklı biçimde “Tamam da peki bu parça parça halin?” demiş arkadaşı.

Cevap fısıltı halinde çıkmış “Sen hiç Bengal kaplanının kuyruğuna asıldın mı?”

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları