loading
close
SON DAKİKALAR

Kırk katır mı kırk satır mı?

Can Ataklı
Tarih: 21.06.2014
Köşe: Günlük Yazılar

Can Ataklı; Haklısınız elbette ama bu kadar göstere göstere de olmaz herhalde.

Balyoz davası sanıkları dün akşam serbest bırakılırken ben de “peki hak ihlali yapan mahkeme üyeleri ne olacak?” diye sormuştum. Bir dostum aradı ve “Sadece niye o mahkemeyi söyledin arada bir de Yargıtay var” dedi.
Çok doğru. Haydi, özel yetkili mahkeme zaten başından beri kasıtlı davrandı, amaç adil yargılama değil Türk Silahlı Kuvvetleri’ni çökertmek, beğenilmeyen komutanların burunlarını sürtmek, aşağılamak, itibarsızlaştırmaktı.
Ama aynı oyuna Yargıtay da aynen uymadı mı?
Şimdi diyeceksiniz ki, dünyanın her ülkesinde yargı kararlar alır, ama bunlara itiraz hakkı da vardır. Bir mahkemenin aldığı kararı bir üst mahkeme bozabilir. Hukukta böyle şeyler olur.
Haklısınız elbette ama bu kadar göstere göstere de olmaz herhalde.

Yargıtay nasıl yaptı?

Ben gerçekten Balyoz davasını aynen kabul eden Yargıtay üyelerinin durumunu da çok merak ediyorum. Onca sahtecilik, dijital verilerde oynama, dinleme montajları, sahte ya da kasıtlı bilirkişi raporları, sanıkların gösterdiği ama dinlenmeyen tanıklar Yargıtay’ın gözünden nasıl kaçtı acaba?
Anayasa Mahkemesi’nin kararından sonra acaba o Yargıtay üyeleri rahat uyuyabilecekler mi? Yarın öbür gün çocuklarına torunlarına “Biz Balyoz diye bir davanın hakimleriydik” diye anlatabilecekler mi, yoksa “Çocukları geçtik bari aman torunlar ne yaptığımızı bilmesinler” diye bu korkunç hukuk skandalını maziye gömüp unutturmaya mı çalışacaklar?
Tek tesellimiz Ergenekon’du Balyoz’du gibi saçma sapan davalarla yıllardır zindanlarda tutulan yurtseverlerin özgürlüklerine kavuşmasıdır. Ama bu hiçbir zaman bu alçakça tezgâhı kuranlardan hesap sorulmayacağı çekilen acıların unutulacağı anlamına gelmez.

Yandaşların perişan hali

Bu arada sevgili izleyiciler, bilmem yandaş medyayı ya da bir dönem AKP’ye payanda olmak için onurlarını bile ayaklar altına alıp çırpınan o sözde liberal özde faşist kafaları izliyor musunuz?
Hepsi ağız birliği etmiş gibi “Evet bu davalarda pek çok hukuki hata yapıldı. Davaların özüne inanıyoruz ama adil yargılanma hakkını da savunuyoruz” diyorlar.
Demokratlar, hukuka çok bağlılar ya “adil yargılanma hakkını “ savunuyorlarmış.
Böyle sahtekârlık, böyle namussuzluk olur mu? Sanki bu davalarla ilgili hukuksuzluklar, sahtekârlıklar, hak ihlalleri Anayasa Mahkemesi’nin incelemesinden sonra ortaya çıktı.
Hepsi yaşandığı günlerde defalarca dile getirildi, anlatıldı. Ama ne yaptılar o zaman? Umursamadılar bile. Tam tersine o hukuksuzluklara, o sahtekârlıklara, o alçaklıklara alkış tuttular. “Vesayet dönemini bitiriyoruz, darbelerle hesaplaşıyoruz” adı altında iktidar yalakalığına soyundular.
Ne diyeyim, Allah’tan bulsunlar.

Ordu da hesap vermeli

Bu arada Ergenekon ve Balyoz konularında ordunun bugüne kadar takındığı tavra da değinmek istiyorum. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özal “Sabrettik, sonuna kadar bekledik, adalet yerini buldu” demiş.
Bunun Türkçesi şudur; “Biz hiçbir şey yapmadık.”
Şimdi sevgili izleyiciler, bazıları soruyor “ne yapacaktı genelkurmay, baskı mı yapsaydı, darbeye mi kalkışsaydı” diye soruyor. Abuk sabukluğun önüne geçmek mümkün değil ki.
Ne baskıdan ne darbeden söz eden var. Ama Genelkurmay hiç olmazsa şunu yapabilirdi. Bugünkü genelkurmay başkanı darbe söylentilerinin çıktığı dönemde henüz yeni mezun teğmen değildi ki. O da ya tüm ya korgeneral. Yani ordunun en tepe noktalarında.
En azından o dönem olanların tanığı, belki ucundan kenarından da olsa herhalde her şeyi biliyordu. En azından söyleyeceği bir şey olurdu.
Arkadaşları hakkında ileri sürülen iddiaları inceletir, eksik ya da yanlış bulduğu noktaları kamuoyuna açıklayabilirdi.

Açıklama baskı değildir

Sonra ne bileyim, örneğin Genelkurmay Başkanı olarak bir açıklama yapar ve “Söz konusu dönemde Genelkurmay Başkanı olan Orgeneral Hilmi Özkök’ün tanıklık yapmasının hayati önemi vardır” diyebilirdi.
Bunlar baskı değildir ki. Herhangi bir meslek gurubundan herhangi birinin başı hukukla sıkıntıya girdiği zaman o kurum nasıl meslektaşının arkasında duruyor ve destek veriyorsa ordu da bu desteği verebilirdi.
Ama yapmadılar sevgili izleyiciler. Tabii sadece şimdiki Genelkurmay Başkanı değil daha öncekiler de kıllarını bile kıpırdatmadılar. Arkadaşlarının göz göre göre kumpasa kurban gitmesine adeta yol açtılar.
Sanıyorum tarih bir gün bunun da hesabını soracaktır. Tabii bugün bu acıları çekenlere bir faydası olmayacaktır ama hiç olmazsa gelecek nesillere bir örnek teşkil eder.

Adayları bir arada görecek miyiz?

Sevgili izleyiciler; Cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaşırken merak ettiğim bir konu var. Muhtemelen üç adaylı bir ilk tur yapacağız. Eğer son anda vazgeçmezse AKP’nin adayı Tayyip Erdoğan olacak. CHP-MHP ittifakının adayı biliyorsunuz Ekmeleddin İhsanoğlu. BDP – HDP de aday gösterecek mutlaka, şu anda isim belli değil.
Peki, 10 Temmuz itibarıyla adaylar kesinleştikten sonra kamuoyu bu üç adayı aynı anda karşısında görme şansı bulacak mı?
Haydi ilk turu geçelim, ikinci turda iki aday olacak. Bunlar da başka alternatif adaylar sürpriz yapmazsa Erdoğan ve İhsanoğlu olacak. Bu ikiliyi TV ekranlarında karşılıklı konuşurken görebilecek miyiz?
Dünyanın bütün demokratik ülkelerinde bu tür seçimlerde adaylar kamuoyunun karşısına birlikte çıkarlar, aynı sorulara cevap verirler, fırsat bulurlarsa aralarında tartışırlar.
Böylelikle halk iki aday arasında seçim yapma, kanaat oluşturma şansı bulur.

Erdoğan kesinlikle gelmez

Ancak, şimdiden söyleyeyim, adaylarda birinin Tayyip Erdoğan olması halinde herhalde böyle bir tartışma izlememiz mümkün değil. Çünkü Erdoğan 2002’de seçildiği güne kadar rakipleriyle aynı anda kamuoyunun karşısına çıkmaya can atardı, ama ne zaman seçildi ondan sonra biz bir daha Erdoğan’ı rakipleriyle hiçbir tartışmanın içinde görmedik. Bunu adeta bir gurur sorunu yaptı. “ben başbakanım diğer adaylarla niye aynı seviyeye ineyim” gibi olmadık bir düşünceye kapıldı.
Bırakın böyle bir tartışmayı, Erdoğan bir basın toplantısı bile yapmadı. Tam 12 yıldır bu ülkenin Başbakanı Erdoğan. Bu süre içinde bir kere bile medyanın karşısına geçip sorulara cevap vermedi.
Bakın sevgili izleyiciler Erdoğan’a kadar bütün başbakanlar yılda bir kere de olsa genel bir basın toplantısı yapardı. Ayırım yapmadan basın toplantısına katılmak isteyenlerin isimleri alınır ve başbakan bu isimlerin karşısına geçerdi.

Sorulara cevap vermek farklı

Tabii şaşırıp “İyi de Başbakan’ı gazetecilerin sorularını cevaplarken çok görmedik mi?” diyebilirsiniz. Gördünüz de, kastım o değil. Normal zamanlarda Başbakan’ı izleyen gazeteciler bellidir. Başbakanlık muhabiri denir bu arkadaşlara. Önceden akredite olurlar. Kendilerine ayrı bir kimlik çıkarılır. Bu arkadaşlar Başbakanlığa bu kartla girip çıkarlar. Başbakan’ın faaliyetlerini bu arkadaşlar izlerler sadece.
Erdoğan’la başlayan bir uygulama var, Başbakan da basın danışmanları aracılığı ile bu arkadaşlara ne zaman nerede ne sormaları gerektiğini söyletir. Bu nedenle Başbakan’ın zaman zaman TV ekranlarında sanki gazetecilerin karşısında soruları cevaplıyormuş gibi yapmasına aldırmayın. O sorular önceden bellidir.
Bir de başbakan’ı gittiği bazı yerlerde izleyen yerel gazeteciler vardır. Onlara da soru sormadan önce uyarı gelir ki zaten başbakan da kaş göz işaretiyle kimin sormasını istediğini belirtir bu nedenle hiçbir aykırı bir soru sorulamaz.

Gazetecisini kendi seçen Başbakan

Bir de biliyorsunuz Başbakan televizyonlara çıkarken soru soracak gazetecileri kendi seçiyor. Çıktığı televizyon kanallarının Başbakan’ın karşısına istediği bir gazeteciyi çıkarma hakkı yok.
Aynı şekilde yurtdışı gezilerinde de yine sadece başbakanın seçtiği gazeteciler uçağa binebiliyor. Onların da görevii başbakanın söylemek istediklerini söyleyebilmesi için önceden ellerine verilen soruları okumak.
Oysa genel basın toplantısı başka. Orada seçmece yapılmaz. Her yayın kurumuna yazı yazılır. Basın toplantısının günü ve saati belirtilir ve o yayın kuruluşundan kimleri göstermek istiyorlarsa o isimleri bildirmeleri talep edilir.
Basın toplantısı günü yandaşından muhalifine herkes salonda hazır olur ve başbakan bir an gelir en yandaşının bir an gelir en muhalifinin sorularına cevap verir.
Demirel de, Ecevit de, Özal da, Çiller de, Yılmaz da, Erbakan da bu kurala hep uymuş ve medyanın karşısına çıkmıştı.
Bu başbakanlar gelen bütün sorulara da cevap vermişler, soruya kızmamışlar, gazeteci azarlamaya kalkmamışlardı.

Meclis’te bile cevap vermiyor

Ama bir tek Tayyip Erdoğan kontrol etmediği hiçbir basın grubunun önüne çıkmaya cesaret edemedi.
Ayrıca Başbakan’ı bırakın medyanın karşısına çıkmayı, Meclis’te milletvekillerinin karşısına bile çıkmıyor. Hakkında gensoru veriliyor, gelip dinlemiyor bile, bir vekili onun adına cevap veriyor.
Bu nedenle Cumhurbaşkanlığına aday olursa yine tek başına şov yapmayı tercih edecek ve rakibi kim olursa olsun asla karşısına çıkmayacaktır. Bu benim tahminim tabii, umarım yanılırım.

CHP’den “el mahkûm” destek

Laf cumhurbaşkanlığı seçimine gelmişken CHP’nin durumu ile ilgili de bir şeyler söylemek istiyorum. Hangi milletvekili ile konuşursam konuşayım hemen hepsi adaydan çok rahatsız. Ancak hepsi de “ben de imza vereceğim” diyor. Çünkü elleri mahkûm.
CHP bir taraftan en demokratik parti olduğunu söylerken öte taraftan ikinci bir ayın çıkmasına bile tahammül gösteremiyor.
Bu arada sevgili izleyiciler, elleri mahkûm CHP’lilerin ekranlardaki konuşmaları da çok can sıkıcı. Örneğin dün akşam bir kanalda CHP’nin Genel başkan Yardımcılarından Erdoğan Toprak konuşuyordu. Ağzından bal akıyor. Öyle bir anlatıyor ki Ekmeleddin İhsanoğlu’nu, alın içinize sokun.
Tamam Erdoğan Toprak bey adayını çok sevmiş çok benimsemiş olabilir. Ama kamuoyuna doğru olmayan bilgiler de veriyor. Örneğin Erdoğan Toprak “Şu kadar sivil toplum kuruluşunu, şu kadar sendikayı ziyaret ettik. Biz buralardan gelen talepleri dikkate aldık, Ekmeleddin bey üzerinde büyük bir onay vardı” dedi.

İki saat sonra yalanlama

Erdoğan Toprak’tan iki saat sonra bir başka kanalda ekrana çıkan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ise “Gittiğim hiçbir yerde isim söylemedim” dedi. Kılıçdaroğlu isim söylemediyse karşıdan “İlle de Ekmeleddin bey olsun” dememişlerdir herhalde. Zaten demiş olsalar aynı isimler bunu kamuoyuna da söylerlerdi, en azından Kılıçdaroğlu ile görüştükten sonra basına açıklama yaparken “Biz şu adayı destekledik” falan derlerdi değil mi?
Erdoğan Toprak bulmuş boş alanı, tabii karşısındaki de “Efendim hangi sivil toplum kuruluşu bu ismi desteklediğini açıkladı?” diye de bir şey sormuyor, “Ekmeleddin beyi biz değil sivil toplum kuruluşları buldu” diyor. Yakışıyor mu CHP’ye bu kadar yalan söylemek.
Neyse ne diyeyim?
Bu arada son günlerde nereye gitsem tabii herkes “Aday nasıl, ne yapacağız?” diye soruyor. Ama biliyor musunuz hiç kimse “neden başka aday yok?” diye sormuyor. Çünkü bu konuda milletin kafası da karışık. Son dönemlerdeki dayatmalara alıştığı için seçimi de böyle bir şey zannetmeye başladı millet galiba.
Ayrıca sistemin ne olduğunu bile bilmeyen milyonlar var galiba. Geçenlerde “İki turlu seçim nedir?” diye soran bile oldu.

Oyları bölmeyin safsatası

Şimdi şöyle bir durumla karşı karşıyayız. Bir tarafta muhtemelen Tayyip Erdoğan’ın adaylığı, diğer tarafta da Ekmeleddin İhsanoğlu. Hani diyorlar ya “Oyları bölmeyin, Tayyip Erdoğan’a yaramayın” falan diye. Aslında oy bölmek falan yok. Kırk katır kırk katır durumu var. Ya Ekmeleddin İhsanoğlu’na oy vereceksin, ya da Tayyip Erdoğan alıp başını gidecek.
Tamam Erdoğan Cumhurbaşkanı olmasın, bu seçimleri kaybetsin, ancak bunun dayatma ile olması hiç hoş değil ki. Ayrıca deyin ki İhsanoğlu kazanamadı, ne diyecek CHP Genel başkanı o zaman?

Can Ataklı - Ulusal Kanal Yorum 20 Haziran 2014

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları