loading
close
SON DAKİKALAR

Kullanılan oyun fotoğrafını çekmek suç değil mi?

Can Ataklı
Tarih: 04.06.2023
Köşe: Günlük Yazılar
Kaynak: Can Ataklı - Korkusuz

Can Ataklı; Hiç “Aptallığın teorisi var mı?” demeyin.

Sosyal medya hesaplarımdan birinde Nezevanun – 10/10 Philosophy isimli bir kaynak gördüm.

Müthiş felsefi nitelikli mesajlar var.

Bunlardan biri “Aptallık teorisi” üzerine.

Bana gelen mesajda Müjdat Gezen’in bir notu vardı.

“Bu yazıyı çocukluk arkadaşım Tınaz Titiz gönderdi. Akabinde uzunca süre telefonla konuştuk. Zaten sık sık görüşürüz. İznini alarak sizlere aktardım” diyordu.

Ben de “izin alındığı” notuna dayanarak sizinle paylaşmak istedim.

Almanya, tarihinin en karanlık döneminden geçiyordu. Masum insanların dükkanları taşlanıyor, kadınlar ve çocuklar zalimce sokak
ortasında aşağılanıyordu.

Genç bir teolog, Dietrich Bonhoeffer bu zalimliğe yüksek sesle itiraz etti ve bu sebeple hapse atıldı.

Hapiste uzun uzun düşündü; sayısız filozof, şair, fikir ve bilim insanı çıkaran bu kültür, nasıl olup da organize kötülüğün, zalimliğin,
korkaklığın, cehaletin ve suçun merkezi haline gelmişti?

Bonhoeffer, “Sorunun kökeninde kötülük değil, aptallık yatıyor” dedi. Hapisten yazdığı mektuplarda aptallığın yarattığı kötülüğün diğer tüm kötülüklerden daha tehlikeli olduğunu belirtti.

Kötülüğü protesto edebilirdiniz, karşı argümanlarla kötülükle mücadele etmeniz mümkündü.

Oysa organize olmuş ahmaklar sürüsüne karşı yapabileceğiniz hiçbir şey yoktu.

Ne protestolar, ne zorlama onlara etki ediyordu. Mantıklı gerekçeler sunduğunuzda önce reddederler, reddedemeyecek hale geldiklerinde ise önemsizleştirirler.

Aptal insanlar hallerinden memnundur fakat saldırmaya da hazırlardır. Saldırıya geçtiklerinde kötü insanlardan çok daha tehlikelidirler…

Bonhoeffer, aptallıkla mücadele edebilmek için önce aptallığın doğasını anlamaya çalıştı.

Aptallık bir zeka problemi değildi, ahlaki bir problemdi. Entelektüel birikimi olduğu halde aptal olan insanlar vardı.

Aptallığın doğuştan gelen bir maraz olduğu düşünülse de bu da yanlıştı.

İnsanlar belli şartlar altında aptallaşıyorlardı; daha doğrusu başkalarının kendilerini aptallaştırmasına müsaade
ediyorlardı. Yalnız insanlarda bu maraz daha az görülüyordu. Buradan yola çıkarak aptallığın psikolojik değil, sosyolojik bir problem
olduğu sonucuna vardı.

Gücün tek kişide toplanması arzusuna politik ve dini hareketlerde sıklıkla rastlanırdı.

Aptallık hastalığının bulaştığı yerler, böylesi gruplardı.

Ahmaklar ve diktatörler arasında muazzam bir korelasyon vardı, ikisi de birbirine ihtiyaç duyuyordu.

İnsanların ahlaki ve entelektüel birikimleri bir anda yok olmuyordu. Diktatör, gücünü artırdıkça aptallar o gücün büyüsüne kapılıyor
ve bağımsız düşünme yetileri kayboluyordu.

Otonom biçimde hareket ediyorlardı. Gözlerine sokulan gerçekleri inatçı biçimde reddediyorlardı.

Onlarla konuştuğunuzda bir insanla değil, sloganlarla konuşan bir robotla konuştuğunuz hissiyatına kapılıyordunuz.

Büyülenmiş gibiydiler, kötülük yaptıklarının farkında değillerdi…

Ne yaptıklarının bile farkında değillerdi.

Kullanıldıklarını, kötülük yaptıklarını onlara anlatarak bir yere varamıyordunuz.

Onları bu katatonik uykudan çıkarmanın tek yolu bağımsız özgür olmalarını sağlamaktı.

9 Nisan 1945 günü sabaha karşı Bonhoeffer’i bir toplama kampının darağacına asarak öldürdüler.

Ölümünden iki hafta sonra o kamp ABD askerleri tarafından ele geçirilerek imha edildi.

Bonhoeffer yazılarında “Yaptığımız her şeyden sorumluyuz” diyordu.

Erdoğan vize sorununu kesinlikle çözüyor

Son birkaç gündür saray medyası “vize sorununa” kafayı taktı. Çünkü tüm Avrupa ülkelerini kapsayan Schengen vizesinde büyük sıkıntılar yaşanıyordu. Avrupa ülkeleri vize başvurularının yarıdan fazlasını reddediyormuş.

Saray yazarları bu konuyu ilgili ülkelerin yetkilileriyle konuşmuşlar. Ama yalan söylüyorlarmış, vize için çok başvuru olduğunu bu nedenle personel yetiştiremediklerini ileri sürüyorlarmış.

Saray yazarları tabii bunun yalan olduğunu “şıp diye” anlamışlar.

Hemen geçmiş yıllardaki rakamları koymuşlar Avrupalı yetkililerin önüne.

Önceki bazı yıllarda başvuruların sayısının daha fazla olduğunu buna rağmen bir sorun çıkmadığını kanıtlamışlar.

Eeee tabii araştırmacı gazetecilik bir başka oluyor tabii.

Ama her zaman olduğu gibi reislerine güveniyorlarmış.

Erdoğan seçimin hemen arkasından yaptığı bir konuşmada “Vize sorununu kalıcı biçimde çözecek adımlar atıyoruz” dememiş
miydi?

Zaten seçimi kazanarak bir dünya lideri olduğunu kanıtlayan ve yemin töreni için dünya liderlerinin akın akın geldiği Erdoğan’ın bu
sorunu çözmemesi mümkün değilmiş.

Öyle diyorlar.

Bana göre vize sorunu gerçekten kalıcı bir biçimde çözülebilir.

Yakında Avrupa ülkeleri hiç kimseye vize vermeyecek, o zaman böyle bir sorunumuz da hiç olmayacak.

Kullanılan oyun fotoğrafını çekmek suç değil mi?

Bir okurum kullandıkları oyun fotoğrafını sosyal medyada yayınlayan komşularıyla yaptığı bir konuşmayı aktarmış.

Konu; bunu yapmak suç mu, değil mi?

Mesajı size de sunmak istedim.

Merhaba Can Bey; Bizim sitede karı-koca avukat var.

Aşırı derece de Tayyip Erdoğan fedaisiler.

Karı-koca, seçimde oy kullanırlarken Erdoğan’a verdikleri oyun fotoğrafını çekip WhatsApp’tan yayımlamışlar.

Haberim oldu.

İnternetten araştırdım,

“Kullanılan oyun fotoğrafını çekmek suç mu?” diye.

Baktım, en az 250 TL para cezası ve oyun geçersiz sayılması yazıyor.

Kadın avukatı buldum, haberim yokmuş gibi, “Ya…” dedim “Bizim arkadaş oyunu kullanırken fotosunu çekip sosyal medya hesabından yayınlamış suç mu bu, başına bir şey gelir mi?” diye sordum.

Kem küm etti, rengi attı.

Kaçıp gitti…

Lafın kısası; bu kafanın en üstündekinden tut en altındakine kadar hepsi hukuk/yasa tanımazlar.

İşimiz zor…

Saygılar.

Bu hafta yine 4 fıkra birden var

Güzel bir pazar günü geçirmeniz dileğiyle Yıldırım Tuna’dan bu hafta gelen fıkraları sunuyorum:

Dolar kuru

Gencecik, fıstık gibi sarışın İstanbul’daki hafta sonu seyahatinden ülkesine dönmüş, şehrin merkezindeki döviz bürosuna gidip zorlukla çektiği tekerlekli valizinden iplerle onar onar yüzlük demetler halinde birbirine bağlı iri para balyalarını zorlukla çıkararak gururla veznedarın önüne
koymuş.

Veznedar para balyalarını önce desteler halinde ayırmış, daha sonra desteleri makinesinde tek tek saymış, yarım saati geçen sayım sonunda bir yerle telefon görüşmesi yapıp kasasından bir adet kâğıt parayı alıp sarışına uzatmış.

Hayretten gözleri irileşip sinirden nefes nefese kalan fıstık, “B.. Bu.. Dolara çevrilmesi için size verdiğim dağ gibi paranın karşılığı bu mu?” diye sormuş şaşkınlıkla.

Yetkili “Evet bayan” diye cevap vermiş “Verdiğiniz paranın uluslararası kuru bu..!”

Sarışın fıstık “Kahretsin..!” demiş dişlerini sıkarak, “O ahlaksıza bir hafta, her sabah kahvaltı bile hazırlamıştım..!”

Mısır ekmeği

İki yaşlı adam sohbet ederlerken birbirlerine aşk hayatlarını sormuşlar, “Ohooo.. Benden geçti o işler…” demiş biri, “Sende durum nasıl?” “Valla
ilk günkü gibiyim” demiş diğeri, “Çünkü sürekli mısır ekmeği tüketiyorum!”

Bunu duyan yaşlı adam heyecanla koşmuş mahallesindeki bakkala, “Mısır ekmeği var mı?” diye sormuş.

“Olmaz mı? Hep bulunduruyoruz” diye cevap vermiş bakkal, “Bana hemen 10-15 tane ver” demiş yaşlı adam.

“O kadarı size fazla değil mi?” diye dönmüş bakkal, “İhtiyaç oldukça al. Vallahi sonra taş gibi olur karışmam..”

“Hadi ya?” demiş yaşlı adam, “Allah kahretsin. Yahu herkes biliyor, ulan biz hayatı ıskalamışız desene!”

Fantazi

Patron sabah işe geldiğinde onunla çok değişik fantezilerle aşk yapmaktan hoşlanan sekreterini odasında ağzında bant, ellerinden ve ayaklarından bağlanmış bir şekilde masasının üzerinde yüzükoyun yatarken bulmuş, “Seni küçük fingirdek” demiş heyecandan nefes nefese kalırken, “Yine o değişik fanteziler ha? Ama yine de sana söylemeliyim, bir daha kasanın kapısını böyle ardına kadar açık bırakmamalısın!”

Büyük keşif

Bilim adamlarının ha bire uğraşıp durduğu “Eski zamanlara yolculuk etmek” bence mümkün. Öyle makinelere, elektronik devrelere ihtiyaç yok. Sadece ut taksimi dinlerken 2-3 duble rakı içeceksiniz.

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları