loading
close
SON DAKİKALAR

Silahlı Kuvvetler hükümetten izinsiz bir sınır ötesi operasyon yapamaz

Can Ataklı
Tarih: 05.06.2012
Köşe: Günlük Yazılar

Bugün telefonların dinlendiğinden hepimiz şüpheliyiz. Sokaktaki ayakkabı boyacısı bile “Abi telefonla konuşmuyorum ne olur ne olmaz” diyebiliyor...

Uludere olayında çok çarpıcı bir ayrıntıyı, aslında konunun özünü, bugüne kadar gözardı ettiğimizi fark ettim. Ne yazık ki bu çok önemli nokta muhalefet partileri tarafından da gözden kaçırılmış durumda.

Hep soruyoruz: Böyle olunca da hükümet konuyu istediği kadar çarpıtabiliyor, uzatabiliyor ve kulağını tersten göstererek halkın doğru bilgi alma hakkını önlüyor. Uludere trajedisinin yaşandığı günden beri istihbaratın nereden geldiğini, nasıl değerlendirildiğini ve vur emrinin kim tarafından verildiğini soruyoruz.

Amerikan gazetesi: Gerçi sadece birinci madde ile ilgili Wall Street Journal Gazetesi’nin haberine kadar bu soruların hiçbirine cevap verilmemişti. Amerikan gazetesi sayesinde istihbaratın Genelkurmay’a bağlı insansız uçaklardan alındığını öğrenmiş olduk.Tabii o da eksik bilgi. Çünkü heron’lar sadece sınırdaki toplu insan geçişini kaydedebilyor.

İstihbarat kimden? Bunların terörist olup olmadığı bilgisini “güvenilir biçimde” aktaran istihbarat kaynağı hâlâ meçhul. Heron görüntülerine bakarak kalabalık içinde terörist olup olmadığını anlamak zordur. ancak eğer bir kaynak “onlar terörist” diye bilgi veriyorsa buna güvenebilirsiniz.

Yargı kandırmacası: Uludere olayı ile ilgili halkı yanıltan en önemli söylem ise “konunun yargıya intikal ettiğinin” açıklanması. Defalarca sordum; “Yargı neyi çözecek?” diye. Ortada bilinmeyen bir şey yok ki. Savcıya neden intikal ettiriliyor? Savunma Bakanı Genelkurmay’dan o günün kriptolarını istediği an zaten neyin nasıl yapıldığı ortaya çıkıyor. Uludere operasyonu “gizli” bir operasyon değil. Her şey kayıt altında. Olayı savcılığa intikal ettirmek, işi uzatmaktan başka bir şey değildir.

Kim istedi? Savcılık kimin suç duyurusu üzerine harekete geçti? Bu bile bilinmiyor. Şimdi öğreniyoruz ki olayda ölenlere “otopsi yapılmasına” karar verilmiş. Herhalde ölenlerin nasıl öldüğü saptanacak. Bilirkişi buna bakacak. Yani iş uzadığı kadar uzayacak. Bu arada AKP ve yandaşları olayın üzerine kül atacak. Gün gelecek herkes unutmuş olacağı için savcılığın olayı kapattığını bile öğrenemeyeceğiz.

Konuşulmayan: Şimdi gelelim Uludere olayında bugüne kadar dillendirilmeyen bir gerçeğe. Uludere operasyonu “Sınır ötesi operasyonlar için Meclis’ten geçen tezkere” sayesinde yapıldı. O tezkere 17 Ekim 2007’de kabul edilmişti. Sonra her yıl uzatıldı. En son 17 Ekim 2001’de uzatma kararı verildi. Bu karara AKP ile birlikte CHP ve MHP de olumlu oy verdi.

İşte tezkere: Bu tezkere hükümete terörle mücadele kapsamında gerektiğinde Türk Silahlı Kuvvetleri‘ni kullanarak Irak topraklarında operasyon izin veriyor. O tezkerede aynen şu yazıyor; Türkiye’ye yönelik olarak devam eden terörist saldırılar ve tehdide karşı, terörizmle mücadelenin bir parçası olarak uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli tedbirleri almak üzere, hudut, şümul, miktar ve zamanı Hükümetçe belirlenecek şekilde, TSK unsurlarının, Irak’ın kuzeyinden ülkemize yönelik terör tehdidinin ve saldırılarının bertaraf edilmesi amacıyla sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak üzere, Irak’ın PKK teröristlerinin yuvalandıkları kuzey bölgesi ile mücavir alanlara gönderilmesi ve görevlendirilmesi için TBMM’nin 17 Ekim 2007 tarihli ve 903 sayılı kararıyla Hükümete verilen ve son olarak 12 Ekim 2010 tarihli ve 975 sayılı kararıyla bir yıl uzatılan izin süresinin 17 Ekim 2011 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasını Anayasanın 92. maddesi uyarınca arz ederim.’’

İzin ve talimat: Çok açıkça görülüyor ki, Silahlı Kuvvetler hükümetten izin ve talimat almadan bir sınır ötesi operasyon yapamaz. Hatta öyle ki, Silahlı Kuvvetler yapacakları operasyonunun yerini, zamanını ve kapsamını da hükümete bildirmek ve izin almak zorunda. O halde Uludere olayında da silahlı kuvvetlerin hükümetten izin almış olması gerekiyor. Şimdi sormak gerek; Silahlı Kuvvetler Uludere’de sivillere yönelik bombalama operasyonu başlamadan önce hükümetten izin aldı mı?

Erdoğan bilmiyor: Başbakan’ın “Benim haberim yoktu” sözüne göre en azından Başbakanlık’tan izin alınmamış. Ancak tezkere “hükümetten” dediğine göre, izin bir başka yetkiliden de alınmış olabilir. Eğer bu izin alındıysa, neyi tartışıyoruz? Yok eğer izin alınmadan operasyon yapıldıysa bu, Genelkurmay Başkanı’nın görev ve yetki suçu işlediği anlamına gelir ki, hakkında derhal işlem yapılması gerekir. Oysa yine görüyoruz ki hükümet ne izin konusunu ağzına alıyor ne de Genelkurmay Başkanı hakkında bir işlem yapıyor.

Muhalefet sessiz: Bu konuda şaşırtıcı bir durum da muhalefetin aymazlığıdır. Ne CHP ne MHP arkasında kendi oyları da olan “sınır ötesi operasyonlara izin veren tezkerenin” maddelerini öne sürüyor. Bu akıllarına mı gelmiyor yoksa işin parçası gibi mi görüyorlar kendilerini, onu bilemem.

*****


Bugün halsizlik, baş dönmesi, çarpıntı gibi şikâyetleriniz olursa paniklemeyin. Sebebi bellidir; liderlerin grup konuşmalarıyla yükselen ülke tansiyonundan sizinki de nasibini almıştır. (Gani Yıldız)

*****


Danıştay Başkanı böyle söylerse

Geçen hafta gazete sütunları arasında kaybolduğunu gördüğüm bir haber vardı. Hiç tepki çekmedi. Hiçbir medya organında üzerinde durulmadı. Atladığım yazılar varsa benim hatamdır.

Danıştay Başkanı Hüseyin Karakullukçu TOBB ETÜ Üniversitesi’nde öğrencilerle bir sohbet toplantısı yapıyor. Öğrencilerin “telefon dinlemeleri” ile ilgili bir sorusuna Karakullukçu insanın küçük dilini yutturacak cinsten cevaplar veriyor.

Diyor ki “Benim de telefonlarım dinleniyor. Ama ben çok rahatım, çünkü herkesin telefonları dinleniyor.”

Sonra da devam ediyor: “Artık kapının önüne bir araç getiriyorlar, yatak odanıza kadar dinleniyor. Hepimiz rahatsızız bundan. Yasal değil, hukuki değil, geçerliliği de yok...”

Önce “acaba yanlış mı okudum?” diye düşündüm. Bir daha okudum. Hayır aynen bunlar yazılıydı. Haberi yapan arkadaşlara sordum, onlar da “Başkan tam da bunları söyledi” dediler.

Bugün telefonların dinlendiğinden hepimiz şüpheliyiz. Sokaktaki ayakkabı boyacısı bile “Abi telefonla konuşmuyorum ne olur ne olmaz” diyebiliyor. Bunların hiçbirinin kıymet-i harbisi yok denebilir. Ama bu sözleri söyleyen en yüksek yargı organlarından birinin başkanıysa durum değişir.

Çünkü onun bulunduğu makam, çoğu yasa dışı olduğu bilinen bu telefon dinlemelerinin olağan karşılanabileceği bir makam değildir.

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları