loading
close
SON DAKİKALAR

17 yaşındaki o velede bu yazıyı okutmak gerek

Can Ataklı
Tarih: 24.09.2023
Köşe: Günlük Yazılar
Kaynak: Can Ataklı - Korkusuz

Can Ataklı; Dünyanın öbür ucunda, çocuklara öğretilen Atatürk kendi ülkesinde üstü örtülmüş, yetkili yerlere gelen kişiler O’nu bu ülke gençliğine öğretmemek için her şeyi yapmışlardı.

HOŞUMA GİDEN ŞEYLER

17 yaşındaki o velede bu yazıyı okutmak gerek

Geçen haftanın en çok konuşulan konularından biri 17 yaşındaki bir İmam Hatipli çocuğun Atatürk’e karşı yaptığı akıl almaz hakaretti.

O çocuk önce gözaltına alındı sonra da tutuklandı.

Muhtemelen ilk duruşmasında tahliye edilecektir ama bir ceza alması da mutlaka gereklidir.

Bana göre sorun o veledin yaptığından çok bunu yapacak cesareti ve gücü nereden bulduğudur.

AKP iktidarının yarattığı bu “kindar ve gerici” iklim bunun gibi sayısız Türkiye, medeniyet, özgürlük ve Atatürk düşmanı yarattı.

İnsanın içini acıtan isyan ettiren budur.

Bugün sizlere uluslararası taşımacılık yapan bir gemide baş mühendis olarak çalışan bir kişinin 1971 yılından bugüne çeşitli ülkelerin limanlarında yaşadığı olayları sunmak istiyorum.

Bu mühendis dünyanın birçok ülkesinde karşılaştığı “Atatürk” ile ilgili anılarını toplamış.

Herkesin okuması gereken bu yazıyı öncelikle o İmam Hatipli velede de okutmak gerek.

Anlar mı bilemem ama dil uzattığı, çirkin hareketlerle aşağılamaya çalıştığı o büyük insanın dünyada nasıl tanındığını ve sevildiğini görür belki.

İşte o yazı:

Yıl 1971…

Fırat adlı gemiyle, Amerika’nın Philadelphia limanına 10 bin ton tütün götürmüştük.

Şehri dolaşmış gemiye dönüyorduk.

Yanımıza bir araba yaklaştı ve nereye gittiğimizi sordu.

Limana deyince bizi götürebileceğini söyledi. 3 arkadaş bindik ve geminin bordasına kadar getirdi.

Bu kibar Amerikalıyı ‘Türk kahvesi’ ikram etmek için gemiye davet ettim.

Zabitan salonuna geçtik. Kaptanımız da oradaydı.

Misafirimiz salonu inceledikten sonra; “Bu geminin Türk gemisi olduğunu söylediniz. Ancak, salonda Atatürk resmi yok” dedi ve hemen ilave etti; “Önce Atatürk’ün resmini koymalıydınız” deyip kahveyi içmeden gemiden ayrıldı.

Hepimiz şaşırıp kalmıştık.

Karşılaştığımız olaya bir anlam veremiyorduk.

Bu olayı çok düşündüm.

Sanırım bu kibar Amerikalı, varlık nedenimiz olan Atatürk’e kayıtsız kaldığımızı düşünmüş ve tavrımızı vefasızlık olarak değerlendirerek bizi protesto etmişti.

Karşılaştığımız bu sıra dışı olaya başka açıklama bulamamıştım…

Yıl 1985 …

İzmir’e yük getiren Yunan bandralı gemide baş mühendis mide kanaması geçirdiği için hastaneye kaldırılmış.

İşe davet ettikleri için görev aldım. Gemide tek Türk, baş mühendis olarak benim.

Bir sohbet esnasında, gemi kaptanı (adı Kosta’ydı) gümrükte fotoğraf makinesinin mühürlü kamaraya kilitlendiğini ve bu duruma çok üzüldüğünü söyledi.

“Makine yanında olsaydı ne yapacaktın?” diye sordum.

Oğlu istediği için, Kordon’daki Atatürk Anıtı’nın resmini çekeceğini söyledi. Şaşırmıştım.

“Atatürk size tarihinizin en büyük darbesini vuran komutandı, neden onun resmini çekmeyi düşünüyorsunuz” dedim.

Şu cevabı verdi;

“Biz, emperyalizmin emrinde haksız ve işgalci olarak Anadolu’ya geldik. Uçurumdan aşağı yuvarlanırken Atatürk sizi uçurumun kenarından alıp, özgür uluslar arasına modern bir ulus olarak kattı. Bunu yaparken, insanlık tarihine ezilen ulusların kurtuluşuna örnek olan, yeni bir deneyim kazandırdı. Onlara, özgürlükleri için mücadele ederlerse kazanacaklarını öğretti. Atatürk, bu nedenle bizim için de değerlidir”.

Bu cevap nedeniyle, etkisini hayatım boyunca taşıdığım bir duygu yoğunlaşması yaşamıştım…

Yıl 1988 …

Ekvador’un Guayaquil şehri.

Gemideki işim bitince, çevreyi tanımak için dolaşmaya çıktım.

Bir okula rastladım. Okulun girişindeki alanda 5 tane büst gördüm.

Birinci büst Simon Bolivar’a aitti.

İkincisi Che Guavera.

Üçüncüsü Fidel Castro,

Dördüncüsü Emiliyano Zapata.

Ve Beşinci büst Mustafa Kemal Atatürk’e aitti.

Büstleri inceleyip İspanyolca açıklamaları anlamaya çalışırken, öğretmen olduğunu düzgün İngilizcesi ile söyleyen bir kişi geldi.

Nereli olduğumu sordu.

Türk olduğumu söyleyince, içtenlikli bir ilgi gösterdi.

Atatürk hakkında konuşmaya başladık. Türk devrimi konusundaki bilgisi yüksekti.

Atatürk’ü, saygı duyduğu diğer 4 devrimciden ayrı tuttuğunu söyledi. “O yalnızca ülkesini kurtarıp modern bir ulus yaratmakla kalmadı, ezilen uluslara evrensel bir örnek yarattı. İnsanlık tarihinde hiçbir lider bunu başaramamıştır” dedi.

O an duyduğum övünç ve mutluluğu unutmam mümkün değildir.

YIL 1999 …

Hindistan’ın Visakapatman limanındayız.

Şehri dolaşırken büyük bir kitapçı dükkanına girdim.

Çocuklar için kısaltılmış İngilizce dünya klasikleri dizisi olduğunu gördüm. İncelediğim listede Atatürk’ün Hayatı ve Devrimleri’ isimli bir kitap bulunuyordu.

Listede olmasına rağmen raflarda yoktu.

Görevliyi buldum ve diğerleri ile bu kitabı istediğimi söyledim.

Görevli, okulların yeni açıldığı, ilginin fazla olması nedeniyle kitabın kalmadığını, ısmarladıklarını ve bir hafta sonra uğramamı söyledi.

Ertesi gün limandan hareket edeceğimiz için zamanım olmadığından bu kitabı alamadım.

Bir yandan bütün kitabevi benim olmuş gibi mutlu oldum, diğer yandan, derin bir acı ve üzüntü duydum.

Dünyanın öbür ucunda, çocuklara öğretilen Atatürk kendi ülkesinde üstü örtülmüş, yetkili yerlere gelen kişiler O’nu bu ülke gençliğine öğretmemek için her şeyi yapmışlardı.

Üzüntümün nedeni buydu…

Yıl 2003 …

Kamerun’un Douala Limanındayız.

Kütük kereste yüklenecek. Yükün sahibi, gemiye yüklemeye nezaret edecek bir kaptan göndermişti.

Kaptan Hırvattı.

Zabitan odasına geldiğinde, gelenin karşısına düşen duvardaki Atatürk resmini görünce duraladı.

Bir süre durduktan sonra resme doğru yürüdü.

Saygı ifade eden davranışlarla resmi nazikçe düzeltti ve hepimizin yüreğine bir ok gibi saplanan şu sözleri söyledi; “Siz bu insanı ve ideallerini anlayamadınız. Anlamış olsaydınız bugün Avrupa kapılarında sürünmez, Avrupalılar sizin kapılarınızda bekleşirlerdi.”

Yıl 2017 …

Bangladeşin Chittgong limanındayız.

Gemiden inmiş limanın çıkış kapısına doğru gidiyordum.

Takkeli, entari ya da şalvar giyimli, yaşlı birisi ile hafifçe çarpıştık.

Nedeni o olmamasına karşın özür diledi ve konuşmaya başladık.

Nereli olduğumu sordu. Türk olduğumu söyledim.

Hiç beklemediğim bir cevap verdi;

“Atatürk’ün çocuğusun yani” dedi. Heyecanlanmıştım.

Sohbeti sürdürdüm.

Birçok kimseye inanılmaz gelebilir ama bana şunları söyledi;

“En büyük Müslüman Atatürk’tür. Biz Bangaldeş olarak onun öğrettiği yoldan gittik ve özgürlüğümüze kavuştuk. Fakiriz ama onun yaptıklarını yaparsak fakirlikten de kurtulabiliriz. O sadece Türklerin değil tüm Doğu halkları için de büyük bir liderdir.”

ÇOK GÜLDÜM

Bu hafta üç fıkramız var

Bu Pazar için üç fıkra göndermiş Yıldırım Tuna.

Birlikte okuyalım:

Bardaki Afgan

Afgan’ın biri başında kirli bir sarık, üzerinde önü kapalı, bel ve göğüs kısmı kabarık cüppesiyle Amerika’da hayli kalabalık bir bara girmiş ve heyecanla barmene “Bana bir jambonlu sandviç bir de soğuk bir bira ver” demiş. Servisi yapan barmen “Sizin dininizde bunlar günah değil mi?” diye sormuş hayretle.“Evet, hayli günah” diye cevap vermiş Afgan barmenin tam arkasındaki saate dikkatle bakıp sandviçten bir ısırık, birasından iri bir yudum alarak “Ama bütün günahlarım 3 dakika 23 saniye sonra affedilmiş olacak..!”

Prostat muayenesi

Prostat kontrolü sırasında eldivenlerini takan teknisyen malum muayene başladıktan bir müddet sonra masada acıdan boncuk boncuk terleyen hastaya “Prosesin bu aşamasında şaşırmayın, erekte olmak son derece doğaldır.. Kontrol bitince normal haline döner” demiş “Ne erekte olması doktor? Canımla uğraşıyorum burada!” diye cevap vermiş adam.

“Hayır, ben o durumda olabilirim de, siz beni fark edip de telaş etmeyin diye söylüyorum!”

Aşçının sırrı

Amiral, gemilerinden birini ziyaret ederken kendisine çay ikramı yapılmış, çayın yanında gelen kurabiyelerin arasındaki el yapımı bisküvilerin üzerine basılı donanma armasını fark edince etkilenmiş ve aşçıyı çağırtıp bunu nasıl yaptığını öğrenmek istemiş.

“Bisküvileri fırına koymadan her birini çıplak göbeğime bağladığım donanma amblemli kemerimin tokasıyla eziyorum efendim” diye cevap vermiş aşçı..

Ama bu hiç hijyenik değil?” diye şaşırmış amiral bisküviyi eliyle tabağa geri bırakırken.

“Haklısınız efendim” diye cevap vermiş aşçı, “Bu durumda ortası delik şu susamlı çörekleri de yememenizi öneririm!”

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları