loading
close
SON DAKİKALAR

Hisarcıklıoğlu’na çok fazla vurmuşum

Can Ataklı
Tarih: 01.04.2020
Köşe: Günlük Yazılar
Kaynak: Can Ataklı - Korkusuz

Can Ataklı; Öğle saatlerinde yazılarımı yazıyordum ki iş insanı bir dostum aradı. “Sabah müthiştin yine ama Rifat’a (Hisarcıklıoğlu) çok fena vurdun. Halini bir bilsen onları söylemezdin” dedi. “Rifat bir dönem bağımsız bir iş adamı gibi davranmaya çalıştı. Ama tepesine öyle bir bindiler ki...

ÖNERİ

100 milyarlık fonun 31 milyarı ile üç aylık tüm elektrik, su ve doğalgaz faturaları ödenebiliyor

Bugün 1 Nisan.

Ama şaka yapmıyorum.

Çünkü iki gece önce tüm millete yapılan “şakanın” üstüne çıkmak pek mümkün değil.

Bütün dünya ülkeleri, kendi vatandaşları için nasıl bir fedakarlık yapacaklarını planlarken, AKP iktidarı dahiyane bir buluşla “halktan para isteme” yolunu seçti.

Koranayı engellemek için etkili önlem alınamadı, patronların vergi borçları ile ilgili bir iki adım atıldı, virüsün yayılmasını önlemek için de halka “Evde kal” çağrısı yapılabiliyor o kadar.

Ama halkın bir bölümü yine dışarıda, üstelik burun buruna geziniyor caddelerde, iş yerlerinde, banka önlerinde.

İktidar, herkesi birden “evde kalmaya” itemiyor çünkü böyle yapınca sorumluluk yüklenecek, evinde kalanların maddi kayıplarını gidermek zorunda kalacak.

Peki herkes için “çalışmaya ara verilse” ve “herkese bunun bedeli ödenecek olsa” bunun maliyeti ne kadar?

İlk günden beri “Devlet, insanların elektrik, doğalgaz ve su faturalarını üç aylığına ödemeli” diyorum.

Ayrıca “Herkes evinde otursun, asgari ücretin biraz üzeri de maaş gibi ödensin. İki ayımızı böyle geçirelim” önerisini de sürekli dile getiriyorum.

Erdoğan, hesapta 100 milyar liralık bir paket hazırladıklarını söyledikten sonra IBAN numaraları vererek, halktan “zor durumdakilere yardım için para” istedi.

Peki iktidarın kaçındığı maliyet ne kadar?

Hesabı çok kaba biçimde yaptım.

Önce elektrik faturalarına bakalım.

Ülkemizde 29 milyon 430 bin elektrik abonesi var.

İnternetteki bilgilere göre, abone başına düşen ortalama harcama aylık 90 lira.

Bu durumda tüm abonelerin faturasının ödenmesi halinde ortaya çıkan rakam 2 milyar 648 milyon 700 bin lira.

Bunun üç ay ödendiğini kabul edersek rakam 7 milyar 946 milyon 100 bin lira oluyor.

Gelelim suya.

Ülkemizde aşağı yukarı elektrik abonesi kadar da su abonesi var.

Yine internetteki hesaplamalardan, bir abonenin ortalama aylık su harcaması 100 lira dolayında.

Bu durumda toplam aylık fatura 2 milyar 943 milyon, üç aylık fatura ise 8 milyar 829 milyon lira tutuyor.

Doğalgaza gelince.

Şu anda toplam 14 milyon 162 bin doğal gaz abonesi var.

Ortalama tüketim ayda 350 lira olarak hesaplanmış. Tabii bu kış ayları için daha gerçekçi. Nisan ve mayıs aylarında bu ortalama rakam düşecektir mutlaka.

Ama en üst rakamdan alalım.

Doğalgaz faturası bir ay için 4 milyar 956 milyon lira, üç ay için 14 milyar 870 milyon lira tutuyor.

Şimdi gelin hepsini toplayalım.

Elektrik, su, doğalgaz faturalarının aylık toplamı 10 milyar 548 milyon 400 bin lira.

Bu faturaların üç aylık toplamı ise 31 milyar 645 milyon 200 bin lira.

Demek ki iktidarın ayırdığı 100 milyar liralık bütçenin sadece üçte biri, tüm halkın faturalarını ödüyor ve milyonlarca insan bir parça olsun rahatlıyor.

Gelelim herkesi evde tutmanın bir aylık bedeline.

İstatistiklere göre, ülkemizde toplam çalışan sayısı yaklaşık 14 milyon.

Bu 14 milyonun her birine çalışmadığı bir ay için 3 bin lira verilse 42 milyar lira yapıyor.

Bu para iki aylık dönem için ödenirse 84 milyar lira eder.

Şimdi bunun üzerine fatura bedeli olan 31 milyarı da ekleyince, toplam tutar 115 milyar ediyor.

Ayrılan bütçenin biraz üzeri.

Bugünkü kurdan bu parayı dolara çevirelim.

Bir dolar 6.5 TL. Bu durumda 100 milyar lira aşağı yukarı 15 milyar 300 milyon dolar eder.

Bu miktar, diğer ülkelerin korona için ayırdıkları bütçeden çok daha az.

Korona için AKP iktidarı bu kadar parayı gözden çıkaramadığı için insanlar sokaklarda geziniyor, virüsü yayıyor.

Ne diyeyim, bu kadar pratik bir çözüm yolu varken, yardım kampanyaları açmak bana çok tuhaf geliyor.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Bu haritanın bize anlattığı

Bu harita koronanın hangi bölgelerimizde hatta hangi şehirlerimizde daha etkili olduğunu gösteriyor aslında.

Ama bana göre bu harita kafamızı karıştıracağı gibi bizleri yanlış da yönlendirir.

Neden?

Çünkü; şu anda Türkiye’deki korona sayısı ve yaygınlığı ancak yapılan testlerden çıkan sonuçlara göre değerlendiriliyor.

Dikkat ederseniz, en büyük yoğunluk İstanbul’da.

Bazı bölgelerde sanki çok az gibi görünüyor.

İstanbul’da korona vakasının çok görünmesinin temel nedeni, burada çok fazla sayıda test yapılmış olmasından kaynaklanıyor.

Buna karşı, kırsal bölgelerde bu yoğunlukta korona yokmuş gibi gözüküyor.

Oysa Anadolu’da umreden dönen ve koronalı olduğu anlaşılan vatandaşlarımızın yaşadığı
köyler ya da mahalleler karantina altında.

Buralarda yaygın biçimde test yapılmadığı için hasta sayısı da belli değil. Bu nedenle aslında binlerce kişi karantina altında olmasına rağmen, bu durum istatistik haritasına tam yansımıyor.

Bunu “Korona sanılandan çok daha fazla yaygın” demek için yazmadım.

Haritada, sanki vaka sayısı yokmuş gibi görünen bölgelerde yaşayan vatandaşlarımızın da alarm halinde olmasını sağlamak zorunda olduğumuz için yazdım.

Bİ SORALIM BAKALIM

Toplanan yardımlar nerede kullanılacak?

Tüm Türkiye iki üç günde bir Erdoğan’ın ağzından çıkacak önlemlere kilitleniyor.

İlkinde THY bilet fiyatlarındaki KDV’nin yüzde 18’den bire indirilmesi, konut kredileri için peşinat oranının da yüzde 10’a çekilmesi önlem diye sunuldu.

Büyük hayal kırıklığı elbette.

İkincisinde sokağa çıkma yasağı dahil, daha sert önlemler bekleniyordu, şehirler arası yolculuğun sınırlanması kararı ile insanlar hayal kırıklığına uğradı.

Üçüncüsünde ise artık herkes çalışanlara, işleri bozulanlara bir destek beklerken bu kez önümüze IBAN numaraları kondu.

Dünyada şu an itibarıyla Korona ile mücadele için “halktan bağış toplamaya karar veren” tek hükümet bizde.

Belki diyeceksiniz ki “birçok ülkede yardım kampanyaları düzenleniyor.”

Çok haklısınız ama fark şu; O ülkelerde kimi sivil toplum kuruluşları, dini kurumlar, hayır kuruluşları yapıyor bunu.

Bir tek bizde bağış isteyen bizzat devlet .

Peki, diyelim ki “Yeni Türkiye” dedikleri anlayış bu.

O halde bağışlar başlarken iktidar paranın nerede toplanacağını, denetiminin kimde olacağını ve kime harcanacağını da açıklamak zorundadır.

Yardıma muhtaç tanımı çok geniştir.

Düne kadar iyi bir geliri olmayanlar için bu tanım kullanılabilirdi ama bugün itibarıyla milyonlarca çalışan, küçük esnaf, sigortasız gündelik iş yapanlar artık yardıma muhtaç durumdalar. İktidarlar, duygu sömürüsü yaparak sorun çözemezler.

Ama bizde olacak bu, çünkü kamuoyunu bu konuda bilgilendirmek görevini üstlenmiş olan medyanın yüzde 90’ı, sorunu değil, iktidarın büyük başarısını anlatacağı için halkın kandırılması da kolay olacaktır.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Madem “biz bize yetiyoruz” o halde…

Koronaya karşı etkili önlemler ve halkın rahatlatılmasını beklerken önümüze yardım sandığı kondu.

Buna “mendil” diyenler de var ya, neyse..

Benim artık hayal gücümü aşan durumlar yaşıyoruz.

Ciddi ciddi adamlar, aralarında birkaç da kadın var, bir araya geliyor, bazıları video konferans yoluyla katılıyor toplantıya.

Uzun saatler boyunca konuşuyorlar.

Zannediyorsunuz ki bunca insandan akıllı fikirli bir şeyler çıkacak.

Çıka çıka “Haydi bakalım millet, bizden size bir şey yok, pamuk eller cebe” kararı çıkıyor.

Bir büyük bağışlar için verilen banka hesap numarası var, bir de küçükler için SMS numaraları.

10 lira, 20 lira bağış yapacakları bankaya yönlendirmiyorlar, GSM operatörleri imdada yetişiyor.

Kimin aklına geldiyse bir de güzel olduğunu düşündükleri slogan bulmuşlar:

“Biz bize yeteriz.”

Ne güzel, madem biz bize yetiyoruz, o halde size ihtiyaç kalmadı demektir.

BUNU YAZMAK GEREK

Hisarcıklıoğlu’na çok fazla vurmuşum

Öğle saatlerinde yazılarımı yazıyordum ki iş insanı bir dostum aradı.

“Sabah müthiştin yine ama Rifat’a (Hisarcıklıoğlu) çok fena vurdun. Halini bir bilsen onları söylemezdin” dedi.

Tele1’deki konuşmamı söylüyor. Erdoğan’ın açtığı bağış kampanyasına TOBB’un 10 milyon lira ile katılmasını eleştirmiştim.

“Ayıp değil mi, Cumhurbaşkanı 7 maaşını bağışlıyor. Bu 287 bin lira eder. Erdoğan, yıllık maaş gelirinin yüzde 60’ından fazlasını bağışlarken, milyarlarca lira kazanan TOBB’cuların 10 milyonda kalmasının olamayacağını” söylemiştim.

İş insanı dostum, “Konuşman çok iyiydi de Rifat’ın durumu da çok kötü” dedi.

Sonra “Örneğin sor bakalım devlete hiç uçak almış mı?” dedi.

Ben şaşkınlık içinde soru bile soramadan “Yine sor bakalım helikopter de almış mı? Talimatla kaç yere bina yapmış, kimlere ne bağışlarda bulunmuş?” deyiverdi.

Ben de “Ama olmaz ki biraz daha açık konuş” deyince iş insanı dostum “Yok öyle” dedi ve devam etti; “Rifat bir dönem bağımsız bir iş adamı gibi davranmaya çalıştı. Ama tepesine öyle bir bindiler ki, şimdi ne yapacağını bilemez halde, sürekli alttan almak, emirleri yerine getirmek durumunda.”

Şaştım kaldım ki, ne kaldım.

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları