loading
close
SON DAKİKALAR

Yargıtay Başkanı, iktidara “Aman dikkat” demek mi istedi?

Can Ataklı
Tarih: 19.12.2022
Köşe: Günlük Yazılar
Kaynak: Can Ataklı - Korkusuz

Can Ataklı; “Bir şahıs” dediğiniz, 16 milyon İstanbullunun seçilmiş başkanı.

ANALİZ

“Bir şahıs” dediğiniz, 16 milyon İstanbullunun seçilmiş başkanı

Erdoğan’ın dilinin kemiği yok.

Demokrasi pek umurunda değil.

Hukuku zaten takmadığını defalarca dile getirdi.

Özgürlüklere sadece kendi taraftarları için razı.

Siyaseten daha etik davranma gibi bir derdi yok.

Kural dışına çıkmanın, olmadık şeyler yapmanın, herkese hakaret etmenin, sürekli güç göstermenin kendisine prim yaptığına inanıyor.

Sadece küçük bir örnek bile yeter sanırım;

Bir tarihte Anayasa Mahkemesi’nin verdiği bir kararı “beğenmediğini” belirterek “Ben bu karara uymam, bunlar ne derse desin” demişti.

Oysa şimdi konu İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı hakkında verilen mahkeme kararına gelince “Mahkeme kararlarını beğenmeyebilirsiniz ama bunu tanımama gibi bir hakkınız yok” diyebiliyor.

Üstelik söylediği birbiri ile taban tabana zıt açıklama ve davranışlar ortaya serildiğinde en küçük bir geri adım atmıyor.

“Pardon” demiyor.

“Yanlış olmuş” demiyor.

“Ben bunu böyle biliyordum, meğer değilmiş” demiyor.

Ve en önemlisi asla özür dilemiyor.

Bunları yapmanın karakterini çizeceğine inanıyor sanıyorum.

Erdoğan, İBB Başkanı’na verilen cezayı yerinde bulduğunu söylerken “Son günlerde” diyor “Mahkeme kararı üzerinde kopartılan fırtınanın gerisinde faşist zihniyet var. Konu bir şahsın, hakimlere hakaret ettiği iddiasıyla aldığı mahkumiyet kararından ibaret” diye de ekliyor.

Galiba “bir şahıs” diyerek koca İstanbul’un seçilmiş belediye başkanını takmadığını, küçümsediğini ima etmek istiyor.

En azından hoş değil.

Siyasi nezakete aykırı.

Etik olarak da iyi değil.

Sonra da “Aslında bunun ne şahsımla ne milletimizle alakası yok” dedikten sonra devam ediyor “Ortada ne siyasi tartışma ne fikir kavgası ne hizmet mücadelesi mevcut. Mahkeme kararının açıklamasın ardından söyleyenlere baktığımızda bir yandan gülüyor bir yandan üzülüyoruz.

Anayasanın 138. maddesine göre hakimler görevlerini bağımsız olarak yaparlar. Ben söylemiyorum. Her zaman söylediğimiz gibi mahkemelerin verdiği her kararı beğenmek mecburiyetinde değiliz. Bizim de eleştirdiğimiz mahkeme kararı olmuştur ama bu kimseye hakimlere hakaret etmek mahkeme kararlarını tanımama hakkı vermez.”

Cümleye “Bir şahsın mahkumiyeti” diye başladıktan sonra “Yargı kararlarına saygı duymak gerek” sözlerinin bir anlamı kalmıyor.

Zaten bu cümlelerle yargıya nasıl baskı yapıldığını bir anlamda itiraf etmiş gibi oluyor.

Eski örnekleri biliyoruz.

Erdoğan bir yargı kararı ile ilgili görüş belirttiği zaman, nasıl oluyorsa oluyor yargı da bir süre sonra tam da Erdoğan’ın işaret ettiği gibi karar alıyor.

Kavala’da gördük bunu.

Demirtaş davası da öyle, “Biz Avrupa İnsan Hakları mahkemesine mi bakacağız, kendi yargımızın en kısa sürede gerekeni yapacaktır” dedi; 40 gün içinde istinaf mahkemesi, Demirtaş’ın cezasını onayladı.

Rahip Brunson ve Deniz Yücel olayları da herhalde unutulmadı.

Bu nedenle İmamoğlu hakkındaki açıklamalarından sonra istinaf ve yargıtay aşamalarının çok hızlanması kimseyi şaşırtmamalıdır.

Kimi hukukçular, elbette hukukun gereği olarak istinaf mahkemesinin onay sürecinin bir yılı aşacağını söylüyor.

Ama bu normal, demokratik bir hukuk ülkesi için geçerli.

Türkiye’de yaşadığımızı unutmayalım.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Bu sanki bir “aşağılama” fotoğrafı

Özel kuvvetlerde uzun yıllar başarılı görevler yapmış olan emekli Albay Levent Göktaş’ın adı beklenmedik bir anda Hablemitoğlu suikastına karışmıştı biliyorsunuz.

Göktaş, 2002 yılında Ankara’daki evinin önünde uğradığı suikast sonucu yaşamını yitiren Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu ile ilgili soruşturma kapsamında hakkında gözaltı kararı çıkarılması üzerine firar etmişti. Göktaş, Bulgaristan’da yakalanarak tutuklanmıştı.

Türkiye’nin iade talebi üzerine olumlu karar veren Bulgaristan makamları önceki gün Levent Göktaş’ı Türkiye’ye iade etti.

Bu iade sırasında dikkatimi en çok medyaya servis edilen bir fotoğraf çekti.

Sizin de gördüğünüz bu fotoğrafta emekli Albay Levent Göktaş iki polisin arasında elleri kelepçeli olarak görünüyor.

“Ne var bunda?” diyeceksiniz.

Yok bir şey tabii de Göktaş’ın tutuklanma anında yanında olan o iki polisin çok uzun boylu ve yapılı kişilerden seçilmesi bana biraz imalı geldi.

Levent Göktaş öyle uzun boylu biri değil, 1.70 boyunda.

Ama yanındaki polisler en az 1.90’lık.

Özel seçilmişler gibi geldi bana.

Arada ufacık kalan Göktaş sanki aşağılanmak istenmiş.

Ayrıca sanki emniyet, hayli gösterişli polisleri fotoğraf için seçerek “Bize özel kuvvet falan sökmez” demek istemiş.

ŞAKA GİBİ

Günün en komik haberi

Ciddi araştırmacılardan Can Selçuki, “İmamoğlu kararı hakkında kamuoyu ne düşünüyor, kararı adil buluyor mu?” konulu bir araştırma yapmış.

Çıkan sonuçlara göre AKP ve MHP’lilerin bile yarıdan fazlası “Hayır bu karar adil bir karar değil” cevabını vermiş kamuoyu.

Bu, şunu gösteriyor: İktidardan ya da muhalefetten yana olmasının bir önemi yok, kamuoyunun ezici bir çoğunluğu yargıya güvenmiyor, yargının baskı altında olduğunu ve talimatla iş yaptığını düşünüyor.

Ama buna rağmen AKP Sözcüsü Ömer Çelik bakın şu cümleleri hiç çekinmeden ve yüzü kızarmadan söyleyebiliyor.

“Cumhurbaşkanı Erdoğan’la ve AK Parti’nin adını siyasi yasakçılıkla yan yana yazılamaz. Kurulduğumuz günden bugüne kadar bütün dünyanın gözü önünde en şeffaf demokratik yarışlara girerek en güçlü siyasi sonuçları almış siyasi hareketiz. Biz sandığın üstünlüğüne demokrasiye inanan sandığın milli iradenin namusu olduğuna inanan bir siyasi hareketiz. Dolayısıyla kendi aralarında yürüttükleri adaylık tartışmaları bizi ilgilendirmiyor.”

Şimdi Can Selçuki’ye diyorum ki “Kamuoyuna bu cümleyi okuyun ve inanıp inanmadıklarını sorun.”

Gerçi sormaya bile gerek yok, soru zaten sorulmuş ve cevabı alınmış bile.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Yargıtay Başkanı, iktidara “Aman dikkat” demek mi istedi?

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun aldığı “siyasi yasak” cezası bütün yönleriyle tartışılırken konuya YSK Başkanı da müdahil oldu.

YSK Başkanı Muharrem Akkaya “Ceza alan bir aday yarıştan çekilmez ve seçimi kazanırsa mazbata alamaz ama seçimler 45 gün sonra yenilenir” dedi.

Röportajı yapan Kübra Par’ı kutlarım, ama minik bir kuşkumu da dile getirmek istiyorum.

YSK başkanları medyaya pek kolay konuşmaz.

Örneğin İmamoğlu davası ile ilgili dava sürecinde ne YSK Başkanı ne de üyeler ve asıl şikayetçi olan eski başkan medyaya hiç konuşmadı.

Benim bildiğim kaç görüşme başvurusu var, ama hiçbirini kabul etmediler.

Oysa yeni Başkan Muharrem Akkaya, üstelik en kritik anda bir gazetecinin sorularına cevap verdi.

Bununla da yetinmedi, röportajdaki bir bölümü düzeltmek üzere bir başka gazeteciye de konuştu.

O zaman insan kuşkulanıyor.

YSK Başkanı, acaba iktidara bir uyarı mesajı mı gönderdi?

Başkan Akkaya, “Sakın atlamayın, İmamoğlu aday olur ve seçimi kazanırsa ondan sonra gelecek mahkeme kararı dönem sonuna kadar uygulanmaz, yani İmamoğlu cumhurbaşkanı olarak görev yapar, bu nedenle yasak kararını çıkartacaksanız bunu mutlaka seçimden önce halledin” demek mi istedi?

Bu çok saçma bir soru ama Türkiye’de ve hele AKP iktidarı hüküm sürerken bunların akla gelmesi o kadar da zor olmuyor.

ÖNERİ

Artık 6’lı masa denmese

Bir okurumdan gelen mesaj benim düşüncemi de biraz değiştirdi.

6 muhalefet partisinin birlikteliği medyada ve tabii dolayısıyla kamuoyunda “6’lı masa” olarak anılıyor.

Oysa liderler kendilerine “Millet İttifakı” diyorlar.

Muhalefet ise HDP’yi gizli ortak gibi sunarak “6 artı 1” eleştirisinde bulunuyor.

Okurum şöyle demiş; “Üstadım, bunu CHP üst yönetimine de yazdım. Artık bıraksınlar şu altılı masa laflarını, 5 olur, bazen 7 olur, 8 olur. Doğru bir ad bulsunlar. İşte önerim. Demokrasi ve Adalet Masası. Kısaltması da güzel (DAM) halkın, tüm demokrasi güçlerinin gerçek bir DAM’a gereksinimi yok mu?”

Bilemem, benden iletmesi.

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları