loading
close
SON DAKİKALAR

Vergi cenneti kredisi

Çiğdem Toker
Tarih: 15.01.2021
Kaynak: Sözcü

Çiğdem Toker: Bazı haberleri bir defa yazıp geçmek yetmez. Bu ölçekte bir kredinin, verildiği tarihte kamu bankası olan banka tarafından “vergi cenneti” şirketine kullandırılması kamu kaynaklarını ve gelir dağılımını yakından ilgilendiriyor.

Ziraat Bankası'nın, “vergi cenneti” diye isimlendirilen ülkelerden biri olan Virgin Adası'nda kurulmuş şirkete 1.6 milyar dolar kredi kullandırdığı Sayıştay raporuyla ortaya çıktı. Daha doğrusu Erdoğan Süzer imzasıyla ilk defa Sözcü'de yer aldı.

Bazı haberleri bir defa yazıp geçmek yetmez. Bu ölçekte bir kredinin, verildiği tarihte kamu bankası olan banka tarafından “vergi cenneti” şirketine kullandırılması kamu kaynaklarını ve gelir dağılımını yakından ilgilendiriyor.

Tam da bu nedenle daha sık ve geniş ölçekli tartışılmayı hak ediyor.

Büyük kredinin kısa öyküsü Sayıştay raporuna göre şöyle: 1.6 milyar dolar tutarındaki kredi 2014'te tahsis edilip aktarıldı. 3 yıl ödemesiz 10 yıl vadeliydi. 2017 Temmuz'unda ödemesiz dönem sona erdi ama ilk taksit ödenmedi. Bir yıl ertelemeye gidildi. Rapora göre gecikmiş son 3 yıllık anapara taksidi ile faizleri tutarı toplamı 726.5 milyon dolar düzeyine çıktı. Mayıs 2020 itibarıyla kredi anapara ve faiz ödemelerinde 654 gün vadesi geçmiş ödenmesi gereken tutar bulunuyordu.

ZİRAAT İLE TURKCELL NE DEDİ?

Tartışma yaygınlaşınca Ziraat Bankası açıklama yaptı. Kredinin Çukurova Grubu'na, Turkcell İletişim A.Ş.'deki dolaylı hissedarlığı nedeniyle, Türk ortaklığının sürebilmesi için verildiğini, bu sayede Turkcell'in çoğunluk hisselerinin Türkiye Varlık Fonu'nda (TVF) kaldığını açıkladı (Anımsatma: TVF, geçen sene Turkcell'in yüzde 26.2 oranıyla hakim hissedarı oldu.)

Bir açıklama da Turkcell İletişim Hizmetleri A.Ş.'den geldi. Ama metindeki “Söz konusu kredi şirketimiz tarafından kullanılmamış olup, ilgili kredi sözleşmesine doğrudan ya da dolaylı şekilde taraflığımız bulunmamaktadır” ifadesi kafa karıştırdı.

EKİM 2020'DE ÖDENDİYSE

Ziraat Bankası “kredinin Ekim 2020'de tahsil edildiğini” açıkladı. CHP Parti Sözcüsü Faik Öztrak'ın dün Hazine ve Maliye Bakanı Lütfü Elvan'ın yanıtlaması istemiyle TBMM'de verdiği soru önergesi bu önemli bilgiyle ilgili kilit soru ve tespitler içeriyor.

İlk kilit soru: Eğer kredi Ekim 2020'de ödendiyse, Ziraat Bankası'nın teminat olarak aldığı yüzde 13.77'lik hisse nerede?

Öztrak “Krediyi tahsil ettik” diye işaret edilen Ekim 2020'nin, TVF'nin Turkcell'deki hakim hissedarlık tarihi olduğuna dikkat çekiyor:

“TVF, İsveçli Telia şirketine ait yüzde 24'lük payı 530 milyon dolara satın alarak hâkim ortak konumuna gelmiştir. Dolayısıyla TVF, Ziraat Bankası teminatında bulunan yüzde 13.77'lik payı, kredi borcuna mukabil devir almamış görünmektedir.”

İkinci kilit soru: Ziraat Bankası ve Turkcell tarafından yapılan açıklamalarda uyumsuzluk mevcut. Nereden kaynaklanıyor?

Üçüncü kilit soru: İsveçli eski ortak yüzde 24'lük payını TVF'ye 530 milyon dolara satarken, Ziraat Bankası 1.6 milyar dolarlık kredi için şirketin yüzde 13.77'lik payını teminata aldı. Hisselerin satış ve teminatlanmasında çok farklı değerlemeler yapıldığı anlaşılıyor. Neden?

Dördüncü kilit soru: Hüseyin Aydın 2011 yılından bu yana Ziraat Bankası Genel Müdürü. Aynı zamanda TVF Yönetim Kurulu Üyesi. Aynı zamanda 2019'dan bu yana da Turkcell Yönetim Kurulu Üyesi.

Kredi borcu kapatıldıysa Sayın Hüseyin Aydın'ın Turkcell'deki Yönetim Kurulu Üyesi görevi neden sürüyor?

Beşinci kilit soru: Ziraat Bankası açıklamasında “kredi verilirken, çok uluslu ortaklık yapısına sahip şirketin, çeşitli ülkelerle devam eden karmaşık dava süreçlerinin çözülmesiyle krediyi geri ödemesi için gerekli akışın sağlanabileceğinin öngörüldüğü” ifade edildi.

2014'te, 2020'deki bir işlem için böyle bir öngörüde nasıl bulunabildi?

Bu soruların yanıtları hepimizi ilgilendiriyor.

Covid-19'a meslek hastalığı yasası var!
Covid-19 nedeniyle yaşamını yitiren sağlık çalışanı sayısı 300'ün üzerine çıktı. Doktorlar başta olmak üzere, hemşire, ebe, teknisyen, sağlık memuru gibi sağlık sektöründeki diğer meslek grupları ve çalışanlar pandemiden ağır biçimde etkileniyor. Aşı uygulamasındaki aksaklıklara bakılırsa, bu kayıpların sona ereceğine dair bir ümit görünmüyor.

Türk Tabipleri Birliği'nin (TTB) geçen aralık sonunda yaptığı açıklamaya göre, Covid-19 dolayısıyla yaşamını yitiren sağlık çalışanlarının sayısı 302'ydi.  En fazla ölüm olayları İstanbul, Ankara, İzmir ve Diyarbakır'da yaşanıyor.

“İLLİYET BAĞI”NI KANITLAYIN

Verilen bütün sözlere rağmen Covid-19 meslek hastalığı olarak kabul edilmiyor. Meslek hastalığı sayılsa, vefat eden sağlık çalışanlarının yakınlarına dul  ve yetim aylığı bağlanabilecek. Devlet, doktor yakınlarından Covid nedeniyle öldüğünü kanıtlamalarını istiyor. Acılı ailelerin, “illiyet bağı” adı altında bir belge ve ispat yükü altına girmesi gerekiyor.

Konuya ilişkin yazımın ardından, uzun yıllar Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü görevinden bulunmuş Özcal Korkmaz'dan mesaj aldım. Korkmaz önemli bir hatırlatma yaptı: Emekli Sandığı'nın tüzel kişiliğine son verilmiş olsa bile çıkarılan yasalardaki geçiş maddeleriyle, görev maluliyeti  kabul edilmiş durumda. Dolayısıyla, Covid-19'un meslek hastalığı sayılması için yeni bir yasa çıkarmaya hiç gerek yok.

GEÇİŞ HÜKÜMLERİ YÜRÜRLÜKTE

Korkmaz'ın verdiği bilgilere göre, Covid-19'un neden ve nasıl meslek hastalığı sayılması gerektiğinin sağlam bir hukuksal zemini var. Yürürlükteki yasalara göre o hukuksal dayanak şöyle:

– 2006 yılında Sosyal Güvenlik Kurumu kurulurken Emekli Sandığı Kanunu'nun bazı maddelerini yürürlükten kaldırdı. Emekli Sandığı'nın tüzel kişiliğine son verildi. Kaldırılan maddeler arasında “vazife malullüklerinin tespiti” de vardı.

– Aynı yıl çıkarılan Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu, tüzel kişiliği sona erdirilen Emekli Sandığı Kanunu'yla ilgili geçiş hükümlerine yer verdi. 2008'de yürürlüğe giren 4. Madde tam da bu konuyla ilgili:

“Bu kanunda aksine bir hüküm bulunmadığı takdirde iştirakçi iken, bu kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibari ile bu kanunun 4.maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamına alınanlar, bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce 5434 Sayılı Kanun hükümlerine tabi olarak çalışmış olup bu kanunun 4/c maddesine tabi olarak yeniden çalışmaya başlayanlar ile bunların dul ve yetimleri hakkında bu kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434 Sayılı Kanun hükümlerine göre işlem yapılır. (Dördüncü fıkra)

– 5434 Sayılı Kanun'a göre iştirakçi olup bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra bu kanunun 4. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendine tabi olarak çalışmaya başlayanlardan vazife malüllüğü kapsamına girenler hakkında bu kanunun 47. maddesinin birinci fıkrasına göre işlem yapılır.(Üçüncü fıkra)

“VEFAT VAZİFEDEN DOĞMUŞTUR”

Korkmaz, bu mevzuata göre yasanın yürürlüğe girdiği tarihten sonra iştirakçi olanların 7/1 maddesine göre “vazife malülü” sayılması gerektiğini belirterek, “Zira, vefat, sağlık çalışanlarının vazifelerini yaptıkları sırada vazifelerinden doğmuştur” diyor.

Yasa hükümlerinin herkese, yani bu konuyla ilgili olarak bütün sigortalılara eşit uygulanması gerektiğini vurgulayan Korkmaz, şu değerlendirmeyi yaptı:

“4.maddenin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentleri kapsamında sigortalı olup hayatını kaybeden sağlık çalışanlarımızın hak sahiplerine 5510 Sayılı Kanun'un 25 ila 27. maddeleri uyarınca aylık bağlanması gerekir. Zira, bu kapsamda sigortalı olanların da meslek hastalığından hayatlarını kaybettikleri açıktır. Kanun hükümlerinin bütün sigortalılar için eşit uygulanması gerekir.”

Okurlara karmaşık gelebilir ama Covid-19 nedeniyle yaşamını yitiren sağlık çalışanlarının yakınlarına karşı kanunun gereğini yapmak devletin bir ödevi. O da şu: SGK'nın, görev malüllüğü ile ilgili açık hükümler karşısında, vefat eden sağlık çalışanlarının dul ve yetimlerine vazife malüllüğü veya malüllük aylığını bağlaması gerekiyor.

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları