Yeni anayasa ve eriyen ücretler
Çiğdem Toker; AKP’nin 12 yıl sonra bugün, yeni anayasa komisyonunu kendi kendine kurması rejimin karakterine uygun. Ancak bu, Cumhur İttifakı’nın ihtiyacıyla, toplumun temel ihtiyacının aynı olduğu anlamına gelmiyor...

Yeni anayasa çalışması, iktidar partisi AKP’nin bir numaralı gündemine dönüşürken, ana muhalefet partisi CHP, İBB’nin tutuklu başkanı İmamoğlu’nun merkezde olduğu hukuksuzlukları, miting miting gündemde tutmaya ek olarak asgari ücret artışını öne çıkarıyor.
Bu olumlu bir gelişme. AKP, asgari ücret artışında gönülsüz olduğu için değil sadece. Yeni Anayasa’nın temel ihtiyaç olmadığını, yiyecek ekmek bulamayan, ekmek bulanın yanına peynir alamadığı milyonların bir numaralı talebinin ekonomik koşulların düzeltilmesi olduğu gerçeğini toplumsal tabanda yaygınlaştırmak için asıl.
Türkiye’nin temel ihtiyacı yeni bir anayasa ise iktidarın beğenmediği şu mevcut Anayasa’daki tamamı bağlayıcı olan hükümlerine neden uymadığını durmaksızın sormak, sorgulamak için de.
14 yıl önce ne oldu?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın parti nezdinde kurduğu Anayasa Komisyonu açıklaması ardından dün de Komisyon’u oluşturan 11 kişi açıklanınca, tam 14 yıl öncesine gittim.
Yaşı yeten vatandaşlar ile o günlerde de gazetecilik yapanlar hatırlar. Dönemin TBMM’sinde grubu olan dört partinin eşit üye vermesiyle oluşan Anayasa Uzlaşma Komisyonu iki yılı aşkın bir süre çalıştıktan sonra uzlaşamadan dağılmıştı. Tabii ki bazı fasıllar ile maddelerde değişiklik konusu kayda geçirildi ama bir işe yaramadı. Uzlaşmazlıkta, AKP’nin başkanlık sisteminde ısrarı ve muhalefetin buna itirazı kadar kadar, Anayasa’nın değiştirilmesi teklif edilemeyecek ilk dört maddesinin tartışmaya açılması da etkili oldu.
Köprülerin altından
Ve elbette 2013’ten bu yana köprülerin altından çok su aktı. Gezi Parkı eylemleri, altı ay sonra 17-25 Aralık operasyonları geçti, (TBMM’de buna dair fezlekeler okunmadı, yayın yasağı geldi), Başbakan Erdoğan 2014’te Cumhurbaşkanı seçildi. 7 Haziran 2015 seçimlerinde AKP tek başına iktidar olma yeterliğini kaybetti. CHP zaman ve enerji kaybederken AKP’nin güç topladığı istikşafi görüşmelerin ardından, benzeri görülmemiş biçimde seçimler tekrarlandı… Arada geçen beş kaotik ayda meydana gelen terör saldırılarında güvenlik güçleri şehit olurken yüzlerce vatandaş hayatını kaybetti, ertesi yıl FETÖ’nün, 15 Temmuz darbe girişimi gerçekleşti, bastırıldı. 251 kişi şehit oldu. OHAL ilan edildi. OHAL sürerken, 2017’de şaibeli referandum yapıldı. 2,5 milyon mühürsüz zarfın geçerli sayıldığı referandum sonucu Türkiye’nin rejimini yönünü değiştirecek 2018 seçimleri ardından parlamenter sistem sona erdirilerek, partili Cumhurbaşkanlığı sistemine geçildi. AKP, 2011’deki gibi TBMM nezdinde bir Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na ihtiyaç duymaksızın, şaibeli bir referandum sonucu- Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi adlı eşi benzeri görülmemiş Türk tipi başkanlık rejimini getirdi.
Neticede, sonrasında bir “masa kurulacağı” konuşulsa dahi, AKP’nin 12 yıl sonra bugün, yeni anayasa komisyonunu kendi kendine kurması rejimin karakterine uygun.
Ancak bu, yukarıda belirttiğimiz gibi Cumhur İttifakı’nın ihtiyacıyla, toplumun temel ihtiyacının aynı olduğu anlamına gelmiyor, Türkiye’nin temel sorununun yoksulluk olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Bilakis, yeni Anayasa tartışması fiili olarak temel sorunların tartışılması ve görünür olmasının önünde iktidarın bağlı medyası gücüyle de bir perde görevi görüyor.
TÜİK’e enflasyon verisi davası
O kadar ki, milyonlarca çalışanın hayatını doğrudan ilgilendiren enflasyon konusuyla ilgili kritik bir dava, yeni Anayasa tartışmasının gölgesinde kalma riski içeriyor. DİSK’in üç yıldır sürdürdüğü TÜİK’in madde fiyat listesini açıklamaktan vazgeçmesine dair hukuk mücadelesinde dün önemli bir duruşma gerçekleşti. Resmi enflasyon karşısında sürekli gelir kaybına uğrayan çalışanlar ve emekliler için büyük önem taşıyan bu dava, enflasyon hesabını tartışmalı hale getiren veri karartmasıyla ilgili.
TÜİK’e karşı açtığı davayı daha önce kazanan DİSK; TÜİK’in yargı kararını uygulamaması nedeniyle yeniden dava açmıştı. Herkes için bağlayıcı olan yargı kararlarına uyulmaması nedeniyle açılan bu dava, mevcut Anayasa’nın ne kadar bağlayıcı hissedildiğiyle ilgili olarak da çarpıcı bir örnek olsa gerek.
Yeni Anayasanın bir zorunluluk olduğunu, kendi taleplerini toplumsal bir talep gibi gösterenlere ısrarla, neden mevcut Anayasa’ya uyulmadığının her platformda sorulması ve cevabının beklenmesi gerekiyor.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları