loading
close
SON DAKİKALAR

Bizim kız çıkmış

Mehveş Evin
Tarih: 08.08.2012

Mehveş Evin yazdı, Hattın ucundaki kişi, Sevil Sevimli’nin babası Erdoğan Bey...

Telefondaki ses, bu defa heyecandan tizleşmiş, “Mehveş Hanım, siz çarşamba Eskişehir’e gitmeyin ” diyor.

Hayrola dememe kalmadan sevinçle haykırıyor: “Bizim kız çıkmış , bizim kız çıkmış!”

Hattın ucundaki kişi, Sevil Sevimli’nin  babası Erdoğan Bey... Haftalardır hem Fransa’da bulunan babayla, hem de Eskişehir’de nöbet tutan anne Sevim Hanım’la konuşuyordum. Bir yandan da Sevil’le görüşmek için savcılıktan izin bekliyordum.

O izin gelmedi ; neden gelmediğini açıklama zahmetine de kimse katlanmadı! “Cezaevinde görüş izni almak için ne yapmalıyım?” diye sorduğum tecrübeli kişilerden de “Hiç belli olmaz. Bazen tutuklunun sizinle görüşmek istemediğini  söylerler, bazen aylarca oyalayabilirler” cevabını aldım. Burası Türkiye’ydi, kimin neye ve neden izin vereceği  ya da yasaklayacağı belli olmazdı...

Fakat bunların önemi yok artık. Çünkü Sevil serbest . Peki ya diğerleri?

Kaldı 2.819

Sevil Sevimli, bu ülkedeki tutuklu 2.824 öğrenciden  biriydi. Onunla birlikte beş arkadaşı daha tahliye olduğuna göre, bu rakam 2.819’e indi  şimdilik...

Sevil ve arkadaşları, “yasadışı örgüt üyesi olmak  ve propaganda yapmak” suçlamasıyla 10 Mayıs’ta hapse atıldı. Sevil’in “örgüt üyeliğiyle” suçlandığı eylemler, gülünçtü:

“Damında Şahan Güler Zere” isimli belgesele ve İstanbul’da düzenlenen Grup Yorum konserine katılmak, bu amaçla bilet satmak; “Parasız Eğitim İstiyoruz” ibareli afiş asmak ile dernek pikniğine gitmek!

Sevil gibi belki yüzlerce öğrenci, benzer suçlamalarla dört duvar arasına kondu. Ancak Sevil’in bir farkı vardı, Fransız vatandaşıydı. Türkiye’ye Erasmus değişim programıyla gelmesi, hapse atılmasına engel teşkil etmedi.

Ama belki de bu apar topar tahliyede etkili oldu.

Zira Fransız medyasına da yansıyan Sevil davası, AB parlamenterlerine kadar ulaştı. Sevil tahliye edilmeseydi, muhtemelen Türkiye’nin başını ağrıtan kabarık “insan hakları ihlalleri” listesine eklenecekti.

Ya içeridekiler?

Son dönemde tahliye edilenlere baktığımızda kamuoyunda tartışma yaratan ve en çok da uluslararası platforma taşınabilen davalarda çoğu ismin, en doğal hakları olan “tutuksuz yargılanma”dan yararlanabildiğini görüyoruz.
Tıpkı 90’larda olduğu gibi, “yurtdışından eleştiri” gelmediği takdirde insan hakkıymış, anayasal hakmış, bunlar fasa fiso sayılıyor.

Tahliyelere seviniyoruz. Ama tahliye edilenler, her gün, her saniye korkunç bir burukluk yaşıyor. Çünkü Sevil’in söylediği gibi, “İçeride yüzlerce tutuklu arkadaş var”ken sevinmek bile yarım.

İster adı Sevil olsun, ister Büşra... İster Nedim olsun, ister Ahmet... Tahliye olsalar da yaşadıklarının acısı, hiçbir zaman hayatlarından silinmeyecek. Akılları, kendi durumlarından farklı olmayan “içerdekiler”de olduğu müddetçe özgür olmanın mutluluğunu yaşayamayacaklar.

Bizlere düşen, unutmamak: Çok sayıda (!) çakmak bulundurmaktan, parasız eğitim istemekten, konsere veya eyleme katılmaktan, sendikacılıktan, fikirlerini ifade etmekten, yazmaktan dolayı binlerce insan tutuklu.
Şiddetle hiçbir ilgisi olmayan eylemlere dayanarak, üstelik yargılamadan insanları hapse atmak, ancak baskı rejimlerinde, üçüncü dünya ülkelerinde mümkün olabilir. Ne olur isimlerini bilmediğimiz, seslerini duyuramayan binlerce gencecik insanın haklarını unutmayalım. Kızlar da çıksın, oğlanlar da...
 
BAŞBUĞ İNANDI MI?

-  Başbakan Erdoğan, iki gün önce “İlker Paşamıza yapılan yaklaşımları çirkin buluyorum” dedi ve TSK mensuplarının tutuksuz yargılanması gerektiğini söyledi.

-  Tutuklu Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ ise “Başbakan’ın hakkımdaki samimi ve gerçekçi değerlendirmeleri için teşekkür ederim” açıklamasını yaptı.

-  Erdoğan madem böyle düşünüyordu, neden sekiz aydır tutuklu olan Başbuğ için bunca zaman sustu? Acaba Başbuğ, Erdoğan’ın samimiyetine inandı mı?

-  CHP milletvekili Ali Rıza Öztürk, konuyla ilgili olarak TBMM’ye verdiği soru önergesinde “Şayet İlker Başbuğ’un tutuksuz yargılanmasını çok istiyorsanız; MİT  Müsteşarı Hakan Fidan için gösterdiğiniz çabayı, Başbuğ için neden göstermiyorsunuz?” diye soruyor. Haksız mı?
 
TÜRKLER VE OLİMPİYATLAR

Soru: Türkiye’de Olimpiyatlar düzenlense, seyirciyi en çok ne zorlardı?

a) Başka ülkelerin sporcularını yuhlayamamak, küfredememek;

b) Metrobüs bağlantısı 5 km uzakta olduğundan Olimpiyat alanına ulaşamamak;

c)  Halter, güreş, boks ve maçlardan başka spor dallarını takip etmek;

d) Hepsi.

Milliyet/Mehveş Evin

 

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları