loading
close
SON DAKİKALAR

Canın Cehenneme Diyen Şehirler

Mehveş Evin
Tarih: 31.03.2012

Hayatını Manchester-Cape Town arasında sürdüren, işi nedeniyle gerçek bir 'dünya vatandaşı' olan bir dostum, birkaç günlüğüne İstanbul’daydı...

Hayatını Manchester-Cape Town arasında sürdüren, işi nedeniyle gerçek bir “dünya vatandaşı” olan bir dostum, birkaç günlüğüne İstanbul’daydı. Bazen yürüyüş mesafesinde, bazen taksi ve toplu taşımayla randevularına giderken ona eşlik ettim.

Şehrin ne kadar yayaya düşman olduğunu, yapılan ve planlanan projelerin ne kadar gündelik yaşam gerçeklerinden uzaklaştığını bir kez daha idrak ettim.

“Akıllı bina” diye taçlandırılan o şık iş merkezlerinden birinden çıkıp, beş dakika mesafedeki Atatürk Sanayi metro istasyonuna gidelim dedik. Tıpkı Mecidiyeköy veya Levent’te olduğu gibi, her gün yüz binlerce insanın kullandığı bu alanda, tek ayağımızla dengelenmeye çalışarak ve tek sırayı korumaya çalışarak, kaldırımsı çıkıntıda yürürken dostum sormadan edemedi:

“Peki çocuklar nerede oynuyor? Yeşil alan nerede?”

Güldüm tabii. “Mis gibi AVM’lerimiz, çevreyolu kenarı piknik alanlarımız var!” dedim alay ederek... “Olmadı evlerinde otursunlar, hiç çıkmazsınlar!”

Nüfusun yüzde 50’si şehirde

Farkında mısınız? Bu şehirde yayaya, çocuklara, yaşlılara, hele engellilere sanki “canın cehenneme” deniyor. Sadece şehrin hıncahınç dolan eski merkezleri değil... Yeni gelişen bölgeleri de tamamen günün gerçek- çiliğinden uzak, tehlikeli, sevimsiz ve kullanışsız kurgulanıyor.

Şoförlü lüks araç sahibi olsanız da fark etmez! Neredeyse tamamen özel araç kullanımına göre tasarlanan yollar ve yapılar, kısa vadede tam tersi etkiyi yaratıyor. Bugün, metro hattının ulaştığı her yerde trafiğin rahatlaması gerekirken aynı çile giderek artıyor.

Peki neden? İKSV Film Festivali’nde gösterilecek “Urbanized-Kentleşmiş” adındaki belgesel, günümüzde şehirleşme sorununu anlamak ve bu gidişatın hiç de hayırlara vesile olmayacağını görmek için mükemmel bir fırsat.

“Şehirler, büyük güçlerin fiziksel manifestosudur” sözleriyle başlayan belgeselde, şehirleşmenin, sadece ekonomik, sosyal veya çevresel bir mesele değil, hepsinin toplamı olduğu anlatılıyor. Düşünsenize, dünya nüfusunun yüzde 50’si şehirlerde yaşıyor artık. Bu oran, 2050’de yüzde 75’e çıkacağı için hepimizin yaşam kalitesini belirleyecek gelişmeler yaşanacak.

Tepeden kararlar

Ne yazık ki İstanbul gibi hızla gelişen şehirlerde, tepeden bakan bir yaklaşım hâkim. Oysa mesele, gökdelen, AVM inşa etmek veya şehir dışında kurgu yaşam alanları yaratmaktan ibaret değil! Mesele, A veya B partisinin yaptıkları da değil...

İnsanlar şehirlere, sadece başlarını sokacak bir yer bulmak için gelmiyor. Sosyalleşecek alanlara ihtiyaçları var. Bir noktadan diğerine güvenli bir şekilde ulaşmak istiyorlar. İstediğiniz kadar şahane mimari eserler ve yollar yaratın, tek başına hiçbir şey ifade etmiyor! 

‘Kentleşme’den örnek vereyim: 9.6 milyon nüfuslu Bogota’nın belediye başkanı, “Sanki daha çok yol, viyadük, havaalanı yaparsak daha az trafik olur sanıyorduk. Çok yanlış. Tek yol, araç kullanımını azaltacak daha fazla çözüm geliştirmek” diyor.

Pekinli bir mimar, şehrini anlatırken “Her şey ekonomik gelişmeye göre tasarlandı. Yine de bu hatalar yapılmayabilirdi. Bu kadar kullanışsız, rahatsız şehirler yaratılmayabilirdi” diyor.

Hindistan, Çin ve Türkiye gibi ülkelerde büyük şehirler, 20. yüzyıl ABD mimarisinin alınıp birebir uygulamalarıyla dolup taşıyor. Ama hatalardan ve iyi örneklerden yararlanmayı düşünen hâlâ yok...

Taksim, Emek, Haydarpaşa, üçüncü köprü, “finans merkezi” gibi projeler, helikopterle turlanarak, sadece getireceği paraya bakılarak, masa başında karar verilmiş projeler olduğu için sorunlu. Şehirde yaşayan insanların fikirleri alınmadığı gibi, ihtiyaçlarını da karşılamıyor.

Şehirleşme, bir demokrasi sorunu. Küresel ısınmayla birlikte şehirler, yepyeni anlayışlar ve uygulamalara göre düzenlenecek. Bu gelişmeyi ıskalayanlar ise başarısızlığa ve mutsuzluğa mahkum olacak.
(Kentleşme’nin gösterimleri: 05/04 Cities 19:00, 06/04 Beyoğlu 13.30, 08/04 Beyoğlu 11:00)

- Mersin-Akkuyu’da planlanan, Başbakan’ın bizzat hızlandırma emri verdiği nükleer santral için düzenlenen “halkı bilgilendirme toplantısı” yoğun protestolar nedeniyle yapılamadı.

- Kanun gereği, ister nükleer santral olsun, ister HES, projeyi yürütecek şirketin ÇED (çevre etki değerlendirme) raporunu halkla paylaşması ve üzerinde mutabık kalınması gerekiyor.

- 30 yıldır yılan hikâyesine dönen nükleer santral projesinin, bir yıl önce bedelsiz olarak Ruslara verildiği duyuruldu. Oysa anlaşma yapılmadan önce Mersin halkının fikrinin alınması gerekmez miydi?

- Yüzde 90’ın “hayır” dediği bir nükleer proje, halka rağmen nasıl yapılacak? Nükleere evet diyen üç-beş insanın santralde “iş vaadi”yle kandırılması gayrı ahlaki olduğu kadar gayrı kanuni değil mi?

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları